Bir sonraki yıldan kendim için büyük ama insanlık için çok da tın olan tek bir dileğim var; -yok mutlu ol yeter değil, onu bi beceremedim- bu yıl gördüğüm yerlerin daha fazlasını görmek.
Benim çatı dileğim bu. Gayet basit. Gayet net.
Çalışma hayatının el verdiği sürece 2 ülke ve 18 şehirle geçen bir yılı geride bırakıyorum. 3. ülke için de THY’den gelecek olumsuz hava koşulları yüzünden Yunanistan seferlerinin iptali haberini bekliyorum. İptal olmazsa en az üç ülke yapacağım. (Sonradan gelen edit: 3 oldu)
İşte 1 yıl böyle buralarda, böyle geçmiş.
Haydi bakalım;
TÜRKİYE
Şanlıurfa: Görmeyi en çok istediğim yurt içi lokasyonlardan biri Şanlıurfa’ydı. Şanlıurfa’lı -çok pardon ama kendisi biraz aşirettendir- arkadaşımla 2 gün cebimden bir kuruş çıkmadan gezdim, yedim, içtim, Halfeti‘ye aşık, Göbeklitepe‘ye hayran oldum.
Balıkesir – Akçay, Marmara Adası, Erdek: Memleketten diye es geçmek olmaz. Kimseyi görmedim ben, senden daha güzel. Ve yüzmedim öyle soğuk sularda, Hasan Boğuldu‘dan başka…
Çanakkale-Bozcaada: Her sene gitmezsem belki küser. Bu sene Akvaryum Koyu’nda dalış vardı,
Tekirdağ- Çorlu: Efsane şaraplarını keşfetmem, Tekirdağ’a 145. kez gidişimde oldu. Bir de, Çorlu’dakiKovboys’da meşhur tostları da yedim. Sefam olsun…
Antalya-Kaş: Pek bi sevdiğim gezgin arkadaşım Erdem‘in tavsiyesiyle gittiğim otelde güzel insanlar tanıdım, Kaputaş’ın denizine bayıldım, fakat Kaş’a bir daha bayramda gitmeme kararı aldım.
Nevşehir-Kapadokya: Tekrar ediyorum, burası bir elf diyarı çocuklar.
Kırşehir: Hacı Bektaşi Veli için git.
Ankara: Kafası mı güzel bu şehrin?
Bursa-Gölyazı, Misi Köyü: Gölyazı sonbaharda güzel, Misi Köyü galiba hep sempatik.
YURT DIŞI
Rusya – Moskova, Puşkino: Köprüden önce son çıkış, sevdanın son vuruşu < Rusya’ya vize gelmesi. Bizi şansa mecbur bırakanlara ve bir daha öyle güzel, öyle derin Bolşoy’da opera izleyemeceğime naaaaaaaaaaletttt….
Moskova bana güzel şehir nasıl oluru, Rusça anlaşabilmeyi, yer yatağı olmadan yerde yatabilmeyi ve yine ayaklara kara sular inmeyi öğretti.
Fransa- Lyon, Annecy, Aix En Provence: Yine nasiplendiğim bir ülkenin (bkz: Rusya) başına gelenler geldi. Fransa’da, Paris’in tam ortasında terör yaşandı. Biletim tam da o haftaya denk geldiği için, ilk rota olan Nice-St Trope- Cannes istikametini değiştirip yönümüzü Annecy’ye ve Aix En Provence’e çevirdik. Annecy’ye ayılıp bayıldım, İsviçre’ye gitme kararı aldım, Aix En Provence’in gençliğini çok sevdim.
Yunanistan-Atina: En güzel komşu sohbetlerinin yapıldığı yer oldu. Sonuç; siyaset olmayınca çok güzel değil miyiz?
2016’nın seyahatleri bol olsun, güzel olsun, bizim olsun.
Avrupa’nın kalbinde yer alan Hırvatistan’ın başkenti Zagreb kültür, sanat, tarih ve bilim isimleriyle birlikte anılıyor. Adım başı galeriler, müzeler sizi karşılıyor. Şehrin merkezini, daracık sokaklarını gezerken bir yandan kafanızı buralara uzatıyor, bir yandan tarihini soluyorsunuz.
Zagreb’i Gezmeye Başlarken…
1 milyonun üzerindeki nüfusu ile Hırvatistan’ın en büyük şehri Zagreb, Gonji Grad (Yukarı Bölge- Upper Town) ve Donji Grad (Aşağı Bölge- Lower Town) olmak üzere ikiye ayrılıyor. Orta çağdan kalma eserler, müzeler, katedraller, galeriler genellikle Gonji Grad’da bulunuyor. Merkezini Ban Jelacic Meydanı olarak düşünürsek saydığımız tüm bu yerleri yürüyüş mesafesinde gezebilir, orta çağ Zagreb görüntüleri eşliğinde harika zaman geçirebilirsiniz. Eğer şehre Donji Grad’da bulunan tren istasyonundan veya otobüs terminalinden geliyorsanız kısa ve güzel bir yürüyüş ile şehrin kalbinin attığı meydana gelebilirsiniz. (Tren istasyonuna uğramanızı isterim çünkü duvarları rengarenk grafitilerle süslü).Donji Grad da ise görülmesi gereken yerlerin başında devlet başkanının makamı olan Banski Dvori Binası geliyor. Tren istasyonunu arkanıza aldığınızda karşımızda Tomislav Meydanı beliriyor. Atın üzerinde Kral Tomislav ve arkasındaki manzarada sarı rengiyle Sanat Köşkü (The Art Pavilion) görünüyor.
Ulaşım olarak tramvaylar da aklınızda bulunsun. Şehrin içi tramvay sistemi ile döşenmiş. Şehir turu yapmak için nostaljik ya da modern olan tramvayları seçebilirsiniz.
Zagreb’in önemli durakları…
İlk olarak turistik gezilerin başlangıç yeri olan Ban Jelacic Meydanı’nda Hırvatistan’ın kahraman valisi Ban Jelacic adına yapılmış heykele uğruyoruz. Meydandan yukarı doğru gittiğinizde Kaptol bölgesine varıyorsunuz. Burada sizi Zagreb’in ünlü ve muhteşem büyüklükteki St. Stephen Katedrali karşılıyor. Katedral yükseklikleri 108 metre olan iki devasa kulesi ile gittiğiniz her yerden görünmekte. Katedral Stephen ve Ladislaus isimli azizlere adanmış. Buradan çıkıp yol üzerinde hediyelik eşya dükkanlarını gezebilir, geleneksel Hırvat eşyalarını görebilirsiniz. Takımlarına düşkün olan Hırvatlar, kırmızı beyaz damalı şekilleri her şeyde kullanıyorlar.
Yolumuza devam ettiğimizde St. Stephen Kathedrali manzaralı Dolac pazarında buluyoruz kendimizi. Burası yerel tatların satıldığı, taze meyve sebzeleri bulabileceğiniz bir pazar. Tarihi ise 20. yüzyılın başlarına kadar uzanıyor. Ban Jelacic Meydanı ile Kaptol bölgesinin arasında bulunan bu pazara gelerek kalabalık içinde kaybolabilir, Hırvat insanlarını daha yakından görüp sohbet edebilirsiniz.
Dolac pazarından aşağı indiğinizde sağlı sollu birçok kafenin olduğu sokaklara çıkıyorsunuz. En önemli sokaklarından birisi ise Tkalciceva sokağı.
Yukarı bölgede bulunan St. Mark Kilisesi şu ana kadar gördüğünüz tüm kiliselerden çok farklı. Olur da fark edemezseniz başınızı yukarı kaldırmanız yeterli olacaktır. Binanın çatısı kırmızı, mavi, beyaz seramiklerle süslenmiş. Rengarenk çatılı bu kilisenin yapımı 13. yüzyıla kadar gidiyor. Kilisenin çatısında bulunan bu renkli seramiklerden bayraklarla Hırvatistan, Dalmaçya, Slovenya ve Zagreb ordularından işaretler oluşturulmuş.
St. Mark Kilisesi’nden sonra eğer şehre yukarıdan bakmak, Zagreb manzarasını doyasıya seyretmek istiyorsanız sonraki durağımız Lotrscak Kulesi olacak. Yukarı bölgede yer alan bu kuleye çıktığınızda Aşağı Bölge ayaklarınız altına seriliyor. Kulenin içinde hediyelik eşya satan bir dükkan ve sanat galerisi de bulunuyor. Ayrıca zamanın kralı otoritesini güçlendirmek için, bu kuleye bir top yerleştirmiş ve topun her öğlen bir kere ateşlenmesi emrini vermiştir. Bu emir 1 Ocak 1877’den beri yerine getiriliyor. Öğlen tam saat 12:00’de top ateşleniyor. Kuleden çıkınca merkeze inişi isterseniz aşağıda bulunan parkın içinden geçerek yeşillikler içinde dolaşarak yapabilir, isterseniz de yüzyıllık olan tarihi füniküleri kullanabilirsiniz.
Zagreb yemyeşil coğrafyası, tarihi, dört bir yanını çevreleyen kaleleri, eski ile yeninin eşsiz uyumu mükemmel bir şehir. Şehrin merkezinde tarihi bir tura dahil olabilir, Maksimir Park’ta geçmişin izleri eşliğinde harika zaman geçirebilir, ormanın içinde yürüyüşler yapabilirsiniz.
Gitmelisiniz…
Kırık Kalpler Müzesi
Jarun Gölü
Botanik Bahçesi
Zagreb Şehir Müzesi
Yemeli ve İçmelisiniz…
Dolac Bazaar’dan meyve-sebze alıp yemelisiniz.
Karlovocka’da bira içmelisiniz.
Slasticarnica’ın dondurmasını tatmalısınız.
Adım başı karşılaşılan fırınlardan bir börek kapmalısınız.
Almalısınız…
Lavantalı bebek
Penkala (Dolma Kalem)
Kravat
Kek (biberli olan paprenjak, kalp şeklinde olan licitar)
Bu Kurban Bayram’ı Yunanistan’ın Lesvos Adası’ndaydım. Her Ayvalık’a gidişimde bizim kıyılardan bakar dururdum Lesvos’un kıyılarına. Yani bizlerce bilinen ismiyle Midilli’ye. Şimdi ben yurt dışına mı gittim? Bence hayır. Dili farklı, dini farklı. Ama insanlar söz konusuysa Yunanlı ve Türk apaynı. Zaten Lesvos’ta Yunanlıdan çok Türk olduğu için kendimi yurt dışında hissetmeme imkan da yoktu. Artık merak ettiğim karşı kıyılara ayak basma zamanı gelmişti.
Yunan alfabesi yardımı için Petra’nın orjinal yazılışı: Πέτρα
Ekim’de Midilli Adası
Lesvos’a Ekim ayında gittim. Bence Lesvos için en ideal ay Ekim ya da Mayıs. Ne çok sıcak ne de rüzgarlı. Bir gün yağmur ve rüzgara yakalandım ama bu durum gezmemi kısıtlamadı. Hatta daha iyi oldu çünkü yine güneşin kendini az göstermesiyle ben Yunanlı bir gök kuşağı ile tanıştım. Bunun dışında Lesvos’ta gideceğim ilk durak olan Petra, diğer yerlere göre biraz daha serin.
Petra’ya Nasıl Gidilir?
Ayvalık’tan Turyol‘un feribotlarıyla 1 saat 45 dakika gibi bir sürede Lesvos’a geçtim. Turyol dışında bir de Jale Tur var adaya geçişi sağlayan. Ben Turyol’u tercih ettim. Turyol-Lesvos feribot fiyatları gidiş dönüş 27 Euro. Buna yurt dışı çıkış harcı 15 TL ve İstanbul-Ayvalık otobüs fiyatı 45 TL’yi de eklediğimde Lesvos yolculuğumun yol parası toplam 134 TL tutuyor.
Lesvos feribotları bildiğiniz Eminönü-Üsküdar feribotları. Sabah 9.30 ve akşam 18.30 olarak iki sefer yapıyor. Feribotlar arabalı ve arabasız seçeneklerine sahip ama arabalı dedikleri 10 araba ya alır ya almaz. Hafta sonları Lesvos’tan 18.30 dönüşlerinin epeyce kalabalık olduğunu söylemek isterim. Dönecekseniz sabah feribotunu tercih edin.
Ayvalık’tan feribot girişleri rahat. Kurban Bayramı’nda gitmiş olmama rağmen beklemeden feribota bindim. Feribot yolculuğunun en iyi tarafı deniz havası almanın yanı sıra valize bol bol su koyabilme özgürlüğüm oldu. Giderken yanınıza bolca su alırsanız su parasından yırtarsınız.
Ben Lesvos’a giderken normal vize aldım, ama bir de kapı vizesi olayı var. Yalnız eğer ülkeye kapı vizesi alarak giriş yapacaksanız, ayrı bir yerde işlemleriniz yapılacak ve normal vize sahiplerine göre bekleme süreniz daha uzun olacaktır.
Midilli’ye hoş geldim, ilk durağım Petra.
Midilli’den Petra’ya Nasıl Gidilir?
Midilli’den Petra’ya nasıl gidileceğini çok araştırdım, sordum soruşturdum. Herkes araba kiralamam gerektiğini toplu taşımanın olmadığını söyledi. Ama artık ben varım dostlar, ben bu konuya açıklık getiriyorum.
Midilli’den Petra’ya gidebilmek için araba kiralamadım. Otobüse bindim. Nasıl mı? Öncelikle feribottan indikten sonra sahil boyunca yürüdüm. 7-8 dakika yürüdükten sonra bir otobüs durağı gördüm. Ama Petra otobüsleri buradan kalkmıyor. Aynen yürümeye devam ettim. 7-8 dakika daha yürüdüm ve dört yol ağzına geldim. Buradan karşıya geçtim, sağımda bir park vardı. İşte bu parkın karşısındaki otobüs durağından Petra, Molivos, Kalloni otobüsleri kalkıyor. (İsteyene yol tarifi için sonsuz yardım destek paketi parantezin içindedir.)
Petra otobüsleri iki saatte bir kalkıyor ve Midilli-Petra arası yaklaşık 1 saat sürüyor. Fiyatı ise tek gidiş = 6,40 Euro. Yollar sen de Karadeniz’den hallice ben diyeyim Kapıdağ Yarımadası gibi dolambaçlı. Bu yüzden aşırı hassas mideniz varsa yollara alışmalısınız.
Bu arada Petra için Kalloni’den aktarma yapacaksanız. Otobüsün durduğu yeri son durak sanıp afallamayın.
Petra’da kaldığım otel için son derece doğru bir seçim yaptığımı düşünüyorum. Çünkü Niki tatlı mı tatlı bir kadın. Zaten oteli bulurken internetten yaptığım araştırmalarda Niki’den ve hazırladığı kahvaltılardan övgüyle bahsediyorlardı. Haklılarmış.
Otelde 3 gece kaldım ve 3 gece içinde 3 oda değiştirdim. Nedenine gelirsek. İlk kaldığım oda, otelin giriş katında soldaki 3 numaralı odaydı. Fakat bu odada garip bir koku vardı ve Niki odamı değiştirme isteğimi geri çevirmedi. Yeni odam 3 numaralı odanın tam karşısındaki suit odaydı ve kokmuyordu ama ertesi gün buranın sahipleri gelecekti. Üçüncü oda ise hemen kahvaltı yapılan alana açılan oda olmuştu.
Otel deniz kenarında ve Petra’yı gezebileceğiniz çoğu yere yakın. Zaten Petra bir sahil kasabası ve gezilecek her yeri yürüyerek tamamlayabiliyorsunuz. Araba kiraladıysanız otelin önünde araba park edebileceğiniz yerler bolca mevcut. Otel odasındaki televizyonlarda Yunanca Türk dizilerine rastlayınca şaşırmayınız. Aynı gün içerisinde hem Öyle Bir Geçer Zamanki hem de Fatmagül’ün Suçu Ne’yi verdi Yunan televizyonları. Evet, ben de oturdum izledim. Normalde evde olsa izlemem ama insan özlüyor be. 5 gün de olsa!
Şu herkesin methettiği sabah kahvaltısına gelince, bence bu kahvaltıları bu kadar popüler yapan Niki’nin ve yanında çalışan yardımcısının bu işi gerçekten severek yapıyor oluşları. Zaten otelde kaldığınızda bana hak vereceksiniz. Kahvaltı için saat sınırlaması yok, öyle ki Niki ‘gençsiniz, uyandığınızda hazırlarım’ diyerek bizden puanları bol bol topladı. Tabii en önemlisi kahvaltıda çay ve ıspanaklı börek vardı.
Petra’yı gezmek için yürümeniz yeter. Fakat Petra bölgesindeki diğer yerleri görebilmek için bu kez gerçekten araba kiralamanız gerekiyor. Ben de bir şehirde en son yapmak isteyeceğim şeyi, araba kiralamayı mecburen yapmak zorunda kalıyorum. Araba kiralama mevzusunu yazımın devamında anlatacağım. Şimdi Petra’da neler yapılır bunları konuşalım.
Petra’da Gezilecek Yerler?
Petra şirin bir sahil kasabası. Belki de bu yüzden ben burayı çok sevdim. Balıkesir’in sevimli koylarını andıran ve bize çok yabancı olmayan bir yer. Denize girmek için geliyorsanız Petra’nın denizi oldukça güzel. Bodrum’un denizine benziyor. Soğuk ama akvaryum gibi. Sahili kumsal. Deniz tatili için geliyorsanız zaten iki favori yer söylenecek size: Molivos ve Petra. Molivos, Petra’ya göre biraz daha sıcak kalıyor çünkü Petra diğer yerlere nazaran biraz daha rüzgarlı bir bölge.
Petra’da görülebilecek yerler doğal güzellikler dışında sayılı. Ben ilk önce Petra’nın tepesinde bulunan kiliseye yürüyerek çıktım ve tüm Petra’ya bu tepeden baktım.
Tepede oturup manzarayı izledim, kiliseyi ücretsiz gezdim. Sonra yürüyerek aşağı indim ve Petra keşfine devam ettim. Petra arnavut kaldırımlı, taş evli eski bir köy. Bozulmamış, çok kalabalık olmayan, birkaç dükkan, restoran ve kafeye sahip kafa dinlemelik bir yer.
Yunanlılar, masaya oturur oturmaz sipariş vermeseniz de size su getiriyorlar. Bu sular muhtemelen çeşmeden tabii ama yine de oturur oturmaz masaya su geliyor olması çok hoş. İlk sefer acaba yanlış mı oldu masaları mı karıştırdılar olduysam da bu olay Yunanistan’nın yemek kültürü olarak kayıtlara geçti. Sudan para alıyorlar mı diye de düşünmeden de edemedim elbette. Almıyorlar herhalde adisyonda hiç görmedim. Bu arada bir diğer şaşırdığım konu ise mönülerin tamamen Türkçe bölümlerinin olması. Bildiğin bizim için mönü yapmışlar adamlar. Zaten her yerde Türkçe yazılara rastlayacaksınız. Bu da komşuluğun en güzel yanlarından biri işte.
Tavuklu gyros
To Kalderimi de tavuklu gyros yani bildiğimiz pita (bildiğimiz pita ama Meksikalıyız çünkü), kızartılmış peynir yedim ve Yunanistan’ın meşhur birası Mythos’tan içtim. Bu 3’lüye toplam 5 Euro ödedim.
Mythos
Lesvos’ta bolca peynir yiyeceksiniz. Peynirler genelde una bulanıp kızartılıyor ve üzerine limon sıkılarak yeniyor.
Genel olarak tüm Lesvos kahve tüketen insanlardan oluşuyor. En çok da Greek Coffee ve frappe içiyorlar. Petra’da denize karşı frappe keyfi yapmak için en ideal yer ise bence Lemon Cafe. Frappe fiyatı 2.80 Euro. Bunun dışında Women’s Cooperative of Petra da yeme-içme için güzel bir yer. Geriye çok da fazla alternatifiniz kalmıyor Petra’da.
Petra’ya Yakın Yerler
Petra’dan diğer yerlere gidebilmek için artık araba kiralama vakti geldi. Homerus adlı firmadan araba kiraladık. Günlük araba kiralama fiyatı 30 Euro. Çoğu muadiline göre bu fiyat oldukça iyi. Sabah isteğimiz üzerine Niki’nin otelinin önüne, yukarıdaki gök kuşağının önündeki sarı civcivi getirdiler, biz ise arabayı Midilli’de teslim ettik. Farklı yerden alıp, farklı yere bırakmak konusunda endişeniz olmasın yani. Yunanistan’da benzin fiyatları ise bizden hallice. Günlük 15 Euro’luk benzin sizi idare eder.Unutmadan, yolda lastiğimiz patladı ve lastiği değiştirmek için firmayı aradık. Kısa sürede geldiler ve 30 euroya lastiği değiştirdiler. Bu da benim içime ayrıca oturdu ama kader diyerek yoluma devam ettim.
Yakın Köyler: Sitipsi-Pelopi-Kapi-Arisvi-Kalloni-Skala Kallonis-Mantamados-Skala Sykamineas-
Petra, Lesvos’un gördüğüm birçok noktası içerisinde en güzel yerlerden biri oldu. Sessiz, sakin sahil kasabalarından hoşlanan, alırım elime çayımı kahvemi otururum deniz kenarında kafamı dinlerim diyenlere denizi soğuk ama berrak olan güzel Petra yaz ve bahar ayları için ideal bir kaçış noktası.
Ardımda mavinin türlü tonunu geride bırakarak Petra’ya güle güle, Midilli‘ye merhaba demek için yola çıkıyorum.