Fransa’nın güneyi de bir başka güzelmiş şekerim. Ayılıp bayılıp da dönenlerin dediklerinde haklı olduğunu ben de gidince anladım. Kuzeyi ile güneyi gerçekten farklı diyorlardı da inanmıyordum. Halbuki henüz kuzeyini görmüş de değilim ama olsun güney başka güney.
Aix-en-Provence’a Nasıl Gidilir?
Türkiye’den gelecekler için: Aix-en-Provence’a gelmek için uçak biletlerini Marsilya-Provence Marignane Havalimanı‘na alıyorum. Marsilya, Aix-en-Provence’a en yakın şehir. İkisi arasındaki mesafe yaklaşık 15 dakika. Marsilya’ya geldikten sonra da St. Charles Tren Garı’ndan TGV trenleriyle ya da yine gardan kalkan Aix-en-Provence otobüsleriyle Aix-en-Provence’a ulaşabiliyor.
TGV trenleri çoğunlukla iki katlı. Birinci sınıf olmayanı dahi birinci sınıf. Priz var, koltuklar yatıyor, camlarda gölgelik var. Daha ne.
Fransa’dan gelecekler için: Fransa seyahatim Lyon‘dan başladığı için ben Aix-en-Provence’a Lyon üzerinden geçtim. Lyon’dan Aix-en-Provence’a gitmek için ise tren kullandım. Fransa’nın meşhur TGV trenleri ile 2 saat süren bir yolculuk sonrası Marsilya’ya vardım ve oradan aktarma otobüsüne binerek Aix-en-Provence’a geçtim. Lyon’dan tren biletleri tek gidiş 20 euro; aktarma otobüs ücreti ise 8 euro.
Aix-en-Provence’a Ne Zaman Gidilir?
Aix-En-Provence tipik bir Akdeniz kenti. Yani dört mevsimi sonuna kadar yaşıyor, kışın öyle çok soğuk olmamakla birlikte yazın sıcak, baharda en güzel oluyor. Ama Aix-en-Provence’ın en önemli zamanı meşhur lavanta bahçelerinin mosmor olduğu zamanlar. Yani temmuz-ağustos ayı. Ben ise aralık ayında gitmiş olmama rağmen havayı gayet ılımlı buldum.
Aix-en-Provence’da Nerede Kalınır?
Nasılsa tek gece kalacağız, sefamız olsun diyerek bu sefer en ucuz oteli seçmiyor ve Atrium Hotel‘i gözüme kestiriyorum. Kendisi ucuz olmayan bir fiyata sahip ve dev gibi bir yapı olmasına rağmen yönlendirici hiçbir tabela koymayarak beni daha otele varmadan bütün esnafla muhabbet ettirmeyi başarabilmiş bir oteldir. Konumu muazzamdır. Aralık ayı dönemindeki oda fiyatı 250 tl’dir.
Aix-en-Provence’de Gezilecek Yerler
Cours Mirabeau Caddesi: Cours Mirabeau’yu Nişantaşı yapıyorum. Bkz: Bir yerin İstiklal Caddesi’ne, Sultanahmet’e, Nişantaşı’na benzetemeden anlatılamaması… Sağlı sollu tarihi binalar, mağazalar, ağaçlar, cafeler caddesi burası. Eğer noel zamanı gidilmişse de işte böyle kent pazarı kurulu olarak görebilirsiniz kendisini.
La Rotonde Meydanı ve Çeşmesi: Cours Mirabeau’nun bağlandığı sokaklar 32 metre çapında ve 12 metre yüksekliğindeki bu meşhur çeşmeye çıkılıyor. Meydanın adı da çeşme ile aynı. Tam bir göbek olan bu çeşmeden birçok caddeye bağlantı var.
Çeşmenin hemen arkası yer altı çarşısına gidiyor. Merdivenlerden aşağıya inerek göz atabilirsiniz. Yine çeşmenin hemen karşı tarafında ise Aix-en-Provence’lı ressam Cezanne’nin heykeli bulunuyor.
Aix Katedrali (Cathédrale Saint-Sauveur): Aix-en-Provence’in en büyük katedrali olan Aix Katedrali, Güney Fransa’daki İtalyan mimarisinin örneklerinden. Roma mimarisi ile inşa edilmiş ve Romanesk, Neo-Gotik ve Gotik tarza sahip katedral, Fransa’nın ulusal anıtı konumunda.
İçerisinde Roma sütunları, vaftizhane, Neo-Gotik ikonlar bulunan katedralin kapıları Raymond ve Aix Jean Bolhit kardeşler tarafından heykeltraş Jean Guiramand’a yaptırılmıştır. Kapı, ceviz ağacının oyularak şekillenmesinden meydana gelmiş. Üzerine bakıldığında İsa’nın doğumu, ölümü ve dirilişini anlatan ikonlar görülür. Katedralin derinliği epey fazla, ilgisi olanınız varsa detaylı bilgileri edinsin çevreden. İçeriye girişler ise ücretsiz.
Cezanne Evi ve Atölyesi: Modern sanatın babası olarak gösterilen Cezanne, post-empresyonist ressam ve gezgin olması ile bu unvanı almıştır. Empresyonizm ile kübizm arasındaki köprü olan Cezanne, Aix-en-Provence’da doğmuş ve burada okumuştur. Aix-en-Provence manzaralı, özellikle de lavanta tarlalarını resmettiği tabloları pek meşhurdur.
Resme ilgisi olanın olmayanın görmesi güzel olabilecek yerlerden. Şehrin hemen kuzeyinde ve Cours Mirabeu’dan 20 dakika uzaklıktaki bu ev iki katlı ve bahçeli bir bina. Üst katında Cezanne’ye ait kıyafetler, resim eşyaları ve bazı tabloları var. Alt katında ise hediyelik eşya bölümü yer alıyor.
Nasıl Gidilir?: Aix-En-Provence’dan 20 numaralı otobüsle ya da yürüyerek gidilebilir.
Granet Müzesi: Cezanne, Van Gogh ve Picasso gibi sanatçıların bazı tablolarına denk gelinebilen Granet Müzesi, Fransa’nın en iyi modern sanat müzelerinden biri.
Quartier Mazarin: Burası bir mahalle ve bu mahallede yalnızca zenginler oturur bebeğim. Sıra sıra malikanelerin bulunduğu Quartier Mazarin’e Rue Joseph Cabassol’den girilir ve dikkatinizi bir bina çeker. O bina Hotel de Caumont ve kendisi 1742’de yapılmakla birlikte günümüzde Caument Sanat Merkezi olarak kullanılır.
Aix-en-Provence’da Ne Yenir?
Baştan söyleyeyim buranın en ünlü restoranı, duvarlarında Cezanne, Alain Delon, Emile Zola, Hemingway gibi isimlerin resimlerinin bulunduğu ve 1792’de kurulmuş Les Deux Garçons’da ben oturmadım. Teşekkürler.
Pizza Capri: Dilim pizzanın Fransız hali Pizza Capri, ayaküstü ve uygun yemek için tercih edilebilir. Ortalama bir lezzete sahip pizzaların fiyatları 2 ile 4 euro arasında değişiyor.
Columbus Cafe: Sanıyorum ki Aix-en-Provence’ın en favori mekanı burası. Dakikalarca beklenilen uzun kuyrukları bitip de sıra size geldiğinde kahve ve kruvasan keyfi için gelsin fotolar. Üstelik çok uygun menülere sahip bir yer, maksimum 5-6 euro ile güzel bir kahve saati yapılabilir.
Aix-en-Provence’da Gece Hayatı
Kendisi küçük eğlencesi büyük bir kent burası. Bunun nedeni de kentte dört üniversite bulunması. Bir de üstüne güney faktörü eklendi mi doğal olarak sadece yazları değil her sezon hareketli oluyor. Aralık ayında gitmiş olmama rağmen sokaklar, mekanlar kalabalıktı. Tabii aralık ayının noel dönemi olduğu gerçeği de var. Neticede akşamları ölü Avrupa şehri değil, onu diyorum. Bunun için öncelikli durak Place des Augustins’e gitmek oluyor.
Burası Aix-En-Provence’in en hareketli, cıvıl cıvıl, ufacık tefecik içi dolu turşucuk meydanı, Küçük Beyoğlu’su, Asmalı Mescid’i. Her zaman yaşayan bir meydan olmakla birlikte hem Fransız hem de Meksika, İrlanda, İtalya yörelerine ait yemeler içmeler de var. Meydanda sokakta oturmak ise adetten.
O’Sullivan’S: Place des Augustins’de, tam ortadaki çeşmenin orada bir mekan burası. Çok kalabalık gördük nedir olayı dedik meğer olay gençlerdeymiş. Sosyalleşmek için güzel bir mekan. Ayrıca şampanyası da pek güzel.
Place des Augustins ile beraber ana cadde olan Cours Mirabeau da gece hayatının aktif olduğu yer. Zaten birçok cafe, bar, lokanta görmüş oldunuz bu caddede. Akşam ne yapalım, nerede iki drink alalım diye soran olursa cadde boylu boyunca mekan zaten. Ben Irısh Pub‘da oturdum. Ama gözüm tarihi binalı Bar Le Grillon‘da kaldı.
Bir de Rue de la Verrerie‘de bulunan -Cours Mirabeau’ya uzak bir kısımda yer alıyor bu cadde-O’shannon’u da akşamcılara öneri olarak iletiyorum. Mekan, daimi partici gençlerin devre mülkü.
Aix-en-Provence’dan Ne Alınır?
Lavanta ve lavantalı ürünler: Kentin en önemli geçim kaynağı ve turistik öğesi lavanta. Ünlü ressamlar Cezanne ve Picasso’nun tablolarında sıklıkla resmettiği o lavanta tarlalarından toplanan taze lavanta ve lavantalı ürünler alınacak hediyelikler arasında.
Lokum: Her ne kadar bir ‘turkish delight’ olmasa da Aix-en-Provence’ın da lokumu meşhurdur. Buna aslında badem ezmesi demek daha doğru. Çünkü genelde bademden yapılan bir ezme gibi. Bir tatlıcı dükkanına girer ve görürseniz adı ‘calisson‘dur.
Kozmetik: Fransa’nın çoğu yeri gibi Aix-en-Provence’ın da yeraltı suları meşhur ve bu şifalı sular ile dünyaca ünlü birçok dermokozmetik ve kozmetik markası ürün çıkartıyor. Avene, La Rosche, Uriage, Darphine gibi birçok ünlü markanın ürünlerini Türkiye’nin yarıdan da az fiyatına Aix-en-Provence’daki eczanelerde bulmak mümkün. İki çanta eczane ürünü ile memlekete döndük düşün. Parayı ezcaneye gömdük çünkü biz buna değeriz.
Velhasıl birçok eczane gezdik, size en uygununu anlatıyorum. Çeşmeyi arkanıza alın, Cours Mirabeau’ya doğru yürüyün. Solunuzda kalan işte eczaneye girin ve çıldırın. Adres de aşağıda.
Çay: Merkezi Paris’te bulunan ama Fransa’da yüzlerce şehirde şubesi olan ünlü Kusmi Tea’nin Aix-en-Provence’deki yerine uğrarsanız birbirinden güzel çayları deneyebilir ve alabilirsiniz. Kusmi Tea satışı Türkiye’de yalnızca freeshoplar’da yapılmakta.
Kitap: Ne alaka diyeceksiniz hatta belki dediniz. Ama onu geri alın. Başka zaman lazım olur. Çünkü Aix-en-Provence’de, neredeyse lokantadan çok kitapçı var. Bu kitapçılar öyle basit de değil üstelik, istenirse AVM olabilecek çok katlı binalar ve bu yüzden içeride saatler geçirilebilir.
Librairie Goulard: Kentin en büyük kitapçısı burası. Kapıdan girince fezaya çıkış var. Her kategorinin katı kendine ait ve bu katlar içerisindeki en mükemmel kat, evet tabii ki çocuk katı.
Fransızca da olsa kendime bir kitap almadan buradan çıkamayacağımı anlıyorum. Aix-en-Provence’de hiçbir yerde bu kadar uzun zaman geçirmediğim gibi hediye olarak da ne bir lavanta aldım ne de başka şey. Fransızca kitap aldım onun yerine. Pişman değilim.
Book in Bar: Kentin en kendine has kitap evi de burası. Kitaplar kütüphane misali dizili ve bir görevli var size aradığınız kitap varsa destek veren. Dilediğiniz kitabı burada alıp okuyabiliyorsunuz. Le Blason: Şekerim ‘le’siz kitap evi mi olur? Hayır, olmaz. O yüzden bir başka şahane kitapçı öneri ise Le Blason oluyor ki, kendisi böyle minik, sempatik bir kitapçıdır. İhmal etmeyin.Mejanes Kütüphanesi: Son olarak efsaneler ölmez diyor ve Aix-en-Provence’i ne yapıp ne edip kitapsız, kütüphanesiz bitirmeyin önerisini tekrarlıyorum.
Aix-en-Provence özünde fazlasıyla kendi halinde, belki bir iki günlük gezilip, hoş bir anı olarak kalacak yerlerden. Turistik olarak çok çabuk tüketilebilir olsa da, keyfinize bakma konusunda ‘biraz daha mı kalsak’ duygusu yaratır. Şehrin en önemli festivallerinden olan müzik festivali ise Aix-en-Provence’a tekrar gelmek için bahane yaratır. Müzik festivali için detaylı bilgiyi bu linkten bulabilirsiniz. 2016 yılında 30 Haziran-20 Temmuz arasında gerçekleşecek.
Alpler’in Venedik’i ünvanlı Annecy (okunuşu ile Eneci –ansi dedik, ensi dedik, yetmedi annesi bile dedik en sonunda Eneci dendiğini kafamıza kaktılar), Fransa’nın belki de en masalsı kenti. Annecy gezisi için güneye, Rhone-Alpes Bölgesi‘ne gidiyorum. Bu avantajlı konumu ile Annecy, hem yaz hem de kış turizminde oldukça ilgi odağı bir kent.
Annecy Gezisi
1444 yılında Savoy Şehzadeleri tarafından kurulan ve Fransız Devrimi sırasında Savoy bölgesi Fransa tarafından fethedilen Annecy’nin etrafını birçok dağ çevriliyor. O dağların adları da Le Mont Veyrier, Le Semnoz, La Tournette ve Parmelan.
Kışın bile çiçeklerle dolu pencerelerin baktığı ve bir sonrakinin öncekinden hep çok daha güzel çıktığı sokakları, o aşık olunan sokaklara çıkan labirent gibi geçişler; kenarında yürümesi, bisiklet sürmesi mükemmel bir his olan köprülerle birleşmiş gölü, dağların verdiği o mis gibi havası, sıcak kanlı insanları, burada ne varmış diye baktığınızda sürpriz diyen pasajları, yola çıkmış tahta sandalye ve masaları ile her biri birbirinden şirin lokantaları, şarap evleri ile Annecy…
Annecy’ye Nasıl Gidilir?
Cenevre ve Lyon’a çok yakın olan Annecy’ye biz Lyon üzerinden gidiyoruz. Cenevre’ye 40 km olan Annecy’e Lyon’dan da tren ve otobüs ile gidilebiliyor. Biletler online olarak alınabildiği gibi, Lyon Part-Dieu tren garından da alınabiliyor. Yalnız, biletleri istasyondan alacaksanız her şeyin Fransızca olduğu bir kiosktan biletleri alacağınızı ve tek başınıza zorlanabileceğinizi söylemeliyim. Biz eğer Annecy’de okuyan genç bir çocuğa rastlamasaydık, biletleri tren garından biraz zor alırdık.
Online ya da gardaki kiosktan bilet alırken saatlere göre otobüs mü ya da tren mi olduğunu görüyorsunuz. Trenler Fransa’nın hızlı trenleri TGV. Ama bana sorarsanız tren diye kastırmayın, çünkü otobüs çok daha rahat ve manzaralı. Varış süresi olarak da tren ile aralarında 10 dakika fark var. Her ikisi de yaklaşık 2 saat. Giderken otobüsü dönerken treni kullandık. Gidiş dönüş toplam tutar saatlere göre değişiyor. Bizim biletlerimiz kişi başı yaklaşık 42 euro tuttu.
*Otobüsler, Lyon Part Dieu tren garının hemen karşısındaki otobüs durağından kalkıyor.
*Hem otobüs hem de tren Annecy’de aynı yerde indiriyor.
Ana durakla Annecy merkez arası yürüyerek 2-3 dakika. Büyük bir yer olmadığı için bir günde kolaylıkla gezilebiliyor.
Chateau d’Annecy: Annecy’nin bir tanesi Chateau d’Annecy. Şatoya çıkarken karlı dağlar eşliğinde arnavut kaldırımlı yokuşlardan çıkılarak güzel bir Annecy manzarasına şahit olunabilir. Girişler ücretli olduğundan ve ben Lyon’da parayı midyeye gömdüğümden şatoya giremedim. Ama tabii özünde güzel olacağına eminim.
Lac d’Annecy (Annecy Gölü): Bahar ve yaz aylarında taha çok tadının çıkartılacağına emin olduğum Annecy’nin en turistik noktası göllerinde tekne turlarına katılmak iyi bir fikir. Tabii kışın giderseniz göle öyle bakar, hele şurda bir mangal yapaydık kardeş dersiniz. Sahi, gölü bulup da mangal yapmamak hoş mu!
Annecy gölü için ‘mavi göl’ yakıştırması yapılmaktaymış. Ama kışın burada bulunduğum için mavi rengi göremedim. Yazın gelirsem belki bu sefer bu şerefe nail olabilirim.
Le Palais de i’isle: İşte döne dolaşa kendisine gelinen, Annecy fotoğraflarının 10’da 8’ini oluşturan, ama bunu da sonuna kadar hak eden güzellik. Eskiden kimi zaman saray, kimi zaman da bir hapisanesi olarak kullanılan bu bina, şimdi müze olarak kullanılıyor. Girişlerin 4 euro olduğu bu müze aynı zamanda Fransa’nın en çok fotoğraflanan müzesi.
Köprüler: Annecy köprüleri ile meşhur bir yer, bu yüzden köprülerin üzeri her daim kalabalık. En popüler köprüsü de Aşıklar Köprüsü adı verilen Pont des Amours ve La Palais de i’isle manzaralı Thiou Köprüsü.
Basilique de la Visitation ve Church Of St. Francis: İçeriye girmediğim ama notlarıma yazdığım diğer yapılar da bazilika ile kilise oldu.
Annecy’de Yılbaşı
Aralık ayında gittiğim Annecy’de noel zamanına denk gelmenin yakışıklılığını da görmüş oldum. Şey pardon güzelliklerini diyecektim yoksa tezgahlardaki İsviçreli arkadaşlardan bahsetmiyordum.
Annecy’nin güzel bir ‘kristmıs’ pazarı var. Epey büyük. Minicik bir yere, Annecy kadar pazar kurmuşlar. Bu pazarda gözümüze çarpan en çok satılan üç şey eti puf benzeri şekerlemeler, mum ve çay oldu. Eti puf gibi olan şekerlemeler tam bir hayal kırıklığı. 3 tane alınca indirimli oluyor diye gaza geldik, hepsini çöpe attık.
Çay kültürünü seven Fransa, genelde naneli çay içse de farklı aromalarla yapılan çaylara da meraklı. Annecy’nin noel pazarında öyle güzel bir çaycıya denk geldik ki, oradaki 3 çay alana bir demlik bedava kampanyasından yararlanmadan duramadık.
Mumlar ise gerçek bir emek işi olmuş. Çok başarılı. Kokuları da muazzam. Mumdur, tütsüdür bu tarz koku veren şeyleri sevmediğim için almamış olsam da, sevenlere güzel bir hediyelik önerisi kendileri.
Annecy, bu güne kadar gördüğüm kentler içerisinde Siena’dan sonra en çok sevdiğim yer oldu. Kışın gitmenin hele ki noel zamanı gitmenin avantajını da bize ışık festivali ile vermiş oldu.
Denk geldiğimiz ışık festivalinin kısa videosu da aşağıda.
Annecy Gezisi Notları
Yazın ve ilkbaharda fiyatlar biraz normalin üstüne çıkıyormuş. Hem konaklama hem de aktiviteler için daha uygun bir zaman olan kışı tercih edebilirsiniz. Donarsınız o ayrı, ona bir şey diyemem.
Her pazar yiyecek pazarı kuruluyor. Millet İsviçre’den pazar yapmaya buraya geliyormuş.
Yazın gidildiyse muhakkak dondurma yensin. Çok güzel dediler.
Kayak yapmak için Manigod, Letale, Semnoz, Grand Bornand gibi merkezler var. Fiyatlar da gayet makul buralarda.
Ekim ayında Retour Des Alpages festivali var. Heidi bile geliyormuş, öyle dediler.
1960 yılından beri düzenlenen Uluslararası Animasyon Film Festivali’ne de ev sahipliği yapıyor Annecy. 2016’daki festival 13-18 Haziran‘da düzenlenecekmiş.
Annecy her ne kadar turistik olsa da siesta zamanlarına riayet ediyor. Bu yüzden günübirlik bir gezide Annecy’nin turistik köşelerinde yemek yemeniz biraz zor olabilir. Onun için de gara yakın bulunan ve sanırım Annecy’nin avm’si olan bir binanın altında fast-food zinciri Quick bulunuyor. Menü fiyatları da çok uygun.
Bu başlığı atmamın sebebi hemen herkesin Lyon’a gideceğime verdiği ‘Lyon mu? Ne var ki orada?’ tepkisindendir.
Sizin merakınız ölmüş, Allah rahmet eylesin.
Fransa’da Paris’ten önce görülmesi gereken yerlerden bana sorarsanız Lyon, hem çok rahat bir şehir, hem Fransa’nın kuzeyine nazaran çok daha ılımlı ve yardımsever bir millete sahip, hem de yakın çevresinde çok güzel şehirler barındırıyor.
Lyon Seyahatnamesi
Lyon’a dair genel bilgileri sıralayacak olursak kendisini yalnız ve ancak futbol takımı ile biliyor olabiliriz. Biraz daha derinlere, edebiyata devam ettiğimizde Küçük Prens‘in yazarı St.Exupery’nin buralı olduğu bir ihtimal bilinebilir. Sinema ile ilgili olanlarınız ilk sinemacılar Lumiere Kardeşler‘in burada yaşadığı bilgisine de vakıf olabilirmiştir. Yok benim bunlarla ilgim yok diyorsanız da, Lyon’un bir Fransız şehri olduğunu çoğumuz biliyordur muhtemelen. Şöyle güney taraflarda hani.
Hadi son bir bilgi daha verip gideyim; Lyon, Sinop’un kardeş şehridir:)
Henüz akıl sokaklarında Lyon yokken, Fransa seyahati için THY’den gidiş dönüş 250 TL’ye aldığım Marsilya bileti, Paris’teki o elim 14 Kasım terör saldırıları sebebiyle zaruri olarak ertelenir ve ben çeşitli Fransa kombinasyonları yaparken aklımdaki ilk rota olan Marsilya-Nice-Cannes turunu Lyon’a çeviririm. Neden, çünkü yüzyıllardır gelenekselleşen ve aralık ayının ilk haftası yapılan o meşhur Lyon Işık Festivali’ni görebileceğimi umut ediyorum. Terör saldırısı yaşamış bir ülkede hangi ışık festivaliyse o artık!
Bu noktada Marsilya biletini Lyon’a çevirişimle yeni bir rota ihtiyacı da kendiliğinden doğmuş olur ve biraz harita üzerinden, biraz da tren fiyatları sebebiyle yeni bir rotanın doğuşu gerçekleşir.
O rota Lyon – Annecy – Aix En Provence – Marsilya’dır.
Bu arada Işık Festivali de tarihinde ilk kez iptal edilmiştir:)
Lyon Yolculuğunun Başlangıcı
Lyon’a gitme kararı aşamasında olanlar için kısa bilgiler: Lyon yazları sıcak, baharları güzel, kışları sert rüzgarları olan bir memleket. Konaklama fiyatları bir iki tık yukarıda. Yemekleri herkese göre değil, ki gurme şehri olmasına rağmen kendisiyle aranızda husumet doğabilir. Eczaneler gayet ucuz. Çoğu yerde ‘neresinde olursan ol her yere yürüyerek gidilir’ gibi bir hatalı bilgiye kanmamanız gerektiğini ve metroya binmek için daima bozuk paranızın olması gerektiğini de ayrıca belirtirim.
Lyon Havaalanından Ulaşım
Küçük Prens’in yazarı St Exupery’nin adını taşıyan lakin görünüş olarak çok da kötü olan Lyon Havaalanı’ndan şehre ulaşmak için seçenekler şöyle:
Rhonexpress: Lyon’a gitmeden önce Rhoneexpress ücretinin yaklaşık 15 euro olduğunu okumuştum. İyi ki okumuşum bu yanlış bilgileri çünkü biletlerin 2 euro olduğunu duyunca acayip sevindim.
Uçaktaki her Türk şehre taksi ile ulaşmak için kuyruğa girerken biz iki akıllı arkadaş Rhoneexpress’e gitmek üzere taksileri ardımızda bırakarak yürüyoruz. 6 numaralıotobüse binerek‘Meyzeiu’ya geliyoruz. Meyzeiu denilen yer Rhoneexpress’e geçeceğimiz yer. Buradaki Kabataş tramvaylarının muadili olan araca binerek Lyon’un ana garı olan Part-Dieu’ya aktarma yapıyoruz. Otobüste aldığımız 2 euroluk bilet geçerli. Çünkü tek bileti 1 saat içerisinde dilediğin kadar kullanabiliyorsun.
Havaalanından Meyzeiu 30 dakika kadar sürüyor. Meyzeiu’dan ise yaklaşık 15 dakika sonra Part-Dieu’da oluyoruz.
Taksi: Bizden başka herkesin bindiği ve biz henüz yukarıda bahsettiğim 6 numaralı otobüsü ararken belki de insanları otellerine çoktan yerleştiren en rahat seçenek kendisi. Gündüz tarifesiyle yaklaşık 45 euro kadar tutuyormuş, pazarlıkla da bize fazla fiyat geldiği için her zaman ‘money talks’.
Şehir İçi Ulaşım
Ulaşım konusunda çok gelişmiş bir yer olduğu kesin olan Lyon’da metro, otobüs, finiküler, troleybüs, tramvay gibi birçok seçenek mevcut. Tüm toplu taşıtlar gece 12’de bitiyor.
Tüm gün kullanmalık her ulaşımda geçerli bilet: 5,5 Euro
Tek kullanımlık metro bileti: 1,80 Euro
Otobüs bileti: 2 Euro
Eğer şehri araba kiralayarak gezmek isteyen olursa Avis, Europcar gibi firmalar bulunuyor, ayrıca yaygın bisiklet kullanımı da güzel havalarda iyi bir alternatif. Bisikletler, bisiklet istasyonları olan Velo’v’lardan kiralanabiliyor.
Konaklama
Hotel Le Lumiere: Konaklamaya az para verenler kulübü olarak hem konumu hem de fiyatından mütevellid (eveett, eski Türkçe biliyorum) tercihimiz, aynı zamanda adını da entel bulduğumuz Hotel Le Lumiere oluyor.
Booking’den rezervasyon yaparken geleceğim günü ve saati bir de not olarak düştüğüm oteli geldiğimizde kapı duvar bulduk. Adamlar dükkanı kapatıp gitmiş resmen. Üstelik kapılar da şifreli. Açız, yorgunuz, zaten taksiye de binmemişiz zaman kaybetmişiz, bir de otelin şifreli kapıları için bize neden şifre verilmemiş ve biz sokakta kalmışız? Telefonla oteli arıyoruz, Fransızca konuşan birileriyle anlaşamıyoruz, zaten o kesin santral buna inanıyoruz. Allahım bunlar nasıl acılar diyoruz ve yapacak bir şey yok, otelin yanındaki restorana giriyoruz.
Restoranın sahibine derdimizi anlatıyoruz. Amca Hulusi Kentmen çıktı Rıza Baba! Hemen arıyor oteli, alıyor kapıların şifresini, diyor takip edin beni. Otele giriyoruz, bu esnada hala otelden kimsenin gelmeyişi -üstelik otelin içinde yaşayan insanlar bunlar-gamsızlıkta ders niteliğinde okutulmalı.
Günlüğü yaklaşık 80 lira olan otelin en güzel tarafı konumu. Lumiere Kardeşler’in müzesine 3-4 dakika yürüme mesafesinde ve hareketli bir cadde üzerinde bulunuyor. Hemen yan tarafında Carrefour ve fırın olması Lyon’daki ana besin kaynağı iki yerimiz olması münasebetiyle oldukça mühim. Bunun yanı sıra asıl merkez olan Vieux Lyon’a ve Bellecour Meydanı’na dört-beş durak mesafede. Bir kere otelden Bellecour Meydanı’na yürüdük onda da Lyon’un her yerinden her yere yürünür diyenlere sevgiler sundum.
Genel bir bakışla otelin fiyat ve performans uyumluluğu iyi, hizmet kötü, konforuna düşkünler için kötü, yatacak yerimiz olsun, yeri güzel olsun diyenler için iyi bir seçenek.
Otele yakın metro durakları: Monplaisir Lumiere, Sans Souci
Lyon Gezilecek Yerler
Vieux Lyon: Eski Lyon olarak adlandırılan Traboules (bundan sonra kendisine Tirebolu denilecektir) Lyon’un ana merkezi ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunuyor. Latince ‘geçiş’ anlamına gelen bu ismi almasının sebebi, ipek ticaretinde tüccarların ulaşımlarını kolaylaştıran tünel karışımı yollara sahip olmasındanmış.
Eski şehirde St.Paul, St Jean ve St Georges adında 3 bölge bulunuyor. Bu üç bölgeden Rue St. Paul, Lyon’un en turistik yeri.
La Basilique Notre Dame de Fourviere: 19. yüzyılda yapılan ve Lyon’un en güzel yapılarından biri olmakla birlikte, aşağıdan görülen manzarası kadar yukarıdan Lyon’a bakmanın da şahane olduğu La Basilique Notre Dame de Fourviere‘ye gitmek için yürüyebiliriz ya da finikülere binebiliriz. Yürümek tabii biraz zahmetli, o yüzden Vieux Lyon metrosuna gelip oradan “Fourviere” fünikülerine binip, yaklaşık 2 dakika sonra La Basilique Notre Dame de Fourviere‘ye çıkıyoruz.
Eğer Lyon’a aralığın ilk haftası gidilmişse, 8 Aralık’ın Lyon şehrinin kurtuluşu olarak kutlandığını ve bunun da Meryem Ana’ya ithaf edildiği biline. Meryem Ana’nın 8 Aralık günü,öğlen saatlerini ‘Lütuf Saati’ olarak atfetmesi ve insanların bu saatlerde dini vecibelerini (cümle içinde vecibe) yerine getirmesi ile geçen bu günde ‘Merci Merry‘ adıyla çeşitli dini kutlamalar yapılırken, La Basilique Notre Dame de Fourviere’de denk gelişimiz de bizim şansımıza oldu.
O zaman Merci Merry…
Cathedral Saint Jean Baptiste: Lyon’un gotik mimarisi olan katedral ücretsiz olarak gezilebiliyor.
Nasıl Gidilir?: Vieux Lyon
Fresque des Lyonnais: Lyon’un güzel duvar resimlerinin, başında gelen 7 katlı bu binada tanıdık simalara rastlamak mümkün. Onlar kim mi? Küçük Prens ve yazarı St.-Exupery, Lumiere Kardeşler…
Nasıl Gidilir?: 2 rue de la Martiniere
Le Rhône – La Saône: Lyon’da köprüler şehri, Lyon’un da ortasından sular geçiyor, Lyon’un da suların üstünde duran o köprülerinden gün batımı çok güzel görünüyor.
Bellacour Meydanı: Place Bellacour Lyon’un en büyük meydanı olmakla birlikte Fransa’nın da en büyük üçüncü meydanı. Adeta Lyon’un Cumhuriyet Meydanı olan Bellacour’da toplu her şey -konser, festival, miting vb.- yapılıyor. Gittiğim dönem Paris saldırılarının olduğu bir döneme denk geldiği için ne yazık ki bu meydanda ölenlerin anısına yakılan mumları ve bırakılan notları da gördük. Bu arada Bellacour Meydanı’nın en büyük toplu eylemi ise Charlie Hebdo olayından sonra gerçekleşmiş.
Sokak çalgıcılarının, devasa bir dönme dolabın olduğu Bellacour Meydanı’ndan, Rue de la Republique ve Rue Auguste Comte gibi turistik caddelere de kolaylıkla geçiliyor.
Place des Terraux: Cıvıl cıvıl, meydan gibi meydan. Hafiften Roma havalarını estiren bir meydan olması da gözümüzden kaçmadı. Meydanda Fontaine des Bartholdi Çeşmesi bulunuyor. Amerika’daki Özgürlük Heykeli’ni yapan Frederic Auguste Bartholdi’nin eseri.
Place des Terraux’da görülecek yerler: Bartholdi Çeşmesi, Lyon City Hall, Güzel Sanatlar Müzesi, Opera Binası (meydanın arkasındaki “Placa de la Comedie”de)
Saint Jean: Lyon’un en turistik ve güzel noktalarından biri. Eski Lyon çarşısı, küçük cafeler, meyhane benzeri lokantaların bulunduğu bölge daha çok akşamları görülmeli.
St. Jean’de görülecek yerler: St. Jean Katedrali, St. Paul Church, Gadagne Müzesi, Minyatür ve Sinema Müzesi
The Presqu’ile: Lyon’un tarihi yarımadası olarak geçen bu bölgede daha üst seviye alışveriş dükkanları, restoranları ve Lyon’un tarihi ve sanatsal en eski binalarını bulabiliyorsunuz.
Croix-Rousse: Bizden bir yerlere benzetme hastalığından ölmemek için buraya Karaköy, buraya Galata diyorum. Vintage eşyalar, ilginç ilginç kafelerin olduğu bu bölgede ‘mural’ adı verilen duvar ressamlığının efsane örneklerinden biri olan Murdes Canuts görülür.
Bölgenin bir başka güzelliği ise uzunca bir yokuş olan, bu sayede hem tepe manzaraya hem de güzel ara sokaklara bizleri çıkartan Montee de la Grande Cote’deye sahip olması.
Parc de la tete d’or: Lyon’un en sevdiğim yeri işte bu efsanet’ül park. Croix-Rousse’e yakın olan parka sabah gir akşama kadar dur. Öyle güzel bir şey, kedi canısı.
Oldukça büyük bir park olan Parc de la tete d’or’a, özellikle sonbaharda gidilmesini caiz buluyorum. Parkın içerisinde hayvanat bahçesi, film setindeymiş gibi duran evler, bir sürü türde ağaçlar -içlerinde bir de Türkiye’den getirilen sedir ağacı var- var. Lyon’a yerleşsem her gün burada bulurlardı beni. Parka girişler ücretsiz.
Nasıl Gidilir?: C1, C4 veya C5 otobüs hatlarından birine binilir ve üniversite durağında inilir. Ya da metroya binilerek Massena durağında inilir.
Müzeler
Le Musée des Confluences: Lyon’u en kıymetlilerinden olan bu müzenin ilk golü dış yapısı ile oluyor. Cam ve çelik konstrüksiyon ile yapılan müzenin inşaatı 10 yıl sürmüş. Müzenin olayı ne dersen, evrimden farklı coğrafyaların ritüellerine ve Bing Bang Theory’ye kadar geniş bir insanlar ve kültürler arası etkileşim ve yaratılış ögelerinin bulunduğu bir müze konumu yapabilirim. Bilet fiyatları 9 euro.
Nasıl Gidilir?: Tramvay ile T1 yönünde, Confluence bölgesine doğru gidilip müze durağında inilir.
L’Institut Lumière: Sinemanın ortaya çıkışını sağlayan adamlar olan Lumiere Kardeşler’e adanan müze, otelimizin çok yakınında olduğu için birçok kere gidip yine yine hayran kaldığımız bir müze oldu. Lumière ailesinin evi olan binayı müzeye devşirmişler.
Alt katta sinema ile ilgili bilgiler, Lumiere Kardeşleri’n sinema deneyimlemeleri ve ilk film olan Trenin Gara Girişi’ni görüyoruz. Müzedeki sinematografik eşyalara bayılabilirsiniz.
Üst katta ise Lumière Kardeşler’in yatak odaları bulunuyor. Oraya da giriş serbest. Müzenin bahçesinde ise yazları açık hava sinema festivali yapılıyor. Saat 18.00’a kadar açık.
Nasıl Gidilir?: Metro ile Monplasiere Lumiere durağında inilir.
Musee des Beaux Arts (Güzel Sanatlar Müzesi): Bu müzeye girmeye fırsatım olmadı fakat daha sonra sanal tur olarak müzeyi dolaşmaya çabaladım. Eski Mısır’a kadar uzanan koleksiyonları Avrupa’nın en geniş koleksiyonlarından biri olarak kabul ediliyor. Rodin’in Ombresi, Picasso, Monet de burada ablacım, gel gel…
Müze salıları kapalı; diğer günlerde 10.00-18.00 arası açık.
Nasıl Gidilir?:Place des Terreaux Meydanı
Musée Miniature et Cinéma (Minyatür Sinema Müzesi): Lyon’un kendine has güzellikteki müzelerinden biri de yine sinema üzerine elbette. Bu müzede birçok ünlü filmin setleri minyatür olarak yer alıyor. Bir minyatür sanatçısı olan Dan Ohlman’ın kendi müzesi burası.
İçlerinde en ilgi çekeni set, Patrick Süskind’in Koku filmi için hazırlanan set. Filmdeki parfüm şişeleri, kostümler gibi birçok detaya denk gelebiliyorsunuz. Minyatür setler dışında ünlü filmlerin orijinal kostümlerini ve maketlerini görebilmek mümkün.
Nasıl Gidilir?: Vieux-Lyon, 60 Rue Saint-Jean
Musee de Gadagne: Lyon’un ikonik simgelerinden olan kuklaların müzesi. En sevilen kukla ise Guignol. Geleneksel kuklaların dışında bizim Karagöz de sergileniyor müzede.
Nasıl Gidilir?: Saint-Jean
Musee d’art Contemporain de Lyon: Lyon’un modern sanat müzesi olan Musee d’art Contemporain de Lyon, genel olarak dünya çapında turneye çıkmış (var mı öyle bir tabir bu alanda) sanatçıların eserlerini sergiliyor. Dönem olarak Bienal dönemine denk geldim fakat müzeye girmedim ama bahçesi çok güzeldi onu söyleyebilirim. Girişler 6 euro, pazartesi ve salı günleri de kapalı.
Nasıl Gidilir?: C1, C4 ya da C5 hatları
Lyon Yemekleri
Yüzyılın şefi ünvanına sahip bir şefin, Paul Bocuse‘nin mutfağına sahip bir kentten bahsediyoruz. Elbette gurme şehri olacak. Sıkıntı, karnını doyurmak için bir İtalyan restoranı arayan turiste -yani bana-gurmeliği öğretebilmek Paul. Ama Lyon’un meşhur midyelerinden yedim mi, gol yemem ama midye tabii ki yerim!
Les Halles de Lyon: Burası Lyon’un en gurme noktası. Kendisi bir pasaj. Sıra sıra şarküteri, balıkçı, tatlıcı var içeride. En güzel makaron da burada bulunabiliyor, en güzel midye de, peynir de.
Lyon’un yemek kültürünü şekillendiren şef Paul Bocuse’ye ait bir yemek marketi olan Les Halles de Lyon’da adabına uygun olarak ortaya karışık midye alıyoruz. Bu midyeler boy boy ve sayı sayı veriliyor. Bir tepside en az 10 tane midye oluyor, midyenin boyuna ve cinsine göre karma bir tepsi yapıyorsunuz.
Alt katında tam buğday ekmek, terayağı, tuz ve sirke ile gelen bu midyelerde tabii ki iç pilav beklentimiz hiçbir zaman olmadı -bu arada bazı restoranlarda midyeler pişiriliyor- ama bu da olmuş mu güzel Fransız kardeşim. Gaza gelip aldığımız ve 40 euro olan şu yemeği arkadaşım da yiyemeyince, tereyağını ekmeğe sürüp midyeleri de aralarına koyup sandviç yaparak yemişliğim de oldu.
40 EURO diyorum.
Yemekle kalmaz, parçacıklarından yeniden var ederim.
Le Sud Brasserie: Le Sud da, Les Halles de Lyon gibi Fransa mutfağının babası Paul Bocuse’e ait. Midyeye verdiğimiz paradan sonra başka paramız kalmadığı için gidemedik ama zengin olan okurlarıma amme hizmeti yaparım, tabii, yoo, canım çekmedi bacoun mutfağını.
Pizza Pino: Bellacour Meydanı’nda bulunan Pizza Pino uygun fiyatları ve güzel yemekleriyle karnımızı doyurdu. Kendisine buradan ‘Allah razı olsun’ diyoruz.
Sokak Lezzetleri: Lyon sokaklarında bol bol deniz ürünü görülebileceği gibi bir de klasik Avrupa lezzetlerinden nutellalı bir takım hamurumsular karşımıza çıkıyor. Krep, Belçika waffle’ı ve churros şeklindeki bu tatlıların fiyatları 3 ile 5 euro arasında değişiyor.
Best Bagel: Bagel severlere gelsin.Birbirinden güzel bagetler ile aynı zamanda Fransa’da kahvaltı sorununu da çözmüş oluyor.
(Nasıl Gidilir?: Rue des Augustins)
Le Fantome de l’Opera: Birbirinden enterasan kokteyllerin mekanı. En değişiği de cezvede gelen çilekli kokteyl (Nasıl Gidilir?: Metroyla Croix Paquet durağında inilir)
Faydalı Bilgiler
Müze müze dolaşmak isteyenler için Lyon Card bulunuyor. 1,2 ve 3 gün kullanımlıkları var. Fiyatları 20 ile 30 euro arasında değişiyor.
Öğrenci indirimlerinden faydalanabilmek için her ihtimale karşı yanınızda öğrenci kartınızı götürün.
Daha önce de dediğim gibi, metro biletleri için otomatlardan alacağınız biletlere sadece bozuk para ile sahip olabiliyorsunuz. Paranızı bozdurun.
Alışveriş için AVM isteyene Part-Dieu’da ‘Primark’ var.
Sık sık pazar kuruluyor farklı lokasyonlarda. Denk gelirseniz birine gidin, çok güzel gözleme yapılıyor pazarda:)
Bir sonraki yıldan kendim için büyük ama insanlık için çok da tın olan tek bir dileğim var; -yok mutlu ol yeter değil, onu bi beceremedim- bu yıl gördüğüm yerlerin daha fazlasını görmek.
Benim çatı dileğim bu. Gayet basit. Gayet net.
Çalışma hayatının el verdiği sürece 2 ülke ve 18 şehirle geçen bir yılı geride bırakıyorum. 3. ülke için de THY’den gelecek olumsuz hava koşulları yüzünden Yunanistan seferlerinin iptali haberini bekliyorum. İptal olmazsa en az üç ülke yapacağım. (Sonradan gelen edit: 3 oldu)
İşte 1 yıl böyle buralarda, böyle geçmiş.
Haydi bakalım;
TÜRKİYE
Şanlıurfa: Görmeyi en çok istediğim yurt içi lokasyonlardan biri Şanlıurfa’ydı. Şanlıurfa’lı -çok pardon ama kendisi biraz aşirettendir- arkadaşımla 2 gün cebimden bir kuruş çıkmadan gezdim, yedim, içtim, Halfeti‘ye aşık, Göbeklitepe‘ye hayran oldum.
Balıkesir – Akçay, Marmara Adası, Erdek: Memleketten diye es geçmek olmaz. Kimseyi görmedim ben, senden daha güzel. Ve yüzmedim öyle soğuk sularda, Hasan Boğuldu‘dan başka…
Çanakkale-Bozcaada: Her sene gitmezsem belki küser. Bu sene Akvaryum Koyu’nda dalış vardı,
Tekirdağ- Çorlu: Efsane şaraplarını keşfetmem, Tekirdağ’a 145. kez gidişimde oldu. Bir de, Çorlu’dakiKovboys’da meşhur tostları da yedim. Sefam olsun…
Antalya-Kaş: Pek bi sevdiğim gezgin arkadaşım Erdem‘in tavsiyesiyle gittiğim otelde güzel insanlar tanıdım, Kaputaş’ın denizine bayıldım, fakat Kaş’a bir daha bayramda gitmeme kararı aldım.
Nevşehir-Kapadokya: Tekrar ediyorum, burası bir elf diyarı çocuklar.
Kırşehir: Hacı Bektaşi Veli için git.
Ankara: Kafası mı güzel bu şehrin?
Bursa-Gölyazı, Misi Köyü: Gölyazı sonbaharda güzel, Misi Köyü galiba hep sempatik.
YURT DIŞI
Rusya – Moskova, Puşkino: Köprüden önce son çıkış, sevdanın son vuruşu < Rusya’ya vize gelmesi. Bizi şansa mecbur bırakanlara ve bir daha öyle güzel, öyle derin Bolşoy’da opera izleyemeceğime naaaaaaaaaaletttt….
Moskova bana güzel şehir nasıl oluru, Rusça anlaşabilmeyi, yer yatağı olmadan yerde yatabilmeyi ve yine ayaklara kara sular inmeyi öğretti.
Fransa- Lyon, Annecy, Aix En Provence: Yine nasiplendiğim bir ülkenin (bkz: Rusya) başına gelenler geldi. Fransa’da, Paris’in tam ortasında terör yaşandı. Biletim tam da o haftaya denk geldiği için, ilk rota olan Nice-St Trope- Cannes istikametini değiştirip yönümüzü Annecy’ye ve Aix En Provence’e çevirdik. Annecy’ye ayılıp bayıldım, İsviçre’ye gitme kararı aldım, Aix En Provence’in gençliğini çok sevdim.
Yunanistan-Atina: En güzel komşu sohbetlerinin yapıldığı yer oldu. Sonuç; siyaset olmayınca çok güzel değil miyiz?
2016’nın seyahatleri bol olsun, güzel olsun, bizim olsun.