Balat Eminönü Arası İstanbul’un Yürüyüş Rotası

Eğer İstanbul’da yaşıyorsan muhtemelen İstanbul’u yaşamıyorsun demektir. Eğer şanslı azınlıkta isen, yani görebilme ve fark edebilme yeteneğini normal seviyenin üstüne çıkartabilmişsen, İstanbul’da yaşamaya başlamışsın demektir. Tebrik ederim. Şimdi hemen her gün kimi zaman vapurla, bazen otobüsle, bazen metrobüs ya da tramvayla etrafından bir şekilde geçtiğimiz yerlerin kendisine gitme zamanı. Kısacası İstanbul’u tanımak, anlamak ve sevmek zamanı.

Bu yazı İstanbul’un yürüyüş rotalarından sadece minik bir kısmı kapsıyor. Bu minik kısım süresince de devasa bir tarihe tanıklık ediyoruz.


Rota: Balat, Ayvansaray, Fener, Cibali, Eminönü

Ulaşım: Marmaray > T1 tramvayı > T5 tramvayı

Önemli not: Güzergah boyunca bazı kiliseler için özel izin gerekiyor. Bu kiliseleri ziyaret etmek için rehberli turlara katılım gösterebilirsin.


1. Gül Camii

Ayakapı’da yer alan Gül Camii bir Bizans yapısı. İstanbul’un camileri arasında bir inci gibi duruyor. Yapılış tarihi tam olarak bilinmeyen caminin adıyla da ilgili birçok rivayet var. Bu rivayetler arasında doğruluğa en yakını Theodosia ile ilgili olanı. Caminin adının gül olması, İsa ikonasının indirilişini önlemek isterken ölen Theodosia’yı betimliyor. İstanbul’un fethi sırasında Theodosia yortusu sebebiyle camiyi güller içinde bulan askerler camiye gül adını verince, günümüze de bu isimle geliyor.

Önemli not: Gül Camii yakın zamanda restorasyona gireceğinden bir süre kapalı olacak.

Konum Linki

2. Cibali Karakolu

İstanbul’un en kendine has sokaklarına sahip Ayakapı, her an şaşırtabiliyor. Buna alış. Önce Ayakapı kapısının yanında bir türbe görürsün. Bu türbe, Fatih Sultan Mehmed’in Sekbanbaşısı Abdurrahman Ağa’nın türbesidir. Sonra türbenin yanındaki bina karşılar seni. Bu bina ise Sultan 2.Mahmut döneminde yeniçeri karakolu olarak yaptırılan ve cumhuriyet sonrasına kadar karakol olarak kullanılan tarihi Cibali Karakolu’dur. Tarihindeki yeniçeriler ve silah deposu geçmişinin yanı sıra Türk Tiyatrosu’nun en kral oyunlarından biri olması da bu noktayı özel kılıyor.

Cibali Karakolu 2023 yılında müze oldu. İçinde tiyatro oyununa dair dökümanlar, oyundan bir sahne ve o sahnede harika bir Nejat Uygur heykeli var.

Giriş fiyatı: Ücretsiz

Saat bilgisi: 09.00-17.00

Konum Linki

3. Haliç Sanat

Osmanlı dönemine ait binaların restore edilmesiyle İstanbul Fener Evleri’ni kazandı, Haliç bölgesi de karizma. Zamanında ticaretle uğraşmış ailelerin evleri olan binalar İBB Miras’ın katkısıyla bugün varlığını yaşatmaya devam ediyor. Çağdaş sanat ile hayata dönen Fener Evleri, Haliç sanat konseptiyle farklı sanatçılara ev sahipliği yapıyor. Benim gittiğim zaman Tufan Baltalar’ın “Evsel Şeyler” sergisi vardı; ki bu denk geliş bana harika bir sanatçıyı da keşfettirmiş oldu.

Giriş fiyatı: Ücretsiz

Saat bilgisi: 09.00-17.00

Konum Linki

4. Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi

Ayvansaray’dan Balat’a doğru geldiğimizde Balat’la Fener arasında, Haliç kıyısında yer alan bir kilise var. İsmi, kaldırımla aynı seviyede olduğu için yine önünden geçip giderken göremediklerimden muhtemelen. Aya Nikola, İstanbul’un en etkileyici ve farklı kiliselerinden biri. En belirgin özelliği ise iç kapısının üstünde yer alan kristallerle bezenmiş gemi maketi bulunması. Bu geminin içinde Hagios Nikolaos ile bir yaşlı, dört genç balıkçı bulunuyor. Kiliseyi farklı kılan özellik ise, adeta bir tünelden geçer gibi gidilen ve mahzeni andıran kısmı. Bu kısımda kilisenin yapıldığı yıldan kalma bir ibadethane bulunuyor.

Giriş bilgisi: Özel izin gerekiyor.

Konum Linki

5. Maraşlı Rum Okulu

Yunan tapınaklarını andıran görünümüyle dikkat çeken ama bulunduğu sokaktan geçmediğin sürece varlığından da haberdar olacağını sanmadığım Maraşlı Rum Okulu, Odessa’nın sayılı zenginlerinden Rum tüccar Grigoris Maraslis tarafından yaptırılıyor. Yapılış amacından hiç sapmamış ve halen ilkokul olarak faaliyet gösteren binanın yapımında ise trajikomik bir hikaye yatıyor. Maraslis Fener Rum Okulu kadar görkemli bir okul yaptırmak ister ve bu yapı için büyük bir para yatırır. Fakat kendisi sürekli İstanbul’da değildir ve okulu ancak bittiğinde görür. Görkemli Fener Rum Okulu’nun yanında sönük kalan yapıyı ‘bu mu yaptığınız okul’ diyerek beğenmez ve ne yaparsanız yapın ama adımı yazmayın diyerek posta koyar. Tabii artık iş işten geçmiştir, okul da bitmiştir. Bir süre kapalı kalan okul şimdi restorasyon sürecinde. Fakat yine de az sayıda öğrencisine eğitim vermeye devam ediyor.

Konum Linki

6. Fener Rum Patrikhanesi

Sıklıkla kırmızı bina olanını Fener Rum Patrikanesi sansak da aslında patrikhane aşağıdaki beyaz bina. Kanlı Kilise olarak adlandırılan bina ise kırmızı renkteki Fener Rum Lisesi. Constantinopolis Ekümenik Patrikhanesi olarak da bilinen Fener Rum Patrikanesi 6. yüzyıldan beri Ortodoksluğun merkezi kabul ediliyor. İstanbul Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne bağlı olan bu binanın inşası 1836 yılında başlamış. Haliç’in hemen başladığı yerde -yani doldurulmadan önce aslında hemen deniz kenarına denk geliyor- tarihi deniz surlarında bulunan kilisede Bizans dönemine ait mozaikler ve kutsal emanetler görülebilir. Hatta içlerindeki 5. yüzyıldan kalan patrik tahtı, Hz. İsa’nın Kudüs’te kırbaçlandığı kabul edilen bir sütun ve üç azizeye ait tabutlar da kilisede bulunan değerli eşyalar arasında.

Giriş fiyatı: Ücretsiz

Saat bilgisi: 09.00-17.00

Konum Linki

7. Fener Rum Lisesi

İstanbul’da faaliyet gösteren çok az sayıda kalmış Rum eğitim kurumlarından biri olan Fener Rum Lisesi, 1881’de mimar Dimadis tarafından inşa edilmiş. Fener Rum Lisesi’nde okutulan dersler teolojik ağırlıklı, antik ve çağdaş felsefe, klasik filoloji ve edebiyattı. Ardından bu derslere klasik filoloji ve pedagoji eğitimi veren bölüm eklendi. Kuş bakışı görünümü bir kartalı andıran Fener Rum Lisesi’nin arsası, okul mezunu Moldovya Prensi Dimitri Kantemir’e ait.

Giriş bilgisi: Özel izin gerekiyor.

Konum Linki

8. Panayia Vlaherna Meryem Ana Ayazması

meryem-ana-ayazmasıBalat’a doğru giderken sağa dönüş gösteren Ayvansaray tabelasından içeriye girince karşına çıkacak Panayia Vlaherna Meryem Ana Ayazması’nı sen de muhtemelen ilk kez göreceksin. Zile basıyor, içeri giriyorum. Beni Natalie karşılıyor. Natalie kilisenin daimi çalışanı. Ama biz oraya gittiğimizde dolma sarıyordu o ayrı. İki lafın belini kırıyoruz, Natalie’yi pek seviyorum, ayrıca dolmalarda gözüm kalıyor. Kızım biz tarih için geldik dolma için değil diyorum ve başka bir görevli ile kilisenin içine giriyorum.

Ortadokslar su buldukları yerlere kilise yapar, bu yüzden ayazma olan her yerde su vardır ve orası Ortadokslara aittir. Bu cümleyi tek seferde ve ağır bir çekimde İlber Ortaylı edasıyla yazdım. Panayia Vlaherna Meryem Ana Ayazması’nın içinde 1500 yıllık aktif bir sarnıç var. Ve elbette buradan gelen suyun da kutsal olduğuna inanılıyor. Ayazmanın olduğu noktada lahit formunda bir mermer bulunuyor. Üzerinde Palindromik olarak Yunanca ”Sadece yüzünü değil, günahlarını da yıka” yazıyor. Bu cümleyi tersten okuduğumuzda da aynı anlama çıkıyor.

Şu an Ayvansaray’da bulunan Panayia Vlaherna Meryem Ana Ayazması aslında bundan yıllar yıllar önce Blakhernai Kilisesi olarak aynı yerde kuruluymuş. Fakat doğal afetler ve yangınlar yüzünden kilise yıkılmış ve 1960 yılında tekrar yapılmış. Kiliseyi geziyor, duamızı ediyor ardından tekrar Natalie’ye uğruyoruz. Aslen Antakyalı olan Natalie bize Antakya usulü kahve ve kurabiye ikram ediyor. 40 yıl hatrımızı da yanımıza alarak yola devam ediyoruz.

Giriş bilgisi: Özel izin gerekiyor.

Konum Linki

9. Özel Yuvakimyon Rum Kız Lisesi

Fener’de bulunan Yuvakimyon Lisesi, Fener Rum Lisesi ve Meryem Ana Kilisesi ile kesişim noktasında yer alıyor. Osmanlı döneminde inşa edilen bina bir dönem patriğin evi olarak kullanılmış. 1882’den 1988’e kadar da eğitim vermeye devam etmiş. Ekonomik açıdan dezavantajlı Osmanlı Rum ailelerin çocuklarının eğitim aldığı lise nadir de olsa şu an bienal zamanları açık olabiliyor.

Giriş bilgisi: Özel izin gerekiyor.

Konum Linki

10. Sveti Stefan Kilisesi

Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi’nin hemen karşısında bulunan Sveti Stefan Kilisesi uzun yıllardır tadilatta olması nedeniyle gezilemiyordu. Bir Bulgar kilisesi olan Sveti Stefan Kilisesi nihayet ziyarete ve ibadete açıldı. Kilisenin bir diğer ismi Demir Kilise. Bu ismi almasındaki sebep ise yapımının tamamen demirden oluşması. Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı Başkanı Vasil Liaze’nin söylediğine göre dünyada 3 tane demir kilise var. Bunlardan biri Arjantin’de, biri Avusturya’da, biri de Türkiye’de. Fakat hayatta kalan tek demir kilise olan ise sadece Türkiye’de. Sveti Stefan Kilisesi’nin ağırlığı 500 ton. Yapılırken de gemilerle taşınmış. Vidalarla denize sabitlenmiş. Denizin altında sabitlendiği noktada ise Brezilya menşeili olan ve suyun içinde yaşayan ağaçlar var. Kilisenin temele oturmasına bu ağaçlar sağlıyor.

Neogotik ve Neobarok etkilerinin görüldüğü Sveti Stefan Kilisesi, içeri ilk girilen andan itibaren gösterişiyle etkiliyor. İç yapıdaki etkileyici bölümlerin başında ise üst kat geliyor. Burada asıl amaç yapıyı gezmek iste hafta sonu gitmeyin önerisini yapayım. Özellikle üst kattaki vitray camların harika ışıklarını insan kalabalığından dolayı izlemek mümkün olmuyor. Sveti Stefan Kilisesi ile birlikte İstanbul’daki başka Bulgar kiliseleri de gezeyim eksik kalmasın dersen Feriköy’de Aziz Demetrius Kilisesi’ne de gidebilirsin.

Giriş fiyatı: Ücretsiz

Ziyaret bilgisi: Pazar günü 12.00’a kadar ayin düzenleniyor.

Konum Linki

11. Surp Hreşdagabed Ermeni Kilisesi

Burayı da İstanbul’un en sofistike kilisesi ilan ediyorum. Orijinal yapının yanmasıyla kilise mimar Melidon Ağa tarafından ahşap olarak yeniden yapılıyor. Fakat yeniden bir yangınla hasara uğrayan yapı II. Mahmut’un fermanıyla kargir olarak tekrar inşa ediliyor. Kilisedeki dikkat çeken unsurlardan biri Topkapı Sarayı’ndan getirildiği söylenen kapı. Ayrıca alt katta bulunan ayazmanın onarımında bulunan Surp Ardemios ve Surp Pepron isimli azizlerin relikleri de burada bulunuyor.

Giriş bilgisi: Özel izin gerekiyor.

Konum Linki

12. Ahi Çelebi Camii

ahi-çelebi-camii

Eminönü’nde bulunan ve genelde önünde otobüs beklediğimiz ya da bir şekilde geçtiğimiz Ahi Ahmed Çelebi Camii’yi önemli yapan 3 şey var. İlki, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in maneviyatta sabah namazını kıldığı ve kıldırdığı camii olarak bilinmesi. İkincisi, Evliya Çelebi’nin ünlü seyahat rüyasını gördüğü cami olması. Üçüncüsü ise 1539 ve 1653’te çıkan yangınlardan sonra harap olmuş ve bu ikinci yangınından sonra Mimar Sinan tarafından tamir edilmesi.

Konum Linki

13. Bekri Mustafa Türbesibekri-mustafa

İstanbul Kanatlarımın Altında’yı izleyenler hatırlar Bekri Mustafa’yı. Hani Savaş Ay oynamıştı. Peki bunun onun türbesi olduğunu ve ona neden türbe yapıldığını biliyor musun? Bekri Mustafa, IV. Murad döneminde yaşamış; hazır cevap, nüktedan, aileden zengin ama kendini içkiye vermiş biri. IV. Murad’ın içki yasağı getirmesiyle şehri korku ve panik kaplamış, içki içen herkesin kellesi tez vurulmuş. Bu yasağa bir tek Bekri Mustafa uymuyormuş. Namı dilden dile yayılmış, içki içtiği padişaha kadar ulaşmış. İçkinin yasak olduğu ve fakat yaşadığı döneme ayyaşlığı ile damgasını vurmuş Bekri Mustafa, toplumun hoşgörüsü ile evliya lakabını kazanan isim de olmuştur aynı zamanda. İyi de ne alaka?

bekri-mustafa-241 yaşında ölen Bekri Mustafa, vasiyeti üzerine Eminönü’nde şimdiki Ahi Çelebi Camii’nin o zamanlar arka taraflarındaki meyhanelere yakın bir yere gömülmüş. Fakat gömüldüğü yıllarda orası bir deniz kenarı iken gel zaman İstanbul, açık bir otoparka dönüşmüş ve Haliç’in kıyı şeridinin bir kısmına otopark yapılmış. Lakin bir minik kulübe varmış otopark alanının içinde…İşte arabayı önüne koyduğumuz,  İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin arkasında; Tarih Vakfı’nın duvarına bitişik olan o kulübede ayyaş ama türbesi bulunan Bekri Mustafa yatmakta.

Konum Linki

14. Yeni Camii
yeni-cami

Yeni Camii, diğer ismiyle Valide Sultan Camii (Aksaray’daki camii de bu ismi taşımakta) 1597 yılında Safiye Sultan’ın emri ile yapılır. Bu yüzden de İstanbul’da Osmanlı ailesi tarafından yaptırılan büyük camilerin son örneğidir. Türk mimari örnekleri içinde yapımı en uzun süren cami olarak bilinir. Çokça kez mimar değişikliğine uğramış ve nihayetinde  IV. Mehmed zamanında bitirilebilmiştir. Onu gören herkes ne kadar heybetli durduğunu hemen fark eder. Çünkü mimarisinde ilk dikkati çeken şey Yeni Camii’nin heybetidir. Nedeni, kubbelerinin yüksek yapılması ve yan cephelerinin revaklı oluşu. Benzer bir mimariyi Mimar Sinan’ın Şehzade Camii ve Sedefkar Mimar Mehmed Ağa’nın Sultanahmet Camii kubbelerinde görürüz. Fakat Yeni Camii’deki fark, kubbenin piramidi andırır şekilde yükselmesidir ve bu ana kubbeyi dört fil ayağının taşımasıdır. Bu tarzıyla benzerlerinden ayrılır. Aslında Yeni Camii’nin merdivenlerinden direkt denize girilebilirdi. İstanbul eğer doldurulmuş olmasaydı. Çünkü Yeni Camii, yapıldığı ilk yıllarda deniz kenarına inşa edilmişti. Konum olarak ‘denize sıfır’ denilen o betimlemeye uyuyordu. Fakat denizler doldurulmaya başlanınca şimdiki görünümünü aldı. Yine de, her haliyle güzel elbette.

Konum Linki

15. Kantarcılar Caddesi

Eminönü’nden 567878 kere geçmiş olup da bu caddeye nasıl girmemiş olabilirim bilmiyorum. Olaylar tamamen internette kahve değirmeni almak isterken kendimi burada bulmamla gelişti. Kantarcılar Caddesi, her türlü zanaatin yer aldığı bir cadde. Demirci, bakırcı, çelikçi, şekerci…Offline hepsiburada.com yani öyle anlatayım. Ben de kahve değirmeni almak isteyince Tarihi Değirmenci Sözen’in yolunu tuttum. Hafta içi 18.00’a kadar açık olan Tarihi Değirmenci Sözen’de kahve değirmenleri 55 TL’den başlıyor. Dükkan pazarları kapalı. Kantarcılar Caddesi’ni dümdüz yürüyünce de Unkapanı’na varılıyor. Oradan da ver elini Tarihi Unkapanı Pilavcısı.

Konum Linki


Bu yazıyla ilgili olan diğer yazılar

Beyazıt Eminönü Arası İstanbul’un Yürüyüş Rotası

Sultanahmet Samatya Arası İstanbul’un Yürüyüş Rotası

Şile, Ağva, Polonezköy Turu: İstanbul’da Şehir İçi Bir Yolculuk

Şile, Ağva, Polonezköy turu günübirlik gidilecek yerler için bir alternatif olarak düşüyor aklıma. Günübirlik gidilecek yerler olarak diyorum da, sizi tutan yok, gidin isterseniz 8 gün kalın, ikametinizi aldırın buralara. Ama gittim de, yetmedi de, tadı damağımda kaldı da dersiniz diye ben kendimi izah edeyim dedim. Bu noktada tam da İstanbul’a yakın gidilecek yerler diye kendilerini tanıtmaya başlayacaktım ki Şile, Ağva ve Polonezköy‘ün zaten İstanbul’da olduğunu yine hatırladım sdjs. Sanırım bunda sabah 6.30’da kalkıp yola çıkmamın etkisi büyük.

İşte İstanbul’da olanların şehir içi şehirler arası yolculuk yapacağı, aynı zamanda Kocaeli’den de kolaylıkla gelinebilecek günübirlik gidilecek yerler arasında yer alan üç silahşörler; Şile, Ağva ve Polonezköy.

Şile, Ağva, Polonezköy

Şile, Ağva, Polonezköy

Bu kez yapacağım geziyi her fani gibi tur ile yaptığımı belirteyim. Çünkü bir gün herkes tur deneyimini tadacak. Sıkı bir kendi başına gezmeci olsam da tur ile gitmeyi pek mantıklı bulduğum zamanlar arabam yok, arabasız indi bindi uğraş dur yerleri. İstanbul‘un Avrupa Yakası’nda oturan biri için Şile, Ağva, Polonezköy tam da böyle bir yer. Arabası olanların bir derece rahat gideceği Şile, Ağva, Polonezköy rotasını günübirlik turlar ile yapmak bence daha avantajlı. Ben de bir cumartesi günümde, Dijital Seyahatname okurlarım ile buluşturayım ve onlara günübirlik tur deneyimini de aktarayım diyerek 6.30’da kalkıp yollara düştüm. Hür irademle, cumartesi günü 6.30’da kalktığımı söylemiş miydim?

*Tur Merter’den sonra Mecidiyeköy’de ve Göztepe’de duruyor. Sonra direkt Polonezköy’e devam ediyor. Benim katıldığım turun yaş ortalamasının yüksek olduğunu belirteyim. Aslında korkum turun genç yaş grubu olması idi. Çünkü ben genç tayfa yerine olgun tayfa ile yolculuğu daha çok seviyorum. Ortamda epey bir sohbet, hikaye çıkıyor çünkü. Ve herkes çok dakik. Turun geç kalanları genelde bizim genç tayfa oldu.


İlk Durak Polonezköy

Şile, Ağva, Polonezköy turu yapmak için Bakırköy’den ilk kalkış durağı Merter’e gidiyorum. 07.00’da teker döner, bu yüzden yıkık bir vaziyette metrobüse binip Merter’e varmaya çalışıyorum. Turların benim için korku filmi olan iki aşamasından ikisini de aynı anda yaşıyorum bu süre zarfında. Geç kalmak ve geç kaldığım için mahcup olmakla aynı anda içten içe ‘cıkcıkcık’ diyen bakışlarla baş başa kalmak. Neyse metrobüsten iniyorum ama sabahın körü olmasına ve geç kalacak olmama rağmen o metrobüs iadesini alıyorum. Ama tur ekibinin hepsi çok tatlı insanlar çıktı Rıza Baba kalpbenturekibi.

Şile, Ağva, Polonezköy
Ayşe Teyze Bağ Bahçe

İlk durağımız Polonezköy ve şimdi kahvaltı zamanı. Polonezköy’de kahvaltı mekanları bir hayli çok. Leonardo ve Polina, Polonezköy’deki kahvaltı mekanlarının favorisi. Biz ise kahvaltı için tur kapsamında Ayşe Teyze Bağ Bahçe’ye geldik. Sıcak, samimi bir mekan. Her masanın yanında soba benzeri ufak bir ocak var. Üzerine ekmek kızartarak başladık kahvaltımıza. Turdakiler ile kaynaşmak için de güzel oldu bu kahvaltı. 80 yaşlarında hemen her tura katılan amcam ve teyzem ile de tanışmış oldum:) Ayşe Teyze Bağ Bahçe’de serpme kahvaltı ve sınırsız çay veriliyor. Serpme kahvaltının fiyatı 45 TL. Polonezköy’deki birçok kahvaltı mekanında açık büfe kahvaltı fiyatları 50 TL’lerde oluyor. Gidecek olanlar için fiyatlar 50’nin altında biraz zor sanırım.

Polonezköy’de Gezilecek Yerler

Kahvaltının ardından Polonezköy’de gezilecek yerleri gezmeye başlıyoruz. Yalnız Polonezköy’ü gezmeden önce burası ile ilgili birkaç şeyi bilmek lazım. Polonezköy, eski adı ile Adampol, İstanbul’un Beykoz ilçesinde yer alıyor. Türkiye’de Polonyalıların yaşadığı bu köy, İstanbul’un arka bahçesi konumunda. Gerçi arka bahçeyi çoktan keşfetmişler o ayrı. 1775 yılında Polonya Devleti, Avusturya-Rusya ve Prusya tarafından bölünerek işgal edilince, Osmanlı İmparatorluğu burayı bir sığınak haline getirmiş. Osmanlı 1856 yılında Kırım Savaşı’na katıldığında ise Polonya’dan kaçan asker ve siviller Osmanlıyla birlikte savaşa katılmış. Savaş bitince Sultan Abdülmecit Polonezköy’ün bulunduğu topraklara yerleşim izni vermiş ve yerleşim yeri Polonezköy adını almış.

Polonya’nın eski adı Adampol ismi ise Polonyalı devlet adamı Adam Czartoryski’den geliyor. Türkçesi ile ‘Adam’ın Tarlası’. Etnik bir kimliği olan Polonezköy, dünyanın en ünlü köylerinden biri. Geleneksel mutfaklarını yaşattıkları, Lehçe konuştukları Polonezköy’deki Polonyalılara denk gelirseniz de mutlaka sohbet edin.

Polonezköy Açık Hava Ahşap Heykel Müzesi

Şile, Ağva, Polonezköy

Burası Polonezköy’ün girişinde yer alıyor. Türk ve Polonyalı sanatçılar tarafından yapılan Açık Hava Ahşap Heykel Sergisi, iki kültür arasında dostluğu temsil etmek için yapılmış. Serginin bulunduğu parkın içerisinde Polonezköy Kültür Evi yer alıyor. Gittiğimde kapalı olduğu için sadece dışarıdan görebildim.

Zofia Rizi Anı Evi

Şile, Ağva, Polonezköy

Polonezköy’de gezilecek yerlerden biri de Zofia Rizi Anı Evi. Polonezköy ve Rizi ailesiyle ilgili fotoğrafların ve belgelerin yer aldığı, Polonezköy’ü farklı kılan Zofia Rizi Anı Evi, tipik Polonya mimarisini yansıtıyor. Orijinalliğini koruyarak günümüze gelen bu ev Zofia Rizi’nin babası Wincenty Rizi 1882 senesinde yapılmış. Türk ve Polonya hükümet temsilcilerinin de sıklıkla ziyaret ettiği Zofia Anı Evi’nde yer alan bilgiler ise sizi çok şaşırtabilir. Örneğin bilmiyorsanız Leyla Gencer’in Polonya asıllı olduğunu burada öğrenebilirsiniz.

Şile, Ağva, Polonezköy

Zofia Rizi Anı Evi, Polonezköy’deki Polonya kültürünü anlayabilmek için buranın olmazsa olmazı. Ayrıca çok da güzel bir bahçesi var. Ki zaten eskiden de bu evin bahçesi dillerden dillere destan olmuş. Zofia Rizi Anı evi girişleri 5 TL.

Czestochova Meryem Ana Kilisesi

Polonezköy’ün gezilecek bir diğer durağı ise Meryem Ana Kilisesi. Ben oradayken kilise kapalı olduğu için içini görme imkanım olmadı. Burası 1842 yılında Mukaddes Anna Mabedi adı verilerek yapılmış ve bir deprem sonucu yıkılınca yerine şimdiki kilise inşa edilmiş. Kilise sadece ibadet zamanı açılıyormuş, o da genelin aksine pazar değil cumartesileri oluyormuş. Bu bilgiden emin değilim ama yine de kulağıma geldiği için yazmak istedim.

Arıcılık Müzesi

Şile, Ağva, Polonezköy

Arıcılıkla ilgili Türkiye’deki tek müze olan Arıcılık Müzesi, kraliçe arının camdan yansıması ile dikkatimi çekti. Kraliçe arının orada ne işi vardı? Bu arada Polonezköy balıyla ünlü bir yer. Karadeniz ikliminin nimetlerinden sonuna kadar yararlanıyor anlayacağınız. Benim kraliçe arı dikkatimi çekince Kemal Abi müzeden de bahsetti. O zamana kadar müzeyi fark etmemiştim çünkü. Ayrıca müzenin hemen önünde Kemal Abi’nin kolonisinden üretilen ballar, arı sütleri ve polenler var. Bal alışverişi için burayı listeye alabilirsiniz.

El Sanatları Cam Evi

Şile, Ağva, Polonezköy

Polonezköy’den alışveriş yapmak isterseniz ya da farklı şeyler görsün gözüm diye düşünürseniz sizi bir de El Sanatları Cam Evi’ne alalım.


2. Durak: Şile

Polonezköy’ün ardından rotamızda şimdi Şile var. Bu 3’lü turun en sevdiğim yeri Şile oldu. Kendisini tebrik ederim. İstanbul’un en net Karadeniz kıyısı atmosferi ile bizi selamlayan Şile, dalgalı denizi ve rüzgarıyla bunu bir kez daha kanıtladı. Bir balıkçı kasabası, mükemmel bir feneri ve sonsuz denizi olması nedeniyle Şile yaşanılası bir yer, ben yaşarım yani. Aslında Şile’nin değişik bir tavrı var. Yunanca metinlerde Hilea adıyla anılan Şile’de gezilecek yerler için de ilk durak o güzel fener oluyor.

Şile Feneri

Şile, Ağva, Polonezköy

Şile feneri, faal olarak dünyanın ikinci, Türkiye’nin de birinci büyük feneri. Ve de Şile’nin en fotojenik noktası. Kolay değil, kocaaaa Karadeniz’i aydınlatıyor. Şile Feneri, Kırım Harbi’nde, Karadeniz’den İstanbul Boğazı’na girecek gemilerin yollarını bulabilmeleri için Şile’nin en yüksek kayalığına yapılıyor. Boğazlar civarında 1856 yapılan Anadolu Feneri’nden sonra Sultan Abdülaziz tarafından 1858-1859 yılları arasında inşa ediliyor.

Şile, Ağva, Polonezköy

Taş kısmı Türk Mimarlarca yapılmış. Tepe kısma giden yolda 72 merdiven bulunuyor. Fenerin siyah şeritleri ise gündüz iyi görülebilmesi için. Şimşekli deniz feneri grubunda yer alan Şile Feneri dakikada 4 defa çakar yapıyor. Ve açık havada İstanbul Boğazı’ndan görülebiliyor. Fener, kurmali devir makinesi sistemi ile calisiyor bu yüzden fener gorevlisi tarafindan iki saatte bir kuruluyor. Fenerin hemen yanında ise ufak bir müze var. Burada fenerin içerisinde kullanılan bazı araç-gereçler sergileniyor.

Şile, Ağva, Polonezköy

Hakkında söylenen rivayete göre Şili’ye gidecekken yanlışla Şile’ye geliyor. Olabilir mi böyle bir şey ya? Şile Feneri ve yanındaki müze başlı başına Şile’ye gelmek için bir neden olabilir. Ya da ben fenerleri çok estetik bulduğum için daha duygusal yaklaşıyor olabilirim duruma.

Şile Kalesi

Şile, Ağva, Polonezköy

Restorasyonuyla yeni görüntüsü Sünger Bob ile benzeşlediği için koca tarihi Bob ile anıyoruz artık. Siz gidin kaleler, kuleler inşa edin. Binlerce yıl sonra hala ayakta durabilsin. Ama biz gidelim onu Bob’a çevirelim. Şile’de yer alan dört kaleden en bilineni Cenevizlilerden kalan bu kale. Üstelik kendisi aslında tüm Şile’nin adeta bir silueti gibi. Ocaklıada’nın üzerinde yer alan Şile Kalesi, 12 metre yüksekliğinde Şile Kalesi, denizden gelebilecek saldırılara karşı yapılmış.

Şile, Ağva, Polonezköy

Şile’nin gezilecek yerleri arasında kaleyi görebileceğimiz bu liman ve sahil şeridi geliyor. Sahilde bir iki balıkçı lokantası mevcut. Ama oturup çay içecek çok bir yer yok. Sadece lokal var, onda da yer olmadığı için oturmak özellikle hafta sonu biraz zor oluyor gibi geldi bana. Sahilden devam edince merdivenlerden direkt yukarı çıkıp merkeze varılıyor. Şile merkezi bana gezmesi keyifli geldi. Özellikle dar sokakları ve renkli tek kat evleri çok güzel.

Şile, Ağva, Polonezköy

Şile sokaklarında gezerken dikkatimizi çeken tek yer Balkanlı Dondurmacı Kurtiş Usta oldu. Dondurmadan ziyade beni dükkana çeken şey camdaki revani idi. Fakat dayanamayıp yanına da bademli dondurma koydurdum. Şile’de ne yenir sorusunun cevabını balık olarak verebileceğim bir bilgim mevcut değil ama Şile’de Kurtiş Usta’ya uğranır. O net. Dondurmalar günlük olarak keçi sütüyle hazırlanıyor.

Şile, Işık Üniversitesi’nin burada bulunması nedeniyle bir öğrenci merkezi konumuna gelmiş. Kurtiş Usta’da da öğrenci popülasyonu bir hayli yüksek. O nedenle önünde her daim kuyruk görülebiliyor. Fiyatlar konusuna gelirsek de boş kepçe bir dondurma 5 TL. Revaniyi de kilo ile veriyorlarmış ama bana revaniyi ısmarladılar. Eeeeeee, olsun o kadar forsumuz şimdi.

Şile, Ağva, Polonezköy

Tur süresince 1.5 saat kadar serbest zamanı Şile’de verince hem dondurmacı hem de şile bezi satan yerler keşfetmek için vakit de yetti. Birçok dükkana girdim, çıktım. Şile bezlerine de zam gelmiş, bunu anladım. En sonunda sokak tezgahında satan bir abladan yeğenim için şile bezi tişört aldım ve tur otobüsüne yetişmek için yeniden limana koş bakalım, koş.


3. Durak: Ağva

Şile, Ağva, Polonezköy turunun en son ayağı Ağva oluyor. Ağva’ya sanırım daha önce gitmedim, ya da çocukken gittim hatırlamıyorum. Ya bu Ağva çok değişmiş. Bu 3’lüde en sevmediğim yer oldu diyebilirim. Bir İstanbul Masalı’ndaki Esma’nın Selim’den kaçıp geldiği andan beri Ağva’da bir turizm patlaması yaşandı. Bir İstanbul Masalı tabelası da hala duruyor ama ortam masaldan ziyade yavaştan bir drama dönüşmüş.

Şile, Ağva, Polonezköy

Ağva’da ilk eylem yemek yemek. Tura kendimi adadım, tur nerede ben orada. Yemek için Sebastian Restoran’a geldim. Göl kenarı güzel bir yer. İçeride soba yanıyor. Ekmekleri yine sobaladık. Sobalandınız sayın ekmek. Sonrasında da menümü seçtim. Levrek. Çinekop, tavuk ya da köfte de yiyebilirsiniz bu arada sdfjk kendimi tur sorumlusu gibi hissediyorum bazen bu bilgileri verirken.

Şile, Ağva, Polonezköy

Yemek sonrası göl kenarında yürüyüş yapabilir, tekne turları ile gölde bir ileri bir geri aktivitesine katılabilir, bir de sal benzeri bir şeyle karşı tarafa geçebilirsiniz. Bu sal biraz Karadeniz zipline’ı gibi bir şey sanırım. Yürüyüş sonrası gözümüze güzel bir cafe dek gelince giriveriyoruz. Mekanın adı kendine has. Dekoru da bence kendine has. Sezonu yavaştan açmaya başlamışlar bu yüzden tek misafir biziz.

Şile, Ağva, Polonezköy
Kendine Has Cafe

Ağva’da göl kenarı sonrası yeni aktivitemiz Ağva merkez. Burada birkaç dolanmacanın ardından bu kez de gözüme gözlemeci kestirdim. Gezmek mümkün değil sürekli oturup bir şeyler yemece turu yaptık diyebiliriz. Ama Ağva’da gözleme yemek için adres Tokatlı’nın Yeri. O konuda netim. Bir kişilik gözlemesi aslında 7 kişilik falan, bunu da unutmayın.

Hafta sonu ne yapsak, İstanbul’da gezilecek yerler mi bulsak diyen varsa kahvaltı ve öğle yemekli günübirlik turlara göz atsın derim. Arabanız varsa bu rotayı rahat bir şekilde yapabilirsiniz. Turu yapan birçok firma mevcut, size uyan fiyat/zaman skalası makul olan bir turu seçin ve yola çıkın. Bu arada anne-baba ile de alınabilecek güzel bir hediye. Hadi Anneler Günü bonusu geldi size. KIPS!