Tracks Çöldeki İzler filmini izledikten sonra bu yazıyı yazmak istedim. Biri bebek olmak üzere dört deve ile Batı Avustralya’daki Alice Springs’ten Hint Okyanusu’na uzanan ve ucu bucağı olmayan devasa çöllerle kaplı yaklaşık 2750 kilometrelik yolu tek başınıza üstelik de kadın başınıza geçebilir miydiniz? Geçen var, tanıştırayım: Robyn Davidson nam-ı diğer ‘desert woman‘
Tracks, Türkçe adıyla Çöldeki İzler dört deve ve bir köpekle Avustralya çöllerini aşan Robyn Davidson’un yaşanmış hikayesini konu alıyor. Robyn, bu zor yolculuk sırasında yanına sadece Diggity ismindeki köpeğini alır ve yaklaşık 9 ay sürecek yaya yolculuğuna başlar. Develere sahip olması o kadar kolay değildir. Bunun için aylarca deve çiftliklerinde, barlarda çalışır. Gün gelip de develere sahip olduğunda Robyn’in zorlu fakat inanılmaz güzel yolculuğu da başlar. Paraya ihtiyacı olduğu anda ise Robyn’in imdadına National Geographic yetişir. Dergiye yazdığı sponsorluk mektubu, Robyn’e belli duraklarda eşlik edecek Adam Driver adında bir fotoğrafçı gönderilmesi şartıyla kabul edilir. Yolculuğa çıkarken yanında hiç kimseyi istemeyen Robyn’in hikayesi de böylece vakti geldiğinde milyonlara ulaşacaktır.
Çoğu zaman yolculuk filmleri iç hesaplaşma ve geçmişe fazla bağlı kalma merakı sebebiyle yol filmi olmaktan çıkıyor. Tracks’ın geçmişe bağlı kalmayan tavrı, filmi bu kadar hoş ve naif yapmış bana göre. Elbette mükemmel ötesi görüntülere sahip olması da Tracks’ı efsaneleştiriyor benim gözümde. Bu konuda da filmi bir sine-masal yapan Mandy Walker’ın ellerine sağlık. Ve de Robyn karakteri gerçekten de o olabilir dediğim Mia Wasikowska’ya teşekkür.
Kavurucu sıcak, kum fırtınaları, deve eğitimi, yılanlar, yabani develer, kutsal topraklar, Aborjinler, meraklı gazeteciler ve turistler ile zorlaşan yolculuk Robyn’in içindeki yolculuk sevdasından daha çetin geçemezdi haliyle. Film boyunca bir an bile ‘neden’ demiyorsanız bu sevdanın sizde de olması muhtemeldir.