1 Yıl Böyle Geçti: 2015’in Rotaları

Bir sonraki yıldan kendim için büyük ama insanlık için çok da tın olan tek bir dileğim var; -yok mutlu ol yeter değil, onu bi beceremedim- bu yıl gördüğüm yerlerin daha fazlasını görmek.

Benim çatı dileğim bu. Gayet basit.  Gayet net.

Çalışma hayatının el verdiği sürece 2 ülke ve 18 şehirle geçen bir yılı geride bırakıyorum. 3. ülke için de THY’den gelecek olumsuz hava koşulları yüzünden Yunanistan seferlerinin iptali haberini bekliyorum. İptal olmazsa en az üç ülke yapacağım. (Sonradan gelen edit: 3 oldu)

İşte 1 yıl böyle buralarda, böyle geçmiş.

Haydi bakalım;

TÜRKİYE

Şanlıurfa: Görmeyi en çok istediğim yurt içi lokasyonlardan biri Şanlıurfa’ydı. Şanlıurfa’lı -çok pardon ama kendisi biraz aşirettendir- arkadaşımla 2 gün cebimden bir kuruş çıkmadan gezdim, yedim, içtim, Halfeti‘ye aşık, Göbeklitepe‘ye hayran oldum.

baıklıgöl

Balıkesir – Akçay, Marmara Adası, Erdek: Memleketten diye es geçmek olmaz. Kimseyi görmedim ben, senden daha güzel. Ve yüzmedim öyle soğuk sularda, Hasan Boğuldu‘dan başka…

Jpeg

Samsun: Pide, pide, pide.

Ordu: Bu sene hiç anlaşamadık kendisiyle. Düğün vardı gittim, Ordu-Giresun Havaalanı’nda hayatımın en berbat anlarını yaşadım.

Rize: Çay vardı, yemek vardı, muhabbet vardı…

ayder-yaylası
Ayder Yaylası

Çanakkale-Bozcaada: Her sene gitmezsem belki küser. Bu sene Akvaryum Koyu’nda dalış vardı,

Tekirdağ- Çorlu: Efsane şaraplarını keşfetmem, Tekirdağ’a 145. kez gidişimde oldu. Bir de, Çorlu’daki Kovboys’da meşhur tostları da yedim. Sefam olsun…

Antalya-Kaş: Pek bi sevdiğim gezgin arkadaşım Erdem‘in tavsiyesiyle gittiğim otelde güzel insanlar tanıdım, Kaputaş’ın denizine bayıldım, fakat Kaş’a bir daha bayramda gitmeme kararı aldım.

Nevşehir-Kapadokya: Tekrar ediyorum, burası bir elf diyarı çocuklar.

kapadokya-gezisi

Kırşehir: Hacı Bektaşi Veli için git.

Ankara: Kafası mı güzel bu şehrin?

Bursa-Gölyazı, Misi Köyü: Gölyazı sonbaharda güzel, Misi Köyü galiba hep sempatik.

YURT DIŞI

Rusya – Moskova, Puşkino: Köprüden önce son çıkış, sevdanın son vuruşu < Rusya’ya vize gelmesi. Bizi şansa mecbur bırakanlara ve bir daha öyle güzel, öyle derin Bolşoy’da opera izleyemeceğime naaaaaaaaaaletttt….

DCIM100GOPRO

Moskova bana güzel şehir nasıl oluru, Rusça anlaşabilmeyi, yer yatağı olmadan yerde yatabilmeyi ve yine ayaklara kara sular inmeyi öğretti.

Fransa- Lyon, Annecy, Aix En Provence: Yine nasiplendiğim bir ülkenin (bkz: Rusya) başına gelenler geldi. Fransa’da, Paris’in tam ortasında terör yaşandı. Biletim tam da o haftaya denk geldiği için, ilk rota olan Nice-St Trope- Cannes istikametini değiştirip yönümüzü Annecy’ye ve Aix En Provence’e çevirdik. Annecy’ye ayılıp bayıldım, İsviçre’ye gitme kararı aldım, Aix En Provence’in gençliğini çok sevdim.

Yunanistan-Atina: En güzel komşu sohbetlerinin yapıldığı yer oldu. Sonuç; siyaset olmayınca çok güzel değil miyiz?

2016’nın seyahatleri bol olsun, güzel olsun, bizim olsun.

İyi yıllar…

 

 

5 Maddede Balıkçılar ve Hüzünler Diyarı Sinop Gezisi

İstanbul’da Çengelköy neyse, Karadeniz’de de Sinop öyle. Yani çok içten, mahalle gibi; samimi. Bir tek Fiko’su eksik.

SİNOP 

1) Sinop’u gezerken Sinop’un ruhunu daha iyi hissetmek için Sinop’a dair şarkılar dinleyin, bazı şeyleri bilin: Yazıyı yazmaya başlarken girizgâhı başkaydı, yazarken Aldırma Gönül‘ü dinleyince değişti. Öyle bir şarkı yani. İnsanı ters düz eder. Sinop’u gezerken mola verin de kulaklıkla bu şarkıyı dinleyin. Birlikte dinleyelim hatta:

Sinop’a girdiğim an Diyojen’i gördüm. Hani şu fıçıda yaşayan ve elinde feneriyle tasından başka hiçbir şeyi olmayan Diyojen. Bir gün elleriyle su içen bir çocuk gördüğünde tasını da artık kullanmayan Diyojen. Medeniyeti reddeden, sofizmin temel taşlarından olan, ‘bir isteğin var mı?’ diye soran Büyük İskender‘e “gölge etme başka ihsan istemem” diyen Diyojen…

sinop

Sonra öğreniyorum ki adını bir Amazon kraliçesinden alıyormuş Sinop. Bazı rivayetlere göre adını Sinope adlı bir Amazon kraliçesinden, bazı rivayetlere göre de Irmak Tanrısı Asopos’un su perisi kızları Sinope’den almış. Sonra Diyojen’den, Sinope’den tutmuş taaa Sabahattin Ali‘ye kadar gelmiş bu memleketin kültürü, tarihi. Denizleri işitmiş Aldırma Gönül’ü, gecelerine söylemişler Leylim Ley’i… Bu yüzden belki de farklı bir yer Sinop. Birden fazla kez görülmeli memleketlerden.

sinop

2) Sinop’a hangi aylarda gidilmesi gerektiğini öğrenin: Ağustos ayında gittim Sinop’a. Sinop yaz da olsa yer yer sert rüzgarlara sahip bir yer. Bu yüzden kışları değil ama yazları da değil baharları gidilmeli.

3) Sinop’ta ‘benim buraları görmem lazım’larınızı listeleyin: 

       a) Tarihi Sinop Cezaevi: Nam-ı diğer “Anadolu’nun Alkatraz’ı.” Sinop denilince o, o anılınca Sinop akla gelir. Aldırma Gönül’ü tam bu noktada dinleyebilirsiniz.

sinop_cezaevi

Sinop Cezaevi, önünde poz verilip sürekli deklanşöre basılıp durulması gereken noktalardan değil. Şu an bir müze haline geldiyse de ve turizm açısından önemli bir yer olsa da koğuşlarda, hücrelerde ve sairelerinde poz vermeyin. Orayı yaşayın, orayı anlayın, tarihini okuyun, mümkün olmasa da o acıyı hissetmeye çalışın. Oraya boşuna Anadolu’nun Alkatraz’ı dememişler. Çünkü 3 tarafı denizle çevrilidir ve bir iç kale içinde yer alır. Burada mahkum olmak ağırdır çünkü üç tarafı denizle çevrili kaleden bir yapının ne kadar rutubetli olacağını varın siz düşünün. Bu yüzden buranın rutubetini yiyenin er ya da geç hastalanacağı açıktır. E kaçmak isterseniz de Karadeniz’in hırçın sularında akıbetiniz ne olur bilinmez. Kale zamanındayken de cezaevi olarak kullanılan Sinop Cezaevi’nin çetin bir cezaevi oluşunu Evliya Çelebi‘den de okuyabilirsiniz:

Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.

sinop_cezaevi

Cezaevi 3 kısımdan oluşuyor. Her avlu arasında yüksek duvarlar örülü. İçeride bir de sonradan yapılmış ek bina var. Burası da çocuk hapishanesi olarak kullanılmış. 3 kısımdan oluşan cezaevinin 3.kısmında ‘Karadağ‘ olarak adlandırılan hücreler yer alıyor. İçeri girin. Soğuğu, karanlığı hissedin. Hücrelerde yatan mahkumların iyi geçinmek zorunda olduğu fareleri düşünün. Eğer mahkumlar, farelerle iyi geçinmez, yemeğini onlarla paylaşmazsa aç farelerin ne yapacağını tahmin edin.

sinop_cezaevi

Sinop Cezaevi gerçekten etkileyici bir yer. Tarihi yapıları gezerken çok fazla heyecan duyan biri değilim. Çoğu zaman müze gezmeyi de istemem ama burası farklı bir yer. En çok merak ettiğim yer ise elbette Sabahattin Ali‘nin koğuşu idi.

sinop_cezaevi

Cezaevini gezerken burada çekilmiş film ve dizileri hatırlıyor insan. Zaten kapıda da yazıyor, hatırlamasan da okursun. Parmaklıklar Ardında‘nın çekildiği koğuş aynen korunmuş. Dekorlar olduğu gibi duruyor. Ama benim aklıma derhal ve anında Ferhan Usta’nın Pardon‘u geldi. Ve de şu replik: Muzo, sen beni nerden tanımıyorsun?

Burada çekilmiş dizi ve filmlerin dışında, yatan ünlülerin de isimleri yer alıyor kapılarda. Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Burhan Felek ve birçok isim Sinop Cezaevi’nde yatmış. Sinop Cezaevi’ne nasıl giderim, nasıl ederim dersen ulaşım şehir merkezinden gayet kolay. Sahil kısmından kale boyu yürüyorum, kale beni cezaevine çıkartıyor. Sinop Cezaevi girişi 5 TL. Ama benim İş Bankası Maxsimum kartım var, Müzekart yerine geçerli bu kartımı laaps diye gösterdim, girdim içeri. Cezaevinin hemen girişinden ise mahkumların elleriyle yaptığı bileklik, anahtarlık, süs eşyası gibi hediyeliklerin satıldığı dükkandan birer hatıra aldım. Burada satılan her ürünün parası mahkumlara gidiyor. O değil de, cezaevinde yapılan bileklik ve anahtarlıklar neden bu kadar güzel olur?

      b) Hamsilos Koyu: Buraya fyord diyen var. Yok efendim ne fyordu diyen de var. Fyord mu bilmem ama Türkiye’nin gerçekten müthiş yerlerinden biri Hamsilos. Adeta Akdeniz koyları gibi. Akliman tabelasından içeri girip koya varabilirsiniz. Havaalanı yolundan giderken karşılaşacağınız Hamsilos’ta eğer mevsimlerden yazsa düşünmeden suya dalınız. Ben olayı idrak edemeyip hayran hayran etrafa bakarken fotoğraf çekmemişim. Şöyle bir örnek vereyim konuyla ilgili Atlas Dergisi’nden.

sinop_hamsilos

4) Sinop’un kendine özgü yemeklerini araştırın, Sinop’a gitmişken bunları bence ‘yiyin’:

    a) Nokul: Sinop’a özgü bir tür börek Nokul. Kıymalı, fındıklı, sakızlı, tahinli gibi türleri olan nokulun Sinop’ta en çok tercih edilen versiyonu üzümlü. Tip olarak tahinli çöreğe benzeyen nokulu ben sevdim. Birçok yerde nokul bulabilirsiniz, hemen her lokanta bunu güzel yapıyor.

sinop_nokul

    b) Mantı: Mantı sevmeyen biri olarak Sinop’a gelip mantısını yememezlik etmedim. Bizim sülalede kulak adı verilen bir mantı yapılır. Normal mantı gibi hamur olmaz. Sulu değildir. Ufak ufaktır ve hafif kavrulmuştur. Sinop mantısına da kulak deniyor Sinop’ta. Ama benim bildiğim kulak mantıya göre daha iri parçalarla ve daha hamur haldeydi. Sade ya da cevizli olarak sipariş edebiliyorsunuz Sinop mantısını. Ben cevizli aldım. Mantı sevenler sever. Ama mantı bana göre bir yemek değil gardaşlar. Sahil yolunun sonlarına doğru karşınıza çıkan Teyze’nin Yeri, mantı için gidilesidir.

sinop-mantisi

5) Sinop’tan eli boş dönmeyin. Hediyelik eşyacıları dolaşın. Sinop’un deniz derya hediyeliklerinden bir şey alın:

    a) Tekne: Bir deniz aşığı ve tekne koleksiyoneri(vauuvvv) olarak Sinop gibi bir yerden başka ne alınır sen söyle? Tekne alınabilecek birçok yer var. Meydanda Ayhan Kotra makul fiyatlara tekne satıyor. Boyutuna, el işçiliğine göre değişen fiyatlarla tekne ya da denizle alakalı bir başka şey alabilirsiniz.

sinop-ayhan-kotra

Fiyat olarak daha yüksek olan ama teknelerine bayıldığım yer ise Ülgen oldu. Yan yana birkaç mağazaya girdim çıktım. Fiyat olarak da Ülgen gerçekten diğerlerine göre daha yüksekti. Gel gelelim tekneleri bir başkaydı. Kapıda da tekne yapan adamlar vardı böyle tatlı tatlı…

sinop-ülgen

Sinop güzel memleket. Daha çok vakit geçirmek, daha iyi öğrenmek, havasını daha çok solumak ve daha çok tekne almak için gene giderim. Giderim yani. Sinop’a tekrar gitmeliyim. Amin…

O Şarkıyı Bir Daha Çalsana Meyhaneci: Heybeliada

Yakışıklı Prens Adaları’nın en yeşilindeyim şimdi. Yunanca ismiyle Halki, Türkçe ismiyle Heybeliada. Az daha gayret etse 7 tepeli İstanbul’a kafa tutacak 4 tepeye sahip Heybeliada’yı turist gibi gezmeye karar veriyor, konaklamalı monaklamalı hafta sonu tatilini burada yapıyorum. Ayrıca komşu Burgazada’yı gezmeden dönmeyecekler için de Burgazada rehberini iliştiriyorum.

heybeliada

Heybeliada’ya Nasıl Gidilir?

Ben Avrupa Yakası’ndan adaya geçeceğim için Kabataş güzergahını kullandım. 1 saat 10 dakika gibi bir sürede Heybeliada‘ya geçtim. Heybeliada’ya gelesiye kadar Tavşan Adası, Kaşık Adası, Yassıada, Sivriada, Sedef Adası, Kınalıada ve Burgazada‘yı geçiyorsunuz. En sonuncu olarak da Büyükada geliyor.

Heybeliada’da Nerede Kalınır?

Heybeliada’da otel-motel seçenekleri çok geniş değil. Halki Palace Otel adanın en lüks oteli. Çarşı içinde bulunan Özdemir Pansiyon ve Heybeliada Pansiyon daha uygun fiyatlarla ve merkezi konumuyla idare edebileceğiniz yerlerden. Ben Özdemir Pansiyon’da kaldım. Sadece konaklama olarak kullandığım (kahvaltı hariç) otelde kişi başı fiyat 35 TL’ydi. (Sene 2014) Biraz eski bir otel, -odada banyo yok- ama merkezi, güvenli olması ve uygun fiyatı bana yeter.

Heybeliada Gezilecek Yerler

Ada denilince akla fayton ve bisiklet gelir. Ama ne yapıyorduk, faytonlara binmiyorduk. Ekibin yaş ortalamasına göre gezeceğiniz şekli önceden planlayın. Heybeliada büyük bir ada fakat gezilecek yer açısından bir günün akşamına gelmeden bitirebileceğiniz de bir ada. Benim adaya gidişim her yeri tavaf etmek değildi bu yüzden ama tavaf edecekler için yol durakları şöyle

  • Değirmen Burnu
  • Sanatoryum
  • İsmet İnönü Köşkü
  • Hüseyin Rahmi Gürpınar Evi
  • Aya Spridon Kilisesi (Terk-i Dünya)
  • Aya Triada Kilisesi
  • Çam Limanı
  • Aya Yorgi Manastırı
  • Ruhban Okulu

Kızım ben yaşlı başlı insanım, yürüyemem, bisiklete binemem diyenler için Heybeliada’da büyük ve küçük tur şeklinde fayton turları var. Faytoncu amcalarla anlaşırsanız fiyatta bir güzellik yaparlar. Bisikletçi arkadaşlara ise önerim; ben 2.5 saatliğine bisiklet kiraladım, saati 5 tl idi. Bisikletiği kiraladığım yer Aya Nikola Kilisesi’nin karşısındaki bisikletçi.  Kiralarken kimlik vs güvence istiyorlar. Benden almadılar. Aldığım bisikletin de yolda lastiği patladı. Ses etmeden değiştirdiler. İyi insanlar yani.

Aya Nikola Kilisesi

ayanikola-heybeliadaRum Ortodoks Kilisesi olan Aya Nikola Kilisesi kapısı üzerinde “burası ibadet yeridir, müze değildir” yazısı bulunuyor. Ben de buna saygı duyduğum için içeri girip gezme direnişine girmedim. Kiliseye sadece dışarıdan baktım.

ayanikola-heybeliada

Değirmen Burnu

Buraya ya bisikletle ya da faytonla çıkın. Biraz yokuş. Ama Büyükada gibi yokuşları yok Heybeliada’nın. O yüzden bisikletle Değirmen Burnu’na çıkmak sizi çok yormayacak. Ama bisikletle Ruhban Okulu’nu çıkmak isterseniz biraz zorlanabilirsiniz. Burası, Allah’ın ağaçlarının ve yolunun paraya döndüğü bir yer. İçeride piknik alanları var, ister buralarda oturup piknik yapabiliyorsunuz isterseniz de sadece canınız oradan yürümek istiyor. Fark etmez. Her türlü ayak parası 4 TL veriyorsunuz.değirmenburnu-heybeliada

Bet Yaakov Sinagogu

Heybeliada’nın ara sokaklarında kalan sinagogu yoldan geçerken tesadüf eseri gördüm. İçeriye girme imkanım olmadı.heybeliada

El Sanatları Sokağı

İncikçi ve boncukçu arkadaşlar için çok güzel bir açıkhava pazar yeri El Sanatları Sokağı. Ada hatırası alınmadan dönülmesin.

heybeliada

Heybeliada’da Ne Yedim?

Heybeliada’da yeme-içme üzerine çok fazla seçeneğiniz yok. Zaten var olan lokantalar sahil yolunda bulunuyor.

Nazlıgül Börek

Kahvaltı için ya piknik tarzı Değirmen Burnu’na çıkabilirsiniz ya da sahilde bir şeyler yiyebilirsiniz. Adada Meltem ve Mehtap Pastaneleri ile Sarıyer Börekçisi var. Ben sahildeki Nazlıgül Börek’e gittim. Ortaya su böreği, ıspanaklı börek, poğaça, zeytin-peynir ve çay söyledik. Porsiyonlara göre fiyat bana biraz fazla geldi. Fakat çay güzeldi…heybeliada-nazlıgül

Tadım Dondurmacısı

Heybeliada İskelesi, Deniz Lisesi’nin hemen yanındaki dondurmacının özellikle sakızlı ve çikolatalı dondurmasını tavsiye ediyorum. Bence çokzeldi dondurma. Ben sevdim. Oyum dondurmaya.heybeliada-tadım-dondurma

Mavi Restoran

Rakı-balık-meze olayında birkaç seçeneğiniz var. Bunlardan herhangi birine girmemiz gerekiyordu. Mezelerinin daha farklı ve lezzetli olduğunu duyduğum Mavi Restoran’a gittim. Balık lokantası sınıfında ortalama bir lokantaydı bana göre. Daha iyi mezeler yemişliğim ve daha iyi balık yapan yerlere gitmişliğim olduğu için böyle bir kanıya vardım. Ortaya uskumru marin, patates salatası, kabak ve patlıcan kızartma aldık. Uskumru marin ve patates salatası gayet başarılıydı.heybeliada-mavi-restoran

Balık olarak mevsimine göre seçtiğimiz gümüş ve iskorpit sote söyledik. Gümüşler bana göre fazla yağlıydı. Balığın lezzeti ölmüş gitmiş. İskorpit ise güveçte sote olarak geldi. Gümüşe göre daha başarılıydı. Yanına söylediğimiz karides güveç de ortalama bir lezzette olmuştu.

heybeliada-mavi-restoran

Luz Cafe

Son anda fark ettiğim bu kafe adanın çay cenneti. Babanne evi dekoruyla, değişik değişik çaylarıyla, lezzetli yemekleriyle ve samimi sahibi Buket ile, adanın en güzel yeri olarak gönlümüzdeki yerini aldı. Luz Cafe, Değirmen Burnu’na doğru giden yolda, sağ tarafta kalıyor. Bir çay molası vermek isteyenler ve adada orjinal ve otantik bir mekan arayanlar için Luz Cafe’yi öneririm.heybeliada-luz-cafe

Luz Cafe’de birbirinden değişik çaylar var. Türk kahvesi de oldukça lezzetli. Tıngır mıngır fayton sesleri, 90’lar, 70’ler müzikleri ile Heybeliada’ya tekrar gitme sebebim oldu burası.

heybeliada-luz-cafe

Heybeliada’da son vapur kalktıktan sonra derin bir boşluk oluyor. Sanki adadan bütün insanları siliyorlar. Sabah olunca da insanları çizmeye başlıyorlar. Son vapurla birlikte giden yakınları sabah olunca karşılamak ne güzel olur o iskelede. Ama ya hiç gelmeyecek birini bekliyorsanız… Fakat onu da düşünmüşler. Gelmeyeceğini bildiğiniz birini bekliyorsanız şayet, adanın en güzel bankı sizi bekler.

heybeliada

sanma ki derdim güneşten ötürü;
ne çıkar bahar geldiyse?
bademler çiçek açtıysa?
ucunda ölüm yok ya.
hoş, olsa da korkacak mıyım zaten
güneşle gelecek ölümden
ben ki her nisan bir yaş daha genç,
her bahar biraz daha aşığım;
korkar mıyım?
ah, dostum, derdim başka

  Orhan VELİ

Hafta Sonu Adana Gezisi

Hoş, rakının yanında şalgam içen nesilden değilim ben. Lakin Adana’da rakının yanında şalgam içmeyip de n’apıcam. Bi beyaz, bi kırmızı, Adana’nın yolları bakalım taşlı mı?

IMG_9703

Adana malumunuz insanı insanlığından çıkartan bir sıcaklığa sahip olduğu için gidilebilecek iyi aylardan biri de kesinlikle Mart ayı. Oradaki martlar eylülmüş çünkü.

Adana Yolculuğu

THY ile Adana-İstanbul arası 2 saat. Hava alanından merkeze gitmek öyle çok sürmüyor. Gece indiğimde herhangi bir toplu taşıma aracı bulamamıştım. Taksiyle gitmek zorunda kaldım. Ama öyle çok uzak olmadığı için sıkıntı olmadı. Adana’da 2 gün kaldım ve kuzenim Çukurova’da okuduğu için konaklama beleş. En sevdiğimizden…

Adana’da Nereleri Gezdim?

Adana Merkez Park: Açıkçası Adana denilince aklıma böyle bir park gelmezdi. Çünkü gerçekten Adana halkının spor, piknik -ama daha çok piknik – tarzı açık hava etkinliklerini yapabileceği, nefes alabileceği çok güzel bir yer varmış: Adana Merkez Park. İçinde oturup çay kahve içip Seyhan Nehri havası alabileceğiniz cafeler, uzun yürüyüşler yapabileceğiniz parkurlar, Sabancı Merkez Camii, üstünden geçerken yaylandığı için kafanızı bin beş yüz eden; Seyhan ve Yüreğir’i birbirine bağlayan Sinanpaşa Asma Köprüsü ve yolun sonuna doğru gittiğinizde göreceğiniz Adana’nın tarihi Taş Köprüsü mevcut.

IMG_9677

IMG_9732

Adana Sinema Müzesi: Eski Adana tarafına doğru gittiğinizde -eski kavramı Anadolu’nun birçok bölgesindeki gibi zanaatlerin (bakırcılık, yazmacılık) hala devam ettiği ya da devam etmeye çalıştığı, yani şimdiki deyişle ‘otantik’ yerler için kullanılmakta-  Merkez Park’ın sonuna doğru karşınıza çıkacak. Müzeye giriş ücretsiz.

225181_10151360264374139_1615677538_n

İçeriye girdiğimde anladım ki Türk sanatı Adana’da doğmuş. Zira Yılmaz Güney, Abidin Dino, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Muzaffer İzgü, Ali Özgentürk , Yılmaz Duru, İrfan Atasoy , Yılmaz Köksal, Şener Şen ve daha birçok isim Adanalı.

182439_10151360237919139_968884148_n

İçeride beni en çok etkileyen ilk şeylerden biri Abidin Dino ve Orhan Kemal’in hasbihal ettikleri canlandırma oldu. İnsanın çok sevdiği ama hiç göremediğine suni de olsa yakın olma durumunu yaşıyorum. İşte belki de Abidin’in bahsettiği mutluluğun resmi bu anda devreye giriyor.

574833_10151360237569139_462650046_n
Abidin Dino ve Orhan Kemal

Müzede diğer etkilendiğim kısım ise Yılmaz Güney için hazırlanan oda, eşyalar ve tabii Yılmaz Güney heykeli oldu. Burada Yılmaz Güney’in el yazısıyla yazılmış metinlere, kostümlerine, kitaplarına rastlayacaksınız.

559673_10151360237559139_244204606_n (1)

72372_10151360238269139_768050047_n

Sinemayla ilgilenenlerin değil herkesin uğraması gereken bir yer Adana Sinema Müzesi. Gidin, Türk Sineması’nın o güzel insanlarına ve neler yaptıklarına bakın. Abidin’e, Orhan’a, Yılmaz’a da benden selam söyleyin.

Adana Atatürk Bilim ve Kültür Müzesi: Bir zamanlar Atatürk’ün Adana’daki evi, şimdilerde müze olan binayı ücretsiz gezebiliyorsunuz. Bir zamanlar Mustafa Kemal Atatürk’ün orada bulunduğunu bilmek yetiyor zaten.

IMG01837-20130301-1602

IMG01839-20130301-1603

Adana’da Ne Yedim?

Kazancılar: Adana’nın meşhur Kazancılar’ı, İstiklal Caddesi’nde bulunan Nevizade Sokağı gibi bir sokakta bulunuyor. Zaten buranın adı da Kazancılar Çarşısı. Sokak boyunca masalar var. Ortalarda da sobalar mevcut. Fasıl ekibi sokağın ortasında oturuyor ve yemek boyunca şarkılar söyleyip göbecikler atabiliyorsunuz. Kazancılar’da elbette kebap yedim. Rakıyla şalgam içtim. Pastırmalı humusu çok sevdim.

IMG01848-20130301-2054

Seyhan’da Kahvaltı: Şimdi nerede yaptım bu kahvaltıyı hatırlayamıyorum eğer hatırlarsam muhakkak bu yazıya tekrar dönerim. Seyhan Nehri’ne bakarak serpme kahvaltı olayı Adana’da yapılacak en güzel hareketlerden biri. Kahvaltı fiyatlarının da makul olduğunu belirtirim.

IMG_9772

Kahvaltı yaptığım yerin manzarası şöyle. Bilen biri çıkarsa bana da söylesin. Burası neresiydi? Ayrıca buraya giden herhangi bir toplu taşımaya rastlamadım. Şehir merkezine uzak. Araba gerekli.

Yıldızoğlu Künefe: Adana’da birçok künefeci gördüm, aralarında bildiğim meşhur isimler de vardı ama ben Yıldızoğlu Künefe’de künefe yedim. Ben künefeyi hafif yanmış, ve şerbeti bol kıvamda severim. Adana Baraj Yolu’ndaki Yıldızoğlu Künefe’de bu kıvamı aynen yakalayabilmişler. Ayrıca yediğim künefeyi çok sevdim ve İstanbul’a getirmek için de paket yaptırdım. Şahsi fikrim; eve künefe atın. Bu arada künefemin üzerindeki kaymağın kalp şeklinde olması da takdire şayan.

IMG01846-20130301-1719

Hazalım: Seyhan Nehri’ne baka baka Adana’nın diğer meşhur yemeklerinden biri olan sıkmada sıra. Sıkma, ince bir şekilde dürüm yapılan; ıspanaklı, patatesli ve peynirli yiyebileceğiniz gözlemeye benzeyen bir yiyecek. Ortaya bir demlik çay aldık, yanına da peynirli sıkma. Oldu bize Adana usulü beş çayı.

Not: Adana’nın meşhur şırdanı ve bici bicisi bana tamamen uzak iki şey olduğu için bu konuda tecrübesizim.

Kahve Diyarı: Adana’nın diğer diğer diğer meşhur şeyi menengiç kahvesini içmek için Turgut Özal Bulvarı’ndaki Kahve Diyarı’na gittim. Adana’nın birçok yerinde olan Kahve Diyarı’nda menengiç kahvesini tadabilirsiniz.

Adana Geceleri 

Latino Bar: Adana’da gittiğim tek bar, bu yüzden burası en iyisi mi değil mi bilmiyorum ama kaliteli bir mekan olduğunu söyleyebilirim. Girişte latin dansları yapılıyor. Ben kalkıp dans etmeyeceğim ve dans edenleri izleyemeyeceğim için salsa yapanların arasından aşağı kata indim. Burada da ayrı bir dünya var. Yukarıda millet cha cha yaparken aşağıda rock party vardı. Sahne alan grubun performansı da gayet güzeldi. Farklı tarzları seven ve kaliteli mekan arayanlar gidebilir. Giriş ücretli.

Adana’dan ne alınır diyenlere ben künefe, salça, pul biber ve menengiç kahvesi aldım. Künefeyi paket yaptırıp uçağa bindim. Gayet mantıklı bir hareket çünkü.

Adana güzel yermiş. Sözüm yazlardan dışarı.

Yine giderim belki. Umarım.