İstanbul’un Türbeleri: Yahya Efendi Türbesi

İstanbul manzarası, kültürü, sokakları, renkleri ile ne kadar ünlüyse türbeleri ile de ayrı, dahası ayrıcalıklı bir yere sahip. Yedi tepeli şehrin daimi istirahatgahları olan türbeler hem inancın hem de kültürün yolculuğu oluyor. İstanbul’un türbeleri arasında en önemlilerinden biri olarak sayılan, benim de çok sevdiğim Yahya Efendi Türbesi’ni anlatmak istiyorum. Yahya Efendi Türbesi, nazarımca kendimi en yakın hissettiğim, ara ara kendimi orada otururken bulduğum özel bir yer. Eyüp Sultan Türbesi, Yuşa Hazretleri Tepesi, Aziz Mahmud Hüdayi Türbesi ile İstanbul’un 4 büyük türbesi arasında yer alan Yahya Efendi Türbesi’nin fazileti ve Yahya Efendi’nin nasıl biri olduğuna dair hazırsanız yolculuğa başlıyoruz…

Yahya Efendi Kimdir?

Yahya Efendi denildiğinde akla onunla eş zamanlı gelen isim Kanuni Sultan Süleyman olacaktır. Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi olan Yahya Efendi devrin ileri gelen mutasavvıf, âlim ve şairidir. Beşiktaşlı Yahya Efendi Hazretleri, 1495’te Trabzon’da dünyaya gelmiş. Babası Sâmi Ömer Efendi Trabzon’da kadılık görevi yapmakta idi. O dönemde Sultan II. Bâyezîd’in oğlu Şehzade Selim (Yavuz) ise Trabzon’da sancak beyiydi. Yahya Efendi’nin doğumundan birkaç gün sonra Şehzade Selim’in oğlu Süleyman’ın dünyaya geldi. Süleyman’ın annesinin sütü yetmeyince, Yahya Efendi’nin annesi Afife Hatun, Süleyman’ı da emzirir ve Yahya Efendi ile Şehzade Süleyman böylece süt kardeşi olur.

Beşiktaşlı Yahya Efendi Hazretleri’nin zaman zaman Hızır Aleyhisselâm ile buluştuğu rivâyet edilir. Yahya Efendi Türbesi’nin bulunduğu yerin Mecmau‘l-Bahreyn (iki denizin buluştuğu yer) olarak adlandırılması da buradan kaynaklıdır.

Yahya Efendi ile Hızır Aleyhisselam’ın Karşılaşması

Yahya Efendi’nin Hızır ile buluşup görüştüğünü bilen Kanuni Sultan Süleyman, Yahya Efendi’den sürekli kendisini Hızır ile tanıştırmasını ister. Bir gün Yahya Efendi ve Kanuni, kayıkla Boğaz’da gezmeye çıkmışlar. Yahya Efendi yanında bir ahbabı ile gelip kayığa binmiş. Birlikte giderlerken, Yahya Efendi ahbabı ile sürekli dini sohbet etmiş. Durumdan sıkılan Kanuni ise sürekli elindeki değerli yüzüğü ile oynuyormuş. Şeytanın işi yok ya, yüzük birden elinden fırlayıp Marmara’nın serin sularına gömülmüş. Kanuni duruma sıkılmış ama padişah olduğu için de bir şey belli etmek istememiş. Yüzüğünün denize düşmesini adamın can sıkıcı konuşmalarına yormuş.

Adam sürekli olarak Kanuni’ye bakıyormuş…

Bir müddet gittikten sonra, o zat inmek istediğini bildirince, kayık kıyıya yanaşmış. O zat ineceği sırada denizden bir avuç su alıp Sultan’a uzatmış. Avucundaki suda, biraz önce denize düşürdüğü yüzük varmış.

Yahya Efendi hariç, kayıkta bulunan herkes çok hayrete düşmüşler.

Kanuni elini uzatıp yüzüğü alınca, adam birdenbire gözden kayboluvermiş.

Kanuni, Yahya Efendi’ye dönerek:

-Ağabey, neler oluyor?” diye sormuş.

-O gördüğünüz Hızır Aleyhisselam idi, cevabını vermiş Yahya Efendi.

Kanuni bunun üzerine:

-Bizi niye tanıştırmadınız? diye sorunca, Yahya Efendi şöyle cevap vermiş: “O size kendini anlattı, ama siz onu fark etmediniz. Zira Hızır Aleyhisselâm hazıra görünür. Eğer siz, onunla görüşecek vasıfları hâiz değilseniz, o kendisini sizden gizler!”

Yahya Efendi, denizciler için de önemli bir yere sahipti. Duası makbul olan bir zat olduğunu bilen denizciler ve balıkçılar, her gün sabah namazından sonra dergahın önüne teknelerle yanaşır ve ondan dua isterdi. Yahya Efendi duasını bitirdikten sonra eliyle denizi işaret eder ve “Eyyam ola” diye denizcileri uğurlardı. Bugün, günümüzde ‘iyi şanslar’ olsun anlamına gelen denizcilik terimi ‘heyamola’ kelimesi de işte bu ‘eyyam ola’ sözünden gelmiştir.

Yahya Efendi Türbesi Hakkında

Yahya Efendi Türbesi, Yahya Efendi Tekkesi’nin hemen yanında yer alıyor. 1571 yılında Mimar Sinan tarafından yapılıyor. Tek kubbeli bu yapı tekke, tevhithane ve medreseden oluşan bir külliyenin içinde bulunuyor. Yahya Efendi, 4 Mayıs 1571 yılında hakka kavuşunca 2. Selim tarafından hürmeten kabrinin üzerine türbe yaptırılıyor. Zamanla bakıma ihtiyaç duyan türbenin onarılmasında ise 2. Mahmud, Pertevniyal Valide Sultan, 2. Abdülhamid’in imzası bulunuyor. Günümüzdeki halini ise Pertevniyal Valide Sultan tarafından yaptırılan bakım onarım işleminden sonra alıyor.

Ahşap bir mimariye ve kalem işleri ile bezeli el işçiliğine sahip türbenin içerisindeki hazireye (mezara) birçok tarikat ehli, devlet ricali, ulema, hanedan ve saray mensubu şahıs 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gömülmüştür. 19. yüzyıl zamanlarında ise Osmanlı Devleti’nin üst tabakasının mezarlığına, daha sonra da padişahın aile mezarlığına dönüşmüş.

Yahya Efendi Türbesi’nden Yahya Efendi’nin sandukasının dışında 11 tane daha sanduka bulunuyor. Türbe çevresinde yer alan kabirlerde ise Yahya Efendi’nin torunları, hanedan mensupları, şehzadeler, türbedarlar yatıyor. 2. Abdülhamid ve Adile Sultan’ın maiyeti ile Kanuni Sultan Süleyman’in kızı ve Yahya Efendi’nin manevi kızı “Tasasız” Raziye Sultan da buraya defnedilmiştir.

Yahya Efendi Türbesi’nde Sandukası Bulunanlar

  • Yahya Efendi
  • Yahya Efendi’nin annesi Afife Hatun
  • Yahya Efendi’nin büyük oğlu İbrahim Efendi
  • Yahya Efendi’nin küçük oğlu Şeyh Ali Efendi
  • Yahya Efendi’nin eşi Şerife Hatun
  • Derviş Ali Efendi
  • Kanuni Sultan Süleyman’in kızı ve Yahya Efendi’nin manevi kızı “Tasasız” Raziye Sultan
  • Şeyh Hasan Efendi
  • Şeyh Mehmet Nuri Şemseddin Efendi
  • II. Abdülhamid’in kızı Hatice Sultan
  • II. Abdülhamid’in oğlu Bedreddin Efendi

Yahya Efendi Türbesi’ne Nasıl Gidilir?

Yahya Efendi Türbesi İstanbul’un en merkezi konumlarından biri olan Beşiktaş’ta bulunuyor. Çırağan Sarayı’nın hemen karşısında yer aldığı için ulaşım olarak oldukça kolay bir noktada. Beşiktaş’a gelen vapur ya da motorlarla Beşiktaş İskelesi’nden yürüyebilir, otobüs ve dolmuş ile gelindiğinde yine iskele yönünden Çırağan’a doğru yürüyebilir ya da Ortaköy otobüsleri ile Yahya Efendi Türbesi’ne varılabilir. Beşiktaş İskelesi’ni baz alarak yüründüğünde 10 dakika kadar kısa bir sürede türbeye varılıyor.

Garipçe Köyü ve Rumeli Feneri Köyü: İstanbul’dayız Ama Değiliz Gibi

Garipçe Köyü İstanbul’da hafta sonu gidilebilecek yerler içinde uzun zamandır listemde olan ama bir türlü gidemediğim bir yerdi. Hatta sırf balıkçı teknelerine ve denize olan sevdam sebebiyle lisede evdekilere ‘oradan ev alalım’ diye baskı yaptığım ama ikna edemediğim bir emlak yaramdır. Şimdilerde hem 3. köprü ile değerlenen hem de İstanbul’da hafta sonu gidilecek yerlerden biri olan Garipçe Köyü’ne ev alamadığımız için turist moduyla gidebiliyorum. Bir sabah uyandım ve birlikte epey bir yol kat etmişlik mertebesine ulaştığım Çok Gezen Adam Osman’ı aradım. ‘Haydi Çok Gezen Adam, arabayı al da Garipçe Köyü ve çevresini gezelim’ dedim. Kendisi de durur mu, bize yol olsun. Hemen bir rota çalıştık. Türkiye‘de hafta sonu gezilecek yerler ve İstanbul’a yakın günübirlik yerler için de alternatif olur dedik. Sonuçta ufak çapta Sarıyer ve çevresinde gezilecek ve görülecek yerleri listesi çıkarmış olduk.

Bu rota Garipçe Köyü, Rumeli Feneri Köyü, Feneryolu Kuş Gözlem Kulesi, Belgrad Ormanı Bentler Tabiat Parkı, Atatürk Arboretum’u ve Kemerburgaz Eğri Kemer rotasını oluşturuyor. Garipçe Köyü gezisi için yola çıkarken ne yapmak istediğinizi bilerek yola çıkmanız daha iyi olabilir. Mevsim yazsa ve amaç denize girmekse bu rotayı Uskumruköy-Gümüşdere-Kilyos şeklinde değiştirebilirsiniz mesela. 

Garipçe Köyü

Garipçe Köyü

İstanbul Sarıyer’e bağlı Garipçe Köyü, Rumeli Feneri ile Rumeli Kavağı arasında bulunuyor. Garipçe Köyü, İstanbul’da olan ama ‘şekerim hiç İstanbul’daymış gibi hissetmiyorum’ duygusunu veren bir yer. İstanbul’dan uzaklaşamayanlar ama ‘İstanbul bitti karşiiim’ ikileminde kalanlar için de ideal. Sarıyer’in sekiz köyünden biri olan Garipçe Köyü, İstanbul’un minyatür bir balıkçı köyü. Kendisini Marmara’daki Karadeniz replikası olarak betimleyerek entelektüel yanımı da ortaya koymak isterim.

Garipçe Köyü Hakkında

Garipçe Köyü

Taşlık ve kayalık olduğu için akbabaların yuva yaptığı bir yermiş Garipçe Köyü. Bu yüzden de adı ‘Akbabalar Şehri’ anlamına gelen Gyropolis olmuş. Garipçe Köyü’nün diğer bir adı da tarihçi Homeros’un dediğine göre Kharybdis. Bu isim de Osmanlı Türkçesi’nde ‘yakın’ anlamındaki ‘Karib’ kelimesinden gelmekteymiş. Mitolojide lanetlenmiş Kral Phineas’ın yaşadığı Garipçe Köyü, kayalık ve küçük bir köy olması ile imkanları sınırlı kalınca geçinmek için balıkçılıkla uğraşıyor. Köy halkının çoğunlukla Karadeniz göçmeni. Bu arada genel olarak yorumlar Garipçe’nin çok tutucu bir yer olduğu yönünde. Sıcaktan dolayı esnafla iletişim kuramadım, hatta insansız yerlere gitmeyi tercih ettim. O yüzden kendim şahit olamadım bu yorumlara ama genel olarak böyle bir düşünce mevcut.

Garipçe Köyü Gezi Rehberi

İstanbul’dan hafta sonu gidilecek yerler arayışınız varsa bir cevabı Garipçe Köyü olabilir. Bu noktada Garipçe Köyü gez rehberi de alsa alsa 2 saatinizi alır. 1 saati yemek yemeye 1 saati de gezmeye ayırıyorum üstelik. Çünkü Garipçe Köyü çok ufak bir köy. Bu bakımdan Garipçe Köyü’nü tek başına değil de hemen yanındaki Rumeli Feneri Köyü ile kombinlemek daha çok yakışabilir.

Garipçe Kalesi ve Garipçe Burnu

Garipçe Köyü

Garipçe Burnu, İstanbul Boğazı’nda karanın denize yaptığı küçük çıkıntılardan biri. Garipçe Köyü’nü çevreleyen bir çerçeve özelliği taşıyor. Kayalıklarla kaplı ve dik yamaçları olan Garipçe Burnu’nun tepesinden püfür püfür esen bir rüzgar eşliğinde iyi manzara izleniyor. Üçüncü köprü de tam olarak bu buruna bağlı.

Garipçe Köyü

Garipçe Köyü’nde gezilecek yerler pek fazla değil. Haliyle var olan yerleri gezmek 2 saati bulmuyor. Garipçe Burnu’nda yer alan Garipçe Kalesi ve gözetleme kulesi de gezip görülecek yerlerde. Garipçe Kalesi, Padişah III. Mustafa tarafından Macar asıllı Fransız mimar Baron François de Tott’a yaptırılmış. Elbette İstanbul’un kale ve surlarındaki bakımsızlık Garipçe Kalesi’nde de mevcut. Tarihi kalıntıların çöplük olarak kullanıldığı gerçeğine yıllardır bir türlü önlem alamadık. Bugün en önemli turistik noktalardan biri olabilecek potansiyeldeki Yedikule Zindanları’nın çevresi bunun en iyi örneği. Bu tabloya bir de Garipçe Kalesi’ni ekledim.

Büyük Liman

Garipçe Köyü

Aslında İstanbul’da denize girilecek yerlerden biri Garipçe Köyü’nde yer alan Büyük Liman. Laf olsun diye değil gerçekten denize girilecek bir yer. Akıntısı bol bu yüzden de denizi temiz ama gelgelim çevresi pis. Bu yüzden tam olarak bu noktada insan sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Herhangi bir tesis yok. Araba ile direkt ulaşım da yok. Özel olarak gidilmesi anlamsız olur haliyle. Büyük Liman’da kalıntı olarak kalmış hamam, kilise ve biraz daha sağlam vaziyetteki kale duvarı yer alıyor. Bu liman Osmanlı döneminde oldukça büyük bir tersaneye sahipmiş. Bugün burada tersaneye benzer bir kalıntı bulunmasa da limandaki Soğuksu Çeşmesi ve Hacının Suyu Çeşmesi olarak bilinen çeşmenin kitabesinden burada bir tersane olduğu ve Hasan Paşa tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor.

Garipçe Köyü Kahvaltı Yerleri

Garipçe Köyü

Garipçe Köyü hafta sonu kahvaltıcılarını ağırlayan bir yer konumuna gelmiş durumda. Uzun saatler gezilecek bir yer olmadığı için öyle bir kahvaltı edelim ki akşam yemeğimiz de olsun modunda takılan misafirlerini ağırlıyor. Ya da balığı taze taze yemek isteyenleri… Garipçe Köyü kahvaltı mekanları ve balık restoranları arasında Asma Altı Kahvaltı Ve Balık Evi, Qarip Restaurant yer alıyor. Ayrıca çay-kahve içmek için sahilde renkli masalı sandalyeli bir çay bahçesi mevcut. Burada çay ve soda 2.5 TL. Hafta sonları erken yola çıkıp gitmekte fayda var. Bizim gittiğimiz öğle vakitlerinde doluluk oranları hayli yüksekti.

Rumeli Feneri Köyü

Garipçe Köyü gezisi bitince sonraki rota eski adının Panion odluğu söylenen Rumeli Feneri Köyü oluyor. Garipçe ile Rumeli Feneri Köyü arası yaklaşık 3 km. İki yer arasında İETT 150 numaralı hat çalışıyor. Sarıyer’e bağlı balıkçı köyü olan Rumeli Feneri Köyü Anadolu Feneri’nin tam karşısında bulunuyor.

Rumeli Feneri Köyü Gezi Rehberi

1910 Doğumlu Çınar Ağacı Rumeli Feneri Köyü gezisine bu ağacı görmeden başlamamak lazım ki görülmeyecek gibi de değil. Hemen merkezde devasa gövdesiyle ortamı püfür püfür estiren bu 1910 doğumlu çınar ağacı Rumeli Feneri ile birlikte adeta sembol olmuş. Garipçe Köyü’ne nazaran daha büyük bir yer Rumeli Feneri Köyü.

Rumeli Feneri

Garipçe Köyü

Rumeli Feneri ya da Türkeli Feneri, İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’le birleştiği kuzey ucunda yer alan bir deniz feneri. Ya şu hayatta deniz fenerleri kadar özel bir yapı var mı bilmiyorum, şahane değiller mi? Hemen karşısındaki Anadolu Feneri’nden 2 deniz mili uzakta yer alıyor Rumeli Feneri ve bu iki feneri birleştiren çizgi İstanbul Limanı’nın kuzey sınırını oluşturuyor. Rumeli Feneri, Kırım savaşı sırasında Fransız ve İngiliz gemilerinin Boğaz’ın ve Karadeniz’in girişlerini görebilmeleri için yapılmış. Yapı olarak bir Fransız yapısı. Türklere 1933’te Fransızlara verilen 100 senelik işletme imtiyazı iptal edilince geçiyor. 30 metre boyunda olan Rumeli Feneri, beyaz ışığı ile 18 deniz mili uzaktan görülebiliyor. Yani tam olarak 28,968192 km. Hayır, rakamlara random basmadım. Hesap bu. Yine Rumeli Feneri içerisinde yer alan Sarı Saltuk Dede Türbesi, buraya gelenlerin uğradığı diğer bir durak.

Feneryolu Kuş Gözlemevi

Garipçe Köyü

Rumelifeneri Köyü’ne veda edip Belgrad Ormanları’na doğru yol alıyoruz. Yol kenarında duran arabaları görünce bunlar bu açıdan nasıl manzara izler, saçma değil mi diye düşünürken olayın yol kenarı manzarası olmadığını anlıyoruz. Meğer orada İstanbul’da bu zamana kadar varlığından bi haber olduğum Feneryolu Kuş Gözlem Evi varmış. Fakat manzara konusunda doğru tahmin yapmışız, o ayrı. Çünkü kulenin tepesinden manzara işte böyle gözüküyor.Garipçe Köyü

Arabayı yol kenarına park ediyoruz ve ormanın içinden 300 metre yürüyüp kuleye ulaşıyoruz. Kulenin altında Yaban Akademi var. Burada yaban hayat ve outdoor aktiviteler için eğitim düzenliyorlar. İlgilenen olursa Yaban Akademi linkine tıklasın. Kulenin manzarası efsane. Bizden başka orada yabancı arkadaşlarını gezdiren üniversiteli bir grup ile iki çift bulunduğu için burayı bilen sayısının az olduğu yönünde düşüncelerim oluşuyor. Bu arada Feneryolu Kuş Gözlemevi özellikle kuşların göç zamanı anlamlı. Yoksa only manzara.

Rumeli Feneri Köyü Kahvaltı ve Balık Mekanları

Garipçe Köyü gibi Rumeli Feneri Köyü de hafta sonu kahvaltıya gelenlerin akın ettiği bir yer. Kahvaltı kadar balıkçıları da ziyaretçilerin uğrak noktası. Garipçe Köyü’ne göre birkaç fazla daha alternatife sahip. Bunlar arasında Menekşe Bahçesi, Mendirek, Giritli Çiftliği, Salaş Barınak, Seyr u Sefa, Yalçınkaya, Roka Balık, Fenerli Selim Usta ve köy kahvesindeki çay bahçesi bulunuyor.

Menekşe Bahçesi

Garipçe Köyü

Rumeli Feneri Köyü’ne gelenlerin sıkça tercih ettiği, hem kahvaltısı hem deniz ürünleri ile ilgi gören Menekşe Bahçesi, köy mezarlığının hemen karşısında. Manzarası ve dekorasyonu çok güzel. Ama aynı güzellik balıklarında bana göre mevcut değil. Bir porsiyon istavrit ve bir porsiyon kalamar söyledim. Her ikisi de çok yağlı geldiği için bitiremedim. Balık ve deniz ürünleri benim için mühim bir konu, sizi bilemem. Fiyatlar ise şöyle; istavrit 20 TL, Kalamar 20 TL, soda 3,5 TL; kahvaltı fiyatı açık büfe olmak üzere kişi başı 35 TL.

Belgrad Ormanı Bentler Tabiat Parkı

Garipçe Köyü

Feneryolu Kuş Gözlem Kulesi’nden yola devam ediyoruz. Hedef Belgrad Ormanları. Kuleden yaklaşık 20 km sonra Belgrad Ormanı’na varıyoruz. Tabii Belgrad Ormanı dediğimiz şey çok şükür ki henüz kocaman. İstanbul’un nadir kalan en önemli yeşil alanlarından biri. Belgrad Ormanı su kemerleri, ağaç türleri ile İstanbul’un nefes alabildiği en önemli kaynak. Gezmek için kısıtlı süre varsa ve piknik olayına da girilmemişse o zaman şöyle bentlerin olduğu Belgrad Ormanı Bentler Tabiat Parkı görülebilir. Belgrad ormanlarının içinde 6 adet Bent mevcut. Bunlar Kömürcü bent, Büyük bent, Ayvat bendi, Valide bendi, Kirazlı bent ve Sultan Mahmut Bendi.

Garipçe Köyü

Farsça kökenli bent kelimesi su seti anlamına geliyor. Peki neden ormanın adı Belgrad? Hadi bakalım. Bunu hiç düşündünüz mü? Belgrad Ormanı’nın Belgrad ile bir ilgisi var. Bildiğimiz Sırbıstan Belgrad ile. O da şöyle; Kanuni Sultan Süleyman, 1521 yılında Sırbistan seferinden dönerken birkaç Sırp esirini de yanında getirir. O esirler de, ormanın içerisinde bir köye yerleştirilir. Köyün adına da Belgrad Köyü denir. Daha sonra bu köy ormandan ayrılmak zorunda kalınca bölgenin adı Belgrad Ormanı olarak kalmış. Köyün ormandan ayrılma sebebi ise köyde yaşayan insanların bentlerdeki suları kirletmesi imiş. Çünkü o zamanlar İstanbul’un su ihtiyacını bu bentler sağlıyormuş. Belgrad Ormanı Bentler Tabiat Parkı ücreti araç 10 TL, yaya ücretsiz. Ve biz tabii ki ölücü gezenler olarak arabayı dışarı park edip yürüdük.

Atatürk Arboretumu

Garipçe Köyü

Belgrad Ormanı’ndan dönerken yol üzerinde Atatürk Arboretumu ile karşılaşılıyor. Zaten kendisi Belgrad Ormanları’nın devamı. Daha önce kış dönemi gittiğim Atatürk Arboretumu’nu bir de yazın görmek üzere içeriye giriyorum. İçeride piknikti, mangaldı öyle şeyler yok. Çünkü sahip olduğu bitki ve ağaç çeşitleri ile Atatürk Arboretumu bir nevi açık hava ağaç müzesi. Atatürk Arboretumu ücretleri hafta içi tam 5 TL, öğrenci 2 TL; hafta sonu Tam 15 TL, öğrenci 5 TL. Orman Fakültesi öğrencileri ise ücretsiz. Pazartesi günleri hariç her gün gün açık. Cumartesi günü 19.30’da kapanıyordu bunu da ziyaret esnasında öğrendik.

Kemerburgaz Eğri Kemer (Kovuk Kemer)

Garipçe Köyü

Unkapanı’ndaki meşhur Bozdaoğan Kemeri’ni bilen vardır. İstanbul’un kemerleri zaten başlı başına meşhur ama sizce neden ısrarla Kemerburgaz’daki Eğri Kemer’i görmek istedik sayın seyirciler? Çünkü bu kemer hem bir Mimar Sinan eseri, hem de Cüneyt Arkın’ın Malkoçoğlu’nda atlayış sahnelerini çektiği yer. Eyüp ilçesinin Kemerburgaz mevkiinde bulunan Eğri Kemer ya da diğer adı ile Kovuk Kemere gitmek için 48L Göktürk Köyü-4.Levent Metro, 48E Göktürk Köyü-Eminönü, 48 Göktürk-Mecidiyeköy, 48A Göktürk Köyü-Kazlıçeşme Marmaray buradan geçen İETT otobüslerini kullanabilirsiniz.

Eğri Kemer bu rotayı takip eden güzel bir durak. Ve gelelim bu rotayı çizerken gözümde canlanan hatta bu rotayı sırf onun için hazırladığım döner gerçeğine. Kemerburgaz Kardeşler Lokantasındaki etlerin Balıkesir’den geldiğini duyunca ben burada döner yemeyeyim de nerelerde yiyeyim dedim ve inanır mısınız dönere özel rota çizdim. Fakat gel gelelim Kemerburgaz Kardeşler Lokantası döneri 15.00’da bitiriyormuş. Lokantayı da 20:00’de kapatıyormuş. Tabii döner yiyecem diye istavrite de gider yapmıştım ya yukarıda hatırlarsanız, heh işte akşam dokuza kadar öyle ne de güzel döner yiyemedik diye dolanıp durdum. Olur da giderseniz Kemerburgaz Kardeşler Lokantası’nın saatlerine dikkat ediniz ve yerseniz döner, pazı, düğün çorbası ve kabak tatlısını deneyiniz.

Garipçe Köyü’ne ve Rumeli Feneri Köyü’ne Nasıl Gidilir?

Garipçe Köyü

Arabayla; Biz Garipçe Köyü’ne arabayla gidiyoruz ve sabah erken saatlerde İstanbul Avrupa Yakası, Bakırköy’den yola çıkıyoruz. Bakırköy-Garipçe Köyü arası yaklaşık 50 km kadar. Maslak üzerinden Sarıyer’e, oradan da ilk durağımız olan Garipçe Köyü’ne varıyoruz. Gidiş-dönüş süremiz de yaklaşık 160 km tutuyor. Arabayla Garipçe Köyü gezimiz sonrası dönüşte yeni otobanı kullandık. Bu yol sizi direkt Bahçeşehir’den Tem’e bağlıyor. Bu yolu kullanmanın da ücreti 4.5 TL. Garipçe Köyü kara yolu ulaşımı için Google Maps haritasına  tıklayınız.

Toplu Taşımayla; Garipçe Köyü’ne gitmek için İstanbul’daki toplu taşımaları kullanmak mümkün. İstanbul’un her neresindeyseniz bir şekilde Yenikapı-Hacıosman metrosuna kendinizi atın ve son durak olan Hacıosman’da inin. Hacıosman’dan Garipçe Köyü’ne gitmek için 150 Hat Numaralı İETT Hacıosman-Rumeli Feneri otobüsüne binin. Bunun dışında Taksim’den 40 Hat numaralı İETT Rumeli Feneri-Garipçe-Taksim otobüsü de diğer bir alternatif. Fakat bu hat 150 no’lu hat kadar sık sefer yapmıyor. Garipçe Köyü ve Rumeli Feneri Köyü otobüs seferleri için buraya tıklayınız.

Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu: Bakırköy’de Ne Yenir?

Bakırköy’lülerin yakından bildiği, en eski restoranlardan biridir Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu.. Bakırköy’de yaşayan biri olarak ben de üstelik lahmacun yiyemeyen ve yemeyen biri olarak sadece burada lahmacun yiyebiliyorum. Çünkü lahmacun denilen şey insana ertesi gün bile sen dün lahmacun yedin, üstelik 2 tane’ hatırlatmasını yapan bir yiyeceğimizdir. Fakat Asiller Kebap’ta yenilen lahmacun kendisini bir daha sonsuza kadar hatırlatmadığı için candır.İstanbul’un en eski semtlerinden biri olan Bakırköy, genelde alışveriş, dershane, cumartesi pazarı ve akıl hastanesi ile eşleşse de aslında burada çok iyi sokak lezzetleri ve esnaf lokantaları mevcut. Bakırköy’de ne yenir ve Bakırköy gezilecek yerler için linke tıklayarak deyatlı rehbere ulaşabilirsiniz. Şimdi ilk sorumuz olan Bakırköy’de nerede ne yenir sorusunun cevaplarından birini açıklamanın vakti…

Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu

Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu

Önceleri ufak tefek bir dükkanken şimdilerde dükkanı genişletip, renkli masalar koyarak dekorasyonu da moderleştiren Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu hala Bakırköy’de yemek yenilecek en iyi yerlerden biri. Lahmacunu ile ünlüdür ama geniş bir kebap menüsü de vardır Asiller Kebap’ın. Lüks olmayan, ara sokakta yer alan bir kebapçı olsa da her zaman kalabalıktır içerisi.

Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu’nda Ne Yenir?

Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu

Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu geniş bir menüye sahip. Ama olay lahmacunda. Normal lahmacun, Urfa işi tekli lahmacun, ceviz lahmacun, Antep işi lahmacun ve kuşbaşılı çıtır lahmacun olmak üzere 5 farklı lahmacun çeşidi var. Fakat içlerinde bir Gaziantep lahmacunu var ki, poff… Devasa boyutlardaki (normalde 2 tane ile doyan biriyseniz 1 tane sizi kesecektir) Gaziantep lahmacun normal lahmacundan daha büyük, daha maydanozlu ve daha sarımsaklı. Lahmacun siparişi, salata ve ezme ile birlikte geliyor. Ayrcan isterseniz onlar da bakır bardaklar da servis ediliyor. Lahmacun dışında Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu’nun çiğ köftesi de oldukça lezzetlidir. Bir de, önceden sipariş vermeniz halinde frig kebabı yapılır ki, bir of da ona gelsin. Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu’nda Gaziantep lahmacun 5 TL, çiğ köfte ise 12 TL.
Mekanda kredi kartı, sodexho, ticket gibi yemek kartları da geçiyor. Ayrıca 22:30’a kadar eve servis hizmeti sunuluyor.

Bakırköy Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu Nerede?

Bakırköy Meydan’ına yürüyerek 5-6 dakika uzaklıkta yer alan Asiller Kebap ve Lahmacun Salonu’na gelmek için Taksim-Bakırköy otobüsleri ile Yeşil Kıbrıs Durağında inebilir; Bahçelievler ya da Bakırköy metro-metrobüs güzergahlarından mniibüslere binerek Akbank’ın önünde inebilirsiniz.

E-mail: asillerkebapsalonu@hotmail.com

Tel: 05358157963 / 02125432388 / 02125437688

Yayla Yavuz Usta Ev Yemekleri: İstanbul’un Ara Sokaklarında Bir Karadenizli

İstanbul içerisinde yeni bir lezzet keşfi daha yapmanın haklı gururunu Yayla Yavuz Usta Ev Yemekleri ile yaşıyorum. Kuzenimin Yayla’daki dükkanına giderken tesadüfen karşıma çıkan Yayla Yavuz Usta Ev Yemekleri meğer gizli ünlülerdenmiş. Bahçelievler eşrafının ‘ooo Yavuz Usta bi tanedir’ dediği ustamız aslen Rizeli. Eşi ile birlikte işlettikleri Yayla Yavuz Usta Ev Yemekleri ise tamamen Karadeniz yemekleri yapıyor. Menüde kavurma, kuru fasulye, kuzu haşlama, muhlama, döneme göre kara lahana çorbası ve yemekleri, tandır ve sütlaç var. Yavuz Usta Ev Yemeklei

Yavuz Usta Ev Yemekleri

Yavuz Usta Ev Yemekleri’nin menüsü hem dışarıda yazıyor hem de bugün ne var şeklinde cereyan ediyor. Biz masaya herhalde ne varsa söyledik. Elbette baş kahramanımız kavurmaydı. Yavuz Usta, et konusunda çok titiz. Zaten kullandığı malzemelerin genelinde titiz davranıyor ama etler Balıkesir ya da Çanakkale eti değilse yemeklerde kullanmıyor. ‘Et benim için çok önemli. Kokan, kararmış et kullanamam, etler hafif pembe olmalı kavurmada diyor.’

KavurmaYavuz Usta Ev Yemeklei

Kavurmayı ister porsiyon isterseniz pilavın yanında isteyebilirsiniz; ki pilav inanılmaz lezzetli olduğu için tavsiye ederim. Bu kavurma bana Rize’deki Lale Lokantası‘nın lezzetini hatırlattı. Rize’ye gidemeyenler, memleket hasreti çekenler ya da Karadeniz yemekleri sevenler için çok doğru bir adres Yavuz Usta.Yavuz Usta Ev Yemeklei

FasulyeYavuz Usta Ev Yemeklei

Karadeniz yemeklerinin diğer şahı da kuru fasulye. Çayeli fasulyesinin lapa ve yağlı kıvamını sevdiğim için burada da öyle katı kıvamda gelir diye düşünüyordum ama fasulye biraz sulu geldi. Sulu olmasının nedeni ise suyunun kemik suyundan olmasıymış. Yavuz Usta suyunu içmemi söylediyse de ben yemeklerin sularını içemiyorum. Fakat lezzet 10 numara.

Sütlaç

Yavuz Usta Ev Yemeklei

Yemeklerin ardından Karadeniz efsaneleriyle sofrayı taçlandıralım dedik ve Hamsiköy sütlacı söyledik. Bu sütlacın adı Hamsiköy kaldı, ne olursa olsun yoğun kıvamlı üstü yanık sütlaç bende Hamsiköy oluyor otomatik olarak. Hoş, Yavuz Usta’nın ‘Hamsiköy hikaye, siz bunu yiyin’ dediği sütlaç hakikaten de Hamsiköy sütlacı ile yarışır olmuş. Sütleri Çatalca’dan alan Yavuz Usta’nın yemeklerde kullandığı malzemelere bu kadar dikkat etmesi ‘bu dükkana margarin giremez’ prensibinde. Bu da yemeklerin lezzetini şaha kaldırıyor doğal olarak. Yavuz Usta Ev Yemekleri’nde 4 çorba, 1 kuru fasulye, 1 kavurma, 3 pilavlı kavurma, 1 sütlaç, 1 yoğurt ve 1 meşrubat siparişimize toplam 110 TL ödedik.

Tandır

Yavuz Usta Ev YemekleiBen bu yazıyı yazarken Yavuz Abi bana tandır fotoğrafı gönderdi. Yalnız karnım sosyal medyadan doymuyor Yavuz Abi, ben bunun gerçeğini isterim. Tandır tabağının fiyatı ise 22 TL. Fiyatlar esnaf lokantası klasmanında yüksek görünse de kullanılan malzemelerin kalitesine göre bana normal geldi. Yediğimiz malzemenin ne olduğunu bilmek bu zamanlarda nimet gibi. Ekmeğin Beykoz’dan, etlerin Balıkesir ve Çanakkale’den, sütlerin ve tavukların Çatalca’dan, zeytinyağların Gemlik’ten geldiği bir ince anlayış hakim anlayacağınız. Önemli bir not: burada kredi kartı geçmiyor.

Yavuz Usta Ev Yemekleri’ne Nasıl Gidilir?

Instagramda paylaştığım fotoğrafa konum eklerken gördüm ki Yavuz Usta Ev Yemekleri, Instagram konumda çıkmıyor. Yeri, Bahçelievler Yayla’da Filbahri Sokak’ta. Bakırköy’den kalkan Yayla minibüsleri yakın bir mesafede geçiyor. Yavuz Usta Ev Yemeklei

Yolu bu taraflara düşen olursa uğrayıp özellikle kavurma ve sütlaç yemesini öneririm. Ara sokak lezzetleri ile olan yolculuğum devam edecek.

Bakırköy Karadeniz Güveç ve Pide Salonu: 5 TL Bile Harcatmayan Pideci

Bakırköy Karadeniz Güveç ve Pide Salonu

Herkese ‘ben seyahat ederken çok yemek yemek yeaa’ artistliği çekerken, son zamanlarda yüzümü yemek blogger’lığına döndürdüğümün farkındayım. Ama emin olun, burada yazılan tüm yeme içme mekanlarının yazılmaya değer bir yanı vardır. Kimi tarihidir, kiminin hikayesi vardır, kiminin konsepti bir başkadır, kimi inanılmaz ucuz ve lezzetlidir. İşte sonuncu sıfata sahip bir yerden bahsetmek için bu yazıyı yazmak istedim sizlere gönül dostları. Bakırköy Karadeniz Güveç ve Pide Salonu

Bakırköy’de Pide Nerede Yenir?

Bakırköy’de gezilecek yerler konusunda oldukça alternatif olduğu gibi Bakırköy’de yemek yenecek alternatifler de bir hayli fazla. Hala mahalle kavramının yaşadığı İstanbul semtlerinden biri olduğu için çok uzun zamandır burada esnaflık yapanların sayısı hatırı sayılır derecede. Bu yüzden çoğu yere gözü kapalı gidebilir ve lezzetinin yıllardır değişmediğine emin olabilirsiniz. Onlardan biri de 1966 yılından beri hizmet veren ve Bakırköylülerin çok iyi bildiği Bakırköy Karadeniz Güveç ve Pide Salonu.Bakırköy Karadeniz Güveç ve Pide Salonu

Bakırköy Karadeniz Güveç ve Pide Salonu’nun Hikayesi

Karadeniz Güveç ve Pide Salonu, ilk olarak Eyüp Sultan’da açılıyor. Aziz Pehlivan namıyla bilinen Karadenizli usta 1940’lı yıllarda, Eminönü Küçükpazar’da güveç pideyi keşfediyor. Birkaç yıl sonra ise oğulları bu şubeyi Gaziosmanpaşa’ya taşıyor. Şimdilerde ise Bakırköy ve Bahçelievler şubeleriyle de hizmet veriyorlar. İsmi güveç olduğu için ne alaka muamelesi yapmamızın normal olduğu Bakırköy Karadeniz Güveç ve Pide Salonu‘nun favorisi olan güveç pide bu ismi başta tıpkı güveç gibi yuvarlak yapıldığı için almış. Şimdiki görüntüsü yuvarlak değil ama ismi hala güveç pide. Bakırköy Karadeniz Güveç ve Pide Salonu

Güveç pide sadece kıymalı yapılıyor. Birçok pide çeşidi var ama güveç pidenin yeri ayrı. Dana kıyma içerisine soğan, domates, kekik, kimyon, karabiber ve ustanın sır olan baharat karışımı konuluyor. Kıyma çiğden konulduğu için diğer kıymalı pidelerden farklı. Güveç pidenin fiyatı 3 TL. Yanına da doğal yoğurttan yapılan ve tadı hafif ekşi olan Tunaoğlu ayran alırsanız ayrana da 1.5 TL ödeyip karnınızı 4.5 TL’ye doyurursunuz. Bu arada ben bu ayranı sadece bu pidecide gördüm.Bakırköy Karadeniz Güveç ve Pide Salonu

Güveç pide dışında benim çok sevdiğim, kıtır kıtır bir pide olan patatesli pideyi de tavsiye ederim. Ben bir pideyle doymam diyenler için 2.5 TL’lik fiyatıyla kombo yapılabilir. Bakırköy Karadeniz Güveç ve Pide Salonu, İstanbul Caddesi üzerinde, Nimet Abla’nın hemen yan sokağında yer alıyor. Bakırköy’de pide yemek için bir başka alternatif ise Samsun pidesi ile efsaneler yaratan Tokalak Bafra Pidecisi. Şayet yolunuz Bakırköy’e düşer ve Bakırköy yeme içme kısmına gezilecek yerleri de eklerseniz detaylı Bakırköy gezilecek yerler rehberi de sizler için hazır.

 

 

 

İstanbul’un Yürüyüş Rotaları 4: Beyazıt Eminönü Hattı

İstanbul’un yürüyüş rotaları artık bir yazı dizisi haline geldi. Birçok farklı semti yürüyerek gezmeye devam ediyorum. Şimdiki rotam aslında Ayvansaray’dan Eminönü‘ne alternatif ya da birleştirilebilir bir rota. Yani Ayvansaray’dan Eminönü’ne yürüdüğünüzde Beyazıt’a da yine yürüyerek devam edebilirsiniz. Ya da tam tersi Beyazıt’tan başlayarak Eminönü-Balat-Ayvansaray güzergahını takip edebilirsiniz. İstanbul gezilecek yerleri yürüyerek gezmek, bu şehrin trafiğinden, kalabalığından, saçma kentleşmesinden bıkanlar için bir çeşit terapi oluyor bana göre. Üstelik yürüyerek İstanbul’u gezmek, en lüks arabaya sahip olmaktan daha lüks.

istanbulun yürüyüş rotaları

İstanbul’un yürüyüş rotaları: Beyazıt’tan Eminönü’ne Nasıl Gidilir?

Her ne kadar tüneller, köprüler, marmaraylar, metrobüsler olsa da İstanbul’u en iyi yürüyerek gezebiliriz. Elbette bunun için bir iki toplu taşıma desteği aldığımız zamanlar da olacak. Bu rotada başlangıç Beyazıt, bitiş Eminönü. Ben Bakırköy’den gideceğim için direkt Beyazıt’a giden otobüse binip, dönüşte Eminönü-Osmaniye otobüsünü kullanacağım. Alternatif olarak Bağcılar-Kabataş tramvayı da kullanılabilir. Bu turda ulaşım masrafım 2.30 TL. Yemek, çay, kahve derken bu turu 50 TL’ye mal ettim. İstanbul’u yürüyerek gezdiğim en pahalı rotam oldu.

İstanbul’un Gezilecek Yerleri (Beyazıt-Eminönü Hattı)

İstanbul gezilecek yerleri yürüyerek gezmek, her sokakta farklı bir tarihi yapı ile karşılaşmayı da beraberinde getirir. Bu yüzden muhtemelen aynı rotayı başka sokaklara gir çık yaparak gezersem şimdikinden daha farklı şeyler görmüş olacağım. Benim güzergahımda bulunan yerler aşağıdaki gibi oluyor;

Beyazıt Meydanı: İstanbul’un kuş yuvasıdır Beyazıt. Hem meydanda hem de yapılarda kuş ve kuş yuvaları görülür. Bizans döneminde kentin en büyük meydanı olan ve MS 393 yılında Thedosyus tarafından yapılan Beyazıt Meydanı’nda Beyazıt Camii ve külliyesi, İstanbul Üniversitesi ana kapısı, tarihi medrese ve Beyazıt Kulesi bulunuyor. Ünlü Süleymaniye Camii de meydana 5 dakika uzaklıkta.

istanbulun yürüyüş rotaları
Bir zamanlar Beyazıt Meydanı

İstanbul Üniversitesi: Öğrencisi olduğum İstanbul Üniversitesi ile devam ediyorum gezime. Dünyanın en eski üniversitelerinden biri olan İstanbul Üniversitesi’nin temelleri 1453 yılında atılıyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk Avrupa tarzı üniversite olarak kabul edilen Darülfünun’un devamı olan İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt Meydanı’ndaki ana kapısı anıtsal olarak adlediliyor. Kapının iki tarafında bulunan eklektik saat kuleleri, 1865 yılında Mustafa Şem’i Pek tarafından yapılmış. İkisi de doğru zamanı göstermiyor.

istanbulun yürüyüş rotaları

Üniversite içerisinde fakülteler, rektörlük binası, itfaiye olarak kullanılan Beyazıt Kulesi, yemekhane ve rasathane var. Üzerinde “daire-i umur-ü askeriye”, ile arkasında fetih suresi yazılı kapısının üzerinde Roma harfleriyle yazılmış MCDL III‘de 1453 yılı anlamına geliyor. (Kim 500 Bin İster’e katılacaklara selam)

Seyyid Hasan Paşa Medresesi: İstanbul Üniversitesi’nin Vezneciler tarafındaki Fen Fakültesi’nin hemen yan sokağına girildiğinde, Eczacılık Fakültesi arkasında bulunan ve Avrasya Enstitüsü olarak bilinen Seyyid Hasan Paşa Medresesi, inci gibi bezeli işlemeleriyle İstanbul’da yeni gördüğüm tarihi yapı oldu. Mimar Mustafa Çelebi tarafından yapılan bina günümüzde, eskiden de olduğu gibi, bir yanı ile hala kuş yuvası durumunda.

istanbulun yürüyüş rotaları

Sahaflar Çarşısı: Tekrar İstanbul Üniversitesi merkez kapıya çıkıp Sahaflar Çarşısı’na devam ediyorum. İstanbul’da okuyan herkes ömrünün 4’te 3’ünü burada geçirmiştir muhtemelen. Özellikle benim gibi Edebiyat okuyanlar bilir ki Osmanlı Türkçesi kitaplar, gramer üzerine makaleler, metin tahlilleri, Türk dili üzerine akademik yayın gibi bulunması zor kitap ve dergiler bu kutsal mekanda bulunur.

istanbulun yürüyüş rotaları

İstanbul’un en ünlü sahaf çarşısıdır olan Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nda bu kadar dağınıklığın arasında kitaplar nasıl bulunuyor diyorsanız, o sistemi hiçbir teknoloji anlayamayacak. Çarşı içerisinde gezerken gözden kaçırmamanız gereken bir detay ise Osmanlı’nın ilk matbaasını kuran İbrahim Müteferrika‘nın büstü.

Kapalı Çarşı: İstanbul’un gezilecek yerleri arasında en turistik nokta şüphesiz Kapalıçarşı. Beyazıt, Nuruosmaniye ve Mercan semtlerinin tam ortasında yer alan İstanbul’un en turistik ve en eski ile büyük çarşısı olan Kapalıçarşı, yılda 91 milyon turist ile dünyanın en fazla ziyaret edilen turistik mekanları arasında yer alıyor.

istanbulun yürüyüş rotaları

Kapalıçarşı’nın içerisinde ister alışveriş yapabilir ister bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Günlerden pazar olduğu için bu rotada birçok yer kapalı. Buna Kapalıçarşı’da dahil. Önceki gezimde Kapalıçarşı’da olduğum için şimdi rotayı Tahtakale’ye çeviriyorum.

Tahtakale: Beyazıt’tan Eminönü’ne gitmek için Çemberlitaş’tan aşağı inmek yolu kısaltıyor bu yüzden Kapalıçarşı’ya girmeyip Çemberlitaş’a devam ediyorum. Yokuş aşağı inildiğinde Tahtakale’ye varıyorsunuz. Tahtakale’ye uzun zamandır gitmediğim için görmemiştim ama buraya eski meslek dallarının heykelleri yapılmış. Gerçi 2012’de yapılmış, epey erken görmüşüm.

istanbulun yürüyüş rotaları

Eminönü İş Bankası Müzesi: Son durak olan Eminönü’ne vardığımda başta Yeni Camii, Mısır Çarşısı olmak üzere birçok tarihi yapı görülebiliyor. Ama ben hemen meydanda yer alan İş Bankası Müzesi’ne giriyorum. Ücretsiz girişin olduğu müzede hafta sonları ücretsiz rehberlik hizmeti de veriliyor. Yaklaşık 1 saat kadar müzeyi detaylıca gezebiliyorsunuz.

istanbulun yürüş rotaları

İş Bankası Müzesi, 1890 yılında postahane binası olarak yaptırılan tarihi binada yer alıyor. Müzede 3 kat geziliyor ve birinci kısımda İş Bankası’nın kuruluş yılları, teşvikler, sigortacılık, sosyal sorumluluk projeleri, ilk yıllarda kullanılan makineler; giriş katta bankanın ilk yıllarına ait sergi; bodrum katında ana kasa, kiralık kasa ve ışık koridoru bulunuyor. Müzenin en ilginç kısmı ise bodrum katı. Özellikle ışık koridoru, Matrix havası yaşatmıyor değil.

Yine bu katta benim hayretler içerisinde kaldığım, belki sizlerin bildiği bir detay var. Kasaların bulunduğu kısımdaki mavi ışığa ehliyetinizi tuttuğunuzda bir sürprizle karşılaşacaksınız. Olur da müzeye gidecekseniz, ehliyetinizi yanınızda bulundurun. Ayrıca çocuklar bu müzeye gittiğinde klasik İş Bankası kumbaraları da ücretsiz alabiliyor.

Beyazıt- Eminönü’nde Yeme İçme

Normalde simit ve çay ile yürüyüş yapsam bana yeterdi ama hem o gün sınavımın olması hem de havanın soğuk olması beni kapalı alanlara itti. Yemek için gittiğim yer ise Eminönü, Hobyar Mahallesi’ndeki Baldır Restoran oldu.

istanbulun gezilecek yerleri
Soldaki pastrami, sağdaki baldır

Pastrami nedir bileniniz var mı? Amerika’nın meşhur yemeklerinden olan pastrami, dana döşün terbiye edilip, ardından fırınlanıp, en son da buharda ben mari olarak bekletilmesiyle elde ediliyor. İşte bu arkadaş Eminönü Baldır’da bulunuyormuş. Ben de gidince öğrendim. Merak edip pastrami ve restoranın meşhur yemeği baldır söyledim. Baldır’da yine dana etinden yapılan baharat, karamelize soğan ve özel bir sos ile yapılıyor. Siparişleri beklerken duvarda yazılı Osmanlıca kelime dikkatimi çekiyor ve okuyunca burada Şahbaz yazdığını görüyorum.

Hemen restoranda Google araştırması yapıyorum. Burası, Osmanlı’da Şahbaz Agiya adında bir tuğla fabrikası imiş. İstanbul’daki birçok yalının, dükkanın tuğlaları da bu fabrikadan çıkmaymış. Tuğlalara attıkları mühür bu yıllara kadar gelmiş, gerçekten inovasyonda bir markasın Şahbaz Agiya. Restoranın yemekleri konusuna gelirsek, yemekleri lezzetli, fiyat porsiyon bence biraz yüksekti. Baldır Restoran’dan çıkıp kahve içmek için Yeni Camii’ye yakın olan Kahve Limanı‘na gidiyorum. Giderken de yol üzerindeki Hacı Bekir’den güllü ve narlı lokum almayı unutmuyorum. Kahve Limanı’na geldiğimde ise, bu mekanda da bir sürprizle karşılaşıyorum. Eminönü Kahve Limanı’nda Yunanistan’ın ünlü karyoka tatlısını buluyorum. 

İskeçe seyahatimde gördüğüm ve Yunanistan’daki en iyi karyokaların bulunduğu İskeçe’deki Papaparaskeva Pastanesi’nde tadına baktığım bu karyokaları Eminönü’nde görmek gerçekten sürpriz oldu. Hemen gidip sorduğumda öğrendim ki Selanikli bir usta yapıyormuş bu karyokaları. Kahve Limanı keşfi ile bu hattı sonlandırıyorum. Kendime yazı dizisi yaptığım İstanbul’un yürüyüş rotaları kapsamındaki diğer rotaları da aşağıda bulabilirsiniz.

İstanbul’un Yürüyüş Rotaları: Ayvansaray Eminönü Hattı

İstanbul’un Yürüyüş Rotaları 2: Sultanahmet Samatya Hattı

Kınalıada: İstanbul’u Sevme Nedenlerinden Biri Daha

Kınalıada geç gördüğüm İstanbul değerlerinden biri. İstanbul’a en yakın ada olan Kınalıada’ya gitmeden önce biraz Kınalıada gezilecek yerler için araştırma yaptım. Genelde internetteki İstanbul’un adaları gezilerinde Heybeliada ve Burgazada ve de Büyükada daha çok yazılmış edilmiş olarak karşıma çıktı. Kınalıada’ya dair genel yorum İstanbul’a en yakın ada olduğu için diğer adalara göre nispeten daha kent görünümüne sahip olduğuydu.

Kınalıada Hakkında

Yola çıkmadan önce biraz Kınalıada hakkında okuma yapayım. Prens Adaları adıyla anılan adalar topluluğu içerisinde İstanbul’a en yakın adadır Kınalıada. Eski adı Proti ve Akoni olan Kınalıada ‘kınalı’ adını, demir ve bakır madenlerinin etkisiyle toprağının kızıllaşmasından alır. Diğer adalara göre en az ağacın görüldüğü Kınalıada, Bizans dönemindeki savaşlarda başarısız olan prenslerin sürgün edildiği yer olarak tarih sahnesine giriş yapar. Bu sürgünlerin en bilineni ise Romen Diyojen’dir.

Kınalıada’ya Nasıl Gidilir?

Avrupa Yakası’ndan Kınalıada’ya Nasıl Gidilir?: Kınalıada’ya Avrupa Yakası’ndan İstanbul Şehir Hatları, İstanbul Deniz Otobüsleri ve Turyol firmaları düzenli olarak sefer düzenliyor. Beşiktaş’tan kalkan deniz otobüsleri ile yaklaşık 20 dakikada Kınalıada’ya varılıyor. Eminönü’nden kalkan vapurlar ile 45 dakika, Bakırköy’den kalkan motorlar ile de yaklaşık 1 saatte adaya varılıyor. Kınalıada-Bakırköy seferleri yalnızca Cumartesi-Pazar günleri yapılıyor. *Ekrem İmamoğlu’nun son yaptığı güzellik ile adalar ücreti 5 kuruş oldu:)

kınalıada-gezilecek-yerler

Anadolu Yakası’ndan Kınalıada’ya Nasıl Gidilir? Kınalıada’ya Anadolu Yakası’ndan İstanbul Şehir Hatları, İstanbul Deniz Otobüsleri, Mavi Marmara ve Turyol firmaları düzenli olarak sefer düzenliyor. Kadıköy’den kalkan vapurlar ve Bostancı’dan kalkan Mavi Marmara motorları ile Kınalıada’ya 30 dakikada ulaşılıyor.

Yaz ve kış tarife değişikliklerine bağlı olarak seferler hafta içi ve hafta sonu olarak değişiklik gösteriyor.

Kınalıada’ya Ne Zaman Gidilir?

Adalara yazları denize girmek için vapur vapur insan aktığı, buraların adeta güney sahillerini aratmadığı bir gerçek. Kınalıada’nın plajları da haliyle bu yoğunlukta epey kalabalık oluyor. Sonbahar ve ilkbahar adanın en güzel zamanı. Diğer adalara nazaran Kınalıada biraz daha açıklıkta kaldığı için rüzgarları da oldukça sert esiyor. Kışları sevmeyenler için cazip olmayabilir.

Kınalıada’ya nakit parasız gidilmemesi gerektiğini önemle vurgulayalım. Adadaki tek ATM DenizBank’a ait ortak ATM. Bazı yerlerde kredi kartı geçmediği için tedarikli olmakta fayda var.

Kınalıada’da Nerede Kalınır?

Adada gördüğüm tek otel Kınalı Butik Otel oldu. Bilgi almak için içeriye girdiğimde otel işletmesinden sorumlu bir kişi odaları da göstererek ağırladı. Kınalı Butik Otel, normal ve deluxe seçeneklerine sahip; döneme göre fiyatları değişiyor. Normal odalar oda başı 180, deluxe odalar ise 270 civarında. Normal odaların içerisinde banyo bulunmuyor; ortak alan kullanıyorlar.

Kınalıada Gezilecek Yerler

Büyükada ya da Heybeliada ile kıyaslandığında dümdüz kalıyor Kınalıada. Tepeleri ve yokuşları diğer adalara göre daha az. ÇınarTeşvikiye ve Hristo Tepesi, Kınalıada’nın en yüksek noktaları.

Surp Krikor Lusavoriç

surp krikor lusavoriç kınalıada ile ilgili görsel sonucuAdalar’daki tek Ermeni Kilisesi olan Surp Krikor Kilisesi 1857 yılında, Ermeni nüfusun adalarda yoğunlaşmasıyla açılmış.

Kınalıada Camii

İlginç mimari yapısıyla dikkat çeken Kınalıada Camii, 1963 yılında ibadete açılmış. 60’lı yıllara göre fazla mı marjınal? Caminin kiliseden sonra ibadete açılmış olması, Müslüman nüfusun adada sonradan artmasından kaynaklanıyor. Ermeni nüfusunun yoğun olduğu Kınalıada’ya halk arasında söylenen ‘Küçük Ermenistan’ lafını sevmediğim için kullanmak istemesem de bu tabirin ada için kullanıldığını belirtmeden geçmeyelim.

Manastır Tepesi ve Koyu

kınalıada-gezilecek-yerler

Diğer adıyla Rum Ortodoks Hristo Manastırı, 1071 yılında Malazgirt’te Alparslan’ın ordularına yenilen Romen Diyojen’in sürgün edildiği yer. Diyojen’in mezarının da bugünkü yetimhanenin hemen yanında olduğu söylenmektedir. Bu tepede bulunan Manastır Koyu ise kuzeyindeki “büyük” ve “küçük” maden çukurları ile dikkat çekmekte.

Kınalıada Sokakları

14449831_10154150561034139_8705354789546595280_nErguvanlarla dolu beyaz ve ahşap evlerin salındığı sokaklardan yürümek Kınalıada’nın güzel yanı. Fayton olmayan Kınalıada’da yürümeye alternatif olarak bisiklet kiralamak mümkün. Adanın çok yorucu olmadığını düşünürsek yürümek en iyisi; hem her an bir sokak düğününe denk gelebilir ve halaya karışabiliriz. Belli mi olur?

Kınalıada’da Nerede Denize Girilir?

Adada denize girmedim ama sahil hatları boyunca nerelerde denize girildiğini gözlemledim. Bazı kendime saklayacağım noktalar keşfettim oraları karıştırmayalım. Adaya gelenlerin denize girmek için tercih ettiği plaj Kumluk Plajı. Her ne kadar kendisi taşlık olsa da kuzey kısımda bulunan bu plaj tercihte ilk sırada geliyor. Adanın batı kısmında ise Kamos Beach bulunuyor. Biraz yürüme mesafesi olduğu için genelde diğer plajlara göre daha sakin diyebilirim.

kınalıada-gezilecek-yerlerKınalıada’daki beach olaylarında birkaç önemli husus var dikkatimi çeken. İlki yoldan geçenleri ‘Aksaray, Aksaray’ nidasıyla çekmeye çalışan arkadaşlar. Plajımız kadınlara özel, plajlar aile yeridir gibi sloganlarla müşteri çekmeye çalışıyorlar fakat olmuyor. Diğer konu da bu beach’lerin soyunma kabinleri pazarlardaki gibi kumaştan ya da derme çatma bir soyunma kabini olup yol kenarlarına kondurulmuş durumda olması. Beach’lerin fiyatlarını bilmiyorum ama muhakkak daha iyi bir işletmeyi hak ediyor tümü.

kınalıada-gezilecek-yerler
Kınalıada’da Yeme-İçme

Kınalıada’nın İstanbul’a yakınlığı en çok yemek fiyatlarında kendini gösteriyor. Köftenin 25, Türk kahvesinin 7, çayın kimi zaman 2 kimi zaman 3 TL olduğu Kınalıada’da DİA’ya girerek kaşarlı, salamlı, zeytinli koca bir sandviç yaptırarak 4 TL’ye karnımızı doyurduk. Meydanda 2 TL’ye satılan sularımızı da 75 kuruşa depoladık. Üstelik bunların hepsini deniz manzaralı locamızda yedik.

kınalıada-gezilecek-yerlerSahildeki Yeşil Roma Dondurma, Kınalıada’nın en güzel dondurmacısı olarak biliniyor. Vişneli, çikolatalı ve ballı krokanlı dondurmalarını tattım. Çok beğendiğimi söylemeyeceğim dondurmaların topu 2 TL.

kınalıada-gezilecek-yerlerKınalıada’da kahvaltı için adres, adanın en bilindik mekanı olan Bahar Pastanesi oluyor. Sarıyer böreği sevenler için de Tarihi Sarıyer Börekçisi iyi bir alternatif. Biraz daha ortalamanın üzerinde kahvaltı ya da mekan arıyorsanız Jash İstanbul’a gidiniz. Teos Beach Club fiyatları sebebiyle yemek yemediğim ama güzel bir tesise sahip olduğunu gördüğüm beach&restoran. Yok ben adada balık keyfi isterim diyenler için adres Taş Meyhane, Mimoza Restaurant ve Metin’in Yeri oluyor. Fast-food&pub tarzında olan Cunda’s Pub da ada akşamlarını güzel eyleyen bir mekan.

14572439_10154150559444139_2222036923132808432_nKınalıada sakinliği ve hem şehirli hem de kasaba tavrını aynı anda barındırmasıyla diğer adalardan farklı bir yer. Ermenice’nin, Ermenice aksanlı Türkçe’nin duyulduğu ve bunun yüzde bir gülümseme bıraktığı özel de bir yer. Adalar gezisinde önünden öylece geçip gitmek yerine denizine girilesi, çayını içilesi, sokaklarında yürülesi, esnafıyla muhabbet edilesi İstanbul’un güzellerinden yalnızca biri.

İstanbul’un Yürüyüş Rotaları 2: Sultanahmet Samatya Hattı

İstanbul’u turist gibi gezeceğim diyerek çıktığım yolda ilk rotam, detaylarıyla başka bir postta yazdığım Ayvansaray-Eminönü hattıydı. Bakırköy’den Ayvansaray’a gitmek için metrobüs, Eminönü’nden Bakırköy’e gelmek için de otobüs kullanmış, yani İstanbul’un gezilecek en güzel güzergahlarından birini yalnızca akbil ile turlamıştım. Bu rota Ayvansaray-Fener-Balat-Haliç-Eminönü rotasını oluşturmuştu. Şimdi sırada İstanbul’un en turistik bölgesi ve tarihi yarımadası olan Sultanahmet’ten başlayarak Samatya’ya varmak var. Samatya’da gezilecek yerleri, Kumkapı’da gezilecek yerleri ve Sultanahmet’te görülecek birkaç tarihi noktayı da bu rota boyunca keşfedeceğim.

Sultanahmet’i başlangıç noktası, Samatya’yı da bitiş noktası olarak seçiyorum. Bu hat boyunca önünden geçerken önemsemediklerimizi ya da ‘aaa burada öyle bir şey mi varmış’ları ortaya çıkarmayı hedefliyorum. En azından kendi İstanbul gezimde bunu amaçlıyorum.

İlk durağım olan Sultanahmet’e gitmek için Bakırköy’den Zeytinburnu’na gelerek tramvaya biniyorum. Samatya’dan Bakırköy’e dönerken ve Kumkapı-Samatya arasında da otobüs kullanacağım.

Sultanahmet-Dikilitaş: Tabii ki Sultanahmet tek başına destan olur; Ayasofya Camii, Sultanahmet Camii, Hürrem Sultan Hamamı bunların hepsi ayrı birer yazı. Benim rotam daha ‘önünden geçip gittiklerimiz’ odağında oluyor. Laleli’den dünyaya doğru giden tramvaydan iniyor, ve yakın zamanda yaşadığımız ve artık her gün bir yerlerde yaşamaya devam ettiğimiz patlamalardan birini yaşayan Dikilitaş’a uğruyorum.

20160306_104406M.Ö. 15. yüzyılda Mısır firavunu III. Tutmosis tarafından yaptırılan ve sonra I. Theodosius’un İstanbul’a getirterek şimdiki yerine dikilen antik Mısır taşı olan Dikilitaş’a selam verip devam ediyorum. Unutmadan, patlamanın izlerini hala orada görmek mümkün. Ne yazık ki!

Köprülü Mehmet Paşa Türbesi: Divanyolu Caddesi ile Vezirhan Caddesi’nin kesiştiği yerde bulunan Köprülü Mehmet Paşa Türbesi, üstünün açık olması sebebiyle nadir yapılardan biri. Üstünün açık olma sebebi ise, Köprülü Mehmet’in üzerine daima rahmet yağmasını istemesi, yani ‘üzerine rahmet yağsın ki toprağa geçsin’.

koprulu-mehmet-pasa-turbesiMimari ve teknik olarak bakıldığında ise ‘sünnete dönüş’ taassubunu uygulamak için türbe bu şekilde yapılmıştır. Yani peygamber ile arasındaki perdeyi kaldırmak için türbenin üstü açık bırakılmıştır. Bu özelliği ile de Bursa Türbesi ve Üsküdar Valide Sultan Türbesi ile benzerlik gösterir.

koprulu-mehmet-pasa-turbesiÇemberlitaş Valide Hamamı-Gül Hamamı: Köprülü Mehmet Paşa Türbesi’nin karşı çarprazında, dükkanların üstünde kubbe şeklinde duran yapı Valide Hamamı olmakla birlikte bir Mimar Sinan eseridir.

20160306_102251Keçecizade Fuat Paşa Türbe ve Camii: Tanzimat Dönemi sadrazamlarından olan Fuat Paşa’nın adını taşıyan türbe 1868 yılında inşa edilmiş. Görevde olduğu yıllarda diplomat olarak çalışan Fuat Paşa’nın vefatından sonra Sultanahmet’in hemen aşağı mahallesi olan Fuat Paşa Caddesi’nde sekiz kenarlı ve basık kubbeli bir türbe yaptırılıyor.

kececizade-fuat-pasa-turbesiBenim ilk kez önünden geçtiğim bu türbenin işçiliği muazzam. Hayran kaldım. Adeta bir mücevher kutusu gibi duruyor. Türbenin hemen yanında bulunan cami de türbe gibi sekizgen planlı.

kececizade-fuat-pasa-turbesiSultanahmet Endüstri Meslek Lisesi: Fuat Paşa’dan Kadırga’ya doğru devam edince Tarihi Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi görülür. Orada bir durulur. Çünkü orada İstanbul’un en iyi manzaralarından biri bulunur. Mithat Paşa tarafından 1868 yılında meslek okulu olarak inşa edilen lisede, Bizans döneminde demir; Fatih döneminde ise kılıç üretimi yapılmış. Manzarasının güzel olmasının dışında okul içinde Cumhuriyet Eğitim Müzesi bulunur. Sultanahmet Meydanı’na bağlı olan ve hipodrom üzerinde bulunan okulun çevresinde 2000 yıllık kalıntılar görebilir ve yer altı tünellerine şahit olabilirsiniz.

sultanahmet

Buhara Özbekler Tekkesi: Şehit Mehmet Paşa yokuşunun başında, Küçük Ayasofya’ya gelmeden görülen kırmızı bina Özbekler Tekkesi. İstanbul’da bulunan 3 Özbek tekkesinden biri olan bu tekke, uzun bir süre Türkmenistan’tan gelen hacılara hizmet etmiş. Günümüzde ise tasarım odaklı sanatsal çalışmalara ev sahipliği ediyor.

buhara-özbek-türbesiKüçük Ayasofya Camii: Yokuştan devam ederek Küçük Ayasofya’ya varıyorum. Kiliseden camiye çevrilen Küçük Ayasofya Camii, Bizans İmparatoru I. Jüstinyen ve karısı Theodora tarafından Aya Sergios ve Bachos Kilisesi adıyla yaptırılıyor. II. Beyazıt döneminde ise camiye çevriliyor. İstanbul’un en eski Bizans Dönemi yapısı olarak bilinen Küçük Ayasofya Camii’nin bahçesinde Hüseyin Ağa Medresesi de bulunuyor.

kucuk-ayasofya-camii I. Anastasios Doğa Roma İmparatoru iken imparatora karşı ayaklanma çıkar ve isyana I. Justinianos’un da adı karışır. Bu yüzden hakkında idam hükmü çıkar. İdamın gerçekleşeği sabahın akşamında Aziz Sergius ve Aziz Bacchus isimli azizler imparator I. Anastasios’un rüyasına girer ve I. Justinianos’un idam edilmemesi gerektiğini söyler. İmparator, bu rüyadan etkilenir ve I. Justinianos’u bağışlar. I. Justinianos ise tahta çıktıktan sonra minnetini ödemek için azizler adına bir kilise yaptırır. İşte kendisi Küçük Ayasofya’dır.

Sokollu Şehit Mehmet Paşa Külliyesi: Küçük Ayasofya’dan devam ederek Kadırga Liman Caddesi’ne ulaşıyorum. Burada daha önce içine girip de o muazzam işçiliğini görmediğim bir cami ile tanışıyorum. Sokollu Mehmet Paşa, gerçek anlamda ‘en etkileyici’ camiler arasında kesinlikle olmalı. Evet, yine bir Mimar Sinan eseri

sokullu-sehit-mehmet-pasaSultanahmet Camii ile Küçük Ayasofya Camii arasındaki Kadırga Şehit Mehmet Paşa yokuşunda bulunan camii ve külliye, benzerlerinden farklı olarak eğimli ve dik yokuşlu bir konuma yapılmış. Mimar Sinan ise bu zemin problemini külliyeye üç sokaktan ve üç farklı kottan girerek ve külliyenin avlusuna merdivenle ulaşarak çözmüş. Caminin içerisine girildiğinde ise ta ta, işte sanat bu gençler, sevgili mimar dostlar, Romalılar. İçerisindeki İznik çinileri ve orijinal kalem işleri ile sanki masmavi bir denize girermiş gibi insanı rahatlatan duvarları var Sokollu Mehmet Paşa Camii’nin.

sokollu-mehmet-paşaMimar Sinan’ı anlamak ve dehasını bir nebze olsun kavramaya çalışmak adına Sokollu Mehmet Paşa Camii’ne kesinlikle gidilmeli. Şu an paha biçilemeyecek değerdeki çinilerine yakından bakıp, iki de dua edip yola revan oluyorum. Teşekkürler Sinan.

SOKOLLU-MEHMET-PAŞA*Sokollu Mehmet Paşa adıyla bilinen bir diğer cami de Azapkapı’daki Sokollu Mehmet Paşa Camii’dir.

Aya Kiryaki Kilisesi: Kadırga Liman Caddesi’nden Kumkapı’ya doğru inerken, Gedikpaşa Caddesi üzerindeki Çadırcı Cami Sokağı ile Kadırga Limanı Caddesi arasında kalan ve İstanbul’un en kendine has ve tatlı mı tatlı kilisesi olan Aya Kiryaki ile karşılaşıyorum.

aya-kiryaki-kilisesiKilisenin 1583 yılında, Kumkapı’ya yerleşen Karamanlılar tarafından yapıldığı bilinir. İsmini aldığı Aya Kiryaki, M.S 300 yılları başında yaşadığı bilinen ilk Hristiyan azizedir. Yaşadığı dönemde İsa’ya inanmış ve bu yüzden Roma Valisi tarafından işkenceye uğramış azize, kafası kesilerek öldürülmüş. Bu yüzden Hıristiyanlığın devletin resmi dini olarak kabulünün ardından Azize Kiryaki’nin ölüm günü olan 7 Temmuz da yortu olarak kabul edilmiştir.

aya-kiryaki-kilisesi*Kiliseye girmek için özel izin gerekiyor.

Meryem Ana Ermeni Kilisesi: Diğer adı Surp Asvadzadzin de olan Meryem Ana Ermeni Kilisesi, Kumkapı’da Şarapnel Sokağı’nda bulunuyor ve patrikhaneye bağlı olarak hizmet veriyor. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethinden sonra Bursa’daki Psikopos Hovakim’i İstanbul’a çağırırarak kendisini İstanbul Ermeni Gregoryen patriği yapar ve gel zaman git zaman patrikhane, Meryem Ana Kilisesi’nin karşısına taşınır. Günümüzde de Meryem Ana Ermeni Kilisesi, patrikhaneye bağlı vakıf kilisesidir.

DCIM101GOPRO

DCIM101GOPROBezciyan Ermeni İlköğretim Okulu: Kilisenin hemen yanında bulunan Bezciyan İlköğretim Okulu, yapıldığı 1719 yılından beri -arada çıkan yangınlar hariç- eğitim-öğretime devam ediyor.

bezciyan-ilköğretimErmeni Patrikhanesi: Kilisenin bağlı olduğu patrikhane ise hemen kilisenin karşısında bulunuyor.

DCIM101GOPRO

Panagia Elpida Kilisesi: Kumkapı’da bulunan ve Müsteşar, Gerdanlık ile Samsa sokaklarının çevrelediği bir ada konumunda olan Panagia Elpida Rum Ortodoks Kilisesi, 1895 tarihinde yapılmış. Yüksek duvarlarla çevrili bir avlusu bulunan kilisede Ayios Yeroryios ayazması bulunur.

elpida-kilisesi

*Kilise ben gittiğimde kapalı olduğu için içeriye girme imkanım olmadı.

Samatya Abdi Çelebi Camii: Samatya’da görülecek yerlerin başında bir Mimar Sinan eseri yer alıyor. Çoğu kimsenin bilmediği ve Surp Kevok Kilisesi’ne gelmeden görülen yeşil renkteki cami, ‘Yedim İçtim Camii’ olarak da bilinir. Ne alaka ayol dediğinizi duyar gibiyim. Ayolu herkes dememiş olabilir tamam. Duruma açıklık getireyim o zaman.

Eskiden fakir olan ya da birikmiş parası olmayan insanlar, cami yaptırarak hayır işlemek isterlerse, yemeden içmeden keserler; “Sanki yedim, içtim” diyerek parasını biriktirirlerdi. Canı ne yemek istiyorsa, onu yemez parasını, cami yaptırmak için biriktirdiği paraya eklerlerdi. Abdi Çelebi de bu camiyi, yemesinden içmesinden keserek yatırmış olsa gerek. Bu nedenle Camii, “Sanki Yedim Mescidi” adıyla anılmaktadır.”

*Samatya’daki diğer Mimar Sinan eseri ise Ağa Hamamı.

Samatya Surp Kevok Kilisesi: Kumkapı’dan yürüyerek Samatya’ya gitmek biraz vakit alacağı için sahilden otobüse biniyor ve Samatya’ya ulaşıyorum. İlk durak Surp Kevok Kilisesi. Samatya Marmara Caddesi üzerinde bulunan kilise, Kumkapı Meryem Ana Kilisesi’nin bağlı olduğu patrikhanenin ilk bulunduğu kilisedir. Önceleri Ortodoksların kullandığı kilise, daha sonra Ermeni vatandaşların hizmetine verilmiş.

*Surp Kevok Kilisesi’nden başka Samatya’da gitmeyi düşündüğüm Ayios Yeoryios Kiparissas ile Ayios Konstantinos ke Eleni Kilisesi kapalı olduğu için içeriye giremedim.

Sümbül Efendi Türbesi: Samatya’ya kadar gelmişken Kocamustafapaşa’ya da inebilirsiniz. Kocamustafapaşa’da bulunan Sümbül Efendi Camii, bu noktada önemli bir yer. H.z. Muhammed peygamberin torunu ve Fatıma ile Ali’nin oğulları olan Hüseyin’in torunları, Konstantin’in müslüman olduktan sonra Sarı Sıdıka ismini alan Katerina ismindeki kızının mezarı burada bulunuyor. Kabirlerin bulunduğu yerde 2000 yıllık olduğu söylenegelen bir Çınar ağacı duruyor.

sümbül efendi türbesi ile ilgili görsel sonucu

Son durak Samatya ile gezimin sonuna gelmiş bulunuyorum. Yazıyı bitirmeden bu rotayı takip edecek sevgili okurlarıma tabii ki güzellikler yapacağım; tabii ki yemeksiz, sürprizsiz bırakmayacağım onları. İşte Sultanahmet-Kumkapı-Samatya hattındaki gidilesi özel mekanlar dipnotu.

  • Samatya Sahaf: Samatya Surp Kevok’un hemen karşısında yer alan ‘Samatya Sahaf’a uğruyorum. Burası Türkçe, Rumca, Ermenice, Kürtçe, İngilizce tabelası bulunan ve devlet memuriyetinden Gezi olayları nedeniyle çıkartılan Devrim’in hayata meydan okuduğu yer. Devrim kim dersen genel tabir ile görme engelli bir ODTÜ mezunu tanımlaması yapacak olsam da, ötesinde, tam da adı gibi biri. Gidin muhabbet edin, sonra da kendinize o gün için bir hediye armağan edin.

samatya-sahaf

  • Ali Haydar Usta/İkinci Bahar: Bir iki kitap aldıktan sonra da bütün gün yürüyüp verdiğim kiloları özlemeyeyim diye geri almak adına Samatya’da bulunan Ali Haydar ustaya doğru yol alıyorum. İkinci Bahar dizisi ile gönüllere taht kuran ve gerçekten de Şener Şen’in apaynısı olan Ali Haydar ustada dilediğinizi yiyin ama katmer yemeden dönmeyin. Katmer için önceden haber vermek gerekiyor ve genelde hafta sonları katmeri bulmak zor oluyor.

ali-haydar

  • Boris’in Yeri: Rotanızda Kumkapı olacaksa buna Boris’in Yeri’nde kahvaltı etmeyi dahil ediniz, ettiriniz. Kuruluşunun bilindiği 1936’dan da eski olan Boris’in Yeri, Kumkapı meyhanelerinin orada Ördekli Bakkal Sokak’ta bulunuyor.borisin-yeri Süt ve kaymak denilince bilenlerin ilk söyledikleri adres olan Boris’in Yeri’nin ‘Boris’i 1996 yılında vefat edince Selahattin ve Mehmet Bey yaklaşık 40 senedir emaneti yaşatmak için çalışıyor. Metropolde, büyük şehirde kahvaltıda sıcak süt servis eden ve böyle güzel kaymak veren başka yer varsa bana da söyleyin e mi? He bir de bana muhakkak sokak arası olsun, boğaza nazır beni bozuyor.

borisin-yeri

  • Matya Kafe: Yürüdük, yedik, çay da mı içmeyek. Bu noktada size harika bir çay evi önerisinde bulunacağım. Adını Rumca’da ‘göz‘ anlamına gelen ‘matya‘ kelimesinden alan Matya Kafe, Samatya Meydan’da, balıkçıların bulunduğu sokağın hemen arka sokağında yer alıyor.

  • Sultanahmet’teyseniz ve bir zamanların çiçek çocukları olan hippilerin takıldığı mekandan haberiniz yoksa oraya bir uğrayın. Oranın adı Lale Pastanesi. 1957 yılında Sultanahmet, Divanyolu Caddesi’nde İdris Çolpan ve kardeşi Namık Çolpan tarafından açılan Lale Pastanesi, bir anda hippilerin ve uzun yol şoförlerinin evi oldu. lale pastanesi sultanahmet ile ilgili görsel sonucuLale Pastanesi hala aynı yerinde bulunuyor ve hippileri ağırlamasa da o havayı solumak isteyenleri bekliyor. Tabelasında ayrıca neden “Pudding Shop” yazdığı o konuya da açıklık getirmek istiyorum. Yabancıların çoğu Lale Pastanesi adını söylemekte zorlanırmış ve dükkan camında görünen puding ile tatlılar yüzünden buraya pudding shop demişler. Dükkana şu anki adı da biraz bu arkadaşlar vermiş.

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Doğu’nun Merkezine Seyahat

Pierre de Gigord Koleksiyonu’ndan İstanbul’da Gezginlerin 100 Yılı

doğunun-merkezine-seyahat

İstanbul Araştırma Merkezi Enstitüsü sergi salonunda düzenlenen “Doğu’nun Merkezine Seyahat” sergisinde, Batılıların 18. Yüzyılda merakla başlayarak sonraki yüzyıllarda dönüşerek süregelen Doğu topraklarına seyahatleri anlatılıyor.

Doğu seyyahlarının tarihte değişime uğrayan profillerinden, bilim adamları, siyasetçiler, ticaret ve  sanatçılara kadar insan profili görmek mümkün. Coğrafyacı, arkeolog, dilbilimci, mimar, botanikçi ve din adamlarının bulunduğu kalabalık bir meslek grubu, 18. yüzyıl sonundan 19. yüzyıl ortalarına kadar Doğu coğrafyasında seyahat etmiş ve bu koleksiyon ortaya çıkmış.

doğunun merkezine seyahat

1850’li yıllara kadar sürdürülen keşif eksenli araştırmacı dil, Kırım Savaşı sonrasında yerini seyyah gruplarının Doğu kültürünü tüketici diline yerini bırakır. Artık seyahatin öznesi bilim kurumlarının Doğu’ya gönderdiği bilgi toplayıcı ve yorumlayıcı seyyah tipi değil, bu tipin ürettiği imgeler üzerinden gizemli coğrafyaları hızla yağmalayan turist tipidir.

“Doğu’nun Merkezine Seyahat 1850-1950” sergisi, bireysel keşif seyahatlerinin yerini alan kitle turizmi ve seyahat kültürünün dönüşümünü, Osmanlı dönemi fotoğrafları ve efemera alanlarında dünyanın önde gelen koleksiyoncularından biri olan Pierre de Gigord’un koleksiyonundan derlenen eserler aracılığıyla inceliyor.

Sergide öne çıkan öğe ise son dönem Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti erken dönem manzaraları.

Yer: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, Meşrutiyet Caddesi, Tepebaşı-Beyoğlu

Tarih: 04 Haziran – 17 Ekim 2015

Bilgi: bilgi@iae.org.tr

 

Japon Bahçesi’nde Matsuri Festivali

İstanbul Baltalimanı’ndaki Japon Bahçesi’nde  Türk-Japon dostluğu çerçevesinde ve ‘Komşumuz Japonya‘ sloganıyla ücretsiz olarak düzenlenen Matsuri Festivali’nde Japon kültürüyle dolu bir gün geçirdim. O kültürde neler mi var?

1- Cosplay: Japon anime ve manga karakterlerine benzeyen kostümler giymenin adı olan Cosplay, costume ve play kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. Genellikle Japonya ve Doğu Asya yapımlarından etkilenilen Cosplay için festival kapsamında bir yarışma düzenlendi ve en iyi giyinen seçildi.

cosplay-japan

 

2- Koto Konseri: Kanunu andıran bir müzik aleti Koto. Festivalde Japonya’nın geleneksel çalgısı koto ile modern Japon müziğini birleştiren çok güzel bir konser gerçekleşti.

koto

 

3- Çay Seremonisi: Japon kültüründe çayın yeri büyük. Festival kapsamında bir çay odasında seremoni gerçekleşti. Japon çayı ve tatlıları ile güzel bir seremoni oldu. Seremoninin detayları için Çay Çek‘e uğrayabilirsiniz.

japon-çayı

4- Origami: Bilmecelerde öğrendiğimiz kağıt katlama sanatı olan origaminin canlı canlı yapılışına bu festivalde tanık olduk.

japon-origami

5- Japonca İsim Yazılır: ‘İtinayla Japonca isim yazılır’ standına uğrayıp ‘Gizem’in Japoncasını yazdırmasaydım çok eksik kalırdım.

matsuri-festivali

 6- Bonsai Yetiştirme: Mini ağaç standı olan Bonsai sergisi ve yetiştirilmesi de festivalde unutulmamış.

bonsai-matsuri-festival

İstanbul’daki Japon Bahçesi’ne gidip gezmenizi öneririm. Çok güzel bir yeşil alan. Hem boğaz kenarında hem Japonya esintileri içerisinde.

 

Ulaşım

 

Önünden Geçip Giderken Gözümüzden Kaçan Değer: Deniz Müzesi

Çoğu zaman sadece önünden geçip gitmekle yetindiğim, içeriye girince neden daha önce gitmediğimi sorguladığım bir müze çıktı: Deniz Müzesi. İstanbul’un en merkezi semtlerinde, denize nazır, içinde gemilerin fink attığı bir yere bu kadar geç gitmiş olmam benim ayıbım.

deniz-müzesi

Beşiktaş Meydanı’nın karşısında, vapur iskelesi sırasında bulunan Deniz Müzesi’nde Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi gemi ve kayık modelleri bulunuyor. Tarihi Kadırga, Saltanat Kayıkları, Piyade Kayıkları, Atatürk Kayıkları, İnebolu Kayığı ve Tarihi Kayıklar Galerisi bölümlerinden oluşan Deniz Müzesi’ne gemilere meraklı biriyseniz hayran kalabilirsiniz.

Tarihi Kadırga

deniz-müzesi

Tarihi Kadırga, kürekli sınıfından kalita ve günümüze dek saklanmış yaşayan tipte dünyanın en eski teknesi. Tarihi Kadırga, Osmanlı padişahlarının gezi teknesidir bu yüzden iki kişilik oturma yeri dışındaki tüm yerler top yeri savaşçıların oturma yerlerinden oluşur. Sultan III. Mehmet devrinde yapıldığı söylenir. Ağırlığı yaklaşık 57,4 ton olan Tarihi Kadırga’nın bir küreğini üç kişi çeker.

Saltanat Kayıkları

deniz-müzesi

Saltanat kayıkları padişah ve yakınları için hazırlanan gezi kayıklarıdır. Bu kadar detaylı ve süslü oluşu da devletin gücünü ve ihtişamını  yansıtması gerektiğinden gelir. Saltanat kayıkları köşklü ve köşksüz olarak iki türde tasarlansa da asıl ihtişamını üstünde bulunan köşkünden alır. İnsanın Deniz Müzesi’ni gezerken  bir saltanat kayığına atlayıp Sadabad’a çıkası geliyor.

Atatürk Kayıkları

deniz-müzesi

‘Denize inmek medeniyetin şiarıdır’ diyen Atatürk’ün denize ve denizciliğe verdiği önemi biliyoruz. Biliyoruz di mi? Kürek sporuyla da ilgili olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat kürek çektiği bu kayıklar maun ağacından bindirme tekniğiyle hazırlanmış. Çok sadece, süslemesiz kayıklarda asıl önem işlevselliğe verilmiş. Deniz Müzesi’nde Mustafa Kemal Atatürk’e ait 3 kayık yer alıyor: Gazi Çitfliği’nde bulunan Karadeniz Havuzu’nda kullandığı 2 çifte sandal, Florya Köşkü’nde kullandığı tek çifte sandal ve Gazi Çiftliği’nde Marmara Havuzu’nda kullandığı 2 çifte sandal.

Piyade Kayıkları

deniz-müzesi

Saltanat kayıklarından farklı olarak bu kayıklar zengin ve orta halli halkın hususi ihtiyaçları için ortaya çıkmış kayıklardır. Hızlı olması önemlidir. Bu yüzden fazla süslemeli değil, sade tasarımdadır. Bir örneği fotoğrafta gördüğünüz Said Halim Paşa’ya ait olanı…

Milli Mücadele ve İnebolu (Denk) Kayığı

deniz-müzesi

Pereme tipi bu kayık önce ‘kabuk tekniği’ ile yapılmış tek Anadolu teknesidir. Kurtuluş Savaşı’nda cephane naklinde kullanılan İnebolu kayığı bu yüzden ‘Gazi’ unvanını almıştır. İnebolu kayıkçılarının görev aldığı İnebolu Kayığı, tarihte oldukça önemli bir yerde.

Deniz Müzesi’ne eğer hala gitmemiş olanlar varsa gitsin derim. Yılbaşı, dini bayramların ilk günü ve Pazartesi günleri kapalı olan müzede tam bilet fiyatı 6 TL, öğrenci ise ücretsiz.

 

BEŞİKTAŞ ULUSLARARASI FOTOĞRAF FESTİVALİ

Beşiktaş’ın orta yerinde bir kalabalık var. İnönü’de bağıra bağıra söylediğimiz ‘sevdalı yüreklerde bembeyaz sürgünler, halaylarla türkülerle sevdi bu kalpler‘i duyuyorum çok uzaktan. Ne var ki orada diye koştur koştur gittiğimde, meydandaki konteynerları gördüm. O ne güzel konteyner öyle. Sokaklar fotoğraf dolu.

Orada bir tema var uzaklarda: Şehirler ve hikayeler

fotoistanbul

50’den fazla sergi, 80 slideshow, 6 workshop içeren Fotoİstanbul, Türkiye’de yeni bir fotoğraf festivali dönemi başlatmış. Sokaklara yerleştirdikleri konteynerların hem üzerlerinde muhteşem resimler yer alıyor, hem de her birinin içinde fotoğraf sergileri var. Konteynerlar üzerindeki resimlerde ise ne güzel şehirler bulunuyor. İstanbul, Tokyo, Roma, New York, Moskova…

fotoistanbul

İçlerine girdiğimizde ise muhteşem fotoğraflarla karşılaşıyoruz. Her birinin içinde ayrı bir şehri, mekanı ve hikayeyi anlatan çok başarılı fotoğraflar var. Onur kurulunda Ara Güler’in bulunduğu bir fotoğraf sergisinden bahsediyorsak tersi düşünülemez zaten. Festivalde Murat Germen, Christopher Anderson, Ozan Sağdıç, Yuri Kozyrev, Jamie Wellford, Bieke Depoorter, İlker Gürer, Julianna Beasley, Yusuf Darıyerli, Matt Stuart, Seiji Kurata, Michael Ackerman, Gohar Dashti, Teun van der Heijden, Harald Menk, Laura El-Tantawy, Sinem Dişli, Tiny Collective, Sasan Abri, Gökşin Varan, Ata Kam ve daha pek çok isim yer alıyor.

fotoistanbul

18 Ekim günü açılışına denk geldiğim fotoğraf festivali muhakkak gidip görülmesi gereken bir etkinlik. Hele ki fotoğrafa ilgiliyseniz. Bir de sergi dediğimiz şeyin sokakta oluşu çok  şahane bi’ şey.

Detaylı program 

fotoistanbul