Şimdi din kardeşiyiz şunun şurasında, İtalya’da gezilecek yerler arasına Ferrara diye bir kent almış olmamın tek sebebi Bologna’da kalıyor ve buraya yakın yerleri araştırıyor olmamdan ötürüydü. Bundan önceki Bologna seyahatimde ‘Biz Bologna’dan trenle nerelere gidebiliriz?’ diye araştırırken bakmıştım ki bu kent İtalya’da birçok yeri kısa sürede ve uygun bilet fiyatlarıyla görebilmek için en ideal yer. Kenti öyle bir yere koymuşlar ki trene binip gidemeyeceğin yer yok neredeyse. Bu yüzden ‘ben İtalya’yı şöyle merak ediyorum, vay efendim 3 günüm var bir günde iki şehir nasıl yapabilirim’ gibi istekler varsa zaten kafadan Bologna’ya gidin. Oradan da Venedik, Floransa, Milano, Parma gibi birçok yere rahatlıkla gidebilirsiniz. O kadar övdüm övdüm linkini vermeden bırakmam. Buyrunuz Bologna gezilecek yerler rehberi ve şok şok flaş gelişmeleri…
Ferrara
Ferrara, İtalya’nın aynı adlı parfüm markası olan Emilia-Romagna Bölgesi’nde bulunuyor. Asdasdfgh fakat öyle, baya bildiğin bölge ismi değil de parfüm ismi gibi durmuyor mu?Adriyatik kıyısına 1 saatlik uzaklıkta yer alan tarihi bir kent aslında Ferrara. Fakat benim burayı keşfetmem kendisinden özür dileyerek, Bologna haritası üzerinde şehir adlarına bakarken burayı en yakın yer olarak görmem münasebetiyle gerçekleşti. Dedim madem bu kadar yakın, e bi görelim…
Ferrara’ya Nasıl Gidilir?
Ben Ferrara’ya Bologna üzerinden gittim. Bu da demek oluyor ki trenle yarım saat sonra bir bakmışız ki Ferrara’dayız. Bologna’dan Ferrara’ya trenle gitmek için önce Bologna tren istasyonunda yer alan bilet kiosk’larını kullanarak bilet almak gerekiyor. O biletleri alırken information (i) kısmına basıp Ferrara treninin aslında hangi ana tren olduğunu öğrenmek gerekiyor. Çünkü Ferrara’ya giden trenler belki Milano, belki Lecce treni. Bu yüzden peronunuzun hangi numara olduğunu öğreneceğiniz gar tabelasında ‘Ferrara yazmıyor, tren mi gitti?’ endişelerine kapılmayın. O tabelada yazılı olan kent sizin ana treninizin gittiği son kent.
Yukarıda çok biliyormuş gibi anlattım ya. Aslında bu bilmişliğe ‘kardeşim bu treni nereye koydunuz?’ diye aramamdan ötürü sahibim. Çünkü asıl seferi Milano olan trenimizin iptal olduğu ve Ferrara’ya gideceklerin Venedik trenine alındığını saçımın yarısını yolduktan sonra öğrenmiş oldum. Bu yüzden her zaman Türk olmanın verdiği o eşsiz özelliğinizi kullanın; sorun…
*Bologna’dan Ferrara’ya gidiş geliş tren ücreti 9 euro. Yol yarım saat sürüyor. Ferrara garında indikten sonra da kent meydanına gitmek için hemen karşı taraftan kalkan otobüslere binebilirsiniz. Ya da hava güzelse yürüyebilirsiniz. Merkez, tren garına çok uzak bir mesafede değil. Ama yürüyerek 20-25 dk bulur.
Otobüs ücretleri vermeseniz de olur ama o işlere girmeyelim derseniz otobüs içinden para atılarak ödenmiş oluyor. Otobüs bilet ücreti 1.5 euro.Otobüste ineceğiniz yer ise Castello Estense. Kendisi Ferrara’yı Ferrara yapan bir ikon zaten. (Gene cümle içinde blogger edebiyatının en güzel söz sanatlarından ikon kelimesini kullandım)
Bu arada önemli not: Ola ki treni kaçırdınız. Biletinizi bir sonraki tren için kullanabiliyorsunuz. Yanlış değilse dört saat içerisinde. Ama emin değilim o yüzden treni kaçırmayın yine de siz…
Ferrara’da Gezilecek Yerler
Ferrara’ya sadece Bologna’ya yakın diye gittiğim için biraz bu kente haksızlık ettiğimi fark ettim. Çünkü burası benim yaptığım gibi akşam gidip görür döneriz’lik bir yer değilmiş. Burasının gündüz görülmesi gerekiyormuş. 1995’den bu yana UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesi’nde yer alan Ferrara’da gezilecek yerler şöyle;
Estense Kalesi (Castello Estense)
Ferrara demek Estense Kalesi demek. Etrafı sularla çevrili devasa Estense Kalesi, ‘dikkat Rönesans çıkabilir’ dercesine yapılmış adeta. Ferrara’nın yüz ölçümünden büyük bir kale yapmışlar ve bunu kentin tam ortasına koymuşlar. Bir zamanlar Ferrara’yı yöneten Este Krallığı’na tebrikler. Bu arada kale içini gezmek mümkün.
Volto del Cavallo
Biz de Mevlanakapı neyse Ferrara’da Volto del Cavallo o. İtalya’ya gidip memleketten bir yeri teşbihlemeden döneceğimi nasıl düşünebilirsiniz? Bu kapı gerek Ferrara Katedrali’ne gerekse ana meydana açılıyor.
Piazza delle Erbe (Piazza Trento Trieste)
Volto kapısının bağlandığı ve sanırım bundan başka da büyük meydanın olmadığı ana meydan burası. Noel zamanında gittiğim için meydanda kurulu olan pazardan başka bir şey göremedim. Ama normalde Ferrara Katedrali (Cattedrale di San Giorgio) ve diğer dini ve mimari yapılar bu meydanda. Pazarda da bi cacık yoktu.
Torre dell’Orologio
1747’den bu yana karakterinden ödün vermemiş bu meydanda dönüp dönüp ‘dur bir de şuradan fotosunu çekeyim’ dediğim saat kulesi -ama bence Balat ama İtalyan camiasında Torre dell’Orologio- aklımda tek kalan kare oldu. Bir de bu saat kulesinin altında Rizzati diye bir çikolatacı var ki böyle organik, glutensiz çikolatalar, dondurmalar falan yapıyorlar. İnanmazsan bak.
Piazza Municipiale
Orta Çağ havası yaşatan gotik bir meydan burası. Zamanında ne dük’ler düşes’ler yaşamış bilmeyiz. Rönesans tarzı saraylar ve mimari yapılar bu meydanı meydan yapan unsurlardan. Fakat eğer kış ve akşam gidildiyse bir de vakit noel’se gezilecek çoğu yer kapalı olabiliyor.
Ferrara Katedrali
Gittiğim vakitlerde kapalı olduğu için gezmem mümkün olmadı ama gotik, barok, rönesans üçlüsünün tek mimaride hayat bulduğu bu katedrali de açıksa affetmeyin.
Ferrara Notları
Yaz kış sisli bir kent. Trenle giderken ‘neredeyiz şu an’ diye düşünüyorsanız ve etrafınızda yoğun sis varsa yaklaştınız demektir.
Yarım günde bitebilecek bir kent burası. Ama yine de bahar ve yaz aylarında gidip sindire sindire bir günü burada geçirmeli.
Çoğu yerde yazan ‘bisiklet kenti’ tanımlaması çok doğru. Kişi başına düşen milli bisiklet ortalaması 4-5 falan sanırım.
Kışın sağlam soğuk olduğunu söyleyebilirim. Bu yüzden güzel havaları tercih edin derim.
Bologna seyahatiniz varsa ve fazladan bir gününüz cepteyse o zaman Ferrara ve yakınındaki Padova ile iki kenti bir güne sığdırabilirsiniz.
Floransa gezilecek yerler için detaylı bir listesi hazırlamak hiç kolay değilmiş zira bu memleket dev bir müze. 2 kez Floransa gezisi yaptım ama hala o kadar eksik var ki, ve bu yüzden Floransa’da yaşamak istediğim için o kadar haklıyım ki. Şehir şehir değil ki şehir bir sanat eseri. Otur bir taşa bütün gün resim çiz, kitap oku, al şarabını eline ye pizzanı… Bu hayat böyle yaşanır. Bu hayat Floransa’da yaşanır.
Floransa
Kuzey İtalya’da, Toskana bölgesinin başkenti olan Floransa Arno Nehri çevresine kurulu bir şehir. Hem İtalya’nın hem de Avrupa’nın önemli kentlerinden biri olan Floransa, rönesansın da doğum yeridir. Ama ne doğum be kardeşim. Rönesansın şehri var o derece. Mimarisi, kültürü ve sanat galerileri ile öne çıkan Floransa, İtalya’nın kuşkusuz en sevdiğim yeridir ki birçok insan için de bu böyledir. Leonardo da Vinci, Michelangelo, Dante Alighieri, Bridget Bardot, Taçsız Kral Pele asdfaf tamam bu replik her yere uyuyor yapmadan duramıyorum. İşte bu dev insanlar, bu büyük puntolu abiler ablalar Floransa’da doğmuş ve eser vermişler. 1520’li yıllarda, Nicollo Machiavelli tarafından kaleme alınan detaylı Floransa tarihi de ülkeye dair hemen her şeyi bugüne taşımış.
Floransa’ya Nasıl Gidilir?
Uçak ile; THY, Pegasus, KLM gibi hava yolu firmaları ile Floransa’ya aktarmalı gitmek mümkün. Bunun için internete giriyor ve Floransa uygun uçak bileti aramaya başlıyoruz. Aktarma süreleri ve ücretleri sizin seyahat modunuza göre değişiklik gösterebilir. Örneğin İstanbul’dan kalkan uçakla Frankfurt aktarmalı olarak Floransa Amerigo Vespucci Hava Limanı’na 4.5 saat gibi bir sürede gitmek mümkün. Bu şekilde bir yolculuk yapmak İtalya içinde tren ile seyahat etmekten bazen daha uygun denk gelebilir.
Tren ile; Tren ile İstanbul’dan direkt Floransa seferi bulunmuyor. Keşke olsa asdfasdf baya iyi olurmuş… Öncelikle Roma ya da Bologna gibi bir kente gidip buradan trene binip Floransa’ya gitmek de mümkün.
Bologna üzerinden gidecekler için; Bologna üzerinden Floransa’ya gitmek en mantıklı seçenek. Bologna Havaalanı’nda indikten sonra hemen çıkışta shuttle otobüsü (BLQ) göreceksiniz. Bu sizi 6 euro’ya Bologna tren istasyonuna götürecek. Bologna tren istasyonundan Floransa’ya gitmek ise yaklaşık 1.5 saat sürüyor. Gidiş geliş ücretler ise 20 euro. Floransa’da ineceğiniz durak Santa Maria Novella.
Roma’dan gidecekler için; RomaFiumicino Havaalanı’na indiniz. Alandan Termini Tren İstasyonu’na gelmeniz gerekiyor. Alandan tren istasyonuna gelmek için iki seçeceğiniz var; tren ya da transfer aracı. Daha önce havaalanından Termini’ye trenle gitmediğimiz için bir de treni deneyelim dedik. Tren, hiç durmadan, direkt Termini’ye gidiyordu. Fakat bilet fiyatlarının 16 euro olduğunu görünce aynen geri döndük ve bir alt katta bulunan bizim Havataş’lara benzeyen otobüslerin bulunduğu durağa (havaalanının çıkış kapısına yakın duraklarda bekliyor) gittik. Bu otobüsler iki üç farklı firma altında işletiliyor. Genelde fiyatları aynı, 5 euro. Gidiş-dönüş alırsanız da 8 euro oluyor. Alandan istasyona 40-45 dk’da gidiyor. Biletleri ise otobüse bineceğiniz yerdeki gişelerden alıyorsunuz. Tren yerine çok daha mantıklı bir seçenek.
Floransa treni için biletler tren istasyonlarındaki kiosk’lardan kolayca alınıyor. Ayrıcawww.italiarail.comüzerinden de gitmeden biletinizi alabilirsiniz. Eğer bileti internetten aldıysanız e-biletinizi göstermeniz yeterli oluyor. Tren biletleri 1. ve 2. sınıf olarak sunuluyor. 1. sınıfta yiyecek içecek ikramı var. Bu da o kadar para vermeye değecek bir faktör değil. Trenin gelmesine 2 saat var. Bu yüzden istasyonun tam karşısındaki Mc Donald’s oyalanmak ve yemek yemek için cennet yer. 1 menü ortalama 8 euro. Arta kalan bir saatte de istasyonun içindeki dükkanları gezdik. Bu dükkanların arasında en şahanesi Venchi isimli çikolatacı. Fiyatları biraz pahalı. Fakat inanılmaz lezzetli sıcak çikolata yapıyorlar. Fiyatı 3 euro.
Floransa’da Nerede Kalınır?
Kalacağımız yerin adı Althea Rooms. 4 gecesi 2 kişi fiyatı 125 euro. içerisinde tuvalet olan ve tek bir odadan oluşan, yaklaşık 8-9 odalı bir apartman dairesi burası. Sıcak su ve temiz yatak olması dışında sıkıntınız yoksa -yani gözünüz yükseklerde değilse- bu apart-oteli tavsiye ederim. Hem fiyatı uygun, hem güvenilir, hem de lokasyon olarak güzel bir yerde.
Otel konusuna bir ekleme daha yaparsak, istasyona yakın kalmak hiçbir zaman tercihim değil. Turistik noktalara yakınlık fiyatı artırıyor. Bu yüzden otelimizin bulunduğu cadde olan Via delle Caldaie fiyat açısından avantajlı. İstasyona 20 dakikalık yürüme mesafesinde ama birçok önemli caddeye 5-10 dakika uzaklıkta. Ayrıca Floransa akşamları için çok daha güzel bir lokasyon. Yine de Floransa’nın her yeri ulaşım açısından rahat olduğu için nerede kalırsanız kalın önemli olmayacaktır. Ama istasyona yakın olsun, merkezi olsun diye de boşuna para vermeyin, Floransa’da her şey yakın.
Floransa’da Gezilecek Yerler
Floransa’da görülecek ve gezilecek yerlerin çoğunluğunu müzeler ve galeriler oluşturuyor. Hepsini gezmek için gerçekten zamana ihtiyaç var. Fakat en, en, en önemlilerini hızlıca sıralayalım: Floransa Katedrali, Akademi Galerisi, Uffizi Galerisi, Ponte Vecchio Köprüsü, Signoria Meydanı ve Palazzo Pitti.
EĞER MÜZE, GALERİ, TARİHİ YAPI MERAKLISIYSANIZ; BEN HEPSİNE GİRMEZSEM ÇATLARIM DİYORSANIZ SİZE FİRENZE CARD ŞART. KENDİSİ 75 EURO. YOK KART ALMAM DİYORSANIZ VE HER YERİ GEZMEK NİYETİNDEYSENİZ O ZAMAN PAHALIYA PATLIYOR. NETİCE MEMLEKETTE 80’DEN FAZLA MÜZE MEVCUT.
Ben kart almadığım ve çok da müze, galeri sevmediğim için Floransa’daki sanat duraklarım şöyle oldu:
Uffizi Gallery
Kendisine Floransa’yı yaptıran Medici Ailesi’nin koleksiyonlarının sergilendiği, dünyanın en eski ve ünlü sanat galerilerinden olan Uffizi’ye girmek için yüksek sezonlarda (Haziran-Temmuz) 4-5 saat beklenildiği söylenir. Eğer bu zamanlarda gidiyorsanız, rezervasyon yaptırmanızda fayda var. İçeride Michelangelo, Raffaelo, Rembrandt ve Botticelli gibi sanatçıların eserlerini görmek mümkün. Giriş 6,50 euro.
Boboli Bahçeleri
Yine Medici Ailesi’nin ikametgahı olan ve Palazzo Pitti’nin arkasında bulunan Boboli Bahçeleri, heykel koleksiyonu ve devasa boyutuyla ‘vaay’dedirten bahçesiyle gezilmesi gereken yerlerden biri olabilir. Çok gerekli midir tartışılır ama gezerseniz memnun kalırsınız. Manzarası güzel…
SADECE BAHÇEYE GİRİŞ 7 EURO. PALAZZO PİTTİ’YE DE GİRMEK İSTERSENİZ ARTI 13 EURO DA ORAYA VERMENİZ GEREKİYOR. İÇERİDE BİR DE SERAMİK MÜZESİ VAR.
Floransa Katedrali (Santa Maria Del Fiore)
Floransa’nın simgesi haline gelen ve Duomo olarak da bilinen katedral, mimarisiyle hayran bırakıyor. Latin haçı şeklindeki planı ve tüm Rönesans şehirlerinin kubbelerine ilham olan kubbesiyle ‘vay, vay, vay’ dedirten katedralin bir de en tepesine çıkabileceğiniz Giotto’nun Çan Kulesi var. Kuleye çıkmak sağlam nefes istiyor. Çünkü yüksekliği 85 metre ve bu yüzden tepeye çıkmak için 414 adım atmak lazım. İçerideki merdivenler iki kişinin zor geçeceği biçimde; yani çok dar. Yukarı çıkıp, aşağı indiğinizde, henüz yukarıya çıkmamış turistler sizi alkışlıyor. O derece yani. Çan kulesinin en tepesinde güvenlik görevlisi var. Bu adam her gün buraya çıkıyor mu, yoksa arkada asansör var da çaktırmıyorlar mı bilmiyorum. Bunu araştıracağım. Katedral, çan kulesi ve katedralin içinde bulunan bir takım mini müze tarzı yerler için 10 euro’luk bir kart alıyorsunuz. Çan kulesinin en tepesine çıktığımızda manzara şahane. Floransa’ya yukarıdan baktığımızda görüyoruz ki şehir resmen copy-paste. En çok da tıpkı Aşık Veysel’i dinlemişcesine uzayıp giden uzun ince yollar mükemmel.
Floransa’da her yerin müze, galeri ve heykel olduğunu düşündüğümüzde zaten açık hava müzesinde geziyor olduğumuzu fark ederiz. Bunun için heykelleri, müzeleri kaçırmamak adına madde madde diğer önemli yerleri sıralıyorum:
Gallery of the Academy
Avrupa’daki ilk çizim akademisi olan Accademia. Davut heykelinin burada olmasıyla nam salmıştır. Giriş 12.5 euro.
Palazzo Pitti
Devasa bir Rönesans sarayı olan Pitti Sarayı, Medici Ailesi’nin sergilenen koleksiyonlarıyla halka açık. Giriş 13.5 euro.
Aziz Giovanni Vaftizhanesi
Dante’nin de dahil olduğu birçok sanatçının vaftiz edildiği yer. Kapılarına güzelliğinden dolayı ‘Cennetin Kapıları‘ denir. Kendisi Duomo Meydanı’nda.
Santa Croce Kilisesi
İtalyan övünmeler tapınağı da denen kilise, bu lakabını Michealangelo, Galileo gibi isimlerin mezar yeri olmasından alır.
Santa Maria Novella Bazilikası
Tren istasyonunun yakınında olan bazilika, Floransa’nın ilk büyük bazilikası.
San Lorenzo Bazilikası
Medici ailesinin mezar yeri.
San Miniato al Monte Bazilikası
İtalya’nın en güzel kiliselerinden biri olarak anılan bazilika, Floransa’nın tepesinde, manzarası şahane bir konumda.
Medici Şapeli
San Lorenzo Bazilikası’nda yer alır. Yine Medici Ailesi’nin gücü adına yapılmıştır. Çarşambaları kapalıdır.
Ponte Vecchi0
Eski Köprü anlamındaki Ponte Vecchio, tarih sahnesinde hiçbir zaman bombalanmadığı için günümüze kadar korunarak gelmeyi başarmış. Üzerindeki dükkanlar mücevher dükkanıdır. Bursa’daki Irgandı Köprüsü de ikiz kardeşidir.
Meydanlar
Piazza della Signoria
Michelangelo’nun Davud heykeli, Medusa’nın Perseus’u (kesik baş taşıyan heykel), Bandinelli’nin Herkül’ü bu meydanda.
San Spirito
Özellikle geceleri gençlerin aktığı meydanda cafeler, publar var. Bir de pazar bulunuyor bu meydanda.
Michelangelo
Tepede konumlanmış bu meydanın manzarası süper. Tepeden baktığınızda Floransa’nın tüm yapılarını görebilirsiniz. Meydanda Michelangelo’nun eserlerinin bulunduğu bir alan da bulunuyor.
San Marco
Otobüs ana durakları bu meydanda bulunuyor. Meydanda gezebileceğiniz aynı adla kilise mevcut.
Floransa’da Ne Yenir?
All’antico Vinaio’nun Sandviçleri
Floransa’nın en iş yapan fast-food’cularından olan bu sandviç dükkanında soğuk-sıcak sandviç yaptırıyoruz. Ufacık bir dükkan. İçeride oturacak yer yok. Sandviçimizi yaptırıp, bir kaldırıma tünüyoruz. Domuz eti yemiyorsanız en güzel sandviç malzemelerini şöyle sıralayabilirim; hindi, füme peynir, patlıcan kızartması, domates sos. Ekmekleri şahane olan sandviç, Floransa’da yediğimiz en lezzetli yemeklerden oldu. Fiyatı 5 euro. Dükkanda ayrıca kadeh şarap da var. Onun da fiyatı 3 euro.
Mekan, Uffizi’nin çıkışından sola dönüp ilk sağa döndükten sonra karşınıza çıkacak.
O Munaciello’nun Pizzaları
Akşamları tenor bir abimizin sahne aldığı O Munaciello’da pizza yenir. Masamızda ton balıklı ve vejetaryen pizza, bir şişe şarap, salata ve meyve tabağı var. Adam başı 2 euro hizmet bedeliyle toplam menü fiyatı 57 euro tuttu. Pizzaları çok başarılı olan restoranın ambiyansına ve pizzalarına puanım 10.
O Munaciello, akşam 20.00’dan sonra açılıyor. Çok merkezi ve kalabalık bir sokakta değil. Nehrin öteki tarafında, Via Maffia’da bulunuyor.
Trattoria 4 Leoni’nin Fiorentina Steak’i
Fiorentina steak, Floransa’ya özgü bir biftek türü. Özelliği, süt danasından yapılması, tütsülenerek pişirilip dışı hafif yanık, içi de pembe ve sulu olarak pişmesi. Eti gram ya da kiloyla alıyorsunuz. Bir de yanında baharatlı patates yemek caiz. Bizim de fiorentina steak yemek için ilk durağımız 4 Leoni oldu. Çok olmamakla birlikte biraz lüks bir restoran olan 4 Leoni, güzel steak yemek için aklınızda bulunsun.
FİORENTİNA STEAK İÇİN GİDEMEDİĞİM FAKAT METHİNİ ÇOK DUYDUĞUM 3 RESTORAN VAR: NERONE VE ARKADAŞIM İLKNUR’UN FLORANSALI ARKADAŞINDAN (BÖYLE DE BİR KÜTÜK) ALDIĞI TAVSİYEYE GÖRE BRİNDELLONE VE IN PİAZZA PİATTELLİNA 10.
Le Mosacce’da Allah Ne Verdiyse
İşte benden büyük oylar alan, Floransa’nın esnaf lokantası Le Mosacce. Yani bizdeki benzerliğiyle musakka. Bu lokanta, ufacık bir dükkan olup, Türkiye’deki esnaf lokantalarını andırıyor. Rezervasyon yoksa hangi mevsim gitmiş olursanız olun kapıda kuyruk göreceksiniz. Peki neden?
Öncelikle ortam çok samimi. Herkes birbirini tanıyor. Garsondan, aşçısına, hatta ortak masaya oturduğunuz diğer müşterilere kadar herkes sizinle iletişim halinde. Turistlerin çok fazla uğramadıkları bu lokantada sulu yemekler, et yemekleri ve makarnalar şahane. Bir de uygun fiyat olunca kapıda kuyruk kaçınılmaz.
Biz makarnayla başlıyoruz. Masamızda bildiğimiz düdük makarna ve ravioli var. İkisi de enfes fakat porsiyonları biraz küçük.
Makarnanın yanına da kurufasulye -evet, evet- ve salata söylüyoruz. Kurufasulye ya zeytinyağlı haşlama olarak ya da salçalı olarak geliyor. Benim yediğim daha çok piyazın sade hali olanı. Bu yemeklerle doymayacağımız gibi ortak masaya oturduğumuz için millete gelen yemekleri görüp daha da acıkıyoruz. Hemen yanımızdaki abi ortaya fiorentina steak söyleyince bize de ‘abim bize de 300-400 gram atıver’ demek düşüyor.
Fiorentina steak’imiz orta pişmişten bir tık üstte ve içi sulu suluydu. Başarılı bulduğumuz steak’imizle birlikte bir de ev şarabı içerek tüm yemeklere 38 euro ödedik. Karnımız tok, sırtımız pek mekandan ayrıldık.
Gusta’nın Pizzaları
Yine küçücük bir dükkan ve şahane pizzalar…Palazzo Pitti’ye yakın olan Gusta Pizza’da 4 ila 8 euro arasında değişen fiyatlara kocaman kocaman pizzalar yiyebiliyorsunuz. İçerisi her daim kalabalık.
Festival del Gelato’nun Dondurmaları
Via del Corso’da, gecenin bir yarısı kapısında kuyruklar olan bu dondurmacıda çok şahane dondurmalar, waffle’lar, krepler yiyebilirsiniz. Cheesecake’li dondurması şahanedir.
Floransa’da Gece Hayatı
Floransa’nın gecelere akmak şeklinde bir gece hayatı olmasa da ara sokaklarında çok güzel publar ve meydanlarında biraz daha lüks mekanlar mevcut. Bunun için modumuza ve paramıza göre şöyle yapıyoruz. Marketten içkimizi kapıp Sipirato Meydanı’nda gençlerle merdivende oturuyoruz, ya da yine Sipirato Meydanı’ndaki cafe&pub’lara gidiyoruz, daha lüks olsun derseniz istikamet Signoria Meydanı. Mekan olarak Central Park Club, Twice Club ve Cavalli Club tercih edilebilir. Ponte alla Carraia köprüsünü geçip düz yürüdüğünüzde ise solunuzdaki ara sokaklarda çok güzel kitap&publar ve canlı müzik yapan barlara ulaşabilirsiniz. Rock sevenler için adres yine HardRock Cafe.
Floransa’dan Ne Alınır?
Eğer avm alışverişi yapmak isterseniz outlet mağazası olan The Mall’a gidiniz. Eve götürmelik bir şeyler almak için ise öneriler:
Limoncello: İtalyanların genelde yemek sonrası şifa niyetine (mide hazımsızlığına iyi geliyor) içtikleri limoncello iyi bir marka olması koşuluyla alınabilir.
Yüzük: Ama öyle bildiğiniz yüzüklere benzeyen yüzüklerden değil. Bir yüzüğe koca bir hayal gücü sığdıran Alessandro Dari‘nin yüzükleri biraz pahalı olsa da aklınızda bulunsun.
Kiko: Kozmetik sevenlerdenseniz İtalya’da birçok yerde karşınıza çıkacak Kiko mağazalarına uğramakta fayda var.
Makarna: Biz makarnalarımızı Eataly‘den aldık. Fiyatları daha uygundu. Bunun dışında ufak dükkanlarda ev yapımı makarnalara da rastlayabilirsiniz.
Floransa’dayken Günübirlik Gidilebilecek Yerler
Floransa, bulunduğu konum neticesinde -ki kendisi Toskana oluyor-, pek çok güzel yere yakın. Bu yüzden eğer vaktiniz varsa en az 1-2 yere gitmenizi öneririm. Siena, Bologna, Pisa, Lucca, San Gimignano, Arezzo, Chianti, Lucignano ve Fiesole Floransa’ya yakın yerler.
Kuzey İtalya’da 118 adacık üzerine kurulu bir ada şehri Venedik. Bu 118 adacığı birbirinden ayıran 170 kanalı ve bu kanalları birbirine bağlayan 400 köprüsü bulunuyor. İşte Venedik’in o masalsı tavrı da buradan geliyor.
Sheakespeare’in Venedik Taciri‘nde de rast geldiğimiz üzere, tarih boyunca gemi ticaretinin bir numaralı yerleşkesi olmuş Venedik. Ticaretin bir numaralı yeri olmasının altında ise aritmetik yatıyor. Venediklilerin aritmetiği üst seviyeye getirmesi, birçok Avrupalı tacirin Venedik’te açılan okullarda eğitim görmesini sağlamış ve ticaretin bu topraklarda doğmasına kaynaklık etmiş.
Elbette günümüzde Venedik, tüccarların değil aşıkların kenti ya da karnaval şehri olarak adlediliyor. Fakat bana sorarsanız Venedik’i sadece aşıklara ve sevgililere indirmek buraya haksızlık olur. Çünkü Venedik’in ileri düzeyde hayal gücünü ve yaratıcılığı artırıcı etkisi var. Öyle ki fotoğraf çekerken, çektiğiniz fotoğrafa bakıp bir anda ressam olduğunuzu fark etmeniz mümkün.
Venedik’e Nasıl Gidilir?
Türkiye’den Venedik’e direkt uçuşlar bulunuyor. THY ya da Alitalia ile Venedik’e gidebilirsiniz ama Venedik uçak biletleri genelde bir iki tık yukarıda olur. Bunun yerine İtalya’nın Roma, Milano, Bologna, Floransa gibi kentlerinden tren ile Venedik’e ulaşmak mümkün. Yol süresini aza indirmek ve uygun fiyat yakalayabilmek için Bologna üzerinden Venedik’e gitmeniz tavsiye olunur.
Bologna Tren İstasyonu’ndan kalkan trene gidiyorum; trenler yavaş ve hızlı olmak üzere iki farklı türde. Yavaş trenle yaklaşık 2 saat, hızlı trenle ise 1 saat 20 dakikalık bir yolculukla Venedik Santa Lucia Tren İstasyonu’na ulaşılıyor. Yavaş tren her durakta durduğu için iki saat sürse de hızlı trenle arasında çok bir fark olmuyor. Daha ucuz olduğu yavaş treni tercih ediyorum. Gidiş dönüş 24 euro tutuyor yolculuk. Biletler için link.
Venedik’e Ne Zaman Gidilir?
Venedik için en uygun zaman elbette karnaval zamanı. Bu da haliyle kışa denk geliyor. Venedik’in kışı oldukça soğuk, rüzgarlı ve sisli gençler. Gittiğim şubat ayında zaten sular altında olan şehrin sokakları, yağan sağanakla kanalla bir oldu resmen. Yağmur öyle bir yağdı ki iç organlarım bile ıslanmış olabilir. Venedik’in bir de Acqua Alta denilen bir olayı var. Bildiğimiz Med Cezir yani. Bir anda su baskını oluşabiliyor kentte. Kışın ve sonbahar gidecek olanların dikkatine.
Venedik’te Gezilecek Yerler
Venedik ufak bir şehir olmasına karşılık sanırım dünyanın en karışık şehri. Çünkü bütün sokaklar aynı renkte, aynı ıslaklıkta, her yerden bir köprü çıkıyor. Bu yüzden bir süre sonra hayatı akışına bırakıyor ve haritaya ihtiyaç duymadan Venedik’i gezmeye başlıyorum.
Santa Lucia Tren İstasyonu: Pavarotti’den Santa Lucia’yı söyleyerek geldiğim tren istasyonunda kendimi bir anda Haydarpaşa Garı’nda buldum. Ne alaka demeyin. Nasıl ki trenle İstanbul’a gelen biri, İstanbul’u, dahası denizi ilk kez Haydarpaşa’nın merdivenlerinde görüyorsa, işte Venedik’e ve kanala ilk bakış da Santa Lucia İstasyonu’nun merdivenlerinde oluyor.
Merdivenlerde durup, etrafa göz gezdirdiğimde hemen karşımda duran kubbeli binanın San Simeone Piccolo Kilisesi olduğunu öğreniyorum.
Dorsoduro:Venedik’in meşhur San Marco Meydanı’nın tam karşısında bulunuyor Dorsoduro. Kendisi Büyük Kanal’a ev sahipliği yapıyor ve Santa Maria della Salute Bazilikası, Dogane di Mare ile Güzel Sanatlar Akademisi‘ni (Galleria dell’Accademia) bünyesinde barındırıyor. Santa Maria della Salute Bazilikası, adını sağlık anlamına gelen Salute kelimesinden alıyormuş. Yapılışı ise Venedik’in makus talihi olan hastalıklarından dolayı imiş. Büyük hastalıklar geçiren halk, kurtuluşu Tanrı’da arayıp her bir salgının ardından kilise inşa eder ve Sağlık Kilisesi olan bu yapıyı da veba salgınının anısına yaparak Meryem Ana’ya adarlar.
Büyük Kanal (Canal Grande): Yaklaşık 2 km uzunluğundaki kanal, Venedik’in en güzel caddesi olarak biliniyor. Bu sıfatı ona veren kişi ise Fransız yazar Philippe de Commine. Venedik’in birbirinden güzel 200 malikanesi bu kanalda yan yana dizili olduğu için kendileri gayet fotoğraflık.
San Marco Meydanı: Venedik’in en meşhur bölgesi olan San Marco Meydanı, güvercinleriyle ünlü. Evet tabii ki buraya Eminönü muamelesi yaptım. San Marco Meydanı’nda bazilika, saat kulesi, San Marco’nun Aslanı (aslan Venedik’in simgesi) ve San Teodoro’nun heykelleri bulunuyor. Bu heykellerin mermerleri ise İstanbul’dan gelme.
Ünlü kafelerin bulunduğu ve Büyük Kanal’a açılan San Marco Meydanı, Venedik Karnavalı zamanında açık hava tiyatroları, cam atölyeleri ve bir dolu etkinliğe de ev sahipliği yapıyor.
San Marco Bazilikası (Basilica di San Marco): Dört İncil’den birini yazan ve Venedik’in koruyucusu olarak seçilen San Marco‘ya adanan bu bazilikada, San Marco’nun yurt dışı seferinden elde ettiği hazineler bulunuyor. Venedik’in koruyucusu San Marco, rivayete göre rüyasında Venedik’te huzur bulduğunu görür. Mısır’da vefat eden San Marco İskenderiye’ye gömüldüğünde birkaç tüccar, San Marco’nun bu rüyasından haberdardır ve onun isteğini yerine getirmek için ona ait bazı eşyaları kaçırarak Venedik’e getirir. Bazilikanın duvarları bu yüzden ender bulunan mermerlerle ve değerli heykellerle süslüdür.
Bazilikanın orta giriş kapısında adına ‘Mahşerin Dört Atlısı‘ verilen dört adet at heykeli bulunuyor, ki onlar da İstanbul’dan getirilme. Bazilikadaki bu at heykellerin orijinalleri ise yine bazilikanın içerisinde yer alan Marciano Müzesi’nde sergileniyor. Marciano Müzesi’nde ayrıca birçok kıymetli eser de görmek mümkün.
Bir not: Altın sarısı renkli işlemeleri ile “Altın Bazilika” olarak da anılan San Marco Bazilikası’nı gezmek için içeriye girdiğinizde başınızı sağa çevirin. Karşılaşacağınız figürler Osmanlı figürleridir.
Saat Kulesi: Bazilikanın hemen yanında bulunan Saat Kulesi’nin üzerinde burç sembolleri bulunuyor. Romen ve Arap rakamlarının gösterildiği kulenin tarihi yaklaşık 500 yıllık. Saat Kulesi’nin tepesinde iki bronz heykel görülüyor ve heykeller ellerindeki çekiçlerle her saat başı çana vuruyor. Bu heykellerden biri genç, diğeri de yaşlı. Zamanın ne kadar çabuk geçtiğini tasvir etmek için yapılmış. Metafora gel.
Dük Sarayı: San Marco Bazilikası’nın yanında bulunan ve pembe-beyaz mermerlerle döşeli olan saray tam bir Rönesans’ın ‘bu tarz benim’i. Venedik tarzı süslemelerle bezeli saray, Dük’ün ikamet yeri olduğu için ayrıca önem taşıyor.
Aziz Mark Çan Kulesi (Campanile): Galileo’nun teleskobunu ilk kez senatoya takdim edişi bu kulede gerçekleşmiş. 99 metrelik bir uzunluğa sahip Çan Kulesi, Venedik’in hem en yüksek hem de en sade yapısı. Asansörle çıkarak bütün Venedik’i buradan izleyebiliyoruz. Fakat çıkılan o kule, orijinal kule değil. Yangın ve doğal afetlerle tahrip olan kulenin yıkılmasından korkan Venedik halkı, korkularında haklı çıkmış ve kule 1902 senesinde saat 09.45’te San Marco Meydanı’na doğru çökmüş. Can kaybının yaşanmadığı bu olaydan sonra orijinal kulenin yerine yenisi yapılmış.
San Marco Meydanı’nın köşesinde bulunan ve yıkılmadan önce 5 çanı olan Çan Kulesi’nin şu an “Marangona” adında tek bir çanı bulunmakta. Günde iki kez çalan çan halka mesai saatlerinin başlayıp bittiğini haber veriyor. Diğer çanlar ne içindi diye soran olursa: “Trottiera” büyük konsey toplantıya gelsin çağrısı; “Renghiera” infaz var toplanın çağrısı; “Mezza Terza” senato toplanıyor haberiniz olsun çağrısı; “Nona” öğle geldi hoş geldi çağrısı.
Ahlar Köprüsü (Ponte de Sospiri) ve Hapishane: Dükler Sarayı ile hapishaneyi birbirine bağlayan Ahlar Köprüsü bu adı, işkence odalarına giden mahkumların kente son bir kez bakarak iç geçirmelerinden alıyor. Venedik’in Ahlar Köprüsü’nden geçerek gidilen bu ünlü hapishaneden bir kişi dışında hiç kimse kaçmayı başaramamış. Venedik’li bir Dük’ün eşini tavlayarak hapishaneden kaçan o kişi, alemin meşhur çapkınlarından Casanova.
Rialto Köprüsü: Büyük gemilerin altından geçebileceği yükseklikte yapılan Rialto Köprüsü, Büyük Kanal üzerinde bulunan 4 köprünün en eskisi. Köprünün bulunduğu Venedik’in antik ticaret merkezi Rialto civarında da turlamanız elzemdir.
Türk Hanı: Büyük Kanal’da bulununan ve çoğunlukla Türk tüccarların kullanması sebebiyle bu adı alan handa, günümüzde Doğa Tarih Müzesi bulunuyor.
Frari Santa Maria Gloriosa Bazilikası: San Polo Bölgesi’nde yer alan bazilika, Gotik mimarisi örneği. Tuğladan yapıldığı için de rengiyle dikkatleri hemen çekiyor. Kendisi Venedik’in en büyük yapı ve kiliselerinden biri.
San Giacomo di Rialto: San Polo’da bulunan saatli kilise, nadiren doğru saati gösteriyor ve aslında namı bulunduğu meydandaki kambur heykeliyle biliniyor. Heykelin kambur durmasının nedeni ise, 16.yüzyılda bir tür ceza için San Marco’dan koşmaya başlayan mahkumların son durağı burası olur, koşmaktan bitap düşenlerin de böyle kamburu çıkarmış.
Chiesa di San Giovanni Evangelista: San Polo’da devam ederken ara sokakta karşıma şahane bir yer çıkıyor. Bir hayır kurumu tarafından yapıldığı söylenen bu kilisede barok konserleri veriliyor. Etkinlikleri bu linkten takip edebilirsiniz.
Madonna dell’Orto ve Scuola Grande di San Rocco: Venedikli ressam Jacopo Tintoretto’nun eserlerini görmek isteyen olursa kendilerini önce Cannaregio’da Madonna dell’Orto’ya, sonra da Scuola Grande di San Rocco’ya gönderiyorum. Madonna dell’Orto’ya giriş 2.5 euro, Scuola Grande di San Rocco 12 euro.
II. Victor Emmanuel Anıt Meydanı: Gondolların ve vaporetto’ların kalktığı meydan olan II. Victor Emmanuel Meydanı, (sanırım doğru adı bu) Venedik’in en kalabalık kısımlarından biri.
Heykelin olduğu kısımda hediyelik eşyalar bulunuyor. Hemen arkasında ise Venedik’in meşhur otellerinden biri olan Londra Palace yer alıyor. Heykeli arkanıza aldığınızda ise bir köprü göreceksiniz. Bu köprünün hemen arkasında ise kırmızımsı bir otel yer alıyor. Bu otel Johnny Depp ve Angelina Jolie’nin The Tourist filmini çektiği otel olan Hotel Danieli.
San Giorgio Maggiore Kilisesi: San Giorgio Maggiore adasında bulunan ve Andrea Palladio tarafından yapılmış kilise, San Marco Meydanı manzarasının en güzel detayı.
Venedik’teki tüm müzeleri gezmek isteyenler için 40 euroya Venice Card, 25 euroya San Marco Card bulunuyor. Bu kartların detaylarına linkten ulaşılabilir.
Venedik’te Ne Yapılır?
Karnavala Gidilir: Venedik’i gezmem için bir günüm vardı, üstelik bu gün de Venedik Karnavalı‘na denk geliyordu. Bu yüzden ne yapın edin, karnaval zamanı buraya gelin. Evet her zamankinden daha pahalı ve kalabalık olsa da siz buna değersiniz.
Gondola Binilmeyebilir: Gelelim meşhur gondol davasına. Venedik’i gondolla gezmenin ne gibi bir mantelitesi var asla anlamasam da karnaval sırasında bir gondolcu ile yaptığımız pazarlıkta adam başı 40 euro’yu 35 yaptı sağolsun. 25 dakikalık bir gezi için bu parayı vermedik tabii. Pahalı bulduğumu söyleyince bana ‘sen İtalyan mısın, peki Fransız, kesin İspanyol’sun yoksa para verirdin’ dedi. Biri abiye Türkler hakkında detaylı bilgi versin lütfen.
Yok ben illa gondol sefası yapacağım diyorsanız, bu gondolların çalışma mantığı taksi gibi. Yani gece ve gündüz tarifesi var. Gündüzleri (19.00’a kadar) 80 euro, geceleri (19.00’dan sonra) 100 euro. En fazla 6 kişi aldığını hesaba katarsak, ve siz bir ya da iki kişiyseniz, gondolcularla konuşan başka gruplara müdahil olun. Parayı bölüşün. Daha geniş bilgi için gondol linki burada.
Vaporetto İle Adalar Turu: Venedik’te gondoldan çok daha mantıklı bir seçenek vaporetto. Bunlar Beşiktaş-Kadıköy motorları kıvamında toplu taşıma araçları ve Venedik’e bağlı adalara sefer yapıyor. Adalar içerisinde en meşhuru rengarenk evleriyle Burano ve tasarımda nam salmış camlarıyla Murano. Vaporetto durağına giderek, nereye gitmek istiyorsanız onun harfi olan duraktan bilet alıp in-bin yaparak seçtiğiniz hat üzerindeki birkaç adayı görme imkanı bulabilirsiniz. Tek bilet 7.5 euro.
Eğer birkaç gün kalacaksanız, o halde vaporettaya kombine bilet almanız mantıklı olabilir. Saatlik ücrete tabi olan bu kombinelerin fiyatları 12 saatlik 18,00, 24 saatlik 20,00, 36 saatlik 25,00 euro. Aranızda 29 yaş altında olan varsa, 18 euroya Youth Card alarak 3 günlük kombine alabilir.
Venedik’te Ne Yenir?
Evet, bir garibanın seyahatnamesi bölümüne daha hoş geldiniz. Venedik’te sandviç yiyen fakir gezentiye herkes el sallasın. Santa Lucia’da tren beklerken yediğim dilim pizza dışında Venedik’te yemek yemedimse de 300 küsur yıllık Caffe Florian‘a bakıp çıkmadım değil.
Venedik’ten Ne Alınır?
Venedik’ten ne alınır sorusuna parmak kaldırıp maske yanıtını veriyoruz. Maskeler her yerde satılıyor ve genelde fiyatları birbirleriyle aynı: porselenler pahalı, plastikler ucuz. Maske dışında, Murano adasında üretilen cam ürünlerinden de (aksesuar, dekorasyon gibi tasarımlar) alınabilir.
Bologna gezi detaylarından önce arkadaşlar beni Bologna sınırlarında bırakın siz devam edin. Ayıptır söylemesi 3 kez gittim ve aniden Bologna’ya gitme isteği ile hala baş edemiyorum. Hunharca Bologna uçak biletlerine bakıyorum ve hadi diyelim ki, hani olmaz ya, hani bu dolarla bu euroyla nereye gideriz de, diyelim ki Bologna uçak bileti 300 sularında. Tamam hadi 400 olsun. Almadan duramıyorum hastalığına yakalandım. Tıpta bu hastalığa Bolognaliopus deniyor. Kendi küçük dünyamda ama büyük umutlarımda ‘baştan başa İtalya turu’nu yapabilmek için araya sürekli girse de İtalya’nın en sevdiğim şehri Bologna. Ben nasıl olur da burada Erasmus yapmış olamam ya. Evet gençler, bu mesaj size, imkanınız varsa Bologna’da öğrenci olsanıza. Yoksa turistik gider, Bologna gezi rehberi yazarken ah be dersiniz.
♦ Şimdi siz Roma gezi rehberi de istersiniz biliyorum ben sizi. Hadi tamam alın size benden Roma rehberi
♦ Tabii duydunuz Bologna’nın trenlerinin birçok İtalya şehrine yakın olduğunu. Çat güneye pat kuzeye gider durursunuz. Hakkınızdır, gidin. Bologna’ya oldukça yakın konumda olan ve trenle çok rahat bir şekilde gidebileceğiniz Venedik, Floransa, Parma, Milano, Verona gibi enfes yerlere acımayın, gezin.
Bologna’ya Nasıl Gidilir?
THY ve Pegasus ile direkt Bolonya’ya uçuş mevcut. Eğer tercih THY olacaksa, Ocak-Şubat aylarında uygun bilet aralıkları ile yolculuk edebilebilir. İstanbul’dan yaklaşık 2 saat süren Bologna, İtalya’nın çoğu yerine yakın olması sebebiyle çok elverişli bir konumda. Ama sırf bunun için Bologna’yı daha az gezerek onu ihmal etmeyin.
Bologna hava limanından merkeze nasıl gidilir?
Bologna Guglielmo Marconi Havalimanı Avrupa’da gördüğüm en ufak hava limanlarından biri. Bu benim cahilliğimde olabilir şimdi, tam emin değilim. Hava alanında iki ufak freeshop var. Pek fazla ürün çeşidi yok ama freeshopta çalışan Zeynep sayesinde iki lafın belini kırarken neler almamız gerektiği üzerine de tavsiyeler aldık. Bu yazıyı okuyorsa Zeynep’e de selam ederim:)
Bologna hava alanından çıkıp sağa dönünce en sonda belediye otobüsüne benzeyen ‘C2’ hattı karşımıza çıkıyor. Bu hattın adı ‘blq’ ya da ‘aeotobus’ olarak da görülebilir. İşte bu otobüsle, 6 euro vererek Bologna Tren İstasyonu’na kadar gidilebiliyor. Dönerken de, yine aynı şekilde Bologna Tren İstasyonu’na gelerek hava alanı otobüslerini kullanabiliyoruz. Otobüs saatleri duraklarda yazıyor ve biletler duraklardaki biletmatiklerden alınıyor.
Bologna Şehir İçi Ulaşım
Troleybüs ile; Bologna çok ufak bir yer yürürsünüz. Yalan. Her ufak görünen Avrupa kenti için bu klasik ‘yürürsün’ lafı söyleniyor, bunu söyleyenler ya her yeri gezmiyor ya da bizi yiyor ben anladım.
Bologna büyük bir yer olmamakla birlikte, eğer her yerini gezeceğim diyorsan bunun için vakit ve enerjiye ihtiyacın var demektir. Evet birçok yerini yürüyerek gezdik ama takat kalmadığı zamanlarda araç kullandık. Bunun için otobüs benzeri, Bologna’da yaygın olarak kullanılan ve kırmızı renkli ulaşım aracı olan troleybüs devreye giriyor. Biletler içerideki biletmatikten alınıyor ve tek bilet fiyatı 1.5 euro. (Çaktırmadan bedava da binebilirsin, o da senin maharetine kalmış)
Minibüs ile; Troleybüs dışında minibüsler de çalışıyor. Hiç minibüs kullanmadım ama sık sık rastladım.
Araba ile; Bologna’da araba kullanımı oldukça yaygın. Sadece Bologna için araba kiralamak gerekli olmayabilir ama Bologna dışında farklı şehirlere gitmek düşüncesi varsa hava alanında kiralayıcı firmalara danışabilirsiniz.
Bisiklet ile; Bisiklet kullanımı için Bologna’da geniş alanlar mevcut ama özel olarak bisiklet yolları çok fazla yok. Bisiklet kiralamak için tren istasyonunun yanındaki bisiklet kiralama istasyonuna gidebilirsiniz.
Bologna’da nerede kalınır?
Öncelikle Bologna, konaklama olarak pek ucuz bir yer değil ve çoğu yer ortak banyolu. Booking’den uzun araştırmalar sonucu en ucuzun bir iki üstü olan ve özel banyolu tek bir yer bulmuştum, ben de onu aldım.
Dada: Eski ve büyük bir binada, farklı işletmecilerin işlettiği dairelerden biri burası. Yani katlarda sıra sıra daireler var ve dairelerin hepsi başka birine ait. Mesela bizimki Massimo’ya aitti.
Dairemiz dubleks. Bu da demek oluyor burayı farklı insanlarla paylaşarak kullanacağız. Dairedeki ortak paylaşım alanında çamaşır ve bulaşık makinesi, mutfak eşyaları vs var. Her odanın kilidi farklı (elbette üst kat daireyi bizim anahtarla açmaya çalıştık açılmadı), banyosu ve tuvaleti de kendine ait.
Massimo ile önceden mailleşmiştik, şu saatlerde gelin dedi tamam dedik. Dediği saat aralığında da otele vardık. Zaten ara sokakta kalan ve tabelası asla olmayan bir yer olduğu için zor bulduğumuz dairemize, zile basarak kapının açılmayışıyla giremedik. 15 dakika sonra kapıda biri belirdi, gittim sordum Massimo’nun yardımcısıymış. Floransa ve Lyon‘dan sonra 3. kez kapıda kalışım kendisine kısmet oldu.
Ekstra ödenen adam başı gecelik 1.5 euro’luk şehir vergisi hariç 2 kişi 4 gecesi 200 euro’ya kaldığımız Dada’yı çok sevdik. Belki kapıda kaldık, belki kaldığımız süre boyunca yetkili yoktu, belki hergün başka birileri üst katı kullandı ama olsun, gene olsa gene yaparız. Bu yüzden Bologna’da nerede kalmalı sorusuna tek cevabım Dada olur.
Nasıl Gidilir?: Dada, Piazza Maggiore’ye yürüyerek 2 dakika. Via Ugo Bassi durağında bulunuyor.
Bologna
Emilia-Romagna Bölgesi’nin başkenti sayılan ve 2000 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilen Bologna hakkında mütemadiyen ‘Kızıl Şehir’ yakıştırması duyulur. Peki bu şehre neden kızıl şehir denmiştir? Birincisi Bologna’daki tüm binalar kırmızı tuğladan yapılı. Üstelik şehirde neredeyse ağaç yok. Bu da yağan her yağmurda, yağmurun direkt binalara gelmesi ve zamanla tuğlaların daha da kırmızı görünmesine neden oluyor. İkinci neden ise, Bologna siyasi görüş olarak solu desteklemekte. Kızıl sıfatını biraz da bu yüzden alıyor.
Bologna Gezi Rehberi
Bologna için çoğu yerde tek günde gezilebilir bilgisinin tamamen spekülasyondan ibaret olduğunu belirtmek istiyorum. Ardından Bologna’yı Bologna yapan her binada bulunan o kemerlerin yani Portico’ların sayesinde sağanak bile olsa şemsiye kullanmayacağınızı garanti ediyorum ve gezilen noktalarda Bologna’nın meşhur 6 sırrına dikkat etmenizi belirtiyorum, ki ayrıca aşağıda da belirttim.
Piazza Maggiore/Maggiore Meydanı
Bologna’nın önemli ve tarihi meydanı burası. Tüm yolların kesiştiği önemli bir buluşma noktası ayrıca. Bologna’lıların sadece ‘Piazza’ olarak adlandırdıkları ve 13. yüzyıldan kalma olduğunu öğrendiğimiz meydanda Palazzo D’Accursio(Belediye Binası), San Petronio Bazilikası ve Palazzo dei Notai (bazilikanın yanındaki bina), Neptün Çeşmesi, Bolonya Katedrali (meydandan sağa girilince), Sala Borsa Kütüphanesi, Palazzo del Podesta (ses geçiren duvarlı bina) ve Palazzo Re Enzo (çeşmenin solundaki bina) bulunuyor. Yine tek kurşunla çoğu tarihi binayı görebildiğimiz için burayı da Sultanahmet yapıyorum, ki dünya üzre benzetmediğin bir yer kalmasın.
Piazza Maggiore Meydanı içerisinde çeşmenin olduğu kısma Piazza Nettuno (Nettuno Meydanı) adı veriliyor.
San Petronio Bazilikası
Dünyanın en büyük 15. kilisesi ve en büyük beşinci katedrali ünvanına sahip; ayrıca içerisindeki 12 tane şapel ile dünyanın en büyük güneş saatini bulunduran bazilika, Bologna’nın önemli tarihi ve mimari noktalarından. Girdiğiniz gibi Jacopo della Quercia’nın yarı kabartma eserlerine rastlarsınız. Yine iç kısımdaki Cappella dei Re Magi’de Dante’nin İlahi Komedya’sından freskler bulunur. Bazilikanın hemen yanında bulunan bina ise eskiden saray olarak kullanılan Palazzo dei Notai’dir.
Neptün Çeşmesi
Deniz Tanrısı Neptün’den adını alan çeşmede bir adet Neptün ile heykelin altındaki köşelerde 4 tane olmak suretiyle ağzından su akıtan balık tutan çocuk heykelleri görülür. Yine 4 köşede yarı insan yarı balık heykeller de görülmekte. Bu 4 heykel ise çeşme yapılırken bilinen dört büyük nehri; Ganj, Nil, Amazon ve Tuna’yı simgeliyor.
Şimdi gelelim heykelin +18’lik mevzusuna. Ne alaka mı diyorsun? Anlatayım. Rivayete göre heykelin mimarına Bologna’dan yetkililer ‘canım şu heykelin cinsel organını yaparken çok abartma, olan var olmayan var’ şeklinde konuşmuş. Mimarımız durur mu yapıştırmış cevabı. Ama kendi uslubu ile… Heykele önden bakıyoruz ve elini uzatan bir deniz tanrısı görüyoruz. Bu arada elini uzatmasının sebebi suları kontrol etmek ve kontrol altına almak.
Şimdi açımızı değiştiriyoruz ve heykelin sağına geçerek, kendisine biraz yandan bakıyoruz. Bu sefer Neptün’ün uzattığı elini tek bir parmak olarak görüyoruz. İşte bu noktada, heykelin mimarının ne demek istediğini idrak ediyoruz. Çünkü o parmak, çarpraz açıdan bakıldığında heykelin boyut olarak fazlaca büyük cinsel organı olarak görülüyor. Mimarın alayına isyan sanatının bir örneği.
Sala Borsa Kütüphanesi
Maggiore Meydanı’nda bulunan 3 katlı bina yerin altındaki tarihi kalıntıları koruyarak kurulmuş bir halk kütüphanesi. Yerler cam kaplı olduğundan alttaki kalıntıları görmek mümkün. Bologna’nın en kalabalık mekanı olan bu kütüphanede 19.00’a kadar vakit geçirilebiliyor. Dergi, gazete alıp okumak, cafesinde oturmak, ders çalışmak, İtalyan gençleri kesmek (kütüphane önemlidir) için ideal.
Palazzo D’Accursio
Yapıldığı 13. yy’dan bu yana belediye binası olarak kullanılan binanın duvarlarında Bologna’lı Papa 13. Gregory, Madonna ve İsa heykelleri görülür. Meclis üyelerinin toplandığı ‘Kırmızı Salonu’nu gezmek caizdir.
Palazzo del Podesta
Akşam geç vakitler otele dönüyoruz. Bir grup genç gördük, dönmüşler duvara doğru konuşuyorlar. Biri bir tarafta diğeri ondan daha uzak bir tarafta. ‘Bunlar ne ayak, kafaları mı güzel’ diye düşünürken anlıyoruz ki, bu duvarlar ses geçiriyor. Sesi ileten kemerlerle donatılmış Palazzo del Podesta, resmen eskinin ‘Gıybet Time’ başlıklı Whatsapp grubu. Gizli bir konuşma gerçekleşecekse arkadaşı duvara gönderiyorsun, sen duvara konuştukça o diğer duvardaki arkadaşa ses iletiliyor. Üstelik fısıltıyı bile rahatça duyabiliyorsun. Dedikoduda mimari bir harika.
Nasıl Gidilir?: Via dell’indipendenza üzerinde bulunan Piazza Maggiore’ye Bologna’nın ikiz kulelerine gelerek ulaşılabilir.
Metropolitana di San Pietro/Bologna Katedrali
Kızıl ve büyük bir yapıda olan katedralin özelliği hem kendisi hem de içerisindeki koca koca yağlı boya tablolar. İtalyan mimarisinin en güzel örneklerinden.
Piazza di Porta Revegnana/Porta Ravegnana Meydanı
Bologna’nın meşhur ikiz kulelerinin bulunduğu meydan aynı zamanda Maggiore, Castiglione, Zamboni gibi önemli caddelerin de kesişimi.
Torre degli Asinelli: Bologna’nın en uzun ve meşhur eğik Pisa’sı gibi eğik olan kulesi. Yamukluğu 1.5 metre kadar. 1109-1119 yılları arasında inşa edilmiş ve 97.20 metre yüksekliğe sahip. Kuleye çıkmak için 498 basamağı alt etmek gerekiyor. Tepeden bakma hastalığı olanlar için muazzam kızıl Bologna manzarası karşınızda. Kuleye çıkış fiyatı ise 3 euro.
Torre Garisenda: Bu kule de uzun kardeşi Asinelli gibi yamuk, hatta 3.5 metre yatık olduğu için ondan daha yamuk.
Venedik Penceresi
Venedik Penceresi’ni daha önce duyduk bu yüzden nerede olduğunu not aldık. Fakat gidiyoruz geliyoruz pencereyi bulamıyoruz. 10 dakika önünde durduğumuz duvarın etrafında döndük dolandık, meğer pencere kapalıymış. Gittik pencereyi açtık, kapalıyken bulunamaması gayet doğal. Çünkü inanılmaz küçük. Ki İtalyanca ismi de ‘La Piccola Venezia’. Yani ‘Küçük Venedik’
Fark etmiyor olabiliriz ama aslında Bologna da kanallar şehri. Birçok kanal akıyor Bologna’nın altından. Vakti zamanında bu kanallardaki su ile elde edilen enerji, ipek yapımında ve buğday öğütümünde kullanılıyormuş. Kanala açılan bu pencereden bakınca kendimizi Venedik’te hissetmemiz gerekiyor, manzara Venedik’i andırıyor, bu yüzden pencereye Venedik penceresi deniyor. Ki gerçekten de benziyor. Kanalın diğer tarafına, yani pencereden bakarken gördüğümüz kısma geçtiğimizde de kanalın tarihini ve farklı bir manzarayı görüyoruz.
Nasıl Gidilir?: Via Piella, 18 numara
Bologna Üniversitesi
Bologna Üniversite’si kuruluşunun 1088 olması sebebiyle dünyanın en eski üniversitesi olarak kabul ediliyor. Evet, bence de Harran Üniversitesi’nin bundan evvel olması lazım sanki. İtalya’nın en köklü ve eğitimi en sıkı üniversitesi olması ile nam salmış ve hala sıralarında ders işlenmekte. Bologna Üniversitesi‘ni önemli yapan diğer mevzu ise sıralarından Dante, Tasso, Re Enzo gibi isimlerin geçmesi. İlk kuruluşu hukuk ile olsa da şu an ‘önce sanat’ diyerek tarzını belli etmekte.
Santo Stefano Meydanı ve Kilisesi
Manastır ve avluların birleşiminden oluşan Stefano Kilisesi de ihtişamlı duruşuyla Bologna’nın en farklı mimari yapılarından. Kilisenin bulunduğu aynı isimli meydan da, kendine has güzellerden.
Saragozza Mahallesi
Burası daha çok sanat galerilerin olduğu bir nokta. Meraklısı için notlara alınası.
Piazza Giuseppe Verdi/Verdi Meydanı
En sevilesi meydanlar listesine adını yazdıran Verdi Meydanı, adı gibi mütemadiyen müzik dolu. 100’de 100’ü gençlerin dolu olduğu meydanda kahvesini, enstrümanını alan yere oturup eğlenceye başlıyor. Bologna’da okusaydım beni burada bulurdunuz. Üniversite kapsama alanı içerisinde yer alan ve Palazzo Paleotti ile Via Zamboni kesişiminde bulunan Verdi Meydanı’nda özellikle yazın müzik ağırlıklı etkinlikler oluyor.
Ben parksız duramam, benim evimin önü Central Park oluyor (!) şekerim diyenlere de Bologna’daki parklardan Giardini Margherita, Orto Botonica, Parco Montagnola ve Via della Rose olanını veriyorum.
Bologna’nın 6 Sırrı
Gelelim dilden dile dolaşan Bologna’nın altı tane sırrı varmış, ayol nedir onlar, çay koyup hemen geliyorumluk dedikodularımıza. Koydunuz mu çayı? Başlıyorum:
1: İlk sırrımız, yukarıda anlattığım Neptün Çeşmesi’ndeki Neptün heykelinin parmağı. Açıyı değiştirdiğimizde heykelin elini parmak olarak görüyorduk, o parmak da açı ile heykelin cinsel organı gibi görünüyordu.
2: Yine yukarıda ses geçiren duvarlarından bahsettiğim Palazzo del Podesta’nun en ufak bir sesi duvarlarından bir başka kişiye iletiyor olması ikinci sır.
3: Penceresinden baktığımızda adeta Venedik’teyiz miyiz kız havası veren pencere; Venedik Penceresi.
4: Dışarıdan bakıldığında 1, içerisine girildiğinde 7 kilisenin olduğu Sette Chiese Kilisesi. Bu kiliseye girmedim, sırrına da vakıf olamadım.
5: Strada Maggiore’deki Casa Isolani’nin tahtadan yapılmış bir geçidi var. Bu geçidin tavanına saplı bir ok görülüyor. Rivayete göre bu okun tavana saplanma sebebi, asil bir zat-ı muhteremin karısının kendisini aldatması sonucu onu okçulara vurdurtmak istemesi. Fakat karısı tam o sırada soyununca okçular da işte tavana okları saplayabilmiş falan. Bilemiyorum Altan.
6: Bologna’nın son sırrı San Luca Kilisesi’ne giderken 666 tane kemerin altından geçilmesi. Bu haliyle de 3,8 km ile dünyanın en uzun kemeraltısı (porticosu) oluyor. Bu yol bir hayli yokuşlu ve merdivenli diye biz bulaşmadık. Gidenlere selam olsun.
Bologna’da Yemek Yenilecek Yerler
Seyahatlerde dışarıda çok fazla yemek yiyen biri değilim ama bakarsan notlarım safi restoran. Bir yerin kültürünü öğrenmek için elbette yemek yememiz de lazım diyoruz. İtalya’da olunca da bu kaçınılmaz son oluyor. Bu yüzden gittiğim hem uygun hem lezzetli hem de ortamı güzel restoran tavsiyeleri ile bildiğim birkaç iyi adresi aşağıya bırakıyorum.
Mercato delle Erbe’deki Altro?
Bizim otelin hemen karşısısında Mercato delle Erbe adında bir pasaj var. Ödünden geçip gidiyoruz ve sürekli merak ediyoruz. Ertesi gün gündüz hemen mekana damlıyoruz. Bakıyoruz burası bir manavdı, şarküteriydi, bildiğin gıda pazarı. Seviniyoruz tabii, kahvaltılık malzemeleri buradan alırız diye. Ayrıca el yapımı makarnalar da var, o konu da mühim.
Sonra görüyoruz ki bu gıda pazarının içerisinde sağlı sollu restoranlar var. O zaman biz buraya akşam da geliriz niye gelmeyelim diyoruz. Ve aynı gündüzün akşamı tekrar buraya geliyoruz. İşte o günden sonra Mercato delle Erbe’yi yuvamız belliyor, buradan çıkmıyoruz.
Gündüz ki tezgahlar akşam kapanıyor, yerini restoranlara bırakıyor. Karşılıklı birkaç restoran var ama bunların içerisindeki en iyi yer Altro?. Burası masaların ortada olduğu, bir nevi Çiçek Pasajı’msı bir yer. İngilizce bilen tek bir garson var ama buna rağmen hepsi inanılmaz yardımsever.
Altro?’da deniz ürünlü sphagetti, peynirli taglietelli, patates ve tavuk sepeti ile bir şişe şarap sipariş ettik. Bologna’nın meşhur bolonez sosu domuz etiyle yapıldığı için yiyememiş olsak da şu en aşağıda görmüş olduğunuz peynirli tagliettelli dünyalara bedel. Yemeklerin toplamı da yaklaşık 40 euro.
Nasıl Gidilir?: Via Ugo Bassi durağında inilir, Vodafone’un yanındaki kapıdan girilir.
Osteria dell’Orsa
Burası da esnaf lokantası olmasından dolayı gönüllere taht kurdu. İster menü, ister tek bir yemek söylüyorsunuz. Tabii menü daha uygun oluyor ve 4 çeşit yemeğin olduğu bu menüler en fazla 10 euro tutuyor. Ben bir tabak makarna yedim, kendisi mantarlı olmakla birlikte 6 euro.
*İçerisi her daim kalabalık, sezonda kısa bir sabırdan sonra yer bulunur. 22.00’dan sonra mutfağı kaparlar.
Nasıl Gidilir?: Via Mentana
051-Zerocinquantuno
Burayı da tamamen tesadüf eseri gördük ve oturup oturmamak arasında kaldıktan sonra yemek yemeyiz bir tatlıyı bölüşürüz diyerek içeri girdik. Sonuç; muazzam mascarpone peynirli sufle. Fiyatı da 5 euro.
Alternatif Yemek Durakları
Anne eli değmiş makarna yemek için farklı bir adres de Trattoria Anna Maria. Kendisi Via Belle Arti’de bulunuyor. Ek olarak Via Oberdan, Via Mentana ve Via Caprarie caddelerini not almanızda fayda var. Via Oberdan’ın çevresi eskiden Yahudi mahallesi imiş. Bu yüzden de hala farklı lezzetler ve otantik dükkanlar burada bulunuyor. Via Mentana’da ise daha lokal restoranlar bulmak mümkün. Via Caprarie, Bologna’nın en ünlü şarküterilerinin olduğu, adeta bizim balık pazarlarını andıran sokak. 200’ü aşkın şarap servisi olan Tamburini, soğuk mezeleriyle nam salmış Salumeria Simoni ve 1880’den kalma fırın Atti Panificio burada bulunuyor.
Tam bu nokta, Bologna’nın gurmelikte zirve yaptığı Mercato di Mezzo olarak adlandırılan bir alan aslında. İçerisinde Bologna’nın kitap pazarı kurulu Eataly’sinin de olduğu ve her türlü yiyeceğin ve içeceğin bulunduğu Mercato di Mezzo gurmelere duyurulur. İyi kahve için benim tek adresim Caffe Terzi. Gitmişken sahibi Manuel Terzi ile de sohbet eder, şahane bir insan tanırsınız. Bir de tesadüf eseri bulduğum aslen Faslı olan kardeşlerin işlettiği Naama Cafe‘de Fas usulü naneli çay (morrocan tea) içmek de İtalya’daki mistizmi yaşamak isteyenlere. (Om shanti om)
Dondurma için; Sarangoza Mahallesi’nde, 83 numarada bulunan Sorbetteria Saragozza, yine Saragozza’daki 65 numarada yer alan Gelateria Islanda
Pizza için; Via Camillo Ranzani’deki Ranzani 13, Via Mentana’daki Banco del Vino ve Via Emilia’daki Smeraldino
Take away için; Via Saragozza’daki VideoPizza, Via Zaccherini Alvisi’deki Delogo, Piazza Malpighi’deki O’Fiore Mio
Bologna’da gece hayatı
Bologna’da üniversite gençliğinin yoğun olması sebebiyle her akşam muhakkak bir atraksiyon var. Berkecan’larla aperatif takılmaca akşamüstlerinin yeganesi.İtalya’nın geneli gibi Bologna’da yemek öncesi ve sonrası ayak üstü atıştırmalıklarla sosyalleşme durumu var. Bu yüzden çoğu insanın elinde kırmızı bir içki görülür. Kendisi aperol‘dur, rhubarb ve acı portakal özünden üretilen meşhur İtalyan aperatifidir.
Bu aperatif takılmacayı çoğu yerde yaparsınız fakat ben size Bologna’da ilki gerçekten farklı, ikincisi de tam bir İtalyan örneği olan 2 yer tavsiyesinde bulunacağım.
Senza Nome: Burası işitme engelli çalışanların olduğu ve tüm siparişlerin işaret dili ile yapıldığı bir bar. İşaret dili ile sipariş vermek için ya hemen girişteki içeceklerin işaret dilinde ne olduğunu gösteren alfabeye göz atıyorsunuz ya da ne içmek istiyorsanız askıdaki kartlardan seçip çalışana gösteriyorsunuz.
Nasıl Gidilir?: Mercato delle Erbe’nin arka çıkışı, Via S. Gervasio
İl Cortile Cafe: Son gecemizde alakasız bir şekilde içeriye girdik ve Bologna’nın Mabel Matiz ile Ceza karışımı şarkıcısına rastladık. Mekanın içerisi kalabalık, herkes ayakta ve hayranlıkla arkadaşı dinliyor fakat şunu düşünün sahnede Ceza gibi biri var ve tamamen İtalyanca konuşuyor. Yani normal bir İtalyan hızının 4 katı bir hızda. İçeriye giriş 10 euro ve bir içki dahil.
Nasıl Gidilir?: Via S. Giorgio
Bologna’dan Ne Alınır?
Bologna’nın nesi meşhur, Bologna’dan ne alınır sorularının ilk cevabını makarna ve sos olarak veririz. Makarna almak için el yapımı makarnaları Mercato delle Erbe’den bulmak mümkün. Sık sık kurulan sokak pazarlarından da çeşitli hediyelikler alınabilir. Piazza dell’8 Agosto yani 8 Ağustos Meydanı‘nda kurulan pazar, yine cuma ve cumartesi günleri Montagnola Parkı‘nın oralarda kurulan bir pazar ne ararsan var mantığında iki yer. Ayrıca Bologna’nın Bim’i olarak tanıtabileceğim Coop Marketler de makarna ve sos istifleyecekler için ideal yerlerden.
Giysi, ayakkabı, çanta ve özellikle de gözlük almak isteyenleri, şehrin Nişantaşı’sı olan Via Indipendenza‘ya gönderiyorum. Ayrıca en hareketli caddelerden olan Via Rizzoli, Via Zamboni, Via dei Mille, Via Perscherie Vecchie de alışverişlik yerler arasında. Outlet alışverişi yapmak düşüncesinde iseniz ünlü markaların outlet’lerinin olduğu Galleria Cavour‘u unutmuyoruz.
Paris’e, Roma’ya aşk şehri diyenler kuvvetle muhtemel Verona’yı henüz görmemişler. Ben ki romantizme şirk koşmuşum, Verona’yı oldukça romantikli bir kent buldum. Bu sokaklar, bu cafeler, bu hava biraz manitacılıktan yana. Bu kararı tanımıyor, saygı da duymuyorum. Bu yüzden tur gruplarını, tek karede 96 fotoğraf çeken Japon kardeşlerimizi Verona’yı gezen iki kız olarak daha bir sevdik, benimsedik. Bir de hakkını teslim ettik, Shakespeare’in bi bildiği varmış. Verona’ya Nasıl Gidilir?
İtalya’nın kuzeydoğusunda bulunan ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Verona’ya gitmek için birkaç farklı yol var.
Uçak ile: Verona’da şehir merkezine yaklaşık 5 km uzaklıkta bir hava alanı bulunuyor ve sık sık merkez gar olan Porta Nuova Garı’na otobüs ulaşımı sağlanıyor. Ayrıca İtalya’da şehir içi uçak kullanımı olacaksa Verona’ya Roma, Napoli, Palermo, Catania şehirlerinden de iç hat uçuşları yapılıyor.
Tren ile: Verona’daki demiryolları, tüm Avrupa’ya bağlı olması sebebiyle birçok şehre en kolay ulaşımın ilk tercihi. Şehirde iki tren garı var. İlki ana tren garı Porta Nuova Tren Garı, ikinci ise şehrin doğusundaki Porta Vesçova Tren Garı. İkinci gar Venedik ile Porta Nuova Garı arasındaki hatlar için kullanılıyor.
İtalya’nın Roma, Floransa, Bergamo, Venedik, Milano, Bologna gibi kentlerinden yapılan tren seferleri ile Verona’ya ulaşım gayet kolay. Benim güzergahım, Verona’ya en yakın noktalardan olan Bologna’dan oldu. Verona-Bologna arası yaklaşık 45 dakika (yavaş trenle). Bilet fiyatları ise gidiş dönüş 20 euro. Geç olsun ucuz olsuncular kulübü en düşük ücretli tren olan bu yavaş ve numarasız olan trenleri tercih edebilir. Biletler online ya da gardan alınabilir, ki ücret olarak bir fark yaratmıyor. Gardan bilet alımı için adım başı konulan kiosklardan faydalanabilirsiniz. Kullanımı son derece basit, dur şuraya da bilet alayım, kız Venedik var alıyorum oraya da iki bilet şeklinde ileri safhaları yaşatıyor insana bu kolaylığı. Kiosklardan biletinizi aldıktan sonra da gardaki dev ekranda sizin trenin kalkacağı peron numarasını aramaya koyuluyorsunuz.
Verona Gezilecek Yerler
Tren garında indik, hemen karşımızda büyük bir otobüs durağı var. Verona küçüktür diye düşünüyorduk fakat otobüs hatlarının çokluğu bizi şaşırttı. Merkeze nasıl gideriz diye düşünürken en kalabalık otobüs neyse ona binmeye karar verdik. Ama yine de gardaki otobüs hatları haritasına bakmayı da ihmal etmedik. Birçok otobüs Arena’dan geçiyormuş. Ama en sık olan hat, sarı hat. (93, 94, 95 ve 98 no’lu hatlar) En kalabalık olan otobüse biner ve Arena’yı Sultanahmet bellediğimiz için orada iner fikrimiz gayet mantıklı çıkıyor. Tarihi kapının olduğu ve şehrin en büyük meydanı olan Bra Meydanı’nda iniyoruz. Verona’nın meşhur Arena’sı da bu meydanda bulunuyor.
Arena di Verona: Şuraya da sevimli, minik bir Kolezyum çizelim demişler ve Arena’yı meydana kondurmuşlar. Etrafını tavaf ediyoruz, bir o yandan bir bu yandan fotoğraflarını çekiyoruz Arena’nın. Burası, Antik-Roma planıyla inşaa edilmiş bir gösteri merkezi. İtalya’da Kolezyum, Arena ve Kapua’daki arena dışında toplam 3 büyük amfi var ve Verona’daki arena bu amfilerin büyüklük olarak üçüncüsü. Şayet bahar ve yaz aylarında Verona ziyaret edilecekse Arena’da tiyatro, opera, konser ve fuarlar başlamış olacaktır. İdeal zamanlarıdır. Biletleri önceden alınmalıdır. Etkinlik dışında da turistik gezi için Arena’ya giriş ücreti 6 euro.
Tourist Information Arena’nın yanında bulunuyor. Eğer tüm müzeleri, tarihi yerleri gezmek ve otobüse binmek istiyorsanız bu ofisten 12 euroya Verona Card alabilirsiniz.
Piazza delle Erbe: Erbe, muazzam evlerin ve ünlü restoranların bulunduğu, Verona’nın en turistik ve önemli meydanı. Meydanın en güzel yanı da tam olarak binaların kendisi.
Roma döneminde halkın toplandığı alan olarak kullanılan ve Kuzey İtalya’nın en güzel meydanı olarak gösterilen Erbe Meydanı, şehrin en turistik meydanı olduğu için pandomimciler, sokak sanatçıları gırla. Şehrin pazarı ve hediyelik eşya çarşısı da burada bulunmakta. Palazzo Maffei, Fontana di Madonna, Torre del Gardello ve Torre dei Lamberti de Erbe Meydanı’nda görülen tarihi yapılar.
Meydanın ortasındaki çeşmede Madonna bulunur, hemen arkasındaki bina Palazzo Maffei‘dir ve çatısında Herkül, Jupiter, Venüs, Merkür, Apollo ve Minerva gibi mitolojik tanrı ve tanrıçaların heykelleri görülür.
Torre dei Lamberti: Erbe Meydanı’nda sağ tarafta kalan Lamberti Kulesi’ne çıkılarak Verona’ya tepeden bakabilir, tepeden bakma hastalığınızı tedavi edebilir, şekerim buraya da kuleden baktık koleksiyonuna ekleme yapabilirsiniz. Kulenin yüksekliği 84 metredir; çanlarının adı da Rengo ve Marangona’dır. Bilet fiyatı 5 euro.
Rengo savaş zamanında şehri toplamak ve çağrı yapmak için; Marangona ise yangın haberi vermek için çalarmış. Bugün iki çan yalnızca cenaze zamanı çalıyor.
Signori Meydanı: Erbe Meydanı’nın içerisinde bir ‘iç meydan’ olan Signori Meydanı, Verona’nın en sanatsal ve felsefik meydanı. Çünkü Dante burada efendim, kendisini sahneye davet ediyoruz.
E hani Dante Floransa’lıydı, bizi mi yedi diyenler olabilir. Dante aslen Floransalı‘dır evet ama söylentilere göre 7 diyen de var 25 diyen de var, yani uzunca bir süre Verona’da yaşamıştır.
Arco di Gavi: Gavigiller için -kendileri Antik Romalı bir ailedir- bir zafer hediyesi olarak inşa edilmiş. Verona’nın ilk ana caddesi üzerinde bulunur.
Juliet’in Evi: Sağ göğsünün ellenmesinden bitap düşen Juliet’in Evi de denilebilir buraya. Çünkü Juliet’in sağ göğsünü elleyenin kısmetinin açılacağına inanılıyor. Sanki Juliet’in kısmeti çok açıkmış gibi, tövbe bismillah tövbe amin. Verona’nın en çok turist çeken yeri olan bu nokta, Shakespeare’in Romeo ve Juliet hikayesindeki balkon sahnesine atfedilmişse de aslında Juliet, Romeo’yu hiçbir zaman balkonda beklememişti delükanlılar.
Balkonun asıl meşhurluğu Romeo’nun Juliet’i görebilmek için buraya tırmanmasından gelir. Tabii hayali olarak. Çünkü Shakespeare, Verona’yı hayatı boyunca görmemiştir ve gerçekte ne Romeo ne de Juliet diye birisi vardır. Fakat burada yaşayan Capulet ve Montecchi ailelerinin siyasi ve sınıfsal ayrımından doğan düşmanlığını Shakespeare kaleme almış ve ortaya Romeo ve Juliet’i çıkartmıştır. Bu yüzden aslında Juliet’in Evi, var olmayan bir insanın ve edebiyattan pazarlamaya dönüş hikayesinin güzel bir örneğidir. Evin Via Capello’da bulunmasının sebebi, Juliet’in ailesinin Capulet’lerden gelmesi. Ne kadar doğru onu artık İtalyan bilimadamlarına sormak gerekir. Eve girerken ilk karşılaşılan yer olan duvarlarda yazı yazacak yer kalmamış, o yüzden yazı yazılabilecek ne kadar alan varsa her yere bir şeyler yazılıyor. Yazı yazmayan da sakız yapıştırıyor. Juliet’in evine daha gelmeden sokaktaki kaldırım taşlarına dikkat edin. Oraları bile parsellemişler.
Dışını gezip içeriye girmek ve o meşhur balkonda halkı selamlamak isteyenler olursa da, evin içerisinde Juliet’in eşyaları görülebiliyor; odası ve balkonu gezilebiliyor. Bence çok da görülmesi gereken bir yer değil ama gezecek olanlar için bilet fiyatları 6 euro.
Shakespeare, üç tiyatro oyununu Verona’da geçiyor gibi kurgulamıştır. Bunlar Romeo ve Juliet, Veronalı İki Centilmen ve Hırçın Kız’dır.
Juliet’in Evi’ne girdiğim an aklıma ‘Letters to Juliet/Aşk Mektupları’ filmi geldi. Acaba duvarlarında yıllar öncesinden kalan mektup var mıdır diye düşünmedim değil. Hani filmde Juliet’in Evi’ne gönderilen aşk mektuplarını okuyan teyzeler vardı ve Amanda Seyfried bu teyzelere yardım etmek için Verona’da kalıp bir taşın altından çoook eski bir mektup bulmuştu. İşte bu filmdeki mektup olayı gerçek. Yani siz de aşk acısı çekiyor, Güzin Abla ihtiyacı duyuyorsanız Juliet’in Evi’ne mektup yazabilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=xz43rtBUVA0
Kim okuyacak bu mektupları demeyin, The Club di Giulietta (Juliet Kulübü) adındaki gönüllüler bu mektupları tek tek okuyor ve cevaplıyor. Yetmiyor, o yılın en etkileyici mektubuna Sevgililer Günü’nde ‘Sevgili Juliet/Cara Giulietta’ ödülü veriliyor.
Juliet’in Mezarı: Verona’nın biraz dışında kalıyor mezar. İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu ya da ilgilisi iseniz gidebilirsiniz tabii.
Mazzini Sokağı: Verona’nın Nişantaşı’sı olan bu caffede sağlı sollu dünyaca ünlü mağazalar bulunuyor. Arena’nın olduğu Bra Meydanı’nın hemen karşısısından girilir, Juliet’in evinin bulunduğu Via Capello’ya kadar devam eder. Diğer bağlantılı cadde de Via Borsari‘dir. San Nicolo Kilisesi: Aziz Nicholas adına yaptırılan bu kilise, kapısının önündeki zeytin yaprağı heykeli ile ilgimi çekti. Kilise ile alakalı mı ben de bilmiyorum. Söyleyeceklerim bu kadar. Doğa Tarih Müzesi: Verona’da ne kadar müze gezilebilirse artık o kadar gezebileceğiniz Doğa Tarih Müzesi’nde arkeolojik kalıntılar ve değerli fosiller bulunuyor.
Castelvecchio Müzesi: Kale içerisinde bulunuyor olması bir yana, önemli heykel ve resimlere de ev sahipliği yapan bir müze burası. İki kıyıyı birbirine bağlayan bir de Ponte Scaligero isimli köprüsü vardır.
Adige Nehri ve Köprüleri: Verona’nın en ve en sevdiğimiz yeri köprüleri oldu. Kendisine bakakaldığımız bu nehrin adının ne olduğunu bilmiyorduk. Yanımızda birileri konuşurken Adige diye bir şey dedi, jeton o zaman bizde düştü. Sonra öğrendik ki Adige Nehri, Alpler’den gelen ve Venedik’e doğru devam eden İtalya’nın Po Nehri’yle birlikte en büyük nehri imiş. Bilgi bilgidir.
Hocaaa bitir artık oyunu, bir yere oturalım karnımız aç diyecek olanlara, koca gün yemek yemeyip sadece akşam dönüşte tren garının yanındaki Mc Donald’s’ta yemek yediğim için size İtalyan gurmeliği taslayamıyorum. Bildiğin Amerikan kapitalizmine yenik düştüm. Fakat Bra Meydanı’na gelmeden solda ‘İstanbul Kebap’ var, Verona’da kebap yemek isteyen olursa -artık o nasıl bir sevdaysa- yesin diye yazıyorum. Ki kısa bir süre önce Verona’da kendi kültüründen olmayan yemeklerin yapılmasına yasaklama geldi, yani kebabı bundan sonra bulmak zor olabilir. İlgili haber için link.
Ama Verona güzel, Verona’ya gidin. Hatta vaktiniz varsa buraya yakın olan fakat benim gidemediğim Garda Gölü‘ne de gidin. Verona’dan kalkan trenle 15 dakika sonra gölün güneyinde bulunan Peschiera’ya varılıyor. Gidecek olanlar için bilet fiyatları 4 euro.
Verona’nın simgesi Arena’daki 2016 Opera Festivali için link de burada.
Seyahat edenler için bazı şehirler vardır ki, yerleri gönüllerde hep biraz daha ayrı bir yere sahiptir. Bir şehri özel kılan birçok sebep bulabilirsiniz. Benim için de durum ‘ilk görüşte aşık olmak’ ile benzer duygularla ortüşüyor. Görür görmez vurulmak, yıldırım aşkı gibi farklı betimlemeler de bunu tarif edebilir. He bir de, eski İstanbul sokaklarına benzeyen sokaklara sahip şehirler çıkarsa karşıma, işte bu direkt ‘aşk tutulması’…
Gittiğim her yerde Türkiye’den izler bulan bir Türk olarak en son benzer durumu Siena’da yaşadım. Gördüm ki, Balat’ı Toskana’ya taşımış; adını da Siena koymuşlar.
İşte Siena sokaklarında gezerken ‘arkadaşlar burası cidden Balat’ dediğim o 8 şey…
Balat’ın meşhur yol ayrımının bulunduğu o sokağın ikiz kardeşi bence Siena’daki bu ayrımlı sokak
Hani şu meşhur Balat sokağı var ya. Dizilerde bolca gördüğümüz, fotoğrafa yeni başlayanların ilk uğradığı yer olan o güzel ayrımlı sokak. İşte onun ikiz kardeşi Siena’da yaşıyormuş. Çıfıt Çarşısı’na gider gibi hissedersiniz kendinizi burada. Ama bizim Balat’ın sokağı denize açılır, o ayrı…
Balat’ta Cennet Mahallesi’ni çeken Türk yapımcılar İtalyan olsaydı, buradaki dizinin adı muhtemelen Via del Paradiso* olurdu. (İtalyanca’da Cennet Sokağı)
Siena sokakları, Balat sokaklarına o kadar benziyor ki, sanki buradan Sultanahmet’e geçecekmiş gibiyiz. Yokuş aşağı yan yana dizilmiş evleri ile Siena ile Balat’ı kardeş ilan ettim ben.
Balat’ımızda kırmızı kırmızı Fener Rum Patrikhanesi vardır, Siena’da ise Torre del Mangia ve The Palazzo Pubblico bulunur, ki onlar da kırmızıdır.
Piazza del Compo, yani Compo Meydanı, Siena’da bir zamanlar at yarışlarının yapıldığı arenaya sahip 102 metrelik geniş bir meydan. İçerisinde, belediye sarayı olan The Palazzo Pubblico ile hemen bitişiğindeki Mangia Kulesi’ni barındırır. Siena’nın genelindeki kırmızı tuğla renginin iyiden iyiye koyulaştığı yapılar olan bu ikili Siena’nın en turistik bölgesi.
Neden kırmızı hakimiyeti var dersen, kendisine şehir olarak Floransa‘yı kuran Medici Ailesi, gözünü Siena’ya dikmiş fakat bir türlü burayı kuşatamamış. Uzun uğraşlar sonucu Siena kuşatıldığında ise şehri bir an önce kurabilmek için en ucuz ve hızlı malzeme ile inşaalar yapılmaya başlanmış. Tabii en pratik ve ucuz malzeme ise kırmızı tuğla imiş…
‘Tamam şimdi Balat’tayız’ diyebileceğiniz en güzel örneklerden biri de, çamaşırlar…
Siena sokaklarında ‘bunlarda bir Türklük var mı?’ diye ikileme düşeceğiniz manzara bol ve fakat çamaşır asılı pencere önlerinin eline hiçbiri su dökemez.
Balat’ın İnebolu pazarı Siena’da da Siena pazarı:)
İtalya’nın genelinde olduğu gibi Siena’da da halk pazarları kuruluyor ve tıpkı Türkler gibi pazara ilgi yoğun. Sebze ve meyvenin yanı sıra çiçek ve ikinci el pazarlarına da meraklı olan İtalya’da uygun alışverişin adresi tabii ki bu pazarlar. Siena’da ise yine Balat’ı anımsatması için bir İnebolu pazarı değil ama Siena pazarıyla karşılaşabilirsiniz.
Siena sokaklarında rengarenk evler gördüğünüzde Balat’ı görmüş kadar olabiliyorsunuz.
Siena sokaklarındaki kırmızı hakimiyeti evlerinde de yine aynı tonlarda kendini gösteriyor. Sarı, turuncu, kahverengi tonlarındaki evlerin en güzel tarafı ise yeşil panjurları.
Balat sokaklarında elinde bastonuyla yürüyen Rüstem Dayı’mız, Siena’da Alberto Amca’mızdır.
Memleket hasreti çekiyor ve ola ki bayramda buralarda bulunuyorsanız, belki Balat’ta Rüstem Dayı’nın değil ama Siena’da Alberto Dayı’nın elini öpebilirsiniz:)
Balat’ta Stevi Stefan Kilisesi vardır beyaz beyaz, Siena’da Siena Katedrali ile karşılaşılır aynı beyazlıktadır.
Floransa‘daki Santa Maria del Fiore’nin minik kardeşi olan Siena Katedrali, Siena’nın bir diğer simgesi. Üzerinde İsa ve havarilerinin figürlerinin yer aldığı katedralin içinde İsa’nın son akşam yemeği de resmedilmiş. Ünlü İtalyan sanatçı Bernini’nin de pek çok eseri bu katedralde bulunuyor. Yine bir başka ünlü simge olan Siena’nın ünlü kurt-kadın simgesi ve heykelleri de katedralin hemen her noktasında bulunuyor.
Siena’ya Nasıl Gidilir?
Siena’ya Türkiye’den direkt uçuş bulunmuyor. Siena’ya gitmek için önce uçakla Bologna ya da Floransa’ya gidilip, oradan da trenle ya da otobüsle Siena’ya geçiliyor. Floransa‘dan Siena’ya trenle gitmek yaklaşık 1 saat 20 dakika ve tek gidiş 9 euro; otobüsle gitmek ise yaklaşık 1 saat 15 dakika sürüyor ve bilet fiyatları tek gidiş 6 euro. Floransa’dan gidecekler için Siena otobüslerü, Santa Maria Novella Tren İstasyonu’nun hemen karşısındaki otobüs garından kalkıyor.
Roma’ya gidişimin üzerinden çok baharlar geçirdim, çok günler eskittim. Bu yüzden aklımda neler yemiştim, nereye ne kadar ödemiştim gibi bilgiler kalmadı. Sadece Roma’nın güzelliği var hatırlayabildiğim. Yazıyı yazarken bir daha gitmem gerektiğini fark ettim. O yüzden siz bu yazıyı okurken ben uçak biletlerine bakıyor olacağım muhtemelen.
Kasımda Roma
Eveet, kasımda Roma çok başkadır. Yalan değil. Lakin Roma için en uygun vakit ilkbahar. Çünkü kasım ayı yağmur açısından biraz sıkıntılı bir ay. Ordayken hemen her akşam şiddetli yağmur vardı, gündüzleri de zaman zaman yağıp zaman zaman da açıyordu. Ama yine de Kasım’da Roma, diğer aylara göre çok daha başka.
Nasıl Gittim?
Pegasus Havayolları: Kampanya zamanlarını takip ettiğinizde gerçekten uygun fiyata bilet alabilir, dünyayı gezebilirsiniz.
Hava Alanından Şehir Merkezine Nasıl Gittim?
Roma Fiumicino Havayolları’ndan merkeze gitmek için bizdeki Havataş’a benzeyen bir servis ağı vardı. Bu servis Termini’ye kadar gidiyordu. Genelde Roma’ya gelenler Termini’de kalıyorlar. Çünkü Roma’nın merkez noktası gibi bir yerde olan Termini Tren İstasyonu’ndan birçok noktaya ulaşım var. Termini dediğim yer bizim Sirkeci’yi andıran bir yer, ve benim içime pek sinmediği için ben Cavour’da bir otelde kalıcam.
Hava alanından bindiğim servisle 4 Euro’ya Termini’ye kadar gittim. Termini’de inip Cavour’a gitmek için trene binmem gerek. Ama ondan önce ulaşımı ve müzeleri kapsayan turist kartı Roma Pass’i almak için Termini tren istasyonunun karşısındaki büfeye gittim. Termini’deyken kartı almanız daha mantıklı. Roma Pass denilen bu kart her yerde aynı fiyat, 30 Euro. 3 günlük limitli kartla tüm toplu taşıma araçlarına binip müzelere giriyorsunuz. Buna Kolezyum’da dahil. Ayrıca normal şartlarda önemli yerlerde uzun kuyruklar olurken kart sahipleri kuyrukta beklemeden geçebiliyor. Detaylı bilgi için Roma Pass hakkında her şey.
Pass’imi de alıp Termini’de trene binip Cavour’a gidiyorum.
Roma’da Nerede Kaldım?
Hotel Borromeo: Termini-Cavour arası bir durak. Cavour durağında inip 2 dakika kadar yürüdükten sonra otele varıyorum. Roma’daki çoğu bina gibi kaldığım otel de minik çapta mimari bir harika. Otel, Cavour’un işlek caddesi üzerinde etrafında market, lokanta, hediyelik eşyacılar mevcut.
Otel çalışanları oldukça ilgiliydi. İnternetten seçtiğim odayı beğenmeyip başka odaya geçme ricamı geri çevirmediler. Danışmadaki Ricardo size ayak üstü Roma rehberliği yapar, isterseniz maç bileti bulur. O derece iyi bir insandır yani.
Kahvaltıya gelince ne yazık ki Avrupa kahvaltısı bana ters. Kahve, kruvasan, et üçlüsünden oluşan kahvaltıyı yogurt-ekmek yaparak telafi ettiğim için bence yanınızda kahvaltılık götürmelisiniz. Günlük oda fiyatı 30-35 Euro civarındaydı.
Roma’da Gezilecek Yerler
Porta Portese: Roma-Trastevere Caddesi üzerindeki bu alanda her Pazar sabahı pazar kuruluyor. Bitpazarıyla meşhur bu bölgede antika eşyalar ve ayakkabı-çanta gibi giyim eşyaları satılıyor. Ben buradan 10 euroya bir çanta aldım. Çok da sağlam çıktı yeminle.
Pazar saat 14.00’da toplanıyor. Trastevere’ye gitmek için Termini’den 64 ya da 40 nolu otobüse Largo Argentina’ya geçip, meydandaki tramvaya biniyorsunuz. Oradan da İppolitu Nievo durağında iniyorsunuz.
İspanyol Merdivenleri: Roma’nın kült sembollerinden biridir İspanyol Merdivenleri. Aslında bir olayı da yok Allah için. Sabah erken vakitlerde giderseniz rahat rahat fotoğraf çekersiniz, öğleden sonra ana baba günü oluyor. Millet saatlerce merdivenlerde oturuyor.
Piazza Navona: Barok tarihin yaşayan merkezi Piazza Navona. Tarihin izlerini ve hayatın cıvıltısını aynı anda yaşayabileceğiniz güzel bir konum. Meydanda iki çeşme mevcut. Bu çeşmelerin evvelliyatını bir yerlerden bulup okursunuz artık. Burada dolanıp, bir kafede oturup, Roma’yı bir başka yaşayabilirsiniz. Meydandaki sokak sanatçılarından Roma resimleri satın alabilir; akşama doğru gelen şarkıcıları, falcıları görebilirsiniz. Meydanın haritası için bi tık.
Kolezyum: Orjinal adıyla Colosseo, Roma’nın sembolü olmuş tarihi yapı. Roma’ya ilk ayak bastığımda kendimi hemen buraya atmıştım, hatırlarım. Hey gidi günler hey! Artık içeri girmenin vakti geldi diyerek yola düşüyorum. Ama o da ne. Meğersem Kolezyum 3’te kapanıyormuş. Müthiş ısrarlarıma rağmen kapıdaki kadın geçit vermedi. Kolezyum’a girmeyi 2,3 dakikayla kaçırdım. Ama iyi ki de kaçırmışım çünkü güneşli bir Roma sabahında hafiften yağmur başlamış ve Kolezyum’un fonunda şöyle bir manzara oluşturmuştu;
Ertesi gün Roma Pass’imle giriyorum içeri. İnsanın aklına hemen Gladyatör filmi geliyor tabii. Roma’da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor Kolezyum.
Vatikan: Vatikan Müzesi, Aziz Petrus Bazilikasi ve Sistine Şapeli. Yüce Tanrım sana geliyorum. Vatikan, Roma’nın içinde kendi özerkliğini ilan etmiş, dünyanın en küçük bağımsız devleti. Papa’nın evi, Katolik kilisesinin merkezi , en güzel manzaraya sahip cupolası olan yer. Ve gizemli, insanı etkileyen, kendine hayran bırakan San Pietro Meydanı. Buralara dair bilgileri uzun uzun yazmaya gerek yok (hatırlamıyorum çünkü), ama Roma’nın en etkileyici kısımlarından biri olduğunu unutmayın ve buralara uğramadan gezinizi sonlandırmayın. Yanlış hatırlamıyorsam Vatikan Müzesi için aile boyu bilet almıştım ve 19 euroydu.
Fontana Di Trevi: Nam-ı diğer, Aşk Çeşmesi. Buraya neden böyle biri isim verildiyse Allah akıl fikir versin. Kendisi İspanyol Merdivenleri’ne yakın bir konumda. Turistlerin hunharca akınına uğrayan bu çeşmenin olayı, malumunuz üzre içine para atanın bir gün tekrar Roma’ya geri geleceği inancı. Bunun yöntemi ise şöyle: Çeşmeye iki para atıyorsunuz. Biri Roma’ya tekrar gelmek için diğeri de sevdiceğinize kavuşmak yahut bir sevdicek bulmak için. Parayı attıktan sonra da dönüp ardınıza bakmamanız lazım.Ben çeşmeye bozuk Türk Lirası attım, artık ne çıkarsa bahtıma. Yolunuz buraya düştüyse, gecesi gündüzünden çok daha güzel olan yerdir kendisi.
Roma Forumu: Antik Roma’nın geliştiği bölge. Tarihe meraklıysanız muhakkak görmelisiniz diyebileceğim bir yer.
Vittoria Emanuele II Abidesi: Saf mermerden yapılan bu binanın dışı kadar güzel bir tarafı daha var. Atların bulunduğu tepe kısım. Adam başı 7 Euro vererek asansörle çıkılan tepeden Roma’yı seyrebiliyorsunuz.
Ekmek ve laleler anlamına gelen Pane e Tulipani, Rosalba adındaki 40’lı yaşlarındaki bir kadının katıldığı tur gezisinde mola yerinde unutulmasıyla birlikte başından geçenleri anlatıyor.
Rosalba bir İtalyan olmasına rağmen bu yaşına kadar Venedik’i hiç görmemiştir. Tuvalet molası verildiğinde mola yerinde unutulmasına sinirlenen Rosalba, bir de Venedik’e giden otobüse rastlayınca kendini bambaşka bir hayatta buluverir. Ömründe ilk kez Venedik’i gören Rosalba, burada çok güzel dostluklar elde eder; artık eve dönmesi onun için çok güçtür. Çünkü bir kere Venedik’i görmüştür…
Silvio Soldini’nin yönetmenliğini yaptığı filmde, Allah’ın varlığına delalet İtalyan ablamız Licia Maglietta başrolde. 2000 yapımlı ve romantik komedi türündeki film yüzde saçma bir gülümseme bırakan filmlerden. Bir de içinde Venedik olunca…
İtalya severler ekran başına. The Trip to Italy, size en güzel İtalyan manzaralarını ve yemeklerini izletecek. Fakat hepsi bu. Windows ekran koruyucusu yerine arada bu filmi açıp dondurun ve öyleyece bakakalın.
Sıradan bir konuya sahip olan filmde iki tatilci arkadaş Steve ve Rob, İtalya turuna çıkarlar. 6 farklı yemek ve 6 farklı bölgeyi gezmeleri gereken ikili, Liguria’dan başladıkları turu Capri’de bitirmelidir. Bu sırada da başlarına trajikomik olaylar gelir. Yani sen, ben İtalya’ya gitmişiz. Altımızda arabamız. Hava mis. İtalya’da uzun bir tatil yapıyor, oradan oraya yol alıyoruz. Bu esnada yaşadığımız komik ve değişik anıları da kaydediyoruz.
Ama filmin harika manzaları da ayrı güzel geliyor insana. O yemekler, şaraplar, İtalya’nın köyleri… Eğer bir İtalya sevdalısıysanız açın arada bu filmi, güzel manzaralı sahnelerde durdurun. Bir müddet öyle bırakın.
Floransa’yı bilirsiniz. Kendisi tam bir sanat şehridir. Müzeler, galeriler, yapılar gezmekle bitmez. Görülmesi gerekenler listesinde önemli müzelerin yazılı olduğu Floransa’da, çoğu turistin önünden geçtiği ama içeriye girmediği, müzeden farkı olmayan bir yüzükçü var: Alessandro Dari
Alessandro Dari Kimdir?
Eczacı ve heykeltraş olan Alessandro Dari’nin Floransa’da adeta bir müzeyi andıran ve aynı zamanda atölye olarak da kullandığı dükkanı bulunuyor. Dari, yeteneğini kendi kendine geliştirmiş; Etrüsk (İtalya’nın Tiber ve Arno nehirleri arasında yer alan Etruria bölgesinde yaşamış bir halk) ve klasik sanat dönemlerini gotik ve Rönesans Dönemi tarzıyla şekillendirerek adeta sanat eseri gibi yüzükler ortaya çıkarmış. Üniversite hocalığı yapan ve birçok önemli ödülün sahibi olan Dari’nin eserleri Venedik ve Paris’te sergileniyor.
Dükkana girdiğim anda kendimi ışınlanmış gibi hissettim. Sanki başka bir çağda, tılsımlı yüzükler yapan bir büyücünün dükkanındayım. Kaleler, melekler, ay, kıyamet, aşk, Venedik, Romeo ve Juliet gibi temalarda tasarlanmış muazzam yüzükler var etrafta. Bu dükkanı gezmekle takı takmayı sevip sevmemenin hiçbir ilgisi olmadığını söylemeliyim.
Dari’nin dükkanı, Floransa’nın meşhur Ponte Vecchio’nun sağ tarafından yürüyerek devam ettiğinizde karşınıza çıkacak ayrımın sağında kalan Via S. Niccolo’da bulunuyor. Aynı yol üzerinde iki dükkan var. Aşağıdaki videoda bulunan dükkan -aynı zamanda atölye- benim de gezmiş olduğum dükkan olmakta.
Alessandro Dari’ye Yüzüklerin Efendisi demek sanırım en mantıklı tabir. Yüzüklerin hepsi ayrı bir sanat eseri. Bazıları gerçekten devasa boyutlarda. Bazılarını ise günlük hayatta alıp takabiliyorsunuz. Fiyatlarına gelirsek elbette çok uygun fiyatlarla karşılaşmayı düşünmeyin ama gördüğünüz şeyler karşısında fiyatların makul olduğunu anlarsınız.
Floransa’yı gezerken oradan oraya yetişmeye çalışacak, sanat galerilerinde ve müzelerde saatler geçireceksiniz. Eğer buraya kısa bir süreliğine gelmişseniz 5 dakika ayırıp bu dükkana uğrayın derim.