Balıkesir’le Çanakkale arasındaki sınır olan Kaz Dağları’nın, Balıkesir sınırları içerisinde kalan kısmına doğru yola çıkıyoruz. Bandırma’dan doğruca Edremit ve Akçay üzerinden geçip Zeytinli ve Kızılkeçili arasından Sutüven’e gideceğiz. Nam-ı diğer Hasan Boğuldu‘ya… İlk durağımız, yol üstündeki Susurluk Yörsan Tesisleri oluyor. Yörsan Tesisleri’nin bizim için ayrı bir önemi var. Burada tost yersek her şeyin düzeleceğine dair bir inancımız var çünkü. Susurluk tostu Bepanthen gibidir. Her şeye iyi gelir.
Hasan Boğuldu’ya vardığınızda aç kalmanız muhtemel olacağı için yanınızda muhakkak kumanya bulunsun. Susurluk’tan yola devam ediyor ve Akçay’a geliyoruz. Burada karşılaşılan tabelada iki yön vardır: Birisi Kaz Dağları Milli Parkı, diğeri de Hasan Boğuldu. Hasan Boğuldu’ya devam edeceklere de tekrar iki yol seçeneği sunulur: Ya Kızılkeçili ya da Zeytinli. Biz zoru tercih ediyor, Kızılkeçili’den sapıyoruz. (Aman tamam, yanlış giriyoruz) Çünkü Kızılkeçili’nin yolu patika bir yol. Haliyle de epey bozuk. Bu yoldan gidildiğinde Hasan Boğuldu’nun sol tarafına denk düşülür ve arabayı bıraktıktan sonra biraz yürümek gerekir. Asfalt yol isteyenler Kızılkeçili’den girmesin. Zeytinli tabelasından dönsünler efem. Bu yol ile Beyoba Köyü’ne doğru gidiyor olacaksınız. Burası asfalt olmakla birlikte gölün hemen sağ tarafında kalır ve park yeri hemen tesisin önüdür. Bu yolun da dezavantajı, yaz aylarında trafik olması ve yine arabayı uzağa park etmek durumunda bırakmasıdır. Arabayı park edip, 4 tl‘mizi de verdikten sonra Kaz Dağları Milli Parkı sınırları içerisine girmiş bulunuyoruz.
Asma Köprü ve Sutüven Şelalesi
Giriş ücretinin verildiği yerden 2 dakikalık bir yürüme mesafesi sonrası, asma bir köprü ile tanış olunur. Aşağıya bakıldığında şelalenin döküldüğü yeri görünce burası sadece bu kadar mı demeyin. Asıl büvet bu değil elbette. Aşağıda gördüğünüz suyun derecesi ağustos ayında takribi 8-9 derecelerde.
Hasan Boğuldu Büveti (Gökbüveti)
Tabii ki betimlemek için hani Hülya Avşar’ın oynadığı filmi de vardı demek zorunda hissediyorum kendimi. Ama daha trajik bir hikayesi var Hasan Boğuldu’nun. Kısaca bahsedeyim;
“Zeytinli köyünün yakışıklı delikanlısı bahçivan Hasan, yetiştirdiği sebze ve meyveleri -hala da çarşamba günleri kurulan- Edremit pazarında satar imiş. O gün pazarın kalabalığı içerisinde bir kız görmüş. Kızı izlerken bir anda gözden kaçırmışsa da ardından bir ses duymuş. Seslenen kızın kendisiymiş. Tabii Hasan’ın eli ayağı birbirine dolaşmış, şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmış. Kız, Hasan’ın yetiştirdiği mahsullerden isteyedururken, Hasan kıza kim olduğunu sormuş ve adının Emine olduğunu, Zeytinli’nin üstündeki obalarda oturduklarını öğrenmiş. Emine de Hasan’a hafiften abayı yakmaya başlamış ve her çarşamba peynirin ,sütün ,yoğurdun, balın en iyisini Hasan’a getirmiş. Birbirlerini seven Emine ile Hasan evlenmeye karar vermişlerdi. Fakat obalı Emine’nin ailesi Hasan’ı Emine’ye layık görmemiş. Emine ısrar edince de ailesi, Hasan’ın kırk okka ( altmış kilo ) tuzu sırtında obaya çıkarabilirse yiğitliğini göstereceğini ve herkesin onu damat olarak kabul edeceğini söylemiş.Hal böyle olunca Hasan, sevdiğine kavuşmak için tuz çuvalını sırtına alır ve Emine ile yola düşer. Fakat kiloca zayıf ve daha önce yük taşımamış Hasan yorulmaya başlar. Şimdiki Sutüven şelalesine vardıklarında tuz sırtını yakmaya başlar. Üstelik daha önlerinde bir bu kadar yol vardır. Büvete geldiklerinde Hasan’ın gücü tükenir ve yere düşer. Emine, Hasanı yüreklendirmeye çalışarak gelecek iyi günleri anlatsa da Hasan’da takat kalmamıştır. Emine’ye buralardan kaçmayı, başka yerlerde yaşamayı teklif eder. Fakat Emine obasına söz vermiştir. Kendisinin bile rahatlıkla taşıdığı çuvalı taşıyamayan kişiyi obaya nasıl götürebilir?
Ve Emine çuvalı omzuna alarak obanın yolunu tutar. Hasan “ senin obana varamıyorum, kendi köyüme de varamam, beni bırakma” diye yalvarsa da Emine yoluna devam eder. Lakin obaya vardığında pişman olur. Geri dönmek istediğinde fırtına kopmuş, yağmur yağmaya başlamıştır.
Sabahı zor eden Emine, doğruca büvete koşar. Fakat ne büvette ne de Zeytinli’de Hasan’ı bulamaz. Büvete geri dönen Emine Hasan’ı arar durur. Günler sonra dere kenarında Hasan’ın gömleğini bulan Emine, Hasan’a kavuşmak için kendini büvetin başındaki çınara asar. O günden sonra da o büvetin adı Hasan Boğuldu, büvete bakan çınara da Emine Çınarı adı verilir. İşte hikaye böyledir. Benden bu kadar, daha iyisini siz bir de Tuncel Kurtiz‘den dinleyin.
https://www.youtube.com/watch?v=l1BB1ha2X4Q
Hasan Boğuldu büvetinin trajik hikayesi ise günümüzde göl etrafında mangal yapmak ile şekillenmiş. Birçoğumuzun hikayesinin Hülya Avşar’ın filmi olarak bildiği, ya da ‘bir kız için değer mi ulan’ şeklinde anlamlandıracağı bu hikayeyi en iyi Hasan Boğuldu’daki tesislerin başında bulunan tabelada da yazdığı gibi Sabahattin Ali anlamıştır muhtemelen.
Sabahattin Ali, Kaz Dağları’nı gördükten sonra ‘benim meskenim dağlardır, dağlar’ demiştİr…
Kaz Dağları bende çok ayrı bir yere sahip. Gönülden bağlı olduğum tek yer denilebilir. Buralarda büyümem buna etken olsa da, turist olsaydım da yine ayrı bir öneme sahip olurdu. Çünkü buraların deniziyle, ağacıyla, oksijeniyle; İda, Sarıkız gibi onlarca hikayesiyle bu memlekete bir armağan olduğunu düşünürüm. Göknar, meşe, kestane, gürgen, karaçam, zeytin, kayın dahil olmak üzere sadece Kaz Dağları’nda yetişen endemik bitkiler… Allah’ın yarattığı neredeyse çoğu bitki örtüsü, farklı türde ağaçlar burada yetişir. Ve bizler, her yıl, büyüklüğü değişen yangınlarla burayı mahvederiz. Çünkü sulak bir yerde mangal yapmazsak ölebiliriz. Üstüne bir de sadece tek cephesini milli park ilan ederiz. Geri kalan kısmında siyanürle maden aramaya devam ederiz.
Bir traji-komik vaka ise Hasan Boğuldu büvetinin içme suyu olması. Yani aslında bu büvete girilmesi yasak. Ama ben de dahil olmak üzere tüm insanoğlu (kendine güvenen diyelim) bu sulara giriyor. Tek şans, büvetin suyunun yaz aylarında bile 4 derecelerde dolaşması. Herkesin harcı değil bu sular, biraz da buradan kurtarıyor ahvalini.
Hasan Boğuldu Çevresi
Büvet kenarında dolaştıktan ve suya girdikten sonra köy pazarının olduğu yere doğru devam edin:
- Gölün çevresinde açık pazar vardır. Burada uygun fiyata ev yapımı birçok yöresel gıda alınabilir. Aynı zamanda köylülere destek olunmuş olur. Satıcıların çoğu da kadındır.
- Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi burası da mangal alanıdır. Yemeyi seven ama yediğini toplamayan millet olarak çoğu yerde pet şişe ve saireleri görülür.
- Hasan Boğuldu’nun olduğu yerde tek bir tesis var. Biz tesis yerine daha çok zeytin-peynir-ekmek alıp göl kenarında yiyicileriz.
- Kamp yapmak isteyenler için kamp alanları mevcut. Bilhassa Zeytinli Rock Fest zamanı gitmişseniz vay halinize:)
- Göl kenarındaki tesislerde tuvalet bulunuyor.
- Hasan Boğuldu büvetine atlanılan kayadan yola devam ediliyor. Ama yol fazla taşlı ve engebeli olduğu için dikkatli olunuz.
- Kaz Dağları Milli Parkı’nı tamamen gezmek için alan kılavuzu almanız gerekiyor. Yola kendi arabanızla devam edeceksiniz ve bu yüzden arabada rehber için de yer olmalı. Bu gezi tüm milli parkı kapsayan bir zirve yürüyüşü. Gezi ihtiyaçlarını da ona göre belirlemenizde fayda var. Ayrıca yürüyüş sırasında sincap, domuz, tilki, ayı çıkabilir. Bir uyarım da hava için olacak. Zirveye çıktıkça hava derecesi bir anda düşer ama sonuçta zirveye çıktığınızda manzara şahane olur ve sizi Sarıkız’ın temsili mezarı karşılar.
- Milli parkın detayları ve ücretleri bu linkte.
Alternatif güzergahlar:
- Maceracı bir rota çizmek isteyenler Zeytinlik sapağından Mehmetalan Köyü’ne gider ve 10 km sonra karşılaştığı köprüde durarak kendine outdoor bir seyahat oluşturabilirler. Bu güzergah Ayıderesi güzergahıdır. Yol boyunca devam ederseniz Homeros’un Kaz Dağları için söylediği ‘bin pınarlı İda’nın dereleri’ ile karşılaşabilirsiniz.
- Orman İşletmesi Müdürlüğü’nden izin alarak gezilebilen Şahinderesi Kanyonu için Altınoluk’a girdikten sonra tabela ile sola ayrılan yol kullanılır. Burası, oksijen oranı bakımdan Alpler’den sonra en yüksek oranlı ikinci yer. Kanyonun uzunluğu 27 km, yüksekliği ise 600 metre. Türkiye’nin en tehlikeli noktalarından da biridir ayrıca.
- Mıhlı’ya gitmek isteyenler Küçükkuyu’dan Altınoluk’a giderken Mıhlıçay Köprüsü’nü geçip sola, Başdeğirmen yol ayrımına gelir. Buradan yaklaşık 6 km sonra ise bir yürüyüş alanına ulaşır.
Gezimin ana durağı olan Hasan Boğuldu’ya yaz ayları dışında ilkbaharda gidildiğinde, eriyen kar suları ile şelalenin daha gür aktığı ve büvetin daha yükseldiği görülür. İlkbaharın bu nimetleri, yazın gidilip büvete girmekten ve kenarında mangal yapmaktan bin kat daha evladır.
Ve demem o ki, bir tane Kaz Dağı var. Değerini bil. Kaz dağının altını zeytindir, ağaçtır, oksijendir, serin sularıdır. Farkına var, onun da kaybedince değerinin anlaşılacağı bir güzelliği var.