Eğer İstanbul’da yaşıyorsan muhtemelen İstanbul’u yaşamıyorsun demektir. Eğer şanslı azınlıkta isen, yani görebilme ve fark edebilme yeteneğini normal seviyenin üstüne çıkartabilmişsen, İstanbul’da yaşamaya başlamışsın demektir. Tebrik ederim. Şimdi hemen her gün kimi zaman vapurla, bazen otobüsle, bazen metrobüs ya da tramvayla etrafından bir şekilde geçtiğimiz yerlerin kendisine gitme zamanı. Kısacası İstanbul’u tanımak, anlamak ve sevmek zamanı.
Bu yazı İstanbul’un yürüyüş rotalarından sadece minik bir kısmı kapsıyor. Bu minik kısım süresince de devasa bir tarihe tanıklık ediyoruz.
Rota: Balat, Ayvansaray, Fener, Cibali, Eminönü
Ulaşım: Marmaray > T1 tramvayı > T5 tramvayı
Önemli not: Güzergah boyunca bazı kiliseler için özel izin gerekiyor. Bu kiliseleri ziyaret etmek için rehberli turlara katılım gösterebilirsin.
1. Gül Camii
Ayakapı’da yer alan Gül Camii bir Bizans yapısı. İstanbul’un camileri arasında bir inci gibi duruyor. Yapılış tarihi tam olarak bilinmeyen caminin adıyla da ilgili birçok rivayet var. Bu rivayetler arasında doğruluğa en yakını Theodosia ile ilgili olanı. Caminin adının gül olması, İsa ikonasının indirilişini önlemek isterken ölen Theodosia’yı betimliyor. İstanbul’un fethi sırasında Theodosia yortusu sebebiyle camiyi güller içinde bulan askerler camiye gül adını verince, günümüze de bu isimle geliyor.
Önemli not: Gül Camii yakın zamanda restorasyona gireceğinden bir süre kapalı olacak.
2. Cibali Karakolu
İstanbul’un en kendine has sokaklarına sahip Ayakapı, her an şaşırtabiliyor. Buna alış. Önce Ayakapı kapısının yanında bir türbe görürsün. Bu türbe, Fatih Sultan Mehmed’in Sekbanbaşısı Abdurrahman Ağa’nın türbesidir. Sonra türbenin yanındaki bina karşılar seni. Bu bina ise Sultan 2.Mahmut döneminde yeniçeri karakolu olarak yaptırılan ve cumhuriyet sonrasına kadar karakol olarak kullanılan tarihi Cibali Karakolu’dur. Tarihindeki yeniçeriler ve silah deposu geçmişinin yanı sıra Türk Tiyatrosu’nun en kral oyunlarından biri olması da bu noktayı özel kılıyor.
Cibali Karakolu 2023 yılında müze oldu. İçinde tiyatro oyununa dair dökümanlar, oyundan bir sahne ve o sahnede harika bir Nejat Uygur heykeli var.
Giriş fiyatı: Ücretsiz
Saat bilgisi: 09.00-17.00
3. Haliç Sanat
Osmanlı dönemine ait binaların restore edilmesiyle İstanbul Fener Evleri’ni kazandı, Haliç bölgesi de karizma. Zamanında ticaretle uğraşmış ailelerin evleri olan binalar İBB Miras’ın katkısıyla bugün varlığını yaşatmaya devam ediyor. Çağdaş sanat ile hayata dönen Fener Evleri, Haliç sanat konseptiyle farklı sanatçılara ev sahipliği yapıyor. Benim gittiğim zaman Tufan Baltalar’ın “Evsel Şeyler” sergisi vardı; ki bu denk geliş bana harika bir sanatçıyı da keşfettirmiş oldu.
Giriş fiyatı: Ücretsiz
Saat bilgisi: 09.00-17.00
4. Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi
Ayvansaray’dan Balat’a doğru geldiğimizde Balat’la Fener arasında, Haliç kıyısında yer alan bir kilise var. İsmi, kaldırımla aynı seviyede olduğu için yine önünden geçip giderken göremediklerimden muhtemelen. Aya Nikola, İstanbul’un en etkileyici ve farklı kiliselerinden biri. En belirgin özelliği ise iç kapısının üstünde yer alan kristallerle bezenmiş gemi maketi bulunması. Bu geminin içinde Hagios Nikolaos ile bir yaşlı, dört genç balıkçı bulunuyor. Kiliseyi farklı kılan özellik ise, adeta bir tünelden geçer gibi gidilen ve mahzeni andıran kısmı. Bu kısımda kilisenin yapıldığı yıldan kalma bir ibadethane bulunuyor.
Giriş bilgisi: Özel izin gerekiyor.
5. Maraşlı Rum Okulu
Yunan tapınaklarını andıran görünümüyle dikkat çeken ama bulunduğu sokaktan geçmediğin sürece varlığından da haberdar olacağını sanmadığım Maraşlı Rum Okulu, Odessa’nın sayılı zenginlerinden Rum tüccar Grigoris Maraslis tarafından yaptırılıyor. Yapılış amacından hiç sapmamış ve halen ilkokul olarak faaliyet gösteren binanın yapımında ise trajikomik bir hikaye yatıyor. Maraslis Fener Rum Okulu kadar görkemli bir okul yaptırmak ister ve bu yapı için büyük bir para yatırır. Fakat kendisi sürekli İstanbul’da değildir ve okulu ancak bittiğinde görür. Görkemli Fener Rum Okulu’nun yanında sönük kalan yapıyı ‘bu mu yaptığınız okul’ diyerek beğenmez ve ne yaparsanız yapın ama adımı yazmayın diyerek posta koyar. Tabii artık iş işten geçmiştir, okul da bitmiştir. Bir süre kapalı kalan okul şimdi restorasyon sürecinde. Fakat yine de az sayıda öğrencisine eğitim vermeye devam ediyor.
6. Fener Rum Patrikhanesi
Sıklıkla kırmızı bina olanını Fener Rum Patrikanesi sansak da aslında patrikhane aşağıdaki beyaz bina. Kanlı Kilise olarak adlandırılan bina ise kırmızı renkteki Fener Rum Lisesi. Constantinopolis Ekümenik Patrikhanesi olarak da bilinen Fener Rum Patrikanesi 6. yüzyıldan beri Ortodoksluğun merkezi kabul ediliyor. İstanbul Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne bağlı olan bu binanın inşası 1836 yılında başlamış. Haliç’in hemen başladığı yerde -yani doldurulmadan önce aslında hemen deniz kenarına denk geliyor- tarihi deniz surlarında bulunan kilisede Bizans dönemine ait mozaikler ve kutsal emanetler görülebilir. Hatta içlerindeki 5. yüzyıldan kalan patrik tahtı, Hz. İsa’nın Kudüs’te kırbaçlandığı kabul edilen bir sütun ve üç azizeye ait tabutlar da kilisede bulunan değerli eşyalar arasında.
Giriş fiyatı: Ücretsiz
Saat bilgisi: 09.00-17.00
7. Fener Rum Lisesi
İstanbul’da faaliyet gösteren çok az sayıda kalmış Rum eğitim kurumlarından biri olan Fener Rum Lisesi, 1881’de mimar Dimadis tarafından inşa edilmiş. Fener Rum Lisesi’nde okutulan dersler teolojik ağırlıklı, antik ve çağdaş felsefe, klasik filoloji ve edebiyattı. Ardından bu derslere klasik filoloji ve pedagoji eğitimi veren bölüm eklendi. Kuş bakışı görünümü bir kartalı andıran Fener Rum Lisesi’nin arsası, okul mezunu Moldovya Prensi Dimitri Kantemir’e ait.
Giriş bilgisi: Özel izin gerekiyor.
8. Panayia Vlaherna Meryem Ana Ayazması
Balat’a doğru giderken sağa dönüş gösteren Ayvansaray tabelasından içeriye girince karşına çıkacak Panayia Vlaherna Meryem Ana Ayazması’nı sen de muhtemelen ilk kez göreceksin. Zile basıyor, içeri giriyorum. Beni Natalie karşılıyor. Natalie kilisenin daimi çalışanı. Ama biz oraya gittiğimizde dolma sarıyordu o ayrı. İki lafın belini kırıyoruz, Natalie’yi pek seviyorum, ayrıca dolmalarda gözüm kalıyor. Kızım biz tarih için geldik dolma için değil diyorum ve başka bir görevli ile kilisenin içine giriyorum.
Ortadokslar su buldukları yerlere kilise yapar, bu yüzden ayazma olan her yerde su vardır ve orası Ortadokslara aittir. Bu cümleyi tek seferde ve ağır bir çekimde İlber Ortaylı edasıyla yazdım. Panayia Vlaherna Meryem Ana Ayazması’nın içinde 1500 yıllık aktif bir sarnıç var. Ve elbette buradan gelen suyun da kutsal olduğuna inanılıyor. Ayazmanın olduğu noktada lahit formunda bir mermer bulunuyor. Üzerinde Palindromik olarak Yunanca ”Sadece yüzünü değil, günahlarını da yıka” yazıyor. Bu cümleyi tersten okuduğumuzda da aynı anlama çıkıyor.
Şu an Ayvansaray’da bulunan Panayia Vlaherna Meryem Ana Ayazması aslında bundan yıllar yıllar önce Blakhernai Kilisesi olarak aynı yerde kuruluymuş. Fakat doğal afetler ve yangınlar yüzünden kilise yıkılmış ve 1960 yılında tekrar yapılmış. Kiliseyi geziyor, duamızı ediyor ardından tekrar Natalie’ye uğruyoruz. Aslen Antakyalı olan Natalie bize Antakya usulü kahve ve kurabiye ikram ediyor. 40 yıl hatrımızı da yanımıza alarak yola devam ediyoruz.
Giriş bilgisi: Özel izin gerekiyor.
9. Özel Yuvakimyon Rum Kız Lisesi
Fener’de bulunan Yuvakimyon Lisesi, Fener Rum Lisesi ve Meryem Ana Kilisesi ile kesişim noktasında yer alıyor. Osmanlı döneminde inşa edilen bina bir dönem patriğin evi olarak kullanılmış. 1882’den 1988’e kadar da eğitim vermeye devam etmiş. Ekonomik açıdan dezavantajlı Osmanlı Rum ailelerin çocuklarının eğitim aldığı lise nadir de olsa şu an bienal zamanları açık olabiliyor.
Giriş bilgisi: Özel izin gerekiyor.
10. Sveti Stefan Kilisesi
Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi’nin hemen karşısında bulunan Sveti Stefan Kilisesi uzun yıllardır tadilatta olması nedeniyle gezilemiyordu. Bir Bulgar kilisesi olan Sveti Stefan Kilisesi nihayet ziyarete ve ibadete açıldı. Kilisenin bir diğer ismi Demir Kilise. Bu ismi almasındaki sebep ise yapımının tamamen demirden oluşması. Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı Vasil Liaze’nin söylediğine göre dünyada 3 tane demir kilise var. Bunlardan biri Arjantin’de, biri Avusturya’da, biri de Türkiye’de. Fakat hayatta kalan tek demir kilise olan ise sadece Türkiye’de. Sveti Stefan Kilisesi’nin ağırlığı 500 ton. Yapılırken de gemilerle taşınmış. Vidalarla denize sabitlenmiş. Denizin altında sabitlendiği noktada ise Brezilya menşeili olan ve suyun içinde yaşayan ağaçlar var. Kilisenin temele oturmasına bu ağaçlar sağlıyor.
Neogotik ve Neobarok etkilerinin görüldüğü Sveti Stefan Kilisesi, içeri ilk girilen andan itibaren gösterişiyle etkiliyor. İç yapıdaki etkileyici bölümlerin başında ise üst kat geliyor. Burada asıl amaç yapıyı gezmek iste hafta sonu gitmeyin önerisini yapayım. Özellikle üst kattaki vitray camların harika ışıklarını insan kalabalığından dolayı izlemek mümkün olmuyor. Sveti Stefan Kilisesi ile birlikte İstanbul’daki başka Bulgar kiliseleri de gezeyim eksik kalmasın dersen Feriköy’de Aziz Demetrius Kilisesi’ne de gidebilirsin.
Giriş fiyatı: Ücretsiz
Ziyaret bilgisi: Pazar günü 12.00’a kadar ayin düzenleniyor.
11. Surp Hreşdagabed Ermeni Kilisesi
Burayı da İstanbul’un en sofistike kilisesi ilan ediyorum. Orijinal yapının yanmasıyla kilise mimar Melidon Ağa tarafından ahşap olarak yeniden yapılıyor. Fakat yeniden bir yangınla hasara uğrayan yapı II. Mahmut’un fermanıyla kargir olarak tekrar inşa ediliyor. Kilisedeki dikkat çeken unsurlardan biri Topkapı Sarayı’ndan getirildiği söylenen kapı. Ayrıca alt katta bulunan ayazmanın onarımında bulunan Surp Ardemios ve Surp Pepron isimli azizlerin relikleri de burada bulunuyor.
Giriş bilgisi: Özel izin gerekiyor.
12. Ahi Çelebi Camii
Eminönü’nde bulunan ve genelde önünde otobüs beklediğimiz ya da bir şekilde geçtiğimiz Ahi Ahmed Çelebi Camii’yi önemli yapan 3 şey var. İlki, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in maneviyatta sabah namazını kıldığı ve kıldırdığı camii olarak bilinmesi. İkincisi, Evliya Çelebi’nin ünlü seyahat rüyasını gördüğü cami olması. Üçüncüsü ise 1539 ve 1653’te çıkan yangınlardan sonra harap olmuş ve bu ikinci yangınından sonra Mimar Sinan tarafından tamir edilmesi.
13. Bekri Mustafa Türbesi
İstanbul Kanatlarımın Altında’yı izleyenler hatırlar Bekri Mustafa’yı. Hani Savaş Ay oynamıştı. Peki bunun onun türbesi olduğunu ve ona neden türbe yapıldığını biliyor musun? Bekri Mustafa, IV. Murad döneminde yaşamış; hazır cevap, nüktedan, aileden zengin ama kendini içkiye vermiş biri. IV. Murad’ın içki yasağı getirmesiyle şehri korku ve panik kaplamış, içki içen herkesin kellesi tez vurulmuş. Bu yasağa bir tek Bekri Mustafa uymuyormuş. Namı dilden dile yayılmış, içki içtiği padişaha kadar ulaşmış. İçkinin yasak olduğu ve fakat yaşadığı döneme ayyaşlığı ile damgasını vurmuş Bekri Mustafa, toplumun hoşgörüsü ile evliya lakabını kazanan isim de olmuştur aynı zamanda. İyi de ne alaka?
41 yaşında ölen Bekri Mustafa, vasiyeti üzerine Eminönü’nde şimdiki Ahi Çelebi Camii’nin o zamanlar arka taraflarındaki meyhanelere yakın bir yere gömülmüş. Fakat gömüldüğü yıllarda orası bir deniz kenarı iken gel zaman İstanbul, açık bir otoparka dönüşmüş ve Haliç’in kıyı şeridinin bir kısmına otopark yapılmış. Lakin bir minik kulübe varmış otopark alanının içinde…İşte arabayı önüne koyduğumuz, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin arkasında; Tarih Vakfı’nın duvarına bitişik olan o kulübede ayyaş ama türbesi bulunan Bekri Mustafa yatmakta.
14. Yeni Camii
Yeni Camii, diğer ismiyle Valide Sultan Camii (Aksaray’daki camii de bu ismi taşımakta) 1597 yılında Safiye Sultan’ın emri ile yapılır. Bu yüzden de İstanbul’da Osmanlı ailesi tarafından yaptırılan büyük camilerin son örneğidir. Türk mimari örnekleri içinde yapımı en uzun süren cami olarak bilinir. Çokça kez mimar değişikliğine uğramış ve nihayetinde IV. Mehmed zamanında bitirilebilmiştir. Onu gören herkes ne kadar heybetli durduğunu hemen fark eder. Çünkü mimarisinde ilk dikkati çeken şey Yeni Camii’nin heybetidir. Nedeni, kubbelerinin yüksek yapılması ve yan cephelerinin revaklı oluşu. Benzer bir mimariyi Mimar Sinan’ın Şehzade Camii ve Sedefkar Mimar Mehmed Ağa’nın Sultanahmet Camii kubbelerinde görürüz. Fakat Yeni Camii’deki fark, kubbenin piramidi andırır şekilde yükselmesidir ve bu ana kubbeyi dört fil ayağının taşımasıdır. Bu tarzıyla benzerlerinden ayrılır. Aslında Yeni Camii’nin merdivenlerinden direkt denize girilebilirdi. İstanbul eğer doldurulmuş olmasaydı. Çünkü Yeni Camii, yapıldığı ilk yıllarda deniz kenarına inşa edilmişti. Konum olarak ‘denize sıfır’ denilen o betimlemeye uyuyordu. Fakat denizler doldurulmaya başlanınca şimdiki görünümünü aldı. Yine de, her haliyle güzel elbette.
15. Kantarcılar Caddesi
Eminönü’nden 567878 kere geçmiş olup da bu caddeye nasıl girmemiş olabilirim bilmiyorum. Olaylar tamamen internette kahve değirmeni almak isterken kendimi burada bulmamla gelişti. Kantarcılar Caddesi, her türlü zanaatin yer aldığı bir cadde. Demirci, bakırcı, çelikçi, şekerci…Offline hepsiburada.com yani öyle anlatayım. Ben de kahve değirmeni almak isteyince Tarihi Değirmenci Sözen’in yolunu tuttum. Hafta içi 18.00’a kadar açık olan Tarihi Değirmenci Sözen’de kahve değirmenleri 55 TL’den başlıyor. Dükkan pazarları kapalı. Kantarcılar Caddesi’ni dümdüz yürüyünce de Unkapanı’na varılıyor. Oradan da ver elini Tarihi Unkapanı Pilavcısı.
Bu yazıyla ilgili olan diğer yazılar