Rize’de Gezilecek ve Görülecek Yerler: Tüm Yolların Çaya Çıktığı Yer

Yine yeniden Rize yollarına düştüğüm sabah saatlerinde Karadeniz’in yağmurlu havasından eser olmadan Trabzon Havalimanı’na iniyor, ardından Rize’ye doğru yolculuğa çıkıyorum. Rize’de havaalanı olmadığı için önce Trabzon’a gitmemiz lazım. (Rize’ye gitmek için Havataş bulunuyor) Yanımda, yemek ve seyahat üzerine kalemi sağlam blogger arkadaşlarım var. Herkes heyecanlı, herkes uykulu, çay içmemiz lazım sonra da acilen gezmemiz.

trabzon-havalimanı

İşbu yazımı çay tiryakilerine ve çaysız geçen günlerime düşmanım diyenlere ithaf ediyorum. Eğer gerçek bir çay tiryakisiysen, tiryakisi değilim ama severim diyorsan ve de bana öyle bir rota olmalı ki, bütün duraklarında mola verip çay içebileyim istiyorsan işte sana hafta sonu planı: Uçağa atla, Rize’ye git, orada bütün yollar çaya çıkacaktır.

Zümrüd-ü Anka Restoran‘da Çay

Trabzon’dan Rize’ye giderken, yol üstünde bulunan Zümrüd-ü Anka restoran ilk çay durağım. Yoldan gelmişim, yorgunum, açım ve çaysızım. Karadeniz manzarasına karşı, sabah rüzgarını da yanıma alarak hafta sonu Rize gezisinin ilk güzel başlangıcını burada yapıyorum.

zümrüdüanka-rize

Zümrüd-ü Anka‘ya ikinci gelişim. Burası eskiden okul olan, sonra da restoran&otel olarak faaliyete geçen ahşap bir yer. Manzarası, muhlaması, kavurması ve çayı mükemmel. Özellikle kahvaltı için tercih edilen Zümrüdü Anka yazısının detayları için de link budur.

Çaykur Cumhuriyet Çay Fabrikası‘nda Çay

http://www.caycek.com/turk-cayinin-varolus-hikayesi-caykur-ile-cay-yolculugu/

Mayıs ayında, çayın ilk hasadına, Çay Çek‘te yazmak için gittiğim Çaykur Cumhuriyet Çay Fabrikası‘nı detaylıca anlatmıştım. Türk Çayının Varoluş Hikayesi: Çaykur İle Çay Yolculuğu yazı dizisinde buradan ve buradan Çaykur’un çay için ne kadar önemli bir kurum olduğunu ve çayın da Çaykur için ne kadar büyük bir nimet olduğunu okuyabilirsiniz.

Çaykur Cumhuriyet Çay Fabrikası'ndayım ve İlk Defa Kivi Ağacı Görüyorum
İlk kez kivi ağacı görüyorum. Kendisiyle Çaykur Cumhuriyet Çay Fabrikası’nda karşılaştım.

Çaykur Cumhuriyet Çay Fabrikası‘nı gezmek istersen, mesai saatleri içerisinde fabrika herkese açık. Burada çayın toplanıp fabrikaya gelişinden başlayan tüm süreci, yani belki de şu an bu yazıyı okurken elinde tuttuğun o ince bellinin içindeki çayın seninle buluşmadan önceki tüm hikayesini öğrenebilirsin. Ve bu uzun hikayenin ardından, Çaykur‘un fabrika içerisinde bulunan çardağında en tazesinden bir çay içebilirsin.

caykur-cumhuriyet-çay-fabrikası

Atatürk Araştırma Enstitüsü’nde Çay

Rize Atatürk Çay Ve Bahçe Kültürleri Araştırma Merkezi, Türk çayının yenilikçi ve gelişime açık yönünü temsil ediyor. Burada çayın kalitesine, yetiştirilmesine, geliştirilmesine dair çalışmalar yapılırken aynı zamanda çay yetiştiren farklı ülkelerle de iş birliği kurularak çay bitkileri üzerinde araştırmalar yapılıyor.

atatürk-araştırma-merkezi

Rize gezisine ensitütüyü eklediğiniz takdirde, enstitü içerisinde bulunan çay bahçelerini gezebilir, çay toplama denemeleri yapabilir, özellikle diyabet hastaları için gelecekte önemli bir yer kaplayacak stevia bitkisini canlı canlı görüp tadına bakabilirsiniz. Enstitü içerisinde bulunan çay bahçesinde ise yine bir çay molası hakkınızdır.

Şahin Tepesi’nde Çay

Enstitüden yukarıya doğru çıkıldığında Şahin Tepesi‘ne ulaşılıyor. Burası bir diğer adı Dağmaran olan ve Rize’ye tepeden bakan bir seyir terası. Tepede çay içilebilecek tesisler var. Şahin Tepesi’nden Rize’ye bakarken ön tarafta Karadeniz, arka tarafta da Kaçkarlar’a doğru iki farklı seyir manzarası ile karşılaşılır.

Ön Taraf
Ön Taraf
Arka Taraf
Arka Taraf

Rize İskele Cafe‘de Çay

Rize’de sahil hattı boyunca yürüyüş yapılabilecek güzel bir sahil şeridi var. Sahil hattı boyunca mis gibi deniz havası solurken bir anda karşıma Rize’nin meşhur atmacalarından bir yavru çıktı. Henüz ufak olduğu için, kanatlanmadan önce bakıma muhtaçmış.

rize-atmaca

Yoluma devam ettiğimde, tam deniz kenarında, Karadeniz’e doğru cevabını bildiğim bir soruyu kendisine yönelterek ‘eyyy gidi Karadeniz sen mi büyüksün ben mi” dedim. Neticede kendisi büyük olacağından ben en iyisi ayaklarımı uzatıp bi çay içeyim. İskele Cafe bu konuda başarılı bir mekan. Locasında minderlere uzanır, Karadeniz’in dalgalarını dinlerim; sonra da muhtelemen Kazım’a kulak veririm.

rize-iskele-loca

Rize Çarşısı’ndaki Evvel Zaman‘da Çay

Rize’nin tarihi çarşısı, çok tarihi bir çarşı olmamakla birlikte, Rize’ye özgü hediyelik eşyaların ve yöresel gıdaların alınabileceği bir yer. Çarşı olarak güzel bir çarşı olduğunu söyleyemem. Tarihi olarak geçen çarşı sokağı, Antalya’nın Kaleiçi Mevkii’nde bulunan şemsiyeler örneğinin Karadeniz ayağı olmuş. Tarihi çarşı içerisinde yapılacak tek şey de zaten bu sokağın fotoğrafını çekmek.

Jpeg

Tarihi Rize Çarşısı karşısında bulunan dükkanlardan yöresel gıda alışverişimizi de yapmadan olmaz. Çünkü hepimiz hemen eve dönüp muhlama denemesi yapmalıyız. Bunun için bize muhlama peyniri lazım. Çarşı karşısındaki Güven Gıda‘ya giriyoruz ve ‘dostum bize oradan muhlama peyniri ver, biz muhlama yapacağız’ diyoruz. Başka bir peynir önerisi isteyen olursa, lor peynirinin daha tuzlusu olan süt minzi peynirini de önerdiler kahvaltılık için.

Jpeg

Tarihi Rize Çarşısı’ndan yukarıya, Ziraat Meydanı’na geldiğimde burada şahane bir çay evi görüldü. Kendisinin adı Evvel Zaman olur. Aynı zamanda bir müze olduğu için içeride sadece yemek yenip bir şeyler içilmez. Tarihi koleksiyonlarına da göz atmanız lazım gelir.

rize-evvel-zaman

Evvel Zaman eski ahşap bir bina içerisinde, güzel bir terasa sahip, çarşı içinde bulunması nedeniyle kolay ulaşımı olan bir mekan. Ve aynı zamanda Rize’nin çay durakları içerisinde en otantiği ve çayın yanında en pepeçura yenilesi mekanı.

evvelzaman
Doğu Karadeniz’de ve Yunanistan’da yapılan pepeçura. Yunancası Moustalevria’dır. Siyah üzüm şırası ve nişastadan yapılır

Lale Lokantası‘nda Çay

rize-lale-lokantası

Atom (kadayıflı Hamsiköy sütlacı), kuru fasulye ve kavurma. Biz buna eşittir Lale Lokantası diyoruz. Rize, Çayeli’nde, Hopa Sokak’ta bulunan Lale Lokantası, Türkiye’nin en iyi lokantaları arasında yer alıyor. Fotoğrafta görülen mahşerin üç atlısına bir de çay eklenince dörtlü tamamlanır, Rize’nin çay rotasının hakkı verilir.

Şenyuva Köprüsü’nde ve Zilkale’de Çay

Hedef Zilkale, doğruca yemyeşil yollardan gitmeye başlıyoruz. Zilkale’ye gelmeden önce Rize’nin birçok muhteşem köprüsü içerisindeki en güzel ve önemli köprülerinden biri olan Şenyuva Köprüsü’nde duruyoruz. Burası, 1697 yılında yapılan ve Fırtına Deresi üzerinde bulunan tarihi bir köprü.

şenyuva-köprüsü

Allah’ım Yarabbim, köprüde çayı nereden bulabilirim, ötesinde berisinde çay bahçesi mi var dersen, o da var; hemen köprünün ilerisinde Çinçiva Kahvesi bulunuyor.  Şimdilik oraya gidemesek de, Karadeniz’in ‘yağmurum kadar güneşim de pistir’ tarzına önlem olarak Didi var çantamızda.

didi

Yorulduk mu gençler, cevap hayırsa şimdi Zilkale’ye doğru devam edebiliriz. Zilkale Çamlıhemşin‘e bağlı, adeta İskoçya şatolarını andıran ve Zil Deresi’ne merdivenle inilen bir gözlem ve savunma kalesi. Demir korkuluklar ile hafiften restorasyon kurbanı olan Zilkale’de nerede çay içerim diyene de, kalenin hemen yanındaki çay bahçesi önerilir.

Zilkale girişleri ücretli olup, müzekart geçerli değil. Girişler 2.5 TL.

Ayder Yaylası’nda Çay

ayder-yaylası-rize

Geçtiğimiz sene Ayder Yaylasına gitmiş ve ‘Bu Yayla Hepimizin: Ayder Yaylası‘ başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıya bu başlığı atmamın nedeni de Ayder Yaylası‘nın bende yarattığı hayal kırıklığı olmuştu. Çünkü Allah’tan gelen bu kadar güzelliği bir kul olarak nasıl bozabiliriz bunu ölene dek anlayamayacaktım. Yine de, bize rağmen, güzelliğini korumaya direnen savaşçılardan biri olarak Ayder Yaylası’na -oteline, kömürüne rağmen- ‘çirkin, kötü’ diyemiyorum.

Ayder Yaylası’nı görün, insana karşı hala güzel oluşuna saygı için görün. Sonra da onun için bir çay için. Ayder Yaylası’ndaki çay durağı için öneri ise Haşimoğlu Oteli‘nin Ayder Sofrası ve terasıdır.

ayder-sofrası

Öğle yemeği için Ayder Sofrası’na gideceklere buranın yemeklerinin lezzetli olduğu konusunda teminat veririm. Muhlaması, saç tavası, balığı, lahana çorbası, fasulye kavurması ve mısır ekmeği sonrası tüm yeşillere selam ile Cem Karaca’yı yad ederek, güneşte içiyoruz çayımızı.

ayder-sofrası

Bana bir hafta sonunu bu kadar yeşil, bu kadar lezzetli, bu kadar demli ve bu kadar türkülü geçirten Çaykur çalışanlarına teşekkür ile. (Yazar burada organizasyon için Çay Çek‘e de selam eder…:)

Yolculuğu güzelleştiren yol arkadaşları Keşfettik, Gezmelerdeyim, Sincap Fırın, Keşfetsene, Gezenyer, Kuyruksuz Uçurtma ve Keşifperisi‘ne de sevgilerimle…

Gider ayak bir konaklama önerisi de verecek olursam, pencereleri Karadeniz’e açılan Dedeman der ve çayımı alır giderim.

rize-dedeman

 

Bu Yayla Hepimizin: Ayder Yaylası

ayder-yaylasıYayla denilince akla ilk gelen fakat ne hikmetse hiçbir zaman yayla olarak kullanılmamış meşhur Ayder’e nihayet gidebildim. Ağustos ayında gittiğim Ayder’de doğayı ne kadar bozduğumuzu da görmüş oldum. Karadeniz’de bir yayla olmasına rağmen Ayder çok sıcaktı ve adım başı yapılaşma vardı. O da, güzelliğini bozduğumuz birçok yer gibi biraz hayal kırıklığı oldu bende. Ama yine de, bize rağmen, gidilip görülmeye değer Ayder…

Ayder Yaylası’na Nasıl Gidilir?

ayder-yaylası

Ayder Yaylası, Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı. İlçeye uzaklığı yaklaşık 20 km. Rize’den gelecekler Çamlıhemşin ya da Pazar ilçelerinden Ayder minibüslerine binebilir; Trabzon’dan gelecekler ise merkezdeki günübirlik turlara katılabilir ya da Rize, Pazar minibüsleriyle Ayder’e gidebilir.

Ayder’de Nerede Kalınır?

ayder-yaylaci-otel

Koca yaylada ağaçla yarışacak kadar bina oluşmuş. Bu yüzden ne yazık ki Ayder’de kalacak yer bolluğu had safhada. Çoğu yerde otel, pansiyon çıkacak karşınıza. Lüks oteller de var, uygun fiyatlı pansiyonlar da. Ben Yaylacı Otel’de kaldım. Fiyat olarak biraz daha uygun olan ve Ayder’deki çoğu otel gibi ahşap bir binaydı. Otelin yemekleri kötüydü ve akşam saatlerinde sıcak su yoktu. Ayder gibi bir yerde çivi gibi suyla yıkanmanın ödülü ise bütün Karadeniz’i zerre hastalanmadan gezebilmek oluyor:)

Eğer daha maceracı bir ruha sahipseniz ve de konaklamaya para vermek istemiyorsanız, Ayder Yaylası’nda güzel bir kamp alanı var.

ayder-yaylası

Kendi çadırınızı getirerek burada çadır kurabiliyorsunuz. Kamp alanı oldukça geniş ve piknik tarzı masalar bulunuyor. Bir bina içerisinde kalmaktansa gözünüzü yeşilin ortasında açmak çok daha iyi bir fikir. Tek olumsuz tarafı ise Ayder’in sempatik arıları:)

Ayder’de Yapılacak Şeyler 

Gelin Tülü Şelalesi’ni Görmek (Kaçkar Milli Parkı)

ayder-yaylası

Yukarıdaki fotoğrafta viral reklamın en doğalını görüyoruz ve Ayder’de şelaleleri gezmeyi unutmuyoruz. Karadeniz’in en önemli şelalelerinden biri olan Gelin Tülü Şelalesi,Kaçkar Dağlar’ının zirvesinden Kavrun Deresi’ne doğru iner.

Zirvedeki eriyen karların suyuyla oluşan şelalenin en iyi görüldüğü yer (sis nedeniyle genelde bir kısmı görülüyor), Ayder Yaylası’nın üstündeki Huser Yaylası’dır. Huser Yaylası, ağaç oranının aza indiği bir yayla, bu yüzden hem şelale hem de Altıparmak Dağları’na kadar tüm Kaçkar dağ şeridinin ve Batum’a kadar enfes bir Karadeniz manzarasının izleme noktasıdır.

Ayder Yaylası’ndayken görebileceğiniz diğer yakın-uzak şelaleler ise Palovit, Bulut, Maselavat Yaylaları.

Yeşilliklerde Piknik Yapmak

ayder-yaylası

Mangal yapmıyoruz tabii. Domates, peynir, zeytin, bal, kaymak; e yanına da demli bir çay… Karadeniz’deysen ve üstelik Ayder’deysen otur çimenlere, üşüyene kadar yemek ye, otur, uzan, keyfine bak:)

Trans-Kaçkar Geçişini Gerçekleştirmek

ayder-yaylası

Bu kısım daha sportif, maceracı ruhlara ithafen. Kavran rotasını oluşturan Trans-Kaçkar geçişi ile her yıl yüzlerce kişi ‘yaylalar, yaylalar’ eşliğinde yürüyor.

Boz Ayıları Anlamak

ayder-yaylası

Nesli tükenmekte olan Boz ayılarını anlamak kolay. Ağacı kesme, taşkın akan suyu kurutma. Dede Korkut öyle söylüyor.

Festivale Katılmak

ayder-yaylası

Ayder Yaylası’nda kışın yeşillerin beyaza büründüğü o anlarda kardan adam festivali olur. Ocak sonu şubat başı tarihlerinde olan festivalde çeşitli sanatçılar sahne alırken millet de karlarda kendi yaptıkları kızaklarda kayıp kardan adam yapar.

Közde Çay İçmek

ayder-yaylası

Ayder Yaylası’nda, e haliyle çayın vatanında şöyle bir demli çay çekmek bir gezinin en mutlu anıdır bence. Yaylanın merkezinde birkaç güzel çay bahçesi var. Birine gidip çay içerek Ayder gezisini tamamlıyor ve yeni gezilerin planını çıkartıyorum.

Bol gezmeler…

Sahip çıkalım tüm yaylalara…

ayder-yaylası

Günübirlik Kastamonu Gezisi

Çanakkale ve İstiklal Savaşları’nda en fazla şehit veren illerimizden olan Kastamonu, aynı zamanda İnebolu’da gerçekleştirilen ‘Şapka Devrimi‘ile de tarih sahnesindeki yerini alır. Oğuz Atay, Rıfat Ilgaz ve Bülent Ecevit‘in de buralı olması, şehrin değerini bir kademe daha artırır. Elbette bu kadar değerli bir şehir için günübirlik Kastamonu gezisi az kalsa da, birkaç saatlik bir gezide ne yapabiliriz diye soranlara hızlandırılmış Kastamonu seyahatnamesi gelsin.

kastamonu-gezisi
Kambur Köprü

Paflagonyalılar, Hititler, Romalılar, Bizanslılar, Beylikler (Çobanoğulları ve Candaroğulları) ve Osmanlılar tarafından idare edilen ve bugünkü Cumhuriyet’in temel taşlarının atıldığı illerden biri olan Kastamonu, şimdilerde tarihi, doğal yapısı ve yöresel yemekleriyle (tam bir TV program sunucusu konuşması oldu ama…) özellikle hafta sonu gezileri için yakın ve güzel bir rota olarak tercih ediliyor.

Kastamonu Gezilecek Yerler

kastamonu-gezisiİstanbul’dan Kastamonu’ya karadan gitmek yaklaşık 5.30 saat sürüyor. THY‘nin direkt seferlerinin de bulunduğu Kastamonu’ya uçakla gitmek ise 1 saat 1o dk. Uygun bir dönemde gayet ucuza bilet alarak güzel bir hafta sonu gezisi yapılabilir.

Kastamonu Cumhuriyet Meydanı

Kastamonu’nun hemen her ildeki gibi simgesi olan Cumhuriyet Meydanı, Türkiye’nin en güzel üç meydanında biri olarak gösterilmekte. Sağında ve solunda birçok kamu binası yer alıyor. Mimar Vedat Tek’in Hükümet Konağı, Kastamonu Üniversitesi Rektörlük Binası, Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi ve Kastamonu Askerlik Şubesi Binası, meydanda görülen binalar. Cumhuriyet Meydanı’nda ayrıca bir amfi tiyatro ve Kurtuluş mücadelesini simgeleyen Şerife Bacı Anıtı bulunuyor.kastamonu-gezisi

Nasrullah Camii

Kastamonu’nun sembollerinden biri olan Nasrullah Camii, Osmanlı Dönemi’nde yapılan ilk camii olma özelliğine sahip.  Zamanın kadısı Nasrullah Bey tarafından yaptırılan camii, Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı’nı burada okumasıyla da ayrı bir öneme sahip.kastamonu-gezisi-nasrullahcamii

Münire Sultan Medresesi ve El Sanatları Çarşısı

Kastamonu’da hediyelik eşyalar alabileceğimiz çarşı burası. Bakırlar, Kastamonu bezleri, maket evler, aksesuarlar ve Kastamonu sarımsakları bu çarşıda bolca bulunmakta.kastamonu-gezisi

Kastamonu gezisi için temel gezi noktaları ise şöyle; Aşıklar Sultan Türbesi, Yakup Ağa Külliyesi, Saat Kulesi, Kastamonu Kalesi, Vilayet Konağı, Şeyh Şaban-ı Veli Türbesi

 Kastamonu Lezzetleri

Sarımsak

kastamonu-gezisiKastamonu’dan ne alınır, ne alınır diye düşünmeyiz biz. Elbette gider sarımsak alırız. Yalnız yazın gidilince fena kokuyor ama olsun.

Simit

kastamonu-gezisi

Kastamonu simidi, tirit yaparken kullanılan ve şekildeki gibi susamsız olan bir simit. En güzel simit sokak simididir diyenlere, simit çaydan vazgeçemeyenlere gelsin.

Pastırma

kastamonu-gezisi

Pastırma her ne kadar Kayseri’yle özdeşleşmişse Kastamonu’nun pastırması da güzel. Biraz baharatlı ve ince ince doğranıyor.Canlılar Pastırma, pastırma alışverişi için tavsiye olunur. Kastamonu’ya gidemeyenler Bakırköy Abdülkadir Restoran’da Kastamonu pastırması bulabilir.

 Kastamonu’ya gidenlerin yiyeceği başlıca yöresel yemekler ise şöyle: Tirit, etli ekmek, kuyu kebabı, sucuk, pastırmalı ekmek…

 

Samsun Bandırma Vapuru ve Milli Mücadele Parkı Açık Hava Müzesi

Samsun’da gezilecek yerler nedir sorusunun ilk cevabı oluyor Samsun Bandırma Vapuru ve Milli Mücadele Parkı Açık Hava MüzesiMustafa Kemal Atatürk’ü 9.Ordu Müfettişi olarak kurmayları ile birlikte İstanbul’dan Samsun’a getiren Bandırma Vapuru, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli simgesi. Gezip görüp bilinesi bir tarih… 

Samsun Bandırma Vapuru

Samsun Bandırma Vapuru Tarihi

1878 yılında İngiltere’nin Glasgow kentinde (İskoçya bağımsızlığını ilan ettikten sonra bu bölge İskoçya sınırları içersine girmiştir) Mac. Intyre Paisley – Huston and Cardett tezgahlarında gemi tezgahlarında 21 sıra numarası ile 279 grostonluk yolcu ve yük vapuru olarak inşa ediliyor Bandırma Vapuru. Geminin ilk sahibi Dussey and Robinson şirketi, ilk adı ise “Torocaderto.” Ardından “Kymi” adını alacak Bandırma Vapuru, 1883 yılında Yunanistan’ da H. Psicha Preus Firması’na satılacaktır. 1890 yılına gelindiğinde gemi başka bir Yunanlı firma olan Cap. Andereadis firmasına satılır ve 12 Aralık 1891 tarihinde kaza sonucu batar. Daha sonra “İstanbul Rama Derasimo” firmasına satılarak İstanbul limanına kayıt edilir. Bu liman Deniz Yolları İşletmesi anlamına gelen “İdare-i Mahsusa”dır ve gemiye Türk bayrağı çekilerek “Panderma” adı verilir. İdare-i Mahsusa, statü değiştirerek 28 Ekim 1910 yılında “Osmanlı Seyrüsefain İdaresi”(Osmanlı Denizcilik İşletmesi) olunca geminin adı “Panderma”dan “Bandırma” ya çevrilir ve posta gemisi olarak faaliyet gösterir. 19 Mayıs 1919 tarihinde Atatürk ve silah arkadaşlarını Samsun’a getirdikten sonra da posta hizmetlerine devam etmiştir.Samsun Bandırma Vapuru

Atatürk’ün Samsun’a Yolculuğu

Mustafa Kemal Paşa VI. Mehmet’in emriyle Osmanlı Ordusu’nun dağıtılma sürecini denetleme ve asayiş için görevlendirilmişti. Bunun üzerine 18 silah arkadaşıyla birlikte Samsun’a giden Mustafa Kemal Paşa komutasındaki ve İsmail Hakkı kaptanlığındaki Bandırma Vapuru 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü sabah 08:15’de Dil İskelesi’ne demir atar.

Milli Mücadele Parkı Açık Hava Müzesi ve Bandırma Vapuru

Bandırma Vapuru, Samsun Milli Mücadele Açık Hava Parkı Müzesi içerisinde yer alıyor. Bu alan Samsun’un Canik ilçesinde bulunuyor. Hemen yanında ise Bandırma Plajı var. Alana giriş Tam 2 Tl, öğrenci 1 Tl. İçeride Bandırma Vapuru Müzesi, Milli Kurtuluş Anıtı, Milli Mücadele Panoraması yer alıyor.

Samsun Bandırma Vapuru Müzesi

Samsun Bandırma Vapuru

 Milli Kurtuluş Anıtı

Samsun Bandırma Vapuru

Samsun’a yolum düştü, doya doya gezdim bu alanı. Bandırma Vapuru’ndaki çalan türküleri dinledim. Sonra da Samsun’dan çıkıp yakın yerlerden Ordu‘ya Giresun‘a Amasya’ya gittim.

 

Günübirlik Batum Gezisi

Yolum Artvin’e düşmüşken Batum’a geçmemek olmazdı. Nasılsa pasaport yok, vize yok. Tek gerekli belge nüfus kağıdı. Batum’a gideyim ben diyorum. “Batum’un gecesi güzel, gündüz n’apıcaksın” diyorlar. Gecesini görme fırsatım olmadı ne yazık ki. Gerçekten tam bir gece şehri olduğunu da saat 9 gibi dönerken anladım. Şimdilik gündüzüyle yetineceğim, günübirlik Batum gezisi notları…

gürcistan-batum

Sarp Sınır Kapısı’ndan Geçiş

Gürcistan ile vize sıkıntısı yaşamadığımız için sınır kapısı özellikle arabayla geçişte büyük dert. Bekleme süresi çoğu zaman 3-4 saate kadar çıkabiliyor. Sınırdan arabayla geçmeyeceğim için şanslıyım. Çünkü ağustos ayında gittiğim Batum’da inanılmaz bir sıra vardı.

Karayolu seçeneği ile İstanbul’dan ya da Trabzon’dan Batum’a otobüsle gidebiliyorsunuz. Karayolu dışında uçakla da Batum’a gelebilirsiniz. THY ve Pegasus’un direkt uçuşları bulunuyor. Toplam yolculuk süresi 1 saat 50 dk.  Sarp Sınır Kapısı’ndan geçtikten sonra şehir merkezine gitmek için minibüsler var ve 1 Lari.

İlk İzlenimler ve İlk Bilgiler

  • Sınır kapısından geçip de merkeze giderken Karadeniz’i dolaşarak Batum’a gittiyseniz buranın sahilleri genişken ve tamamına yakını halka açıkken bizim sahiller neden halka değil de betona hizmet veriyor anlamaya çalışmak.
  • Neredeyse her yerden denize giriliyor. Sınırdan geçip giren var.
  • Binalar hem çok kötü hem çok güzel. Çok eski, saçma sapan binalar var. Merkeze gittikçe binalar modernleşiyor ama ilk gördüğünüz anda savaştan mı çıktık havası yaşanıyor.
  • Heykeller, heykeller, heykeller… Her yerdeler.
  • Göbeği açık dolaşan adamlar var. Koca koca göbekleri meydanda, çünkü öğreniyorum ki burada erkeğin göbeklisi makbulmüş. (Tövbelere gelesiniz…)
  • Gürcistan’da 11 bölge var. İçlerinde bir tek ‘Acara’ bölgesi iç işlerinde bağımsız. Yani kendi bayrağı var.
  • Para birimi Lari. 1 Lari yaklaşık 1.25 tl ediyordu gittiğim zamanlarda.
  • Batum’da sigara yasağı yok.
  • Neredeyse herkes üniversite mezunu. Okumamış adam sayısı yok gibi bir şey.
  • Gürcistan, Türkiye’den 2 saat ileride.
  • Batum’da hiç alışveriş merkezi yok. Süpermarket de yok. Kahraman bakkal galip gelmiş buralarda.
  • Kahveci dükkanları var çoğu yerde. Kahve kültürü önemli bir yerde Batum’da. Fakat Karadeniz kıyısı olması, hemen yanı başı şehirlerde çay üretilmesi Batum’u da etkilemiş. Her yerde çay ocağı var.
  • Kumarhane mi? Milyon kere poker…

gürcistan-batum

 

Batum’da Görülmesi Gereken İlk 10

Alfabe Kulesi: Batum’un en orta noktasında yer alan bu kuleye her yol çıkmakta. Yönünüzü bulmak bu yüzden hep çok kolay. 33 harfli Gürcü alfabesinin sembolü olan kule İspanyol mimar Alberto Domingo Cabo tarafından yapılmış. Tip olarak DNA’ya benziyor. Kulenin en tepesi panoramik manzara için halka açık. Geceler ise Batum’daki tüm yapılar gibi rengarenk bir hal alıyor.

alfabe-kulesi-batum

 

Panoramik Tekerlek: Londra’nın ‘London Eye’ı misali Batum’un simgelerinden biri olan panoramik tekerlek 55 metre yüksekliğinde. Binin ve manzarayı izleyin…panoramik-tekerlekChacha Kulesi: Ta ta ta… Karşınızda İzmir Saat Kulesi… Gürcülerin milli içkisi чача’nın bu kuleden belirli zamanlarda aktığı söylendi lakin görmedim öyle bir şey.

cha-cha

Miracle Park: Bu parkta iki güzel heykel var. Biri Ali ve Nino. Kurban Said’in dünyaca nam salmış eseri Ali ve Nino, ölümsüz bir aşk hikayesini anlatıyor. Romeo ve Juliet misali iki aşıktır Ali ve Nino. Ve çoğu destanlaşmış aşk hikayesi gibi mutsuz bitecektir sonları. Azeri Ali ile Gürcü Nino’nun aşkını konu alan bu eserin aşk kahramanları da Batum’da ölümsüzleştirilmiş. Dönen bir mekanizma üzerinde yer alan heykeller birbirlerine sarılacakken ayrılıyor. Gerçekten etkileyici ve üzücü…

Foto:Panoramio
Foto:Panoramio

Diğeri de Me, You and Batumi adlı heykel. Batum’luların kahveye olan düşkünlüğünü yansıtan heykelde bir erkek ve kadın oturmuş kahve içiyorlar.

Foto: GoBatumi
Foto: GoBatumi

Beyaz Restaurant: Tam bir Karadeniz mimarisi olan bu restoran binası da binanın içindeki eşyalar da ters. Yani masalar, sandalyeler, saksılar falan hepsi ters.

beyaz-restoran-batum

Orta Camii: Khimshiashvili (Hamşioğlu) Aslan Bey’in iki Laz ustaya yaptırdığı, Batum’un Osmanlı tarihinden kalma simgesi Orta Camii ve bulunduğu sokak görülmeye değer.

batum-orta-camii

Piazza Meydanı ve Aziz Nikoloz Kilisesi: Piazza Meydanı, adeta bir Roma, bir Floransa… Sanki İtalya’daymışız hissini yaşatan Batum Piazza Meydanı’nda oturup bir şeyler için ve akşamları başlayan müzik dinletilerinden birine katılın.  Hemen yanında ise Aziz Nikoloz Kilisesi bulunuyor.

piazza-meydanı-batum

Neptün Meydanı: Gürcistan Edebiyatı’nın önemli ismi Ilia Chavchavadze’nin heykeli, Batum Tiyatro Binası ve Neptün Heykeli bu meydanda. Elbette akşamı ayrı güzel. Rengarenk ve müzik dolu. Uzun beyaz bina ise Batum Üniversitesi.

batum-neptün-meydanı

Era Meydanı: Avrupa Meydanı da denilen bu meydanda Astrolojik Saat, Eski Banka Binası, Medea Heykeli bu muhteşem meydanda bulunuyor.

astrolojik-saat-batum

Botanik Park: Batum merkezden tepelere döne dolana, muhteşem bir manzarayla çıktıktan sonra varıyorsunuz Botanik Park’a. Japonya’dan, Afrika’dan ve daha birçok ülkeden bitki var burada. İçeride iki yol var. Biri uzun diğeri de kısa tur şeklinde. İstediğiniz turu alıp burada yürüyüş yapabiliyorsunuz.

batum-botanik-park

 

Batum’da ne yenir, ne içilir?

Öncelikle ilk dikkatimi çeken şey sokak ortasında satılan pestil ve pestil sucuklar (Churchkhela) oldu. Bayağı seyyar arabalarda adım başı pestil satılıyor. Buradan pestil piyasasıyla ilgilenenlere duyurulur. Bir de adım başı armut suyu var. Sudan daha ucuz. Herkes armut suyu içiyor. Genel olarak meyve suyu içmeyi çok seviyorlar. Armut suyu anlaşılır da tarhun otu ile bir meşrubatları var, rengi yemyeşil. İlginç yani…

1538775_1496528983942602_3583127954965913526_n

Batum’a bir Gürcü ile gittiğim için ‘ben sana ondan evde yaparım’ şeklinde dolandık  ve bu yüzden yemek yiyemedim. Ama neyin ne olduğunu bilip de gitmenizde fayda var. Başlıca yemekleri şöyle: Hinkal  (iri bohça şekline, içi sulu mantı), haçapuri (yöresine göre farklı türlerde yapılıyor, en güzeli Karadeniz pidesi gibi, ortasında yumurta olan. Tereyağ ve peynir de var bu orta kısımda, ekmeğin ucunu koparıp içine banıyorsunuz),  harço çorbası (bizim şehriye çorbası gibi ama içinde et, kişniş otu var), şaşlık (kuzu şiş oluyor bu), cevizli patlıcan (bir meze türü bu, ince patlıcan dilimleriyle bir dilim patlıcan üzerine cevizli tarator sos, sonra tekrar patlıcan, tekrar sos şeklinde yapılıp islim kebabına benzer bir şekil veriliyor), güveç (genelde kuzu etiyle yapılıyor ve yanına erik sosu veriliyor), çadi (mısır ekmeği), sinori peyniri ; alkol olarak da elbette bol bol şarap, milli içkileri chacha ve sokaklarda da bulabileceğiniz kbac (koyu renk ekşimsi biraya benzer bir içki) var.

batum-kbac

 

 Batum’dan ne alınır? 

Batum çok ucuz bir şehir. Fakat gel gelelim alacak çok bir şey yok. Bitki, çiçek tarzında hediyelik eşyalar var. Bambu ve ahşap el işleri de satılan hediyelik eşyalardan. Eğer anahtarlık koleksiyonunuz varsa Batum’da anahtarlık göremedim. Magnet koleksiyonu varsa magnette sıkıntı yok.

Batum çok güzel bir yer. Bir hafta sonu atlayın ve gidin. Duty Free alışverişi yapmak için en az 3 gün kalmanız gerekiyor. Zaten 3 günlük bir Batum gezisi de hayli hayli yeter size.

Hadi güle güle…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çayı ve Yeşili Seven Gönüllere: Trabzon ve Yaylalar

Hamsisi, kuymağı, dereleri, çayluğu, ekmeği, şivesi, manastırı, gölü, köftesi, fıkrası derken baktım ki hakikaten bize her yer Trabzon’muş. Eğer Trabzon gezisi yapmayı düşünüyorsanız gezinizi bir, iki güne sığdırmayın derim. Trabzon büyük bir şehir. Gezmek için en az 4 gün lazım. Buna bir de yemekler eklenince 4 gün anca yeterli oluyor.

trabzon-gezisi

 Trabzon’da olduğunuzu unutmayın, burada her an bir fıkranın konusu siz olabilirsiniz: Trabzon’a adım atar atmaz bir esnaf lokantasına gittim. Orada bulunan bir kadının lokantada çalışan işçiye ‘neden muhlama yapıyorsunuz?‘ sorusuna ‘neden yapmayalum?’ cevabını duyduğum andan itibaren sesimi çıkarmamam gerektiğini anlamış bulundum. Çünkü Trabzon fıkrasının temelini insan oluşturuyor. Bir sonraki fıkranın Temel’i ya da Fadime’sinin siz olmayacağının garantisi yok yani.

trabzon

 Havaya güven olmayacağını, şehir merkezlerinin sıcak ve nemli; yaylaların serin ve yağışlı olduğunu bilerek yola çıkın: Karadeniz iki kısımdan oluşuyor. Aşağı taraflar, yukarı taraflar. Aşağı taraflar şehir merkezleri, köy içleri, sahil şeridi. Buralarda hava çok nemli ve sıcak, özellikle yazın gitmenizi tavsiye etmiyorum. Yaylalara ayak bastığınız andan itibaren hava bir anda değişiyor. Güneş gidiyor. Bulutlar her yanı kaplıyor. Ve çoğunlukla yağmur yağıyor. Bu yüzden Karadeniz gezilerinde, yazın dahi her zaman yanınızda ince bir yağmurluk ve yağışlı havaya uygun ayakkabı bulundurun.

Tarihi mekanlar: Trabzon’da görülmesi gereken çok önemli birkaç tarihi yapı var. Bu yapılara giriş bazen ücretli oluyor. Müze kart ya da Maksimum Kart’ınınız varsa turnikelerden kolayca geçiş yapıyorsunuz. Ama bilet alacaksanız özellikle de turlarla denk geldiğiniz vakitlerde biraz sıra bekleyebilirsiniz.

  a) Tarihi Ayasofya Müzesi:

trabzon-ayasofya-müzesi

Mimarisinden de anlaşılacağı üzere burası aslen bir kilise. I. Manuel Komneos zamanında inşa edilmiş ve Fatih Sultan Mehmet zamanında camiye dönüştürülmüş. 2013 yılına kadar müze olarak kullanılmış ve daha sonra ibadete açılarak tekrar cami olmuş. Hem Hristiyan hem de Selçuklu mimarisi örnekleri görülen caminin en önemli kısmı güney cephesi. Burada Adem ile Havva’nın yaratılışının anlatıldığı bir kabartma bulunmakta. İşçilik bakımından çok değerli bir yere sahip Ayasofya. Güney cephesi gibi ana kubbe de çok önemli. Kubbede İsa’nın tanrısal yönü resmedilmiş. Pencere aralarında ise on iki havari bulunuyor.

trabzon-ayasofya-müzesi

Eğer yanınızda bir rehber,  sanat tarihçi ya da çok meraklı biri yoksa ve siz çok da kilise gezmemişseniz  gördüğünüz motiflerde bulunan insanların hepsinin başında hare olduğunu görürsünüz ve bu yüzden hangisinin İsa olduğunu anlamakta zorluk çekebilirsiniz. Fresklerde, motiflerde İsa’yı tanımanın tek yolu şudur: İsa’nın başındaki harenin içinde daima haç bulunur.

Trabzon Ayasofya Müzesi, Ayasofya Mahallesi’nde. Ve aklımda kaldığı kadarıyla buraya giriş ücreti alınmıyor.

   b) Atatürk Köşkü: Muhtemelen Trabzon’un en güzel yerlerinden biri burası.  Çam korularının arasına gizlenmiş binayı ve bir de terasındaki manzarayı görünce insan gerçekten bazen hayret ediyor. Öyle muhteşem de bir bahçesi var ki, Atatürk’ün burada çay içtiğini hayal etmek bir anda beliriveriyor zihinde.

trabzon-atatürk-köşkü

Atatürk Köşkü’nün tarihe tanıklık eden iki olayı var: Biri Dersim isyanı, diğeri de Atatürk’ün vasiyeti. İsyan bastırma çalışmalarını ve vasiyetini bu köşkte hazırlayan Atatürk, tüm mal varlığını Türk ulusuna bu köşkte bırakmıştır.

trabzon-atatürk-köşkü

Köşke gitmek isterseniz, Atatürk Meydanı’ndan her yarım saatte bir servis kalkıyordu. Tabii gittiğiniz döneme göre servis saatleri değişiklik gösterebilir. Köşk saat 19.00’da kapanıyor. Haftanın 7 günü açık. Köşkün yanında hediyelik eşyalar satan bir dükkan var. Fiyatları merkeze göre daha uygun. Hemen yanında da bir çay bahçesi bulunuyor. Dinlenmek isteyenler için akılda bulunsun.

 c) Sümela Manastırı: Manastır lafını tam manasıyla hak eden, manastır gibi manastır. Bana deseler ki git bir manastır yap, kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olsun. Ben de muhtemelen Sümela’yı buraya yapardım.

trabzon-sümela-manastırı

Sümela Manastır’ı konum olarak Maçka’da. Maçka Coşandere tesisleri önünden manastıra minibüsler kalkıyor. Eskiden minibüs yolu da yokmuş burada. Yürüyerek çıkılıyormuş. Minibüsle bile 10 dakika kadar daracık ve keskin virajlı yollardan çıktık, nasıl olur da bu insanlar yürümüş bu yolları anlayamadım. Muhtemelen giden dönmüyor, burası öyle bir manastır.  Gerçi minibüs de sizi bir yere kadar bırakıyor. Sonra yine yürümeniz gerekli. Ağaçlı, dar ve engebeli bir yoldan yürüyerek ulaşıyorsunuz Sümela’ya.

trabzon-sümela-manastırı

Manastırın orijinal adı Panagia Sumela. Buradan da anlıyoruz ki burası bir Rum Ortodoks manastırı ve kilisesi. Sümela Manastır’ı daha çok Meryem Ana şeklinde adlandırılıyor. Manastırın ilk adı olan ‘Sümela’nın’, Grekçe karanlık ve siyah anlamına gelen ‘Melas’ kelimesinden geldiği söylenir. Tabii bir de Meryem’in çoğunlukla yüzünün kara resmedilmesi de buraya Sümela adının verilme sebebi olabilir. Manastır, içinde resmedilen olaylar sebebiyle önemli bir yerde. Hz. Adem’in dünyaya gönderilmesinin anlatıldığı kısım çok etkileyici.

Manastır, dünya üzerinde sizi etkileyebilecek nadir yerlerden biri. Burada gerçek anlamda boyut değiştiriyorsunuz. Bu kadar önemli bir mirasın korunamamış olması da bizim ayıbımız. Her yerinde yazılar yazan manastırın freskleri artık ‘Ali, Ayşe’yi seviyor’ modunda. Manastırı görmeye gittiğinizde şanslıysanız hava yağmurlu ve bulutlu olur. Evet, burayı güneşli ve aydınlık bir havada değil, yağmurlu ve bulutlu bir havada görmelisiniz. Eğer yanınıza yağmurluk almadıysanız manastıra çıkarken bineceğiniz minibüslerin orada yağmurluklar satılıyor.

trabzon-sümela-manastırı

Sümela Manastır’ına giriş ücretli. Maksimum ya da Müze Kart’ınız varsa gişelerden beklemeden geçiyorsunuz. Normal girişler ise 15 TL.

Uzungöl’ü görün, buradan yaylalara çıkın, oksijenle kafayı bulun, yeşile doyun, huzur bulun: Uzungöl, Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı bir belde. Trabzon denilince akla gelen ilk isimlerden biri. Uzungöl’ün doğası ve tepeden bakıldığında görüldüğü manzarası ile gerçek bir doğa harikası olduğu kanaatindeydim. Fakat Uzungöl’e yakından bakınca biraz hayal kırıklığına uğradım.

trabzon-uzungöl

Göl çok kirli. Etrafı haddinden fazla betonerme. Ahşap oteller çok var ama genel olarak çok çok otel var. Şöyle doğayla iç içe kalayım, kafa dinleyeyim derseniz araba gürültüsünden bu mümkün olmayacaktır. Havası çok kirli. Otellerin, restoranların yemek ve soba kokusu birbirine karışmış durumda. Turlarla ve özellikle Arap turistlerle dolup taşan Uzungöl’de yemek fiyatları da çok uçuk. Üstelik lezzet konusunda da oldukça zayıf.

Yine de Trabzon’a gittiyseniz Uzungöl’ü görmeden dönmeyiniz. İnsanoğlunun bencilliğini bir göle yüklemek haksızlık olur. Biz bu kadar doğa düşmanı olmasaydık Uzungöl çok daha güzel bir yer olabilirdi. Çünkü o hala bize karşı direniyor.

trabzon-uzungöl

Uzungöl’den yukarılara, yaylalara çıkmak çok kolay. Buraya kadar gelmişken bir, iki yayla görmeden dönmeyin. Sularıyla  Uzungöl’ü doğuran Haldizen Yaylası (Demirkapı), dünyanın sonu denilen Garester Yaylası, Şekersu Yaylası,  Traşkapanı Yaylası, Balık ve Aygır Gölleri, Veli Yaylası, Büyük Yayla, Multat Yaylası, Lustra Yaylası, Tabanoz Yaylası ve Derindere Yaylası Uzungöl’deyken görülebilecek yaylalar arasında. Benim rotam Haldizen’e doğru gerçekleşecek.

a) Haldizen (Demirkapı) Yaylası: Burası Uzungöl’ün gerçek anlamda varlık sebebi. 3 bin 376 metre yüksekliğindeki Demirkapı ve 3 bin 193 metreye çıkan Karakaya Dağları’nın doruklarında yedi buzul gölü yer alıyor. Eriyen buzul suları önce Haldizen Deresi’ne daha sonra da bir heyelan gölü olan Uzungöl’e akıyor ve böylece meşhur Uzungöl meydana geliyor.

trabzon-haldizen-demirkapı

Demirkapı, karların başladığı noktada yer alıyor. Bu yüzden burada güneş yüzü görmek çok zor. Hava her zaman kapalı. Bulutlar tam kafanızın üstünde. Herkesin görmesi gerektiğine inandığım Demirkapı’da bir de muhteşem bir çay evi var: Selo Çay Evi.

trabzon-haldizen-demirkapı-selo-çay-evi

Çayın 1 lira olduğu, taze patateslerin kuzinede kıvama geldiği ve bulutlara uzanan bir balkona sahip olan Selo Çay Evi, Demirkapı Yaylası’nın göz bebeği. Burası hem Selo Abi’nin evi hem de çayhanesi. İçeride bir oda ve balkon var. Odanın tam ortasında bakır çaydanlıklar ve kuzine bulunuyor. Selo Abi boyuna çay demleyip dolduruyor. Misafirler çayını aldığı gibi ya içerideki şiltelere ya da terasa geçiyor. Ben de öyle yaptım. Ve karşımdaki manzara tam da şöyleydi:

trabzon-haldizen-demirkapı-selo-çay-evi

Haldizen’e gitmek isterseniz Uzungöl’den kalkan minibüslere bineceksiniz. Yaklaşık 10 dakika sonra yayladasınız. Burada sizi tanrı misafiri olarak kabul edecek halk dışında konaklama seçeneği bulunmuyor. Kamp alanı için de çok uygun olduğu söylenemez. Günübirlik görmeniz de yeterli gelecektir. Yayla havası alın, temiz havada yürüyün, bulutlarla arkadaş olun, çay için, köylünün yollarda açtıkları tezgahlara uğrayın, bir şey almasanız da muhabbet edip lazcayı yaşayın:)

Çayluklara girin, çay fabrikalarını ziyaret edin, bir çayın soframızı nasıl geldiğini yaşayarak öğrenin: Türk milletinin resmi içeceği çay,  hayatımızda her gün yer alır ve fakat kadir kıymet konusunda hep en sonlardadır. Çünkü çay kendini övmeyi ve pazarlamayı çok sevmez. Bu yüzden Karadeniz’den bir çay fabrikası ya da çayluk görmeden dönmeyin derim.

trabzon-çay

Çay fabrikaları genelde Of, Sürmene yolu üzerinde bulunuyor. Fabrikalar şehir merkezlerinden uzak. Önünden geçen toplu taşıma aracı görmedim. Bu yüzden arabaya ihtiyacınız olacak. Benim uğradığım Sölen Çay Fabrikası’nda çay nasıl toplanır, nasıl işlenir, harmanlaması nasıldır, çay makineleri ne yapar gibi bir sürü sorulara cevap buldum. Çaya meraklıysanız ve sizin de kafanızda deli sorular varsa buyurun tiryakisi için çay sitesi.

sürmene-şölen-çay-fabrikası

Fabrikalardan uygun fiyata çay alabilirsiniz. Uygun diyorum çünkü ilginç olarak Karadeniz’de çay pahalı. Özellikle hediyelik satış noktalarında turistik düşünce akımı baş gösteriyor. Çayluk gezmelerinizi mayıs-haziran-temmuz gibi yapmanızı öneririm.  Fabrika gezerken de kendinize bir mayıs çayı alın derim.

Trabzon yemeklerine gömülün ama abartmayın: Trabzon yemek konusunda gözünüzün döneceği bir yer. Kuymak, hamsili pilav, kaygana, akçaabat köfte, turşu kavurma, mısır sarması, kara lahana, mısır ekmeği, laz böreği ve dahası. Bünye alışık değilse yemeklerde sıkıntı çekersiniz. O yüzden her şeyin tadına bakmak adına azar azar yiyin, tadını çıkartın.

   a) Kuymak: Buralarda muhlama ve kuymak arasındaki muhabbet sirke ile limon arasındaki muhabbet gibi. Sonuçta arada çok fark yok. Ya da var. Ama anladığım kadarıyla Trabzon’da kuymak denilen Rize ve ötesinde muhlama adını alıyor. Kuymak, muhlamaya göre daha katı kıvamda. Yöreye göre içine sadece kaymak koyan var (Artvin), tereyağı koyan var (Trabzon); kimi zaman peynir de değişkenlik gösteriyor. Ben kuymak yedim aşağıdaki gibi. Uzungöl’de yediğim kuymak çok başarılı değildi ne yazık ki.

trabzon-kuymak

  b) Kaygana: Kendisine bir tür omlet diyebiliriz. Kalınlığı omlete göre daha ince. Yine omletle kıyaslarsak daha yağlı. İçine hamsi konulur diyen var ama böyle yapanı Trabzon’da görmedim. Benim yediğim omlete benzer olan türdeydi ve içine maydanoz konulmuştu. Bir tür babaanne krebi ya da akıtması işte.

kaygana

    c) Fındıklı baklava: Baklava cevizli olur ya da antep fıstıklı olur. Tercihen fıstıklı baklava yesem de fındıklı baklava inanılmaz güzel bir şeymiş. Karadeniz gezinizde fındıklı baklava yemenizi öneririm.

trabzon-fındıklı-baklava

Trabzon’a özgü hediyelik eşyalar alın, hatıralar güzeldir: Sürmene çakısı ya da bıçağı, Trabzon yazması, telkari, kemençe; çay ve beton helva Trabzon’dan elim boş mu gelicem derdine son, Trabzon’dan ne alsam sorularının yanıtıdır. Eğer hali hazırda Trabzon’a gitmemişseniz size her yer Trabzon olsun dileklerimle buralara uğrayın derim.

trabzon-sürmene-çakisi

Karadeniz çok başka bir yer gerçekten. Bu yüzden her sene bir kere gitsek ne güzel olur.

Karadeniz gezileriniz hep olsun. Çok gezin. Çok görün. İyi gezmeler.

 

 

5 Maddede Balıkçılar ve Hüzünler Diyarı Sinop Gezisi

İstanbul’da Çengelköy neyse, Karadeniz’de de Sinop öyle. Yani çok içten, mahalle gibi; samimi. Bir tek Fiko’su eksik.

SİNOP 

1) Sinop’u gezerken Sinop’un ruhunu daha iyi hissetmek için Sinop’a dair şarkılar dinleyin, bazı şeyleri bilin: Yazıyı yazmaya başlarken girizgâhı başkaydı, yazarken Aldırma Gönül‘ü dinleyince değişti. Öyle bir şarkı yani. İnsanı ters düz eder. Sinop’u gezerken mola verin de kulaklıkla bu şarkıyı dinleyin. Birlikte dinleyelim hatta:

Sinop’a girdiğim an Diyojen’i gördüm. Hani şu fıçıda yaşayan ve elinde feneriyle tasından başka hiçbir şeyi olmayan Diyojen. Bir gün elleriyle su içen bir çocuk gördüğünde tasını da artık kullanmayan Diyojen. Medeniyeti reddeden, sofizmin temel taşlarından olan, ‘bir isteğin var mı?’ diye soran Büyük İskender‘e “gölge etme başka ihsan istemem” diyen Diyojen…

sinop

Sonra öğreniyorum ki adını bir Amazon kraliçesinden alıyormuş Sinop. Bazı rivayetlere göre adını Sinope adlı bir Amazon kraliçesinden, bazı rivayetlere göre de Irmak Tanrısı Asopos’un su perisi kızları Sinope’den almış. Sonra Diyojen’den, Sinope’den tutmuş taaa Sabahattin Ali‘ye kadar gelmiş bu memleketin kültürü, tarihi. Denizleri işitmiş Aldırma Gönül’ü, gecelerine söylemişler Leylim Ley’i… Bu yüzden belki de farklı bir yer Sinop. Birden fazla kez görülmeli memleketlerden.

sinop

2) Sinop’a hangi aylarda gidilmesi gerektiğini öğrenin: Ağustos ayında gittim Sinop’a. Sinop yaz da olsa yer yer sert rüzgarlara sahip bir yer. Bu yüzden kışları değil ama yazları da değil baharları gidilmeli.

3) Sinop’ta ‘benim buraları görmem lazım’larınızı listeleyin: 

       a) Tarihi Sinop Cezaevi: Nam-ı diğer “Anadolu’nun Alkatraz’ı.” Sinop denilince o, o anılınca Sinop akla gelir. Aldırma Gönül’ü tam bu noktada dinleyebilirsiniz.

sinop_cezaevi

Sinop Cezaevi, önünde poz verilip sürekli deklanşöre basılıp durulması gereken noktalardan değil. Şu an bir müze haline geldiyse de ve turizm açısından önemli bir yer olsa da koğuşlarda, hücrelerde ve sairelerinde poz vermeyin. Orayı yaşayın, orayı anlayın, tarihini okuyun, mümkün olmasa da o acıyı hissetmeye çalışın. Oraya boşuna Anadolu’nun Alkatraz’ı dememişler. Çünkü 3 tarafı denizle çevrilidir ve bir iç kale içinde yer alır. Burada mahkum olmak ağırdır çünkü üç tarafı denizle çevrili kaleden bir yapının ne kadar rutubetli olacağını varın siz düşünün. Bu yüzden buranın rutubetini yiyenin er ya da geç hastalanacağı açıktır. E kaçmak isterseniz de Karadeniz’in hırçın sularında akıbetiniz ne olur bilinmez. Kale zamanındayken de cezaevi olarak kullanılan Sinop Cezaevi’nin çetin bir cezaevi oluşunu Evliya Çelebi‘den de okuyabilirsiniz:

Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.

sinop_cezaevi

Cezaevi 3 kısımdan oluşuyor. Her avlu arasında yüksek duvarlar örülü. İçeride bir de sonradan yapılmış ek bina var. Burası da çocuk hapishanesi olarak kullanılmış. 3 kısımdan oluşan cezaevinin 3.kısmında ‘Karadağ‘ olarak adlandırılan hücreler yer alıyor. İçeri girin. Soğuğu, karanlığı hissedin. Hücrelerde yatan mahkumların iyi geçinmek zorunda olduğu fareleri düşünün. Eğer mahkumlar, farelerle iyi geçinmez, yemeğini onlarla paylaşmazsa aç farelerin ne yapacağını tahmin edin.

sinop_cezaevi

Sinop Cezaevi gerçekten etkileyici bir yer. Tarihi yapıları gezerken çok fazla heyecan duyan biri değilim. Çoğu zaman müze gezmeyi de istemem ama burası farklı bir yer. En çok merak ettiğim yer ise elbette Sabahattin Ali‘nin koğuşu idi.

sinop_cezaevi

Cezaevini gezerken burada çekilmiş film ve dizileri hatırlıyor insan. Zaten kapıda da yazıyor, hatırlamasan da okursun. Parmaklıklar Ardında‘nın çekildiği koğuş aynen korunmuş. Dekorlar olduğu gibi duruyor. Ama benim aklıma derhal ve anında Ferhan Usta’nın Pardon‘u geldi. Ve de şu replik: Muzo, sen beni nerden tanımıyorsun?

Burada çekilmiş dizi ve filmlerin dışında, yatan ünlülerin de isimleri yer alıyor kapılarda. Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Burhan Felek ve birçok isim Sinop Cezaevi’nde yatmış. Sinop Cezaevi’ne nasıl giderim, nasıl ederim dersen ulaşım şehir merkezinden gayet kolay. Sahil kısmından kale boyu yürüyorum, kale beni cezaevine çıkartıyor. Sinop Cezaevi girişi 5 TL. Ama benim İş Bankası Maxsimum kartım var, Müzekart yerine geçerli bu kartımı laaps diye gösterdim, girdim içeri. Cezaevinin hemen girişinden ise mahkumların elleriyle yaptığı bileklik, anahtarlık, süs eşyası gibi hediyeliklerin satıldığı dükkandan birer hatıra aldım. Burada satılan her ürünün parası mahkumlara gidiyor. O değil de, cezaevinde yapılan bileklik ve anahtarlıklar neden bu kadar güzel olur?

      b) Hamsilos Koyu: Buraya fyord diyen var. Yok efendim ne fyordu diyen de var. Fyord mu bilmem ama Türkiye’nin gerçekten müthiş yerlerinden biri Hamsilos. Adeta Akdeniz koyları gibi. Akliman tabelasından içeri girip koya varabilirsiniz. Havaalanı yolundan giderken karşılaşacağınız Hamsilos’ta eğer mevsimlerden yazsa düşünmeden suya dalınız. Ben olayı idrak edemeyip hayran hayran etrafa bakarken fotoğraf çekmemişim. Şöyle bir örnek vereyim konuyla ilgili Atlas Dergisi’nden.

sinop_hamsilos

4) Sinop’un kendine özgü yemeklerini araştırın, Sinop’a gitmişken bunları bence ‘yiyin’:

    a) Nokul: Sinop’a özgü bir tür börek Nokul. Kıymalı, fındıklı, sakızlı, tahinli gibi türleri olan nokulun Sinop’ta en çok tercih edilen versiyonu üzümlü. Tip olarak tahinli çöreğe benzeyen nokulu ben sevdim. Birçok yerde nokul bulabilirsiniz, hemen her lokanta bunu güzel yapıyor.

sinop_nokul

    b) Mantı: Mantı sevmeyen biri olarak Sinop’a gelip mantısını yememezlik etmedim. Bizim sülalede kulak adı verilen bir mantı yapılır. Normal mantı gibi hamur olmaz. Sulu değildir. Ufak ufaktır ve hafif kavrulmuştur. Sinop mantısına da kulak deniyor Sinop’ta. Ama benim bildiğim kulak mantıya göre daha iri parçalarla ve daha hamur haldeydi. Sade ya da cevizli olarak sipariş edebiliyorsunuz Sinop mantısını. Ben cevizli aldım. Mantı sevenler sever. Ama mantı bana göre bir yemek değil gardaşlar. Sahil yolunun sonlarına doğru karşınıza çıkan Teyze’nin Yeri, mantı için gidilesidir.

sinop-mantisi

5) Sinop’tan eli boş dönmeyin. Hediyelik eşyacıları dolaşın. Sinop’un deniz derya hediyeliklerinden bir şey alın:

    a) Tekne: Bir deniz aşığı ve tekne koleksiyoneri(vauuvvv) olarak Sinop gibi bir yerden başka ne alınır sen söyle? Tekne alınabilecek birçok yer var. Meydanda Ayhan Kotra makul fiyatlara tekne satıyor. Boyutuna, el işçiliğine göre değişen fiyatlarla tekne ya da denizle alakalı bir başka şey alabilirsiniz.

sinop-ayhan-kotra

Fiyat olarak daha yüksek olan ama teknelerine bayıldığım yer ise Ülgen oldu. Yan yana birkaç mağazaya girdim çıktım. Fiyat olarak da Ülgen gerçekten diğerlerine göre daha yüksekti. Gel gelelim tekneleri bir başkaydı. Kapıda da tekne yapan adamlar vardı böyle tatlı tatlı…

sinop-ülgen

Sinop güzel memleket. Daha çok vakit geçirmek, daha iyi öğrenmek, havasını daha çok solumak ve daha çok tekne almak için gene giderim. Giderim yani. Sinop’a tekrar gitmeliyim. Amin…