İstanbul’un Türbeleri: Yahya Efendi Türbesi

İstanbul manzarası, kültürü, sokakları, renkleri ile ne kadar ünlüyse türbeleri ile de ayrı, dahası ayrıcalıklı bir yere sahip. Yedi tepeli şehrin daimi istirahatgahları olan türbeler hem inancın hem de kültürün yolculuğu oluyor. İstanbul’un türbeleri arasında en önemlilerinden biri olarak sayılan, benim de çok sevdiğim Yahya Efendi Türbesi’ni anlatmak istiyorum. Yahya Efendi Türbesi, nazarımca kendimi en yakın hissettiğim, ara ara kendimi orada otururken bulduğum özel bir yer. Eyüp Sultan Türbesi, Yuşa Hazretleri Tepesi, Aziz Mahmud Hüdayi Türbesi ile İstanbul’un 4 büyük türbesi arasında yer alan Yahya Efendi Türbesi’nin fazileti ve Yahya Efendi’nin nasıl biri olduğuna dair hazırsanız yolculuğa başlıyoruz…

Yahya Efendi Kimdir?

Yahya Efendi denildiğinde akla onunla eş zamanlı gelen isim Kanuni Sultan Süleyman olacaktır. Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi olan Yahya Efendi devrin ileri gelen mutasavvıf, âlim ve şairidir. Beşiktaşlı Yahya Efendi Hazretleri, 1495’te Trabzon’da dünyaya gelmiş. Babası Sâmi Ömer Efendi Trabzon’da kadılık görevi yapmakta idi. O dönemde Sultan II. Bâyezîd’in oğlu Şehzade Selim (Yavuz) ise Trabzon’da sancak beyiydi. Yahya Efendi’nin doğumundan birkaç gün sonra Şehzade Selim’in oğlu Süleyman’ın dünyaya geldi. Süleyman’ın annesinin sütü yetmeyince, Yahya Efendi’nin annesi Afife Hatun, Süleyman’ı da emzirir ve Yahya Efendi ile Şehzade Süleyman böylece süt kardeşi olur.

Beşiktaşlı Yahya Efendi Hazretleri’nin zaman zaman Hızır Aleyhisselâm ile buluştuğu rivâyet edilir. Yahya Efendi Türbesi’nin bulunduğu yerin Mecmau‘l-Bahreyn (iki denizin buluştuğu yer) olarak adlandırılması da buradan kaynaklıdır.

Yahya Efendi ile Hızır Aleyhisselam’ın Karşılaşması

Yahya Efendi’nin Hızır ile buluşup görüştüğünü bilen Kanuni Sultan Süleyman, Yahya Efendi’den sürekli kendisini Hızır ile tanıştırmasını ister. Bir gün Yahya Efendi ve Kanuni, kayıkla Boğaz’da gezmeye çıkmışlar. Yahya Efendi yanında bir ahbabı ile gelip kayığa binmiş. Birlikte giderlerken, Yahya Efendi ahbabı ile sürekli dini sohbet etmiş. Durumdan sıkılan Kanuni ise sürekli elindeki değerli yüzüğü ile oynuyormuş. Şeytanın işi yok ya, yüzük birden elinden fırlayıp Marmara’nın serin sularına gömülmüş. Kanuni duruma sıkılmış ama padişah olduğu için de bir şey belli etmek istememiş. Yüzüğünün denize düşmesini adamın can sıkıcı konuşmalarına yormuş.

Adam sürekli olarak Kanuni’ye bakıyormuş…

Bir müddet gittikten sonra, o zat inmek istediğini bildirince, kayık kıyıya yanaşmış. O zat ineceği sırada denizden bir avuç su alıp Sultan’a uzatmış. Avucundaki suda, biraz önce denize düşürdüğü yüzük varmış.

Yahya Efendi hariç, kayıkta bulunan herkes çok hayrete düşmüşler.

Kanuni elini uzatıp yüzüğü alınca, adam birdenbire gözden kayboluvermiş.

Kanuni, Yahya Efendi’ye dönerek:

-Ağabey, neler oluyor?” diye sormuş.

-O gördüğünüz Hızır Aleyhisselam idi, cevabını vermiş Yahya Efendi.

Kanuni bunun üzerine:

-Bizi niye tanıştırmadınız? diye sorunca, Yahya Efendi şöyle cevap vermiş: “O size kendini anlattı, ama siz onu fark etmediniz. Zira Hızır Aleyhisselâm hazıra görünür. Eğer siz, onunla görüşecek vasıfları hâiz değilseniz, o kendisini sizden gizler!”

Yahya Efendi, denizciler için de önemli bir yere sahipti. Duası makbul olan bir zat olduğunu bilen denizciler ve balıkçılar, her gün sabah namazından sonra dergahın önüne teknelerle yanaşır ve ondan dua isterdi. Yahya Efendi duasını bitirdikten sonra eliyle denizi işaret eder ve “Eyyam ola” diye denizcileri uğurlardı. Bugün, günümüzde ‘iyi şanslar’ olsun anlamına gelen denizcilik terimi ‘heyamola’ kelimesi de işte bu ‘eyyam ola’ sözünden gelmiştir.

Yahya Efendi Türbesi Hakkında

Yahya Efendi Türbesi, Yahya Efendi Tekkesi’nin hemen yanında yer alıyor. 1571 yılında Mimar Sinan tarafından yapılıyor. Tek kubbeli bu yapı tekke, tevhithane ve medreseden oluşan bir külliyenin içinde bulunuyor. Yahya Efendi, 4 Mayıs 1571 yılında hakka kavuşunca 2. Selim tarafından hürmeten kabrinin üzerine türbe yaptırılıyor. Zamanla bakıma ihtiyaç duyan türbenin onarılmasında ise 2. Mahmud, Pertevniyal Valide Sultan, 2. Abdülhamid’in imzası bulunuyor. Günümüzdeki halini ise Pertevniyal Valide Sultan tarafından yaptırılan bakım onarım işleminden sonra alıyor.

Ahşap bir mimariye ve kalem işleri ile bezeli el işçiliğine sahip türbenin içerisindeki hazireye (mezara) birçok tarikat ehli, devlet ricali, ulema, hanedan ve saray mensubu şahıs 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gömülmüştür. 19. yüzyıl zamanlarında ise Osmanlı Devleti’nin üst tabakasının mezarlığına, daha sonra da padişahın aile mezarlığına dönüşmüş.

Yahya Efendi Türbesi’nden Yahya Efendi’nin sandukasının dışında 11 tane daha sanduka bulunuyor. Türbe çevresinde yer alan kabirlerde ise Yahya Efendi’nin torunları, hanedan mensupları, şehzadeler, türbedarlar yatıyor. 2. Abdülhamid ve Adile Sultan’ın maiyeti ile Kanuni Sultan Süleyman’in kızı ve Yahya Efendi’nin manevi kızı “Tasasız” Raziye Sultan da buraya defnedilmiştir.

Yahya Efendi Türbesi’nde Sandukası Bulunanlar

  • Yahya Efendi
  • Yahya Efendi’nin annesi Afife Hatun
  • Yahya Efendi’nin büyük oğlu İbrahim Efendi
  • Yahya Efendi’nin küçük oğlu Şeyh Ali Efendi
  • Yahya Efendi’nin eşi Şerife Hatun
  • Derviş Ali Efendi
  • Kanuni Sultan Süleyman’in kızı ve Yahya Efendi’nin manevi kızı “Tasasız” Raziye Sultan
  • Şeyh Hasan Efendi
  • Şeyh Mehmet Nuri Şemseddin Efendi
  • II. Abdülhamid’in kızı Hatice Sultan
  • II. Abdülhamid’in oğlu Bedreddin Efendi

Yahya Efendi Türbesi’ne Nasıl Gidilir?

Yahya Efendi Türbesi İstanbul’un en merkezi konumlarından biri olan Beşiktaş’ta bulunuyor. Çırağan Sarayı’nın hemen karşısında yer aldığı için ulaşım olarak oldukça kolay bir noktada. Beşiktaş’a gelen vapur ya da motorlarla Beşiktaş İskelesi’nden yürüyebilir, otobüs ve dolmuş ile gelindiğinde yine iskele yönünden Çırağan’a doğru yürüyebilir ya da Ortaköy otobüsleri ile Yahya Efendi Türbesi’ne varılabilir. Beşiktaş İskelesi’ni baz alarak yüründüğünde 10 dakika kadar kısa bir sürede türbeye varılıyor.

Günübirlik Mardin Gezisi: Kısıtlı Vakti Olanlara Mardin’de Gezilecek Yerler

Eğer siz de bu zamana kadar benim gibi Mardin gezisi yapmamışsanız, geçmiş olsun çok şey kaçırıyorsunuz. Bence şimdi Mardin ucuz bilet araştırmalarına başlayın zira kendisine gitmek için uygun fiyat aralığı bulmak biraz zor olabiliyor. Benim uzun zamandır istediğim ama bir türlü planlayamadığım Mardin gezisi 29 Ekim tatili ile gerçekleşti. İlk planım direkt Mardin’e gitmek olsa da 600 küsur bilet fiyatı nedeniyle başka bir güzergah planlamak durumunda kaldım. Low cost falan bir yerden sonra gerçekten hikaye.

Bu yazıda Mardin’e gitmeden önce aklınızda olabilecek sorulara (özellikle kız kıza) ve Mardin gezisi için nerelerin listeye alınması gerektiğine dair bilgiler yer alıyor. Eğer benim gibi Mardin uçak bileti size de ‘oha kardeşim bu bilete İspanya’ya gider geliriz’ şeklinde şoklar yaşatırsa benim Batman’dan Mardin’e gidişim gibi bir plan yapabilirsiniz. Ya da Diyarbakır’a uçak bileti alarak bu güzergah üzerinden Mardin’e varabilirsiniz. Sadece tek bir seçeneğinizin olmadığını belirtmek için bu farklı rotaları da belirteyim istedim.

Mardin gezisi

*Batman uçuşu da 500 TL’lerde o ayrı. Fakat mille alış Mardin’e göre daha az tuttuğu için (yarı yarıya) ben Mardin yerine Batman’a gittim.

Mardin Gezisi Öncesi

Öncelikle yine ülkenin absürt sorularından biri daha aklımıza geldi. Evet bu Mardin’e tek başıma ya da kız kıza gidebilir miyim sorusu. Ben blog için ya da iş amaçlı bazen bir firma daveti ile bir yerlere gidiyorum. Ve orada rehber çıkartmaya çalışıyorum. Ama aslında olması gerekenin bir yerin gezilecek yerlerini listelemek değil, o yola çıkacak cesareti verebilmesi olduğuna inanıyorum. Bu yüzden Mardin’e bir turla, bir firma ile gitmek yerine iki kız, aracısız gitmeyi düşündük. İlk başlarda bundan endişemiz vardı. İki kız gidersek şehri nasıl gezeriz, araba mı kiralarız yoksa yerel bir tur ile mi anlaşırız? Bu soruları sorarken internette günübirlik Mardin gezisi yapan yerel tur firmalarına WhatsApp’tan yazdık ve program ile fiyat detayı istedik. Bu yerel turlar gayet uygun ve araba ya da tur gibi ulaşımınız yoksa iyi bir fikir olabilir.

Sonuç olarak gördük ki Mardin, İstanbul’dan ya da başka bir şehirden iki kız ya da tek fark etmeksizin rahatlıkla gezebileceğiniz bir yer. Ne yazık ki ülkemizde Doğu şehirleri terör ile anılmaya devam ediyor. Ve ne yazık ki terör olayları da gerçekleşmeye devam ediyor. Fakat işin bu kısmı değildi bizim endişemiz. Gece çıkabilir miyiz, yerel turlara ulaşabilir miyiz gibi endişelerimiz vardı. Her ne kadar Mardin gecesini göremesem de bir sonraki Mardin gezimde bu sefer konaklamalı bir plan yapacağım ve yeniden bu kenti keşfedeceğim.

Batman’dan Mardin’e Nasıl Gidilir?

Mardin gezisi
Mardin’e giderken Suriye’yi çok çok yakından görebiliyorsunuz.

Eğer karar verip de Batman’dan Mardin’e gitmeye niyet ettiyseniz Batman-Mardin arası yaklaşık 150 km. Bu yol hem Bismil üzerinden hem de Hasankeyf üzerinden olabilir. Araç kiralayacaksınız daha kısa olması için Bismil’i tercih edebilirsiniz. Batman Mardin arası yolculuğumuzu Real Konak Hotel’in Genel Müdürü Hüseyin Arslan’ın aracında gerçekleştirdik. Ama yine de tek başımıza gelseydik nasıl giderdik bunu da öğrendik. Batman’dan günde bir defa Mardin’e, Mardin’den de aynı şekilde Batman’a otobüs var. Bu güzergah dışında Midyat’a saat başı otobüsler kalkıyor. Bu yolculuklar da yaklaşık 3 saat sürüyor.

Mardin

Mardin gerçekten farklı bir yer. Dokusu, atmosferi, sokakları Türkiye’de başka bir yere benzemiyor. Mardin’i en güzel kılan muhtemelen farklı kültürlerin hoşgörü ile iç içe yaşamasıdır. Bu yüzden Mardin bir başkadır. Farklı dinlerin, geleneklerin ve kültürlerin birlikte bir bütün olduğu Mardin’i gezmek için az bir zaman olması bizim için üzücü oldu. Ama yine de hızlandırılmış ve çok vakti olmayanlar için kısadan bir rota çıkartmayı başardım.

Midyat

Mardin için kısıtlı vakit olunca bizim programa Midyat sığmadı. Mardin gezisi içinde Midyat elbette büyük eksiklik. Ama günübirlik Mardin’i gezmek isteyenler için de biraz imkansız. Mardin ve Midyat iki farklı gezi rotası çünkü. Bunun için tam kapsamlı Mardin gezisi için 2 tam gün lazım.  Midyat’ta görülecek yerler arasında Midyat Eski Kenti ve Mor Gabriel Manastırı yer alıyor. Mor Gabriel Manastırı’nın kapanış saati 17.00. Bu saati geçtiyseniz dışarıdan görebilirsiniz ama önemli olan manastırın içerisi ve içeride yapılan ayini yakalamak. Midyat’ın komşusu Estel‘i de buraya gelmişken görebilirsiniz. Estel’in olayı kızlarının güzelliği imiş. Bu yüzden Estel’den gelin alan biri pek şanslı görülüyor bu coğrafyada.

Kasimiye Medresesi

Midyat rotası üzerinde devam ediyoruz ve sırada Mardin’in bir başka efsane yeri Kasimiye Medresesi var. Kasimiye Medresesi, Artuklular Dönemi’nde, 13. YY’da yapılmaya başlanmış ama bitmesi 15. yy’ı bulmuş.

Osmanlı Konağı (Erdoba Konakları)

Mardin

Batman ekibinin önerisi ile sıradaki durak Osmanlı Konağı diğer adıyla Erdoba Konağı oluyor. Erdoba Konağı’nın şahane bir Mardin manzarası var. Bu manzarayı güzelce izleyebileceğiniz bir de terası. Hani şu Shutterstock’ta falan bütün branding Mardin görsellerinde bu fotoğraf vardır muhtemelen asdfs. Durun Instagram’dan vereyim o kadrajı;

İşte tam bu terastan o klasik fotoğrafı çekebiliyorsunuz. Bir de üzerine gelsin mi çaylar. Yalnız çaylar kaçak çay. Şu konuyu kendi içimde halledemedim çünkü iflah olmaz Karadeniz çaycısıyım. Erdoba Konakları aynı zamanda bir otel. Tarihi bir yerde kalmak isteyenler için güzel bir alternatif oluyor.

Mardin Ulu Cami

Anadolu’nun en eski camilerinden biri olarak bilinen Ulu Cami’nin inşasına ilk kez 1176 yılında başlandığı söyleniyor. Zinciriye Medresesi’nin hemen altında bulunan Mardin Ulu Cami‘de yer alan kitabe ise Diyarbakır Meliki 2. Kutbüddin İlgazi tarafından yaptırılmış. Bir Artuklu yapısı olan avlulu özelliği ile dikkat çeken Ulu Cami insan ömrünü niteleyen bir çeşmeye, Mezapotamya Ovası’na bakan manzaraya ve labirent gibi bir mimariye sahip.

Dara Antik Kenti

Akşam olmadan Dara Antik Kenti‘ni görmemiz lazımdı bu yüzden hızlıca Mardin’in 30 km güney doğusunda yer alan kente doğru yola çıktık. Dara Antik Kenti, Türkiye’nin abartısız en sürprizli tarih rotası. Düşünün, bir antik kent var. Binlerce yıl önce bir askeri kent olarak hayata geçirilmiş ve %70’i yerin altında. Yani şu an gezdiğimiz yerden çok daha fazlası yerin altında. Kazı çalışmalarının devam ettiği Dara Antik Kenti’nin tamamına yakını gün yüzüne çıkartılınca Mezopotamya’nın Efesi olacak deniyor.

Dara Antik Kenti, M.Ö. 336-330 yılları arasında yaşayan Pers Kralı 3. Darius’tan almış adını. Dara Antik Kenti, farklı kültürlere de ev sahipliği yapmış. Romalılar, İlhanlılar derken hem tahribat görmüş hem yeniden ayağa kalkmayı başarmış. Dara Antik Kenti, 40 binin üzerinde askeri barındırabilen bu garnizon kenti olarak kurulmuş. Roma Dönemi’nde burada ‘’Yeniden Diriliş’ törenleri yapılmış ve her ölen insanın bir ışık yardımı ile cennete uçacağına inanılmış. Bu yüzden burada bulunan her mezarın başında bir adet kandil yanarmış. Dara Antik Kenti’nin tüyleri diken diken eden toplu mezarlık alanı ise dünyada eşi benzeri bulunmayan bir büyüklükte ve 1400 yıllık bir geçmişe sahip.

Zindan

Dara Antik Kenti’nden çıkıp birkaç metre ileriye yürüdüğünüzde çok garip bir olayla karşılaşıyorsunuz. Sıradan bir ev var bu yakınlarda ama evin kendisi sıradan olsa da altı öyle değil. Zira evin altı zindan. Her ne kadar evin üzerine öylesine zindan yazmış olsalar da bizim Batman ekibi bu evin altı Zindan demeseydi biz orayı duvarların üstüne CCC reyiz yazısı gibi bir şey sanırdık. Hayır biz bu tür duvar olsun, tarihi kalıntı olsun üzerine yazı yazmaya bayılırız, ata sporumuz da sayılır bir nevi.

Velhasıl bu evin altında kazı yapılıyor ve tesadüfen zindan bulunuyor. Ben bizim evin altında kazı yapsam kaçak bağlanan kablo görürüm ancak. Evin altındaki zindan bir su sarnıcı. İstanbul’daki Yerebatan Sarnıcı’nın bir benzeri diyebilirim.

Nusaybin

Nusaybin, Mardin’in Suriye sınırında yer alıyor. Mardin’den Batman’a dönerken kendimizi bir anda Nusaybin2de bulmamızın nedeni var. Birincisi buradan görülen manzara. İkincisi ise Beyazsu. Nusaybin’in adını ne yazık ki terörle anılıyor. Türkiye’nin kaderi gibi bir hale gelen bu anlamsız döngüden kurtulamayan yerlerden biri Nusaybin. Yeni bilgiler öğrenerek Nusaybin’e doğru yolculuk devam ediyor. Örneğin dünyanın ilk üniversitesi Harran’daki Akademia olarak biliyoruz ama yapılan kazılarda Nusaybin’de daha eski bir üniversite bulunuyor. Nusaybinli Mor Yakup, ilk Hiristiyan Süryani Akademisi Nisibis Akademisi’ni kuruyor. Ama tescil konusunda hızlı davranan Harran olunca, dünyanın ilk üniversitesi de Harran’daki olarak biliniyor. Nusaybin’de görülecek yerler arasında Zeynel Abidin Türbesi ve Cami, Mor Yakup Manastırı yer alıyor. Fakat akşam karanlığı bastırmadan biz yolumuzu Beyazsu’ya çeviriyoruz.

Beyazsu

Mardin’in kurak coğrafyasında, Beyazsu bir vaha olarak çıkıyor karşımıza. Ağaçlarla çevrili doğal bir güzellik olan Beyazsu, Nusaybin ile Midyat arasında, Midyat’a daha yakın bir konumda bulunuyor. Nusaybin’e doğru akan Beyazsu yazın daha keyifli olsa da gittiğimiz ekim ayında da ılık bir havaya sahipti. Sedir tipi koltukları, çay ocağı ve mesire alanı ile Mardin’in piknik ihtiyacını fazlasıyla gideriyor burası. Mardin gezisi içerisinde rotayı farklı yerlere çevirmek isteyenler için ideal.

Mardin’den Ne Alınır?

Bir Mardin gezisi alışverişsiz olmaz. Mardin’den ne alınır sorusunu buraya gelmişken kendi kendimize soracağız ama yanıtlarını çok daha öncesinden Google’dan öğreneceğiz. Bir de kendi keşiflerinizi üstüne eklerseniz küçük bir çanta ile ikinci valizi yapıp buradan dönmüş olursunuz.

Sabun

Mardin alışveriş noktalarından biri Marlyn’in Sabun Dünyası. İsmi niye böyle, çünkü sahibi Marlyn Monroe’ya benzerliği ile ünlü. Saçı, makyajı, kıyafeti ile Mardinli Marlyn adeta. Burada envai çeşit sabun yapılıyor.

Badem Şekeri

Mardin’den ne alınır denilince ilk öneriler arasında yer alan badem şekeri farklı kombinasyonlar ile satılıyor Mardin’de. Kahverengi, beyaz ve mavi renkleriyle olan badem şekerleri Coğrafi İşaret Tescil Belgesi’ne sahip. Mavi renkli badem şekeri aslında lahor ağacının kökünden elde edilen kök boyadan yapılıyor. Yani bu şekerlerde gıda boyası kullanılmıyor.

Süryani Şarabı 

Mardin eşittir Süryani kültürü. Geleneklerin hala korunduğu özel bir harmoni kenti olan Mardin’in Süryani şarapları da dillere destan. Manastırlarda üretilen ve farklı bir aroması olan Süryani şaraplarından eve dönüş yolunda alabilirsiniz.

Süryani Nazar Boncuğu

Mardin’den alınacak en güzel şeylerden biri mavi rengiyle Süryani nazar boncuğu oluyor. Elde yapılan ve Süryani ustalar tarafından işlenen madeni bakır ve gümüş kaplama Süryani nazar boncuğu iki gözü temsil eden iki deliğin firuze taşının üzerine açılması ile hazırlanıyor.

Mırra Kahvesi

Çok acı kahve sevenler için mırra dertlere derman olabilir. Ama gerçekten acı bir şekilde olabilir. Kahve, çay, badem şekeri gibi şeyleri almak için biz Mardin çıkışında yer alan Sultan Kuruyemiş’e gittik. Merkezden biraz daha dışarıda kaldığı için fiyatları da daha uygun oluyor.

Hasankeyf: Dicle’nin Türküsü Hasankeyf’in Hikayesi ve Gezi Rehberi

Raman Dağları’nın eteklerine, Dicle’nin iki yakasına kurulu Hasankeyf ve kadim hikayesi… Binlerce yıl öncesine dayanan geçmişi ile Hasankeyf, bu zamana kadar görmediğim ve görmekte geç kaldığım yerler arasında. Keşke demek hiçbir şeyi telafi etmiyor. Genelde yazılarımı yazarken eğlenceli kelimeler bütünü kursam da ne yazık ki Hasankeyf gezisini bu kadar geç yapmış olmamdan dolayı üzüntü içerisindeyim. Eğer siz, Hasankeyf’i bundan 5-6 yıl önce gördüyseniz çok şanslısınız. Fakat benim gibi taşınma arifesindeyken Hasankeyf’e gittiyseniz Müslüm Baba’dan son pişmanlık neye yarar ile sizi yazının devamına alayım.

Hasankeyf

Neden böyle diyorum çünkü çok yakın bir zaman sonra Hasankeyf tamamen sular altında kalacak. 1970’li yıllarda Güney Doğu’nun elektrik ve su ihtiyacını karşılamak için Fırat ve Dicle nehirleri boyunca 22 baraj ve 19 hidroelektrik santralini kapsayan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) yapılmıştı. İşte GAP’ın bir dalı olan Ilısu Barajı‘nın açılmasıyla birlikte eski Hasankeyf (hani o fotoğraflarda gördüğümüz yer) artık olmayacak. Artık yeni Hasankeyf olacak hayatımızda. Bu nedenle bölgedeki tüm tarihi eserler yeni yerine taşınıyor ve bu taşımada sonlara yaklaşıldı. Yeni Hasankeyf, Eski Hasankeyf’in hemen karşısı…

Hasankeyf
Alıntıdır…

Zeynel Bey Türbesi, Artuklu Hamamı gibi eserler taşındı. 609 yıllık El Rızık Camisi ile 907 yıllık Sultan Süleyman Koç Cami de yakında taşınacak. Sonrasında artık Hasankeyf tamamen sular altında kalacak. Bu da şu anlama geliyor Batman-Hasankeyf arası kullandığımız yol, 400 kilometrelik bir nehir ekosistemi, köy ve kasabalar, arkeolojik bölgeler ve bölgede yaşayanların anıları tarih olacak…

Hatırlarsanız Doğa Derneği ile Tarkan’ın da ‘Hasankeyf Yok Olmasın’ kampanyasını hayata geçirmişti. Bu kampanya kapsamında Tarkan, bölgeye gitmiş ve orada bir konuşma yapmıştı. Yukarıdaki videoda o konuşmayı bulabilirsiniz. Bu çabalara ek olarak bölge halkının Yeni Hasankeyf’e tasviyesi de yapılmak istenmiş fakat haklı olarak şu anda çorak bir toprak olan yeni yerleşim yerine gitmeyi reddetmiş burada yaşayanlar. Bunun için ufak çapta eylemler de olmuş ve sonunda bir süre daha var olan yerlerinde yaşamaya devam etmekte Hasankeyfliler.

Hasankeyf 

Hasankeyf
Bu alan komple su altında kalacak

Neolitik döneme ait oyuk ve mağaralar ile Bizans dönemine uzanan hisar kalıntıları ile büyüleyici Hasankeyf… Tarihi İpek Yolu üstünde Fırat’ı geçen ve üstelik Marco Polo’nun Çin yolculuğu sırasında kullandığı düşünülen köprü ve birçok Orta Çağ İslam eserleri. Dicle’nin ikiye ayırdığı, Batman’a bağlı olan tarihi ilçe Hasankeyf hikayesi, tarihi, orijinal yapısı ile doğal koruma alanı ilan edilen değerlerimizden biri. Eski dönemlerden bu yana önemli bir ticaret yolu olan Hasankeyf, Yukarı Mezopotamya’dan Anadolu’ya geçiş yolu üzerinde bulunuyor. Bu açıdan stratejik bir öneme sahip oluyor yıllar boyu. Bizanslılardan Sasanilere, Artuklulardan, Osmanlılara uzanan geçmişinde birçok kültüre de ev sahipliği yapıyor.

Hasankeyf’in Hikayesi Adı İle Başlıyor 

Hasankeyf’in adı ile ilgili bilinen en yakın hipotez bu ilçenin kayalara oyulmuş konutlarla meydana gelmesi. Süryanice ‘kifo’ (kaya) kelimesinden türetilmiş ‘kifos ve cepha’ isimleriyle anılan ilçenin anlamı ‘mağaralar şehri’ ya da ‘kayalar kenti’ anlamına gelen Arapça ve “hısn-ı keyfa” ile oluşturulmuş. Hısn-ı keyfa ismi Osmanlılar zamanında Hısnıkeyf, halk arasında da Hasankeyf halini almış.

Hasankeyf Tarihi

Medeniyetlerin doğduğu yer olan Mezopotamya’da bulunan Hasankeyf’in ne zaman kurulduğu tam olarak bilinemiyor. Yapılan çalışmalar 3.500 yıldan 12.000 yıl öncesine kadar olduğu yönünde. Roma İmparatoru II. Constantius, bölgeyi Sasanilerden korumak amacıyla iki sınır kalesi inşa ettiriyor. Roma ve Bizans hakimiyetinde geçen yıllar sonrası Hristiyanlık yayılıyor ve 4. yüzyıldan itibaren ilçe Süryani piskoposluğunun merkezi konumuna geliyor. 640 senesine gelindiğinde ise Halife Ömer ve ordusu ilçeyi ele geçiriyor. Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler ve Mervaniler egemenliğinde kalan Hasankeyf, 1102 yılında Artuklular tarafından ele geçirilir. Ve bu dönem ilçenin de en parlak dönemi olur. 1102-1232 yılları arasında Artuklu Beyliği’nin başkentliğini yapan Hasankeyf, bir şehir görünümü alır. Eyyübiler ve Moğollarca ele geçirilip tahrip edilen ilçe eski ihtişamına geri dönemedi. Akkoyunlu ve Safevi egemenliğinin sonrasında ilçe 1515 tarihinde Osmanlı topraklarına katıldı.

Hasankeyf Gezilecek Yerler

Batman’dan Hasankeyf’e gitmek için kaldığım Real Konak Hotel’in Genel Müdürü Hüseyin Bey ile yola çıkıyoruz. Özel bir araçla gittiğim için Batman’dan Hasankeyf’e giden bir toplu taşıma var mıdır bilmiyorum. Mardin’den Hasankeyf’e de gitmek mümkün ama genel olarak araç olmadan bölgeyi gezmek biraz zahmetli olacağa benziyor. Biz Batman güzergahında ilerlerken yol üzerinde birçok siyah ve ata benzer şeyler görüyoruz. Ki zaten kendilerine at başı adı verilmiş. Bu at başları, Batman’ın birçok yerinde petrol çıkarıyor. Anlayacağınız, o an dünyanın en zengin insanısınız.

Zeynel Bey Türbesi

Hasankeyf

Hasankeyf’in bir sembolü varsa elbette o Zeynel Bey Türbesi olacaktır. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın Otlukbeli Savaşı’nda şehit düşen oğlu Zeynel Bey için yaptırdığı bir anıt mezar olan Zeynel Bey Türbesi, Anadolu’daki anıt mezar geleneğinin ilk örneği. Silindir şeklinde, Özbekistan mimarisinin esintilerini taşıyan türbe çinilerle bezeli ve mimarı Abdurrahman oğlu Pir Hasan.

Hasankeyf
Alıntıdır…

Eski Hasankeyf zamanlarında tam olarak yukarıdaki gibi bir görüntüsü varmış Zeynel Bey Türbesi’nin. Mış diyorum, çünkü hem ben o halini göremedim hem de şu an kendileri Yeni Hasankeyf’e taşınmış durumda. Yeni yerini ziyaret ettikten sonra umarım eski görüntüsüne biraz da olsa yaklaşır, bulunduğu yer yeşillendirilir diye düşündüm. Çünkü şu anki hali ile biraz gariban kalmış gibi gözüküyor.

Artuklu Hamamı 

Hasankeyf

Taşınan diğer bir tarihi eser de Artuklu Hamamı. Yaklaşık 600 yıllık geçmişi bulunan Artuklu Hamamı, yeni yerine 9 saatte taşınmış. Yeni Kültürel Park Alanı’nda gördüğüm Artuklu Hamamı, 256 tekerlekli özel platforma yüklenerek taşınmış yeni yerine. 1.500 ton ağırlındaki hamam ile birlikte diğer eserler de yavaş yavaş taşınmaya devam ediyor.

Kasır Rabi

Hasankeyf

Hasankeyf’i tepeden gören, bir nevi seyir tepesi olarak adlandırılan Kasır Rabi, özel bir mülk olsa da 1 TL girişle ziyarete açık. Hemen yanında bir çay bahçesi var. Çaylar kaçak tabii:) Bu arada yeri gelmişken Batman’daki özel mülkler beni hayrete düşürüyor. Mardin’de de düşürdü. Neler dönüyor Serhat buralarda? 700 den fazla yaşı olan bir kaya kütlesinin yontularak mağaraya dönüştürüldüğü Kasır Rabi, hem manzara izleme noktası hem de bir dilek mağarasına sahip. Buraya gelen birçok insan kağıda dilek yazıp hıdrellez misali asıyor. Genel olarak evli, nişanlı çiftlerin geldiğini hesaba katarsak sanırım dilekler de hep bu minvalde. Öyle ki burada bir dilek mağarası bile var. Hasankeyf’in girişimci çocukları da bu işi şahane bir yaratıcılığa dönüştürmüş. Delikli bir taşı fotoğraf makinesi yapmışlar, gelen giden değişik değişik fotoğraflar çekiliyor bu taşın kadrajından:)

Hasankeyf

Bu bölgedeki kısmet temalı dilek mevzusu 1974 yılında Fatma Girik ve Hakan Balamir’in oynadığı Kuma filmi ile başlıyor. Kasır Rabi’de çekilen Kuma filmiyle tarihi mağaraya dilek asma geleneği alıp başını yürüyor ve bugüne kadar geliyor. Kasır Rabi’nin teras gibi bir kısmı var, buradan şu an biraz şantiye alanına benzese de, Hasankeyf’i görmek mümkün.

Hasankeyf Mağaraları

Hasankeyf

Tam burada ünlü Hasankeyf mağaraları da yer alıyor. Bölgede yaklaşık 6 bine yakın mağaranın bulunduğu söyleniyor. Kapadokya’yı andıran peri bacası oluşumlarının bulunduğu, Hasankeyf mağaraları ile ülkenin gizli hazinelerini bu yaşımda fark ediyorum. Üstelik, bu mağaralarda hala yaşamakta olan birçok insanın da bulunduğunu öğreniyorum. Bu mağaralar, yaptığım seyahat boyunca beni en çok heyecanlandıran yer oldu. Bildiğiniz orta dünyaya gelmiş gibi oldum. Sümerler, Asurlular, Babillilerin bir zamanlar yaşadığı yerdeyim şu an. Çok eski çağlardan beri yerleşim yeri olarak kullanılan mağaralar, yapıldığı ilk günkü özelliklerini koruyarak gelmiş günümüze. Üstelik teee o zaman yapılan birçok sistem özellikleri hala güncelliğini koruyor. Örneğin su sistemi. Burada sifon benzeri bir sistem var. Bu oymalara, kanal oluşturularak tam 200 metre derinlikteki bir vadiden geçirilerek temiz su ulaştırılıyor. Su neden medeniyettir biraz da bunu gösteriyor.

Hasankeyf

Yol Geçen Hanı

“Çööööşş be kardeşim, burası yol geçen hanı mı” cümlesini her kurduğunuzda artık aklınıza Batman gelecek. Getirteceğim bunu. Girenin çıkanın belli olmadığı, ya da uygunsuz bir yere girme çıkma durumunu anlattığımız bu han tam olarak Hasankeyf Kalesi’nin altında yer alıyor. Yaklaşık bin kişi kapasiteli olan bu doğal mağara, su deposu olarak kullanılan bir mahzene ve kaleye çıkmak için bir geçide sahip. Yol geçen adını almasının nedeni ise Dicle Nehri’nden karşıya geçmek isteyen insanların gece kaldıkları veya dinlendikleri yerin burası olması.

Yazının sonunda biraz da müjdeli haberler verelim, bir nebze olsun güzel umutlar yeşersin içimizde eyyyyy Romalılar. Hasankeyf sular altında kalacak evet, buna yapacak bir şeyimiz yok. Ama baraj açıldıktan sonra bölgede turizmi canlandırmak için birçok proje de geliştirilecek. Mesela;

♦ Sular altında kalan Hasankeyf tekne turları ile gezilebilecek. Belki bu yönüyle biraz Halfeti gibi olur diye düşünüyorum.

♦ Bölge insanları için her anlamda daha iyi koşulların (sağlık, iş, geçim vs) sağlanacağını umut ediyorum.

♦ Yeni Hasankeyf’in bir açık hava müzesi olarak konumlandırılması düşünülüyor. Bunun için tarihi Malabadi Köprüsü’nün bir örneği de yapılmış alana. Yeni Kültürel Park Alanı olarak adlandırılan bu bölgede birçok eser kısa süre sonra ziyarete açık olacak.

Hasankeyf’e Nasıl Gidilir?

Hasankeyf

Biz ulaşımı Batman üzerinden yaptık. Yukarıda da dediğim gibi Hasankeyf’e ulaşmanın en kolay yolu, buraya en yakın havalimanı olan Batman oluyor. Ardından havaalanından araç kiralayarak yola devam edebilirsiniz. Batman Havalimanı’ndan Hasankeyf  yaklaşık 50 km sürüyor.

Hasankeyf’e Son Bakış

Hasankeyf

Artık benim de görmenin nasip olmadığım o Hasankeyf fotoğraflarda yaşayacak. Üstteki fotoğrafı internetten buldum. Bu hali ile saatlerce bakabilirim ona. Nakış gibi işlenmiş şu manzaraya bakar mısınız? Tamamen sulara gömüleceğini düşündükçe insan odalara sığmıyor!

Tirilye (Trilye) Gezisi: Hayata Doğuştan Film Seti Olarak Gelmiş Bir Bursalı

Tirilye ya da Trilye, Türkiye sınırları içerisinde kendini methetmeyi pek sevmeyen ama özünde ‘canım bu kadar mütevazı olma gerçek sanırlar’ diyebileceğim yerlerden. Sende sinema yüzü var Tirilye. Yeni bir oyuncu keşfeden yönetmen gibiyim; seni geç keşfettim ve senden bir star yaratacağım.

Tirilye (Trilye) Nerede?

Bursa’da gezilecek ve görülecek yerler öyle çok ki her hafta bir Bursa seyahati yapsak birçok güzellik ile karşılaşırız. Tıpkı Tirilye gibi. Eski bir Rum Köyü olan Tirilye ya da Trilye, Marmara Bölgesi’nin ve Bursa’nın güzelliklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bursa’nın Mudanya ilçesine bağlı olan bu sevimli belde Trilya, Trilye ve Zeytinbağı gibi farklı isim kombinasyonlarına sahip. Neden bu isim, ne alaka diyenler için Latincede tirilye, barbun demekmiş. Yani Tirilye’de bolca barbun olması tesadüf değilmiş. Hafta sonu İstanbul’a yakın gidilecek yerler için bir alternatif sunan Tirilye’de gezilecek yerler, Tirilye’de nerede ne yenir, Tirilye’de nerede kalınır ve Tirilye’den ne alınır sorularının cevaplarını aşağıda bulabilirsiniz.

Tirilye

Tirilye Gezilecek Yerler

Tirilye tarih boyunca Misyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar tarafından yönetilmiş. Haliyle bu ufak yerin ruhunda bir tarih saklı. Kendisi ufak olsa da Tirilye’de gezilecek yerler arasında Rumlar’dan kalma 7 kilise ve 3 ayazma bulunduğu söyleniyor. Elbette bu kiliselerden geriye 3 tanesi ayakta kalmış. Geçmişi koruma ve turizme kazandırma başarımız tartışılır olduğu için bu yapılar gittikçe harabeye dönüp yok olmaya yüz tutabilir. Tirilye’de gezilecek yerlerin bakımsızlığı konusunda konuştuğum birçok kişi de aynı dertten muzdarip. Restorasyon, bakım vb faaliyetlerin gerek eserlerin Rumlardan kalmış olması, gerek ödenek çıkmaması gibi sebeplerden ötürü hayata geçirilemediğini söylüyorlar.

Tirilye
Bölgede gezilecek her şey bu krokide:) Krokinin bulunduğu bina 1900’lü yıllarda postane olarak kullanılmış. Alt katında Adnan Abi’nin zeytin dükkanı bulunuyor.

Tirilye EvleriTirilye

Tirilye’de gezilecek yerler arasında en dikkat çeken şey, Tirilye evleri. Bu evler arasında tıpkı Balat’taki o meşhur ortadaki eve benzer bir ev var. Buranın simgesi olmuş resmen. Deprem bölgesinde bulunan bir evin bu kadar harap durumda olması ise aklımı kurcalayan bir konu. Çünkü evin konumu, o fotojenik duruşu muhakkak korunmalı. Bana sorarsanız sadece bu ev bile Tirilye’yi turiste boğar. Çarşı içerisinde bulunan bu çok çıkmalı meşhur evin alt katında ise reçel, yağ gibi Tirilye’ye özgü şeyler satılıyor.

Tabut Ev

Tirilye

Evlerin ilginçliği bitmiyor, bitmediği gibi isimleri de garipleşiyor. Onlardan biri de adına tabut denilen ev. Dünya tatlısı bir eve neden bu ismin verildiği konusunda korkunçlu senaryolar yazdım kafamda. Evin altında yatır varmış da o yüzden tabut mu demişler, yoksa bu eve yerleşenler ölü insanlar mı görüyormuş? Aman tamam iki salise Parliament sinema kuşağı yaptırmadınız insana. Tipi de tabuta benzemiyor bunun neyin peşindesiniz?

Perili Ev

Tirilye

Size diyorum ki Stephen King gelse diz çöküp tövbe eder. O kadar Halka, o kadar Garez bir alt yapı kurmuşlar evlere. Perili ev ne arkadaşlar? Tabut ev, perili ev, bu nasıl Freddy Krueger’lık?

Taş Mektep

Tirilye

Tirilye’nin neo-klasik tarzdaki bu okul binası Rumlar’dan kalma. Yolda karşılaştığım bir amca anlattı Taş Mektep’in hikayesini. Kendisi çocukken burada okumuş. Bu arada Tirilye’de herkes size hoş geldiniz, şurayı gördünüz mü, oranın hikayesi bak böyle diyerek samimiyetle yaklaşıyor. Öyle ki iki saat durduğum bu yerde bir Selanikli teyze, Taş Mektep’te okuyan amca, beni Balıkesir taraflarından tanıyan bir karı koca ile bol bol muhabbet ettim.Taş Mektep, Rumların zamanında da sonrasında da okul olarak kullanılmış. Kazım Karabekir ile öksüz ve yetim çocukların okuması amacıyla yatılı Darü’l-Eytam Okulu olmuş. Normal derslerin yanı sıra demircilik ve marangozluk gibi zanaatleri de kapsıyormuş. Eski bir bina olması sebebiyle güvenlik için boşaltıldığı 1988’den bu yana boş bir şekilde durmakta. Yukarıda da bahsettiğim sebeplerden dolayı restorasyon çalışmaları yapılamıyor.

Tirilye

Bu okulun yemekhanesi olarak kullanılan Aziz Vasil Kilisesi de (şu anki ismiyle Faruk Çelik ya da Tirilye Kütür Merkezi) Tirilye’de gezilecek yerler arasında.

Fatih Cami ve Avlulu Hamam

Tirilye

Eski adı Hagios Stephanos olan Fatih Camii, Bizans Dönemi’ne ait. Osmanlı döneminde camiye çevrilmiş ama kilise formu korunmuş. 600’lü yıllara dayanan bir Bizans mimarisi olması nedeniyle önemli bir konumda. Fatih Cami ile aynı yerde bulunan Avlulu Hamam ise Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılmış ve mimarisinde tamamen Türklerin imzasının olduğu söyleniyor.

Tirilye

Caminin yukarıdan görünen manzarası da fotoğraf çekmek için ideal. Gerçi biraz çanak anten ve inşaat halindeki evler manzarayı bozuyor ama yine de Tirilye’nin seyir noktası sayılabilecek kısmı bu bankların olduğu kısım.

Kemerli Kilise

Tirilye

Eski adı Panagia Pantobasillissa olan ve Meryem Ana’ya adanan ilk kilise olan Kemerli Kilise’nin ayrıca tarihte üzerine resim yapılan ilk kilise olduğu da söyleniyor. Bitap bir şekilde olduğu için içerisine girilemese de dışarıdan görmek mümkün. Hemen yanındaki kemer, kiliseye farklı bir hava katıyor. Kemerli Kilise’de kullanılan sütunların ise İskenderiye’den getirildiği söyleniyor.

Tirilye

Yine restore edilemeyen yapılardan biri olan Kemerli Kilise’nin iç kısmını görebilmek için kilise duvarlarındaki deliklerden elinizi sokarak fotoğraf çekmeniz lazım. Sonra fotoğraflara dönüp kilisenin içerisini çektiğiniz kadar görebilirsiniz.

Dündar Evi

Tirilye

Eski adı Yuannes Kilisesi olan Dündar Evi, beldedeki heybetli duruşa sahip nadir yapılardan. Rumların ardından özel mülk olarak kullanılan Dündar Evi, Bizans mimarisine sahip. Duvarında taştan oyma işlemelerle Bizans mimarisine özgü motifler var. Dündar Evi’nin bulunduğu yerde Selanik göçmeni bir teyze ile konuştum. Burayı otel yapmak istemişler ama izin çıkmamış. Teyzem de izin çıkmadığı için haklı olarak sevinçli. Çünkü her yer otel olmak zorunda mı güzel kardeşim?

Aya Yani Manastırı

Bölgede üç manastırdan geriye kısmen ayakta kalmış olan Aya Yani Manastırı merkezden 5 kilometre uzaklıkta. Diğer manastırlar ise Eşkel Köyü yolu üzerindeki Hagios Sergios Manastırı ve Aya Sotiri olarak da bilinen Batheos Rhyakos Soteros Manastırı.

Çeşmeler

Tirilye

Benim gördüğüm kadarıyla (belki daha fazla vardır) bir Rum ve bir Osmanlı çeşmesi bulunuyor Tirilye’de. Fotoğraftaki çeşme, yolda karşılaştığım amcanın anlattığına göre kızları çok genç yaşta ölen bir Rum aile tarafından yaptırılmış. Yüzeyi kireç gibi boyandığı için görünmüyor ama yakından bakıldığında ölen bir genç kız ile ona dua eden yakınlarının tasviri var üstünde.

Atatürk Meydanı ve Yat Limanı

Tirilye

Tirilye sahil şeridinde ufak bir yürüyüş hattı ile yat limanı bulunuyor. Atatürk Meydanı’ndaki liman kısmında el işi hediyeliklerin bulunduğu ufak tezgahlar var. Meydanın hemen yanında ise balıkçı teknelerinin ve yelkenlilerin bulunduğu yat limanı bulunuyor.

Tirilye’de Nerede Ne Yenir?

Burası zeytinin, balığın harman olduğu topraklar. Sele zeytini olsun ana yemek istemez. Üzerine soğuk sıkım zeytinyağı gezdirirsiniz mis. Zaten kelime anlamı barbun olan Tirilye’de yenilecek yemeklerin başında da balık var. Genellikle barbun, tekir ve mezgitin dahil olduğu balık ve deniz ürünleri ile bölgeye özgü meze ve ot yemekleri de yenebilir.

Tirilye Çamlı Kahve

Bir yamaç üzerine kurulmuş, etrafı çam ve çınar ağaçlarıyla kaplı Çamlı Kahve, kahvaltısı ile meşhur. 18 çeşit kahvaltılığın 25 TL olduğu Çamlı Kahve’de hafta sonu yer bulmak biraz zor olabiliyor.

Tirilye

Rumlar döneminde mesire yeri olarak kullanılan bu alan, güneşin en güzel battığı noktalardan biri. Tepede olması sebebiyle denize nazır bir seyir imkanı sunuyor.

Tirilye

Çınar Restoran

Sahil hattı boyunca yan yana dizili birçok balık restoranı var. Çarşı içerisine girildiği zaman ev yemekleri yapan ya da ızgara mutfağı olan restoranlar da bulunuyor. Bizim tercihimiz aynı zamanda bir otel olan Çınar Restoran’dan yana oldu. İstavrit, levrek simit, bir porsiyon midye dolma ve sıcak helva söyledik. Bir balık restoranında helva zaten default olarak gelir ama burada helvaya da para ödüyorsunuz. 2 kişi aşağıdaki fotoğrafa 65 TL ödedik.

Tirilye

Tirilye’den Ne Alınır?

Buralara gelmişken mutlaka bir zeytinciden Tirilye zeytini, sabun ya da yağ alın. Bütün dükkanların ürünleri güzel. Yalnız içlerinde dikkatimi çeken bir dükkan oldu. O da kadın girişimcilerin kurduğu Şekerhanım Dükkanı.

Tirilye

Bireysel üretimleri, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın düzenlediği ‘En İyi Girişimcilik’ yarışmasında birincilik kazanmalarıyla bir marka halini almış. Şekerhanım’a bir göz atmanızı ve ürünlerini görmenizi isterim. Buradan çıkıp limana doğru inildiğinde ise Köylü Pazarı ile karşılaşılıyor.

Tirilye

Ben buradan kudret narı aldım. Mide rahatsızlıkları, romatizma gibi hastalıklara iyi gelen bir bitki bu. Tadı acı olduğu için zeytinyağı ya da balla karıştırılarak aç karnına günde bir kaşık ilaç yerine yeniyor. Köylü pazarındaki teyzenin anlattığına göre kudret narı yalnızca Hıdrellez gecesi ekilirmiş ve ekerken Yasin-i Şerif okunurmuş. Temmuz ayında da hasadı yapılırmış. Şayet bitkisel ürünlere karşı hassasiyetiniz yoksa dönerken bir kavanoz alın. Çekirdeklerini Hıdrellez gecesi siz de ekebilirsiniz.

Tirilye

Tirilye’ye Nasıl Gidilir?

Deniz Otobüsü ile; İstanbul’a oldukça yakın bir konumda olduğu için bana göre en basit ulaşım seçeneği İDO ya da BUDO ile denizden gitmek. Araba varsa İDO feribotuna, araba yoksa yaya olarak İDO ya da BUDO deniz otobüsüne biniliyor ve Mudanya’da iniliyor. Yol toplam 95 dakika sürüyor. İDO ve BUDO ücretleri için bu linki ve bu linki kontrol edebilirsiniz. Fiyatlar öyle yüksek değil. Ayrıca bahar ve yaz dönemlerinde yapılan kampanyaları takip ederseniz gayet uygun fiyatlara bilet alabilirsiniz. Mudanya İskelesi’nde indikten sonra şayet araba ile gelmemişseniz özel halk otobüslerini kullanarak Tirilye’ye varmak mümkün. Tirilye-Kumyaka Köyü-Bursa Organize Sanayi seferi düzenleyen bu halk otobüslerinin saatleri için amme hizmeti linki kontrol ediniz. Yine Mudanya İskelesi’nden kalkan 2U‘ları kullanarak Görükle’ye kadar gitme şansınız var.

Araba ile; İstanbul’dan gidecekler için Avrasya Tüneli ve Osman Gazi Köprüsü’nü kullanarak ya da Eskihisar-Topçular feribotunu kullanarak gitmek tercihe kalmış. Bizim yolculuğumuz tüneli ve köprüyü kullanarak oldu. İstanbul Avrupa Yakası’ndan yola çıktıktan 2.5 saat sonra hedefe vardık. Bursa güzergahında devam ederek Gemlik’i geçtik, Engürücük sapağından girdik ve Kurşunlu, Güzelyalı ve Mudanya’yı takip ederek Kumyaka’yı geçip Tirilye’ye vardık.

Tirilye
Tirilye seyahatimizi Hyundai i10 ile gerçekleştirdik

Tur ile; Tirilye, günübirlik turlar arasında en çok rağbet gören destinasyonlardan biri. Cumalıkızık-Mudanya-Tirilye üçlüsü birçok tur firmasının programında yer alıyor. Eğer turla gitmeyi seviyorsanız bu alternatifi de düşünebilirsiniz.

Tirilye’ye Ne Zaman Gidilir?

Yaz; Buralara yaz döneminde gelindiyse o vakit merkez cami arkasındaki bayırdan yukarıya kekik ve sumak toplaya toplaya çıkma şansınız olacak demektir. Bu yol üzerinde aynı zamanda sütlü incirler görecek; kazanlarda salça yapanlara denk geleceksiniz. Tirilye’nin içerisinde denize girme imkanı olduğunu sanmıyorum, yani gördüğüm kadarıyla denize girilecek yer yok ama yol üzerinde saklı olan koylara inme şansınız olursa belki denize girme imkanı da bulabilirsiniz. Onlardan biri de Tirilye’ye yakın bir konumda olan Eğerce Köyü.

Sonbahar; Tirilye yılın her döneminde ayrı güzel olan bir belde. Ama imkanınız varsa buraya zeytin zamanı yani kasım ayı içerisinde ya da yine o aylardaki sabun yapımı zamanı gelmeniz burayı daha turistik bakıştan sıyrılarak görmenizi sağlayacaktır.

Kış; Benim gittiğim ay mart olmasına rağmen hava oldukça güzeldi. Ama genel olarak kış aylarında çok rüzgar estiği için biraz dayak yemişe dönmüyor değilsiniz.

Tirilye Otelleri

Benim seyahatim günübirlik oldu ama siz eğer burada kalmak istiyorsanız bölgede birkaç otel ve bağ evi mevcut. Ben kalmadığım için herhangi bir öneride bulunamam ama konaklama için göz atacağınız yerleri sıralayabilirim. Trilyalı Butik Otel, Çınar Otel, Tirilye Evi Butik Otel, Kaplan Hotel, Trilye Pansiyon, Akide Butik Otel.

Trilye, Mudanya ve Çevresi

Trilye’ye kadar gelmişken Bursa’nın buraya yakın keşfedilesi yerlerini de görmek isterseniz hafta sonuna sığan dolu dolu bir rota oluşturabilirsiniz. Şayet konaklama olmayacaksa Tirilye size yarım gün yeter. Tirilye’yi gezdikten sonra İstanbul’a dönerken Mudanya’ya uğrar, Mudanya Mütareke Müzesi’ni ve tarihi sokakları kapsayan kısa bir tur yapabilirsiniz.

Tirilye
Mudanya Mütareke Müzesi 18 yaş altı öğrenciye, Müze ve Maksimum Kart sahiplerine, basın kartı olanlara ücretsiz. Bilet fiyatları 5 TL. Kapanış saati kışın 16.30

Eğer iki gününüz varsa o halde mutlaka aşağıdaki rotayı izlemenizi öneririm. Bursa’da vereceğiniz İskender molası sonrası keşfedilmeyi bekleyen bu iki güzel güzergahı es geçmeyin derim.

1 Yıl Böyle Geçti: 2015’in Rotaları

Bir sonraki yıldan kendim için büyük ama insanlık için çok da tın olan tek bir dileğim var; -yok mutlu ol yeter değil, onu bi beceremedim- bu yıl gördüğüm yerlerin daha fazlasını görmek.

Benim çatı dileğim bu. Gayet basit.  Gayet net.

Çalışma hayatının el verdiği sürece 2 ülke ve 18 şehirle geçen bir yılı geride bırakıyorum. 3. ülke için de THY’den gelecek olumsuz hava koşulları yüzünden Yunanistan seferlerinin iptali haberini bekliyorum. İptal olmazsa en az üç ülke yapacağım. (Sonradan gelen edit: 3 oldu)

İşte 1 yıl böyle buralarda, böyle geçmiş.

Haydi bakalım;

TÜRKİYE

Şanlıurfa: Görmeyi en çok istediğim yurt içi lokasyonlardan biri Şanlıurfa’ydı. Şanlıurfa’lı -çok pardon ama kendisi biraz aşirettendir- arkadaşımla 2 gün cebimden bir kuruş çıkmadan gezdim, yedim, içtim, Halfeti‘ye aşık, Göbeklitepe‘ye hayran oldum.

baıklıgöl

Balıkesir – Akçay, Marmara Adası, Erdek: Memleketten diye es geçmek olmaz. Kimseyi görmedim ben, senden daha güzel. Ve yüzmedim öyle soğuk sularda, Hasan Boğuldu‘dan başka…

Jpeg

Samsun: Pide, pide, pide.

Ordu: Bu sene hiç anlaşamadık kendisiyle. Düğün vardı gittim, Ordu-Giresun Havaalanı’nda hayatımın en berbat anlarını yaşadım.

Rize: Çay vardı, yemek vardı, muhabbet vardı…

ayder-yaylası
Ayder Yaylası

Çanakkale-Bozcaada: Her sene gitmezsem belki küser. Bu sene Akvaryum Koyu’nda dalış vardı,

Tekirdağ- Çorlu: Efsane şaraplarını keşfetmem, Tekirdağ’a 145. kez gidişimde oldu. Bir de, Çorlu’daki Kovboys’da meşhur tostları da yedim. Sefam olsun…

Antalya-Kaş: Pek bi sevdiğim gezgin arkadaşım Erdem‘in tavsiyesiyle gittiğim otelde güzel insanlar tanıdım, Kaputaş’ın denizine bayıldım, fakat Kaş’a bir daha bayramda gitmeme kararı aldım.

Nevşehir-Kapadokya: Tekrar ediyorum, burası bir elf diyarı çocuklar.

kapadokya-gezisi

Kırşehir: Hacı Bektaşi Veli için git.

Ankara: Kafası mı güzel bu şehrin?

Bursa-Gölyazı, Misi Köyü: Gölyazı sonbaharda güzel, Misi Köyü galiba hep sempatik.

YURT DIŞI

Rusya – Moskova, Puşkino: Köprüden önce son çıkış, sevdanın son vuruşu < Rusya’ya vize gelmesi. Bizi şansa mecbur bırakanlara ve bir daha öyle güzel, öyle derin Bolşoy’da opera izleyemeceğime naaaaaaaaaaletttt….

DCIM100GOPRO

Moskova bana güzel şehir nasıl oluru, Rusça anlaşabilmeyi, yer yatağı olmadan yerde yatabilmeyi ve yine ayaklara kara sular inmeyi öğretti.

Fransa- Lyon, Annecy, Aix En Provence: Yine nasiplendiğim bir ülkenin (bkz: Rusya) başına gelenler geldi. Fransa’da, Paris’in tam ortasında terör yaşandı. Biletim tam da o haftaya denk geldiği için, ilk rota olan Nice-St Trope- Cannes istikametini değiştirip yönümüzü Annecy’ye ve Aix En Provence’e çevirdik. Annecy’ye ayılıp bayıldım, İsviçre’ye gitme kararı aldım, Aix En Provence’in gençliğini çok sevdim.

Yunanistan-Atina: En güzel komşu sohbetlerinin yapıldığı yer oldu. Sonuç; siyaset olmayınca çok güzel değil miyiz?

2016’nın seyahatleri bol olsun, güzel olsun, bizim olsun.

İyi yıllar…

 

 

Samsun Bandırma Vapuru ve Milli Mücadele Parkı Açık Hava Müzesi

Samsun’da gezilecek yerler nedir sorusunun ilk cevabı oluyor Samsun Bandırma Vapuru ve Milli Mücadele Parkı Açık Hava MüzesiMustafa Kemal Atatürk’ü 9.Ordu Müfettişi olarak kurmayları ile birlikte İstanbul’dan Samsun’a getiren Bandırma Vapuru, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli simgesi. Gezip görüp bilinesi bir tarih… 

Samsun Bandırma Vapuru

Samsun Bandırma Vapuru Tarihi

1878 yılında İngiltere’nin Glasgow kentinde (İskoçya bağımsızlığını ilan ettikten sonra bu bölge İskoçya sınırları içersine girmiştir) Mac. Intyre Paisley – Huston and Cardett tezgahlarında gemi tezgahlarında 21 sıra numarası ile 279 grostonluk yolcu ve yük vapuru olarak inşa ediliyor Bandırma Vapuru. Geminin ilk sahibi Dussey and Robinson şirketi, ilk adı ise “Torocaderto.” Ardından “Kymi” adını alacak Bandırma Vapuru, 1883 yılında Yunanistan’ da H. Psicha Preus Firması’na satılacaktır. 1890 yılına gelindiğinde gemi başka bir Yunanlı firma olan Cap. Andereadis firmasına satılır ve 12 Aralık 1891 tarihinde kaza sonucu batar. Daha sonra “İstanbul Rama Derasimo” firmasına satılarak İstanbul limanına kayıt edilir. Bu liman Deniz Yolları İşletmesi anlamına gelen “İdare-i Mahsusa”dır ve gemiye Türk bayrağı çekilerek “Panderma” adı verilir. İdare-i Mahsusa, statü değiştirerek 28 Ekim 1910 yılında “Osmanlı Seyrüsefain İdaresi”(Osmanlı Denizcilik İşletmesi) olunca geminin adı “Panderma”dan “Bandırma” ya çevrilir ve posta gemisi olarak faaliyet gösterir. 19 Mayıs 1919 tarihinde Atatürk ve silah arkadaşlarını Samsun’a getirdikten sonra da posta hizmetlerine devam etmiştir.Samsun Bandırma Vapuru

Atatürk’ün Samsun’a Yolculuğu

Mustafa Kemal Paşa VI. Mehmet’in emriyle Osmanlı Ordusu’nun dağıtılma sürecini denetleme ve asayiş için görevlendirilmişti. Bunun üzerine 18 silah arkadaşıyla birlikte Samsun’a giden Mustafa Kemal Paşa komutasındaki ve İsmail Hakkı kaptanlığındaki Bandırma Vapuru 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü sabah 08:15’de Dil İskelesi’ne demir atar.

Milli Mücadele Parkı Açık Hava Müzesi ve Bandırma Vapuru

Bandırma Vapuru, Samsun Milli Mücadele Açık Hava Parkı Müzesi içerisinde yer alıyor. Bu alan Samsun’un Canik ilçesinde bulunuyor. Hemen yanında ise Bandırma Plajı var. Alana giriş Tam 2 Tl, öğrenci 1 Tl. İçeride Bandırma Vapuru Müzesi, Milli Kurtuluş Anıtı, Milli Mücadele Panoraması yer alıyor.

Samsun Bandırma Vapuru Müzesi

Samsun Bandırma Vapuru

 Milli Kurtuluş Anıtı

Samsun Bandırma Vapuru

Samsun’a yolum düştü, doya doya gezdim bu alanı. Bandırma Vapuru’ndaki çalan türküleri dinledim. Sonra da Samsun’dan çıkıp yakın yerlerden Ordu‘ya Giresun‘a Amasya’ya gittim.

 

5 Maddede Balıkçılar ve Hüzünler Diyarı Sinop Gezisi

İstanbul’da Çengelköy neyse, Karadeniz’de de Sinop öyle. Yani çok içten, mahalle gibi; samimi. Bir tek Fiko’su eksik.

SİNOP 

1) Sinop’u gezerken Sinop’un ruhunu daha iyi hissetmek için Sinop’a dair şarkılar dinleyin, bazı şeyleri bilin: Yazıyı yazmaya başlarken girizgâhı başkaydı, yazarken Aldırma Gönül‘ü dinleyince değişti. Öyle bir şarkı yani. İnsanı ters düz eder. Sinop’u gezerken mola verin de kulaklıkla bu şarkıyı dinleyin. Birlikte dinleyelim hatta:

Sinop’a girdiğim an Diyojen’i gördüm. Hani şu fıçıda yaşayan ve elinde feneriyle tasından başka hiçbir şeyi olmayan Diyojen. Bir gün elleriyle su içen bir çocuk gördüğünde tasını da artık kullanmayan Diyojen. Medeniyeti reddeden, sofizmin temel taşlarından olan, ‘bir isteğin var mı?’ diye soran Büyük İskender‘e “gölge etme başka ihsan istemem” diyen Diyojen…

sinop

Sonra öğreniyorum ki adını bir Amazon kraliçesinden alıyormuş Sinop. Bazı rivayetlere göre adını Sinope adlı bir Amazon kraliçesinden, bazı rivayetlere göre de Irmak Tanrısı Asopos’un su perisi kızları Sinope’den almış. Sonra Diyojen’den, Sinope’den tutmuş taaa Sabahattin Ali‘ye kadar gelmiş bu memleketin kültürü, tarihi. Denizleri işitmiş Aldırma Gönül’ü, gecelerine söylemişler Leylim Ley’i… Bu yüzden belki de farklı bir yer Sinop. Birden fazla kez görülmeli memleketlerden.

sinop

2) Sinop’a hangi aylarda gidilmesi gerektiğini öğrenin: Ağustos ayında gittim Sinop’a. Sinop yaz da olsa yer yer sert rüzgarlara sahip bir yer. Bu yüzden kışları değil ama yazları da değil baharları gidilmeli.

3) Sinop’ta ‘benim buraları görmem lazım’larınızı listeleyin: 

       a) Tarihi Sinop Cezaevi: Nam-ı diğer “Anadolu’nun Alkatraz’ı.” Sinop denilince o, o anılınca Sinop akla gelir. Aldırma Gönül’ü tam bu noktada dinleyebilirsiniz.

sinop_cezaevi

Sinop Cezaevi, önünde poz verilip sürekli deklanşöre basılıp durulması gereken noktalardan değil. Şu an bir müze haline geldiyse de ve turizm açısından önemli bir yer olsa da koğuşlarda, hücrelerde ve sairelerinde poz vermeyin. Orayı yaşayın, orayı anlayın, tarihini okuyun, mümkün olmasa da o acıyı hissetmeye çalışın. Oraya boşuna Anadolu’nun Alkatraz’ı dememişler. Çünkü 3 tarafı denizle çevrilidir ve bir iç kale içinde yer alır. Burada mahkum olmak ağırdır çünkü üç tarafı denizle çevrili kaleden bir yapının ne kadar rutubetli olacağını varın siz düşünün. Bu yüzden buranın rutubetini yiyenin er ya da geç hastalanacağı açıktır. E kaçmak isterseniz de Karadeniz’in hırçın sularında akıbetiniz ne olur bilinmez. Kale zamanındayken de cezaevi olarak kullanılan Sinop Cezaevi’nin çetin bir cezaevi oluşunu Evliya Çelebi‘den de okuyabilirsiniz:

Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.

sinop_cezaevi

Cezaevi 3 kısımdan oluşuyor. Her avlu arasında yüksek duvarlar örülü. İçeride bir de sonradan yapılmış ek bina var. Burası da çocuk hapishanesi olarak kullanılmış. 3 kısımdan oluşan cezaevinin 3.kısmında ‘Karadağ‘ olarak adlandırılan hücreler yer alıyor. İçeri girin. Soğuğu, karanlığı hissedin. Hücrelerde yatan mahkumların iyi geçinmek zorunda olduğu fareleri düşünün. Eğer mahkumlar, farelerle iyi geçinmez, yemeğini onlarla paylaşmazsa aç farelerin ne yapacağını tahmin edin.

sinop_cezaevi

Sinop Cezaevi gerçekten etkileyici bir yer. Tarihi yapıları gezerken çok fazla heyecan duyan biri değilim. Çoğu zaman müze gezmeyi de istemem ama burası farklı bir yer. En çok merak ettiğim yer ise elbette Sabahattin Ali‘nin koğuşu idi.

sinop_cezaevi

Cezaevini gezerken burada çekilmiş film ve dizileri hatırlıyor insan. Zaten kapıda da yazıyor, hatırlamasan da okursun. Parmaklıklar Ardında‘nın çekildiği koğuş aynen korunmuş. Dekorlar olduğu gibi duruyor. Ama benim aklıma derhal ve anında Ferhan Usta’nın Pardon‘u geldi. Ve de şu replik: Muzo, sen beni nerden tanımıyorsun?

Burada çekilmiş dizi ve filmlerin dışında, yatan ünlülerin de isimleri yer alıyor kapılarda. Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Burhan Felek ve birçok isim Sinop Cezaevi’nde yatmış. Sinop Cezaevi’ne nasıl giderim, nasıl ederim dersen ulaşım şehir merkezinden gayet kolay. Sahil kısmından kale boyu yürüyorum, kale beni cezaevine çıkartıyor. Sinop Cezaevi girişi 5 TL. Ama benim İş Bankası Maxsimum kartım var, Müzekart yerine geçerli bu kartımı laaps diye gösterdim, girdim içeri. Cezaevinin hemen girişinden ise mahkumların elleriyle yaptığı bileklik, anahtarlık, süs eşyası gibi hediyeliklerin satıldığı dükkandan birer hatıra aldım. Burada satılan her ürünün parası mahkumlara gidiyor. O değil de, cezaevinde yapılan bileklik ve anahtarlıklar neden bu kadar güzel olur?

      b) Hamsilos Koyu: Buraya fyord diyen var. Yok efendim ne fyordu diyen de var. Fyord mu bilmem ama Türkiye’nin gerçekten müthiş yerlerinden biri Hamsilos. Adeta Akdeniz koyları gibi. Akliman tabelasından içeri girip koya varabilirsiniz. Havaalanı yolundan giderken karşılaşacağınız Hamsilos’ta eğer mevsimlerden yazsa düşünmeden suya dalınız. Ben olayı idrak edemeyip hayran hayran etrafa bakarken fotoğraf çekmemişim. Şöyle bir örnek vereyim konuyla ilgili Atlas Dergisi’nden.

sinop_hamsilos

4) Sinop’un kendine özgü yemeklerini araştırın, Sinop’a gitmişken bunları bence ‘yiyin’:

    a) Nokul: Sinop’a özgü bir tür börek Nokul. Kıymalı, fındıklı, sakızlı, tahinli gibi türleri olan nokulun Sinop’ta en çok tercih edilen versiyonu üzümlü. Tip olarak tahinli çöreğe benzeyen nokulu ben sevdim. Birçok yerde nokul bulabilirsiniz, hemen her lokanta bunu güzel yapıyor.

sinop_nokul

    b) Mantı: Mantı sevmeyen biri olarak Sinop’a gelip mantısını yememezlik etmedim. Bizim sülalede kulak adı verilen bir mantı yapılır. Normal mantı gibi hamur olmaz. Sulu değildir. Ufak ufaktır ve hafif kavrulmuştur. Sinop mantısına da kulak deniyor Sinop’ta. Ama benim bildiğim kulak mantıya göre daha iri parçalarla ve daha hamur haldeydi. Sade ya da cevizli olarak sipariş edebiliyorsunuz Sinop mantısını. Ben cevizli aldım. Mantı sevenler sever. Ama mantı bana göre bir yemek değil gardaşlar. Sahil yolunun sonlarına doğru karşınıza çıkan Teyze’nin Yeri, mantı için gidilesidir.

sinop-mantisi

5) Sinop’tan eli boş dönmeyin. Hediyelik eşyacıları dolaşın. Sinop’un deniz derya hediyeliklerinden bir şey alın:

    a) Tekne: Bir deniz aşığı ve tekne koleksiyoneri(vauuvvv) olarak Sinop gibi bir yerden başka ne alınır sen söyle? Tekne alınabilecek birçok yer var. Meydanda Ayhan Kotra makul fiyatlara tekne satıyor. Boyutuna, el işçiliğine göre değişen fiyatlarla tekne ya da denizle alakalı bir başka şey alabilirsiniz.

sinop-ayhan-kotra

Fiyat olarak daha yüksek olan ama teknelerine bayıldığım yer ise Ülgen oldu. Yan yana birkaç mağazaya girdim çıktım. Fiyat olarak da Ülgen gerçekten diğerlerine göre daha yüksekti. Gel gelelim tekneleri bir başkaydı. Kapıda da tekne yapan adamlar vardı böyle tatlı tatlı…

sinop-ülgen

Sinop güzel memleket. Daha çok vakit geçirmek, daha iyi öğrenmek, havasını daha çok solumak ve daha çok tekne almak için gene giderim. Giderim yani. Sinop’a tekrar gitmeliyim. Amin…

Ordu Gezi Rehberi: Karadeniz’in Şaşırtıcı Derecede Güzel Şehri

Ordu hakkında neden böyle bir başlık attığımı açıklayayım da sonra diğer Karadeniz kentleri vay biz çirkin miyiz, vay biz kötü müyüz demesinler. Karadeniz’in her yeri ayrı güzel. Güzel evet de şimdi bazen de yemyeşil ormanın ortasına te zank diye bina dikmiyor değiliz. Biraz durup düşünelim. Evet bu memleket güzel de acaba biz bazı şeyleri yanlış yapıyor olabilir miyiz diye.

Ordu bu konuda diğer Karadeniz kentleri gibi, mesela bir Rize bir Trabzon gibi kötü kentleşmenin daha nadir olduğu bir şehir gibi gözüktü benim gözüme. Karadeniz gezilerinde genelde görülecek yerler listesinin ilk sıralarında yer almayan, ziyadesiyle fındığı ile bildiğimiz Ordu bu açıdan gönlümü çaldı. Bir de epey gezilecek yer çıktı Ordu’dan. ‘Nasılsa pek bir şey yoktur’ diyerek, araştırma yapmadan gitme gafletine düşmeyin, düşürtmeyin. Ve Karadeniz’i gezmeye başlayacaksanız Ordu’yu işin içine muhakkak dahil edin.

Ordu

Ağustos ve Kasım ayında gittiğim Ordu’nun yaz aylarında çok sıcak ve nemli bir havası var. Mümkünse Ordu’ya gitmek için yaz aylarını tercih etmeyin. Kışın da fazla kar alan bir yer olduğu için makbulü bahar ayları. Boztepe’ye çıkıp manzarayı net bir şekilde görmek için sisin olmaması lazım. O da artık kısmete giriyor.

Ordu

Eğer iki günlük kaçamak niyetindeyseniz ve iki günlük gidilen yerler de genelde aynı yerlerse, alternatif olarak Ordu’yu düşünebilirsiniz. Ordu’ya gitmek için Ordu-Giresun Havaalanı Or-Gi‘yi kullanabilirsiniz fakat ben Or-Gi Havaalanı’nda büyük bir sıkıntı yaşadığım için bundan sonra Ordu’ya gidecek olursam Samsun Çarşamba Havaalanı‘nından Ordu’ya gitmek de oldukça rahat. Havaalanında Ordu’ya giden minibüsler bulunuyor. Samsun-Ordu arası yaklaşık 165, Samsun-Trabzon arası ise yaklaşık 180 km.

Ordu’da Nerede Kalınır? Ordu Otelleri

Ordu, oteller konusunda oldukça gelişmiş bir yer. Kötü otelleri de vardır belki ama iyi bir otelde Güney’e oranla çok daha uygun fiyatlara kalabiliyorsunuz. Oteller dışında Ordu Öğretmenevi ve DSİ de oldukça merkezi bir konumda ve uygun bir konaklama fırsatı sunuyor.

Ordu Anemon Otelordu-anemon-otel

Ordu’da kaldığım ilk otel Anemon Otel’di. Ordu’nun girişinde yer alıyor. Birçok noktaya yakın bir yerde. Bu yüzden ilk tercih edeceğiniz bu otel olsun derim. Ordu sahil yolu olan bir il. Oteller de sahil kesiminde. Bu bağlamda Anemon Otel, hem sahil hem de merkezi bir konumda olmasından dolayı tercih edilir bir otel. Fiyatları da gayet makul.

Ordu

Anemon Otel’in denize bakan odaları muhteşem. Kalacaksanız denize bakan odalarından isteyin. Bu odaların hepsi aynı zamanda havuzu da görüyor. Havuza girebildiğiniz gibi denize de girebilirsiniz. Oranın Karadeniz olduğunu unutmadan tabii.Yemeklerine gelirsek, yemekleri bayağı lezzetliydi. Bir patlıcan yapmışlardı enfes. Yemek ve kahvaltı açık büfe şeklinde. Sabah da akşam da karnınız doyacaktır.

Hampton by Hilton Ordu

Ordu

İkinci kaldığım otel Hilton oldu. Burası da Ordu’dan Giresun yoluna doğru giderken, sahilin diğer ucunda. Hemen önünde kumsal var.  Buradan denize girebilirsiniz. Akşam yemeği alakart, kahvaltı ise açık büfe. Yemekleri de kahvaltısı da gayet başarılı.

Denize girerken uyarı levhalarını göreceksiniz. Ordu da dahil olmak üzere tüm Karadeniz’de ‘RIP‘ denilen bir akıntı vardır. Anlayacağımız tabirle ‘çeken akıntı.‘ Yani diyor ki “güvenme gençliğine, ölen hep ihtiyar mı?”

Ben mi? Ben denize girdim elbette. Bunları yazdığıma göre akıntıya kapılmadım. Ama bu kapılmayacağınız anlamına gelmiyor. Girdiğinizde anlayacaksınız zaten, ayağınız kumda içeri doğru göçecek hemen ve saniyede girdiğiniz noktadan çok daha alakasız bir yere sürüklenmiş olacaksınız. Ona göre, dikkat ediniz. Çok iyi yüzme bilmek bu denizler için sadece ‘ha ha’ anlamına gelmektedir.

Hilton’un bulunduğu tarafta güzel bir sahil şeridi var. Burada özellikle geceleri güzel bir Boztepe manzarası oluyor. Otelin sahil şeridi ise İstanbul’u, aman ne İstanbul’u, Avrupa’yı aratmayan bir sahil şeridi. Herkes spor yapıyor, kitap falan okuyor. Ve insan hayret ediyor. Bir de tiyatro binası bu sahilde bulunuyor. Çohoş…

OrduOrdu

Hilton Oteli’nin hemen karşısında hediyelik eşyalar satan dükkanlar ve Fındık Büfe var. Bu büfede bakır çaydanlıklarda Tirebolu çayı için. Büfenin sahibi Murat Abi’yi bulun. Çayın yanına bir de finduk alın.

Ordu Gezilecek Yerler

Boztepe

Boztepe’ye çıkmalı, şu Ordu’ya bakmalı” türküsü eşliğinde çıkıyorum Boztepe’ye. Durun, bunları yazarken de aynı atmosferi yaratayım…


Gülşen Kutlu – Bahçeye Gel Bahçeye paylaşan: sgenel

Karadeniz illerinde birçok yerde Boztepe var. Ama bunların en güzeli Ordu’daki Boztepe. Arabayla geldiyseniz arabayla da çıkabilirsiniz, ya da 40 dakikada bir kalkan Boztepe minibüslerini kullanabilirsiniz ama en kolay yolu teleferik. 7 dakikada Boztepe’ye çıkıyor.  Ana istasyonu da hemen sahil şeridinde yer alıyor.

Sezon döneminde bir hayli sıra olan teleferik, havada fırtına ve yoğun sis olmadığı sürece her zaman çalışır vaziyette. Fiyatları ise öğrenci 4 TL, tam 7 TL.

Ordu

Teleferik’le sisli ve yağmurlu bir ana denk gelirseniz şu tarz bir manzarayla yolculuk ediyor olursunuz. Dezavantajı aşağıdaki manzarayı görememeniz olsa da böyle sisli bir zamana denk gelmeniz bence çok daha güzel.

Ordu

Boztepe ise yine mevsimine göre farklı güzellikler sergiliyor. Eğer sisli olmayan bir havaya denk gelmişseniz gözünüzün görebildiği son noktaya kadar apaçık bir manzaraya şahit olmanız mümkün. Aşağıdaki gibi…

Ordu

Eğer sisli ve yağışlı, yani tam bir Karadeniz havasına denk gelmişseniz de, açık bir havada seyredeceğiniz manzaradan bence çok daha güzel bir manzara olan puslu bir Boztepe’ye şahit olacaksınız demektir. Tıpkı şöyle…

Ordu

Basın Müzesi

Ordu Sahili’nde yer alan Basın Müzesi, bir parkın içerisine kurulu açık hava müzesi niteliğinde. Türkiye’nin ilk açık hava basın müzesi olan tam adıyla Bilal Köyden Açıkhava Müzesi olan bu müzede eski dönem gazete dizgi makineleri ile hayatını kaybetmiş Ordulu gazeteciler ile bilgiler ve bir özgürlük kürsüsü bulunuyor.

Ordu’da Ne Yenir?

  • Ordu Belediye Binası’nın hemen oradaki Aktaşlar Pide‘nin karışık pidesi ve ikram olarak getirilen lahana kavurması.
  • Ordu’nun İstiklal Caddesi olan Fidangör Caddesi’nin başında bulunan Denizciler Dondurma‘nın süt ve sahleple yaptığı dondurmaları.
  • Denizciler Dondurma’nın hemen yanındaki Şamata Cafe’nin tostu.
  • Boztepe’de manzaraya karşı da bir çay çekiniz elbet.

Aktaşlar Pide
Aktaşlar Pide

Ordu Rotasına Ekleyin…

Kişiye göre değişiklik gösteren ve hiç hoşuma gitmeyen ‘muhakkak bunları yapınız’ mantığı, Fatsa-Ordu yolu üzerinde, Perşembe’de bulunan ‘Uzun Saçlının Yeri’ne gidin dememle sona erdi. Burası aslında bir çay efsanesi. Gerek uzun saçlı gerekse çayın sırrı bakımından çay sohbetlerinde ve gezentiler kabilesi içerisinde nam salmış bir yerdir. Kısmet olur da bir gün Ordu’ya tekrar gidersem ilk işim buraya uğramak olacak.  Bunun dışında ne yapalım dersen;

  • Çambaşı, Keyfalan ve Perşembe Yaylaları görülebilir.
  • Fındık ve fındıklı ürünler yenir. Sarelle’nin fabrikası burada, oradan hesap edin.
  • Boztepe’ye çıkılabilir.
  • Balık, Yalıköy köftesi, pide yenilebilir.
  • Etnografya Müzesi’ni gezilebilir.
  • Kurul Kayası’na çıkılabilir.
  • Yason Burnu’na gidilebilir.

İstanbul’dan Uzaklaşmaya İhtiyacım Vardı Adası: Burgazada

Prens Adaları ailesinde bana göre ailenin en sessiz, en duyarlı, en yaratıcı ve en sevimli çocuğudur Burgazada. Gidilip görüldüğü takdirde şu cümle kurulur kendiliğinden: Sait Faik‘in burada yazar olmaktan başka şansı yokmuş gerçekten. Burgazada sevenler derneği olarak bu yazıyı sizlere ithaf ediyor ve ekliyorum; burayı gezen bunu da gezdi: Heybeliada 

burgazada

Burgaz Adası ve Yunanca ismiyle Antigoni Büyükada, Heybeliada ve Kınalıada’ya göre en sevdiğim ada. Sahil şeridi, manzarası, yokuşunun daha az olması da bunda büyük etken.

Burgazada’ya Nasıl Gidilir?

Avrupa Yakası’ndan gelenler için, Kabataş’tan vapura biniyorsunuz, 1 saat sonra adadasınız. Vapur Kadıköy’e uğruyor. Bunun dışında sadece hafta sonları direkt Yeşilköy’e de ulaşım sağlanıyor. (2015 itibariyle bu uygulama kaldırılmış)

Daha hızlı bir seçenek için ise Kabataş’tan İdo ile yarım saatte Burgazada’da olabiliyorsunuz.

Dediği gibi Sait Faik’in “bu dünya kimseye kalmadı, bir garip balıkçıya da kalmayacak” o halde gel gezelim Burgaz’ı

Burgazada Gezilecek Yerler 

Burgazada ufak bir ada. Öyle ‘offf yha burda bişi yok’ diyecekseniz gitmeyin. Harbiden bir şey yok. Yan yana birkaç lokanta var. Zaten adada bir tane tepe var, oraya da çıkıp inmek oyalana oyalana 2 saatinizi alır. Bu yüzden adaya ‘çok eğlenecez’ mantığı yerine sevimli bir gün geçirme mantığıyla gidiniz.

Burgazada, diğer adalara oranla bisiklet kullanımı bakımından daha az yorucu. O yüzden saati 5 TL’ye bisiklet kiralayabilirsiniz. Bırakın atlar rahat kalsın…

Sait Faik Abasıyanık Müzesi

sait-faik-müzesi-burgazada

Deniz kenarından dünyaya bakan adam

Müze, Kalpazankaya gidiş yolunda bulunan cami ve kilisenin hemen orada. Müzenin tam karşısı kilise. Hemen yukarısında da cami var. Müzeyi anlatırken sıkıcı sıkıcı yazmak istemiyorum. Sadece yukarıdaki italik başlıkcık gelsin aklınıza; eve girin ve deniz kenarından dünyaya bakın. Orada Sait Faik‘i göreceksiniz.

sait-faik-müzesi-burgazada

Evin en özel bölümlerinden biri muhtemelen Sait Faik’in hikayelerini yazdığı çatı katı. Oturduğu koltuktan şöyle bir manzaraya bakarak hikayelerini yazıyormuş deniz adamı. O ufacık odada öyle bir manzara var ki dünyanın bütün yuvarlaklarına ulaşmak için yeterli.

sait-faik-müzesi-burgazada

Müze Pazartesi günleri hariç her gün açık ve giriş ücreti yok. Evin içini gezdikten sonra hemen dışarı çıkmayın. Arka bahçesinde Sait Faik’e yazılan mektupların sergilendiği bir alan var. Eğer siz de ona mektup yazanlardansınız, mektubunuzla bir gün burada karşılaşabilirsiniz.

sait-faik-müzesi-burgazada

Aya Yani (Yahya Peygamber) Kilisesi

Sait Faik’in evinin hemen karşısındaki müze ziyarete açık. Rum Ortodoks kilisesi olan Yahya Peygamber Kilisesi’ndeki kubbeli oda, Aziz Methodios’un II. Mikhail tarafından hapsedildiği ve imparator Theophillos tarafından serbest bırakılana dek yedi yıl boyunca kaldığı zindan olduğuna inanıldığı için Aziz Methodios’a adanmıştır.

Aya Yani Kilisesi

Aya Yorgi Manastırı

Cennet Bahçesi’nin hemen yanındaki manastır uzun bir süredir sadece yazları ibadete açık durumda. Onun dışında kapılarına kilit vurulduğundan içeriye girip gezme imkanı yok.

Aya Yorgi Manastırı

Hristos Tepesi ve Manastırı

Bizans manastırı olan Theokoryphotos (Hristos) Burgazada’da İsa Tepesi’nin zirvesinde. Efendim rivayetlere göre ise  hava açık olduğunda bu tepeden tee Bursa’yı görmek mümkünmüş.

Burgazada’da Ne Yenir?

Ergün Pastanesi

Çay, limonata, kahvaltı ve tatlı… Hepsinin tek bir adresi var: Ergün Pastanesi. Burada çay içip çilekli-vişneli milföy yemeden döneni bir daha görmemişler. Sırra kadem basmış, Ergün’de milföy yememişlerin laneti bulaşmış.  ergün-pastanesi

Kalpazankaya Restoran

Burgazada’nın tek tepe lokantası. Manzara gerçekten enfes. Bu yüzden burası sezonda ve hafta sonları inanılmaz kalabalık. Gitmeden önce rezervasyon yaptırmanızda müthiş fayda var. Manzara yüzünden herkes ilgi gösterince lokanta işletmesi biraz şaşırmış olsa gerek. Gelmeyen rezervasyon sahiplerinin masalarını ısrarla bekletip, sonrasında ‘bekledim de gelmedin’i söylüyorlar. Bana göre vaktiniz kısıtlıysa ve çok beklemek istemiyorsanız gitmeseniz de pek bir şey kaçırmazsınız. Burada deniz mahsüllerinden, ızgaraya dair birçok yemek çeşidi var ama benim tavsiyem kuzu incik.kalpazankaya-burgazada

Nasıl çıkacağım derseniz tabii ki bisikletle. Atları sıcakta yormayın. Bisiklete binin. 15 dk sonra Kalpazankaya’dasınız. Zaten çıkış sıkıntı ama inerken kafam güzel, dünya güzel, her şey güzel, sen güzelsin güzelsin…

kalpazankaya

Cennet Bahçesi

Kalpazankaya yolundan aşağı inerken, camiye gelmeden sol tarafınızda kalıyor Cennet Bahçesi. Burası açık hava-mangal tarzı bir yer. Siz ne yemek istediğinizi söylüyorsunuz ona göre mangalda pişirip getiriyorlar. Sucuk, köfte tarzı şeyler bunlar. Lezzetli ve fiyatları gayet uygun. Mekanda içki de mevcut. Kalpazankaya’daki manzara burada yok. Ama az meşhur olan yer daha iyi çıkar gerçeği geçerli.

cennet-bahcesi-burgazada
Foto:Mekanist

Mekanın sahibi Hikmet Abi’yle laflıyoruz. Çayını içiyoruz, akşam yemeğe de gelin parayı boş verin diyor. Akşam yemeğe de gidiyoruz haliyle. Adada kimseler yok. Cennet Bahçesi’nde iki kişiyiz. Hikmet Abi iki bira gönderiyor masaya, yanına da atıştırmalıklar, biraz hayattan konuşuyoruz biraz adadan. Biz mutsuzluğumuzu anlatıyoruz Hikmet Abi’ye ‘hayatı kaçırıyoruz hissinden’ dem vuruyoruz, o bize ‘burası sizin diyor, mutsuz olacaksak gelin beraber olalım’. Belki pek yakında mutsuzluğumuzu mutluluğa çevirecek projeler yapıyor olabiliriz Cennet Bahçesi’nde…

Meyhaneler

Yeme-içme açısından daha çok vaktiniz varsa akşam keyfi için gidilecek restoranlar Barba Yani, Antigoni, Yasemin. Barba Yani’de muhakkak girit usulü midye yiyin derim. Üç restoran da sahil şeridinde ve yanyana.

Hemen yanlarında Sinem Dondurma var. Sakızlı dondurması önerilir. Çok yorulursanız Burgaz Cafe‘de oturup bir Türk kahvesi için. Burası sürekli Yunan şarkıları çalıyor. Sahibi Yunanistan’dan mı gelme acaba? Aaaa Yunanistan demişken dur bak ne aklıma geldi: Komşularımııızzzz.

Burgazada’da Nerede Kalınır?

Uygun bir konaklama için ilk öneri öğretmenevidir ve kendisinde çoğu zaman yer bulmak imkansızdır. Fakat Burgazada romantizmini sonuna kadar yaşayacağım diyorsanız size şahane bir öneri yapabilirim. Orası da linkte detaylı anlattığım Pyrgos Otel olur.

pyrgos-otel

Çorlu’da Gezilecek Yerler: Avrupaysa Avrupa Kardeşim İşte

Çorlu

Çorlu’ya gezmeye gidiyorum dediğimde Çorlu’da gezilecek yerler nereleri ki diye dönüşler aldım. Öyle şeyler yapmayın. Ne zaman ki birileri bir yer için ‘orada pek bir şey yoktur’ derse, bilirim ki kesin orada güzel keşifler çıkacaktır. Çorlu’da işte bu yerlerden biri.

corlu

Ansiklopedik ve coğrafi bilgiler doğrultusunda bakarsak Çorlu, İstanbul’dan sonra Türkiye Trakyası’nın ikinci büyük yerleşim birimidir, Tekirdağ’a bağlıdır ve Türkiye’nin en büyük 5 ilçesinden biridir… Bilgi yarışmasına katılacaklar için ilk bölüm özeti geçtim. İkinci bölüm detaylarına başlıyoruz.

Çorlu’ya Nasıl Gidilir?

İstanbul’un artık bir semti olarak görebileceğimiz Çorlu’ya gitmek için Pamukkale Turizm, İstanbul Seyahat gibi otobüs firmalarını tercih edebilir ya da arabanızla ulaşım sağlayabilirsiniz. Yol süresi yaklaşık 2 saat olacağı için İstanbul’da bir yerden bir yere gitmekten daha basit kaçacaktır.

Çorlu’da Gezilecek Yerler

Çorlu gezme süresi bakımından sizi fazla kasmaz. Bir günde bitirebilirsiniz. Tarihi, kültürel ve ki imgesel şeyler aramayın çünkü yok. Kalmamış daha doğrusu. Ama araştırdığımda Çorlu’yu Tunç Çağı’na kadar götürdüm valla. Çorlu’nın bilinen en eski adı Tzirallon imiş. Çorlu’da bu tarihe dayanan tek şey de aynı isimli kale. Çorlu, bu adı ise o dönemde peynirinin meşhur olmasından dolayı almış. Bu yüzden diğer adı ‘Peynir Kasabası‘ anlamına gelen Tiribiton’muş. Friglerin kurdukları kolonilerden biri olan ve yer yer Roma, yer yer Bizans, Yunan, Frig, Makedon egemenliği altına giren Çorlu, I. Murad döneminde Osmanlı topraklarına katılmış.

Tarihte yazılı fakat Muhteşem Yüzyıl’da bölümler oradan başlamadı: Yavuz Sultan Selim ile II. Beyazıt ile arasında geçen baba-oğul savaşı Çorlu’da geçmiştir.

Çorlu Kalesi: Çorlu’da Karadağ Mahallesi’nde bulunan Tzirallum Kalesi, zamanında Çorlu’ya askeri özellik kazandıran ve Bizans’ın korunması için yapılan bir kale. Şu an esamesi okunmuyor o ayrı. Bir parça taş kalmış geriye. Onu da ziyaret etmek isterseniz, bulunduğu Karadağ Mahallesi biraz tekinsiz bir yer. Bir başınıza gitmeyiniz.

çorlu-kalesi

Heykel Meydanı – Hükümet: Heykel Meydanı, Çorlu’nun merkezi demek. Dükkanlar, kafeler burada bulunuyor. Meydanda bir park var, tek yeşillik alan da orası. Bunun dışında daha çok gençlerin takıldığı kafeler var. Eğer fast food tarzı bir şeyler yemek istiyor ve kafe arıyorsanız ben meydandaki Vogue Cafe‘de oturdum. Gayet güzel bir kafeydi. Çorlu’nun Hükümet olarak adlandırılan tarafı ise biraz daha eski Çorlu havasında. Dar sokaklar, eski evler, zanaatkarlar var.

Olimpos At Çiftliği: Çorlu’nun biraz dışında olan bu at çifliğine gitmek için araba şart. Şayet Çorlu’da oturuyor olsaydım sürekli buraya gelirdim. Çünkü merkezdeki beton havası burada yerini ağaçlara, çiçeklere bırakıyor. Dileyen at binme dersleri alıyor, dileyen de yemek yiyip bir şeyler içiyor. Ortam gayet güzel. Yemekler çok çeşitli. Çorlu’da arabayla bulunuyorsanız gidiniz, görünüz.

10418401_10152258294479139_6494173754187715675_n olimpos-at-çiftliği

Gölbaşı Gençlik Parkı: Bu park da biraz merkeze uzak olsa da tam önünde inebildiğiniz minibüsler imdadınıza yetişiyor. İçerisinde büyük bir göl, geniş yeşillik alan ve yeme-içme mekanları var. At çifliğiyle birlikte burası da gidilmesi gereken yerlerden.

Çorlu’da Ne Yenir?

Tatlı Konağı: Çorlu’ya gitmişken Hayrabolu tatlısı ve peynir helvası yedim. Heykel Meydanı üzerinde bulunan Tatlı Konağı’nda bu iki tatlıdan tadabilir ve Edirne’de de bolca karşınıza çıkan ya da çıkacak hardaliye içebilirsiniz. Paket de yapıyorlar, çünkü yedikten sonra eve giderken götürmek isteyebilirsiniz kendilerini.

çorlu-tekirdağ

Hayrabolu tatlısına gelirsek, bu tatlı bir tür peynir tatlısı. Kemalpaşa tatlısının büyüğü. Ama farkı büyüklüğünden ziyade içinde peynir olmasından ve üzerine tahin, kaymak, fındık dökülerek yenmesinden kaynaklanıyor. Peynir helvası da Çanakkale, Tekirdağ dolaylarında yenilen cinsten.

Saydanlar Kanaat Lokantası: Hükümet tarafından garaja doğru yürüdüğünüzde Çorlu’nun en iyi lokantası Saydanlar Kanaat Lokantası’yla karşılaşacaksınız. 

saydanlar-çorlu

Bu lokanta sulu yemekleriyle ve ciğer sarmasıyla ünlü. Eğer ciğer sarma yemek derdindeyseniz sadece Salı ve Cuma günleri bulunuyor. Önden bir kelle paça çorbası söylüyoruz. Çorba dana etinden yapılıyor. Ciğer sarma ise kuzunun gömlek denen tarafına iç pilav doldurularak yapılıyor. Aslında Rumeli’de oldukça yaygın ve Osmanlı zamanında da sıklıkla yapılan bir yemek ciğer sarma. Sarma dışında ızgara etleri de gayet lezzetli. Izgara olarak da kuzu pirzola ve kaşarlı köfte söyledik. Kuzu demek, daha doğrusu kırmızı et demek benim için Balıkesir demek. Ama Trakya’nın da etleri de başarılı olduğu için buradaki kuzu pirzola gayet lezzetliydi. Ardından yukarıda da bahsetmiş olduğum Hayrabolu tatlısından söyledim ve yanına da bir çay çektim. Yemeklerin lezzetli olması kadar çalışanların da çok iyi insanlar olması ayrı bir güzellik. Yemek sırasında sürekli bizimle ilgilendiler ve benim yaşımdan büyük insanlar biz lokantadan ayrılırken ayağa kalkıp kapıya kadar geldiler. Bunu yapmasalardı da iyi insanlar oldukları zaten yüzlerinden belliydi. Tekrar teşekkürler.

çorlu-tekirdağ-saydanlar

Balaban ve Kowboy Büfe: Ekler pastasının ve bozasının namı yürümüş Balaban ve sosislisi dillere destan Kowboy Büfe, Çorlu’da uğraması gerekilen yerlerden biri. Hükümet istikametine doğru gittiğinizde Çorlu’nun işlek caddesi Omurtak Caddesi’nde sol tarafta kalıyor Balaban. Kowboy Büfe ise yine Hükümet istikametine giderken Cumhuriyet Meydanı’nda.

Bu arada şehir merkezinde eski usül kahve yapan mekan aradım lakin bulamadım. Bizim Çorlulu Ali Paşa’nın namına buralarda rastlayamadım. Fakat Çorlu’nun daha sanayi taraflarında közde kahve olayları varmış. Öyle duyumlar aldım.

Çorlu’ya Yakın Gezilecek Yerler

Kısa sürede Çorlu’yu gezdiysek yakınlardaki Silivri, Çatalca, Babaeski, Lüleburgaz, Kırklareli ve Edirne istikametlerine yönelebiliriz. Çorlu Otogarı’na giderek birçok yere minibüs ya da dolmuş ile ulaşım sağlanıyor.

87.Gazi Koşusu/İSTANBUL

İstanbul’da ne yapılır sorusunun cevabı sayfalar sürer. Bunların çoğu da hepimizin bildiği klasik şeylerdir. Gerçi o klasiklere de can kurban ama bu sefer İstanbul’da yapılacak farklı ve güzel bir etkinlikten bahsedeceğim sizlere; belki bir daha Veliefendi’de, daha doğrusu şu an bulunduğu konumdaki Veliefendi’de görmek nasip olmayacak Gazi Koşusu’ndan.

gazi-koşusu

 Gazi Koşusu ve Veliefendi Hipodromu

Gazi Koşusu, İstanbul’un Zeytinburnu Belediyesi’ne bağlı Veliefendi Hipodromu’nda yapılıyor. Atlara düşkünlüğü yüzünden ganyan bayisi gördü mü içeriye dalan biri olarak Veliefendi benim için önemli bir konumda ve fakat asla ganyandan zengin olmuş değilim ki burada gelmiş blog yazısı yazıyorum. Heyhat!

Gazi Koşusu, diğer yarışlara benzemez. Koşu süresince içeride birden fazla farklı yarış yapılır ve bu farklı yarışların en sonuncusu Gazi Koşusu’dur. En heyecanlısı, en özeli, en benzersizi ve en bi diğerleri.

Gazi Koşusu nedir, tarihi neye dayanır minvalindeki sualler için sizleri düşünerek Sayın Wiki’den alıntı yapıyorum:

Gazi koşusu, ilk kez Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara’daki at yarışlarını kendi himayesinde yaptıran Mustafa Kemal, 1927 yılında emir vererek Gazi Koşusu’nun düzenlenmesini istemiştir. Ali Muhiddin Hacıbekir`in sahibi olduğu Neriman adlı kısrağın 1927 yılında kazandığı Gazi Koşusu’nu Atatürk ile İsmet İnönü birlikte izlemişlerdir. Bu önemli koşuyu 1929 yılında Celal Bayar “Cap Gris Nez” ve 1930 yılında İsmet İnönü “Olgo” isimli safkanlarıyla kazanmışlardır. 1927 yılından itibaren her yıl düzenlenen Gazi Koşusu’nun en önemli özelliği, üç yaşlı safkan İngiliz taylarının yarış hayatlarında yalnız bir kere koşabilmeleridir. Gazi Koşusu tüm koşular arasında çok özel bir anlam taşımaktadır. Bu koşuda tay koşabilmek bile büyük şereftir. Bu koşuyu kazanan safkan, yılın en başarılı atı unvanına da sahip olmakta ve yarışçılık tarihinde farklı bir yer kazanmaktadır. Bu nedenle her at sahibinin gönlünde Gazi Koşusu’na katılabilmek ve kazanabilmek yatmaktadır.

Gazi Koşusu’nu diğer koşulardan farklı kılan bir diğer şey de elbette bu koşunun bir festival havasında geçiyor olması. Hipodroma girdikten sonra çeşit çeşit kostümlü insanlar, ceketlerindeki onurlu madalyalarıyla gelmiş gaziler, fötr şapkalı teyzeler ve simokinli amcalar. Özellikle loca kısmına baktığınızda orada ayrı bir dünya olduğunu göreceksiniz. Biz fakirler ise hipodrom demirlerinde yürü be oğlum diye haykırmakta oluyoruz o anlarda.

Koşuyu net bir şekilde izlemek istiyorsanız alana biraz erken gidin ve kalabalığı yardırıp geçin. Başka bir tavsiye vermek isterdim ama burası İstanbul.

6c1a4e92a601970312b59afbf5602e79

0e836c7713da6ccac9dccfb492dc47a6

Gazi Koşusu’na giriş 2 TL. İçeride piknik alanları mevcut. Oturup piknik yapabilirsiniz, ya da kendinize bir sucuk ekmek sardırıp çimlere yayılabilirsiniz. Koşu, bu yıl Haziran ayının son haftasında gerçekleşmişti.

87. Gazi Koşusu’nun kazananı ise Yücel Bilik ile 3 numaralı Divine Heart olmuştu. Koşu sonrası ödül merasimi de ayrı bir güzel.

IMG_1809

Veliefendi’ye Nasıl Gidilir?

Veliefendi, Bakırköy ile Zeytinburnu arasında kalan aynı isimli bölgede buluyor. Buraya gelmek için Bakırköy sahil yolunu takip edebilirsiniz. Yine Marmara Forum’a gelen-giden minibüslerle de Veliefendi Hipodromu’na gidebilirsiniz.

Bu yazıyı yazmamın en önemli iki sebebinden biri Veliefendi Hipodromu’nun yakın zaman sonra bulunduğu yerden taşınacak olması haberi. Bir sembol, bir klasik daha veya adı her neyse değişimin kurbanı oluyor. Böylece mekanlar taşınırken olan anılara oluyor.  Umarım anılar ve mekanlar kıymeti bilinenlerden olur. Mu?

Bu arada diğer sebebime gelince, o da malumunuz atlar. Ama elbette onları yarışırken görmek, özgürce koştuklarını görmekle hiçbir zaman eşit olamaz.

Gazi Koşusu'nun yakın zamanlarda hayatını kaybeden efsane atı Bold Pilot
Gazi Koşusu’nun yakın zamanlarda hayatını kaybeden efsane atı Bold Pilot

Gün gelir de, bir gün imkan olursa Gazi Koşusu’nu yerinde izleyin derim. Ama demirlerin ardında “yürü be oğlum” diyerek:)

Hafta Sonu Adana Gezisi

Hoş, rakının yanında şalgam içen nesilden değilim ben. Lakin Adana’da rakının yanında şalgam içmeyip de n’apıcam. Bi beyaz, bi kırmızı, Adana’nın yolları bakalım taşlı mı?

IMG_9703

Adana malumunuz insanı insanlığından çıkartan bir sıcaklığa sahip olduğu için gidilebilecek iyi aylardan biri de kesinlikle Mart ayı. Oradaki martlar eylülmüş çünkü.

Adana Yolculuğu

THY ile Adana-İstanbul arası 2 saat. Hava alanından merkeze gitmek öyle çok sürmüyor. Gece indiğimde herhangi bir toplu taşıma aracı bulamamıştım. Taksiyle gitmek zorunda kaldım. Ama öyle çok uzak olmadığı için sıkıntı olmadı. Adana’da 2 gün kaldım ve kuzenim Çukurova’da okuduğu için konaklama beleş. En sevdiğimizden…

Adana’da Nereleri Gezdim?

Adana Merkez Park: Açıkçası Adana denilince aklıma böyle bir park gelmezdi. Çünkü gerçekten Adana halkının spor, piknik -ama daha çok piknik – tarzı açık hava etkinliklerini yapabileceği, nefes alabileceği çok güzel bir yer varmış: Adana Merkez Park. İçinde oturup çay kahve içip Seyhan Nehri havası alabileceğiniz cafeler, uzun yürüyüşler yapabileceğiniz parkurlar, Sabancı Merkez Camii, üstünden geçerken yaylandığı için kafanızı bin beş yüz eden; Seyhan ve Yüreğir’i birbirine bağlayan Sinanpaşa Asma Köprüsü ve yolun sonuna doğru gittiğinizde göreceğiniz Adana’nın tarihi Taş Köprüsü mevcut.

IMG_9677

IMG_9732

Adana Sinema Müzesi: Eski Adana tarafına doğru gittiğinizde -eski kavramı Anadolu’nun birçok bölgesindeki gibi zanaatlerin (bakırcılık, yazmacılık) hala devam ettiği ya da devam etmeye çalıştığı, yani şimdiki deyişle ‘otantik’ yerler için kullanılmakta-  Merkez Park’ın sonuna doğru karşınıza çıkacak. Müzeye giriş ücretsiz.

225181_10151360264374139_1615677538_n

İçeriye girdiğimde anladım ki Türk sanatı Adana’da doğmuş. Zira Yılmaz Güney, Abidin Dino, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Muzaffer İzgü, Ali Özgentürk , Yılmaz Duru, İrfan Atasoy , Yılmaz Köksal, Şener Şen ve daha birçok isim Adanalı.

182439_10151360237919139_968884148_n

İçeride beni en çok etkileyen ilk şeylerden biri Abidin Dino ve Orhan Kemal’in hasbihal ettikleri canlandırma oldu. İnsanın çok sevdiği ama hiç göremediğine suni de olsa yakın olma durumunu yaşıyorum. İşte belki de Abidin’in bahsettiği mutluluğun resmi bu anda devreye giriyor.

574833_10151360237569139_462650046_n
Abidin Dino ve Orhan Kemal

Müzede diğer etkilendiğim kısım ise Yılmaz Güney için hazırlanan oda, eşyalar ve tabii Yılmaz Güney heykeli oldu. Burada Yılmaz Güney’in el yazısıyla yazılmış metinlere, kostümlerine, kitaplarına rastlayacaksınız.

559673_10151360237559139_244204606_n (1)

72372_10151360238269139_768050047_n

Sinemayla ilgilenenlerin değil herkesin uğraması gereken bir yer Adana Sinema Müzesi. Gidin, Türk Sineması’nın o güzel insanlarına ve neler yaptıklarına bakın. Abidin’e, Orhan’a, Yılmaz’a da benden selam söyleyin.

Adana Atatürk Bilim ve Kültür Müzesi: Bir zamanlar Atatürk’ün Adana’daki evi, şimdilerde müze olan binayı ücretsiz gezebiliyorsunuz. Bir zamanlar Mustafa Kemal Atatürk’ün orada bulunduğunu bilmek yetiyor zaten.

IMG01837-20130301-1602

IMG01839-20130301-1603

Adana’da Ne Yedim?

Kazancılar: Adana’nın meşhur Kazancılar’ı, İstiklal Caddesi’nde bulunan Nevizade Sokağı gibi bir sokakta bulunuyor. Zaten buranın adı da Kazancılar Çarşısı. Sokak boyunca masalar var. Ortalarda da sobalar mevcut. Fasıl ekibi sokağın ortasında oturuyor ve yemek boyunca şarkılar söyleyip göbecikler atabiliyorsunuz. Kazancılar’da elbette kebap yedim. Rakıyla şalgam içtim. Pastırmalı humusu çok sevdim.

IMG01848-20130301-2054

Seyhan’da Kahvaltı: Şimdi nerede yaptım bu kahvaltıyı hatırlayamıyorum eğer hatırlarsam muhakkak bu yazıya tekrar dönerim. Seyhan Nehri’ne bakarak serpme kahvaltı olayı Adana’da yapılacak en güzel hareketlerden biri. Kahvaltı fiyatlarının da makul olduğunu belirtirim.

IMG_9772

Kahvaltı yaptığım yerin manzarası şöyle. Bilen biri çıkarsa bana da söylesin. Burası neresiydi? Ayrıca buraya giden herhangi bir toplu taşımaya rastlamadım. Şehir merkezine uzak. Araba gerekli.

Yıldızoğlu Künefe: Adana’da birçok künefeci gördüm, aralarında bildiğim meşhur isimler de vardı ama ben Yıldızoğlu Künefe’de künefe yedim. Ben künefeyi hafif yanmış, ve şerbeti bol kıvamda severim. Adana Baraj Yolu’ndaki Yıldızoğlu Künefe’de bu kıvamı aynen yakalayabilmişler. Ayrıca yediğim künefeyi çok sevdim ve İstanbul’a getirmek için de paket yaptırdım. Şahsi fikrim; eve künefe atın. Bu arada künefemin üzerindeki kaymağın kalp şeklinde olması da takdire şayan.

IMG01846-20130301-1719

Hazalım: Seyhan Nehri’ne baka baka Adana’nın diğer meşhur yemeklerinden biri olan sıkmada sıra. Sıkma, ince bir şekilde dürüm yapılan; ıspanaklı, patatesli ve peynirli yiyebileceğiniz gözlemeye benzeyen bir yiyecek. Ortaya bir demlik çay aldık, yanına da peynirli sıkma. Oldu bize Adana usulü beş çayı.

Not: Adana’nın meşhur şırdanı ve bici bicisi bana tamamen uzak iki şey olduğu için bu konuda tecrübesizim.

Kahve Diyarı: Adana’nın diğer diğer diğer meşhur şeyi menengiç kahvesini içmek için Turgut Özal Bulvarı’ndaki Kahve Diyarı’na gittim. Adana’nın birçok yerinde olan Kahve Diyarı’nda menengiç kahvesini tadabilirsiniz.

Adana Geceleri 

Latino Bar: Adana’da gittiğim tek bar, bu yüzden burası en iyisi mi değil mi bilmiyorum ama kaliteli bir mekan olduğunu söyleyebilirim. Girişte latin dansları yapılıyor. Ben kalkıp dans etmeyeceğim ve dans edenleri izleyemeyeceğim için salsa yapanların arasından aşağı kata indim. Burada da ayrı bir dünya var. Yukarıda millet cha cha yaparken aşağıda rock party vardı. Sahne alan grubun performansı da gayet güzeldi. Farklı tarzları seven ve kaliteli mekan arayanlar gidebilir. Giriş ücretli.

Adana’dan ne alınır diyenlere ben künefe, salça, pul biber ve menengiç kahvesi aldım. Künefeyi paket yaptırıp uçağa bindim. Gayet mantıklı bir hareket çünkü.

Adana güzel yermiş. Sözüm yazlardan dışarı.

Yine giderim belki. Umarım.