Badem Çiçeği Festivali 2019 yılında ikinci kez düzenlendi ve ben de kışın ortasında baharı yaşamak için Datça yollarına düştüm. Datça, bana göre Türkiye’nin en özel rotalarından biri. Hani aranızda birileri ‘gideceğim bu şehirden Ege’ye yerleşeceğim’ diyorsa kesin o listede Datça vardır. Ayvalık var, Çeşme var, Bodrum var. Yani Datça da kesin vardır. Çünkü Datça, burada yaşanır denilecek bir yer size hak veriyorum. Ama azar azar yerleşin yerleşecekseniz de tamam mı. Of ya da yerleşmeyin bence bu hali ile güzel. He bir de, mis gibi havası, püfür püfür esen rüzgarı, tarihi köyleri, üzüm bağları, taş sokakları ve tabii ki bademi ile aslında hiç de öyle yaz karakteri değil burası.
Badem Çiçeği Festivali kış mevsiminde, şubat ayında oluyor ya hani. İşte bence Datça asıl bu zamanda, Badem Çiçeği Festivali döneminde görülmeli. Yazlık yerleri hiçbir zaman yazın sevmediğim için de kışları ve baharları benim için sezon açılmış anlamına geliyor. Belki denize giremiyor, güneşlenemiyorsun ama orayı doyasıya keşfedebiliyorsun. Bütün sokakları dolaşıyorsun. Yiyor, içiyor ve rüzgarın, denizin gerçek sesini dinleyebiliyorsun. Üstüne bir de festival zamanıysa, bademler çiçek açmışsa bundan daha güzel bir zamanlama olamaz. O zaman buyurun Badem Çiçeği Festivali ile çiçekler açmaya.
*Badem Çiçeği Festivali nasıl geçiyor, festivalde sizi neler bekliyor detaylı anlatmadan önce biraz Datça‘dan ve Datça’ya nasıl gidilir sorusunun cevabından bahsedelim. Sonra Badem Çiçeği Festivali gelsin. Ardından Datça’da kalınacak yer önerisine ve Datça’da ne yenir ne içilir, Datça’dan ne alınır alternatiflerine bakalım. Hazırsak Can Baba’sız Datça olmaz diye onun bir şiiriyle Datça defterini açıyorum.
Kibrit çakıyorsun karanlıkta
badem çiçeklerini görmek için
Ve mart denizlerinde tedirgin bir çift
sarnıç gemisi gözlerin
Bir iş açacaksın sen başımıza
yangın mı olur artık, bahar mı?Can YÜCEL
Datça
Badem Çiçeği Festivali için geldim sana Muğla. Bu arada eyyyy Muğla sen ne güzel, sen ne bütün güzellikleri kendinde toplamış şanslı bir şehirsin. Deniz desen var, doğa desen var, tarım desen var, tarih desen var. Bakar mısın şu lütuflara ya! Datça’yı da almışsın, oh valla ne güzel hayat. Hani demiş ya Strabon, “Tanrılar sevdiği kullarını Datça’ya gönderir” diye, işte abi boşuna filozof da olunmuyor yani. Ben de bir balıkçı sahilinde büyüdüğüm için tüm benzer konseptteki yerleri fazlasıyla seviyorum. Ama bir önemli özelliği olmadan tamamlanması mümkün değil bu sevginin. O da insan faktörü. Bir yeri güzel yapan her şeyden öte insanı benim için. Ve Datça, esnafından işletmecisine kadar kaldığım süre içerisinde kendime çok yakın bulduğum kimseler oldu. Hep gelinir buraya, tamam.
Datça Hakkında
Datça Yarımadası’nda yer alan Datça’nın geçmişi M.Ö. 2000’lere kadar uzanıyor. Datça’nın bilinen ilk sakinleri Karyalılar oluyor. Karyalılar, Dorlar döneminde burada yaşamaktadır. Bunlar nasıl isimler, Game of Thrones gibi oldu be. Durun çok karışmadan devam edeyim. Bu dönemin en parlak zamanını yaşayan Dorlar, aslında Trakya üzerinden geliyorlar. Oradan Yunan falan derken hop Datça’dalar. Bu antik çağlardaki ulaşım ağına hastayım gerçekten, insanlardaki Babaeski’den yola çıkıp Datça’ya gelebilme özgürlüğüne bakar mısınız? Continue Reading